Son Yazılarımız

ÜÇ KİTAP, ÜÇ MEDENİYET, ÜÇ İKTİDAR ANLAYIŞI: KUTADGU BİLİG, ŞEREFNAME VE PRENS

Loading

Değerli Okuyucular,

Bu yazımda sizleri tarihin derinliklerine ve modern siyaset biliminin temel değerlerinin ortaya çıktığı üç farklı döneme götürmek istiyorum:

Tarih boyunca hükümdarların nasıl yönetmesi gerektiği, neye sadık kalıp neden vazgeçmesi icap ettiği soruları, farklı medeniyetlerde farklı cevaplar bulmuştur. Bu cevaplar, sadece siyaset kuramlarını değil, aynı zamanda bir toplumun ahlâk, tarih ve insan anlayışını da yansıtır. Bu yazımda, üç farklı medeniyetin üç ayrı döneminde kaleme alınmış üç büyük metni-Kutadgu Bilig, Şerefname ve Prens-merkeze alarak, hükümdarlara yönelik siyasal ve ahlâkî rehberlik geleneğini karşılaştırmalı biçimde incelemeyi amaçladım.

Yusuf Has Hacib’in 11. yüzyılda yazdığı Kutadgu Bilig, İslamî-Türk siyaset düşüncesini hikmet, adalet ve ahlâkla yoğrulmuş bir çerçevede sunarken; Şerefhan Bidlîsî’nin 16. yüzyılda kaleme aldığı Şerefname, Kürt beylerini tarihî hafızaya dayanarak siyasal birlik ve vakar anlayışıyla uyarır. Aynı dönemde Machiavelli’nin yazdığı Prens ise Batı düşüncesinin sekülerleşen siyaset zemininde, iktidarın nasıl elde tutulacağını soğukkanlı bir gerçekçilikle ortaya koyar. Bu üç eser, tür, biçim ve amaç bakımından farklılıklar taşısa da ortak bir mesele etrafında birleşirler: Hükümdar kimdir, ne yapmalıdır ve gücü nasıl kullanmalıdır?

YUSUF HAS HACİB’İN ESERİ: KUTADAGU BİLİG

Yusuf Has Hacib, 11. yüzyılın ilk yarısında, Karahanlılar Devleti’nin doğu koluna başkentlik yapan Balasagun (Kırgızistan, Burana) şehrinde dünyaya gelir. Tam doğum tarihi bilinmemekle birlikte, eseri Kutadgu Bilig’i 1069–1070 yıllarında tamamladığı bilinmektedir. Bu dönemde Karahanlılar, İslamiyet’i kabul etmiş bir Türk hanedanı olarak, Orta Asya’da siyasal ve kültürel bir dönüşüm yaşamaktaydı. Yusuf Has Hacib bu dönüşümün entelektüel ve ahlâkî yönünü temsil eden şahsiyetlerden biri olmuştur.

Yusuf, iyi bir eğitim almış, Arapça, Farsça ve dönemin ileri bilimlerini öğrenmiş bir aydın olarak, sadece edebî değil, siyasal bir sorumlulukla da yazmıştır. Kutadgu Bilig’i Karahanlı hükümdarlarından Tabgaç Buğra Kara Han’a sunmuş ve bu hizmeti karşılığında kendisine “Has Hacib” yani “saray başdanışmanı” unvanı verilmiştir. Bu unvan, onun yalnızca bir şair değil, aynı zamanda bir devlet adamı, siyaset kuramcısı ve ahlâk filozofu olduğunu gösterir.

Yusuf Has Hacib’in siyaset anlayışı, İslam’ın ahlâkî ilkeleriyle Türk devlet geleneğini harmanlayan ve birleştiren çerçeveye sahiptir. Onun için yönetim, yalnızca güçle değil, hikmetle; yalnızca yasa ile değil, vicdan ve ilahi sorumlulukla yürütülmelidir. Bu bakımdan, hem Farabi’nin “erdemli şehir” düşüncesiyle hem de İslam ahlâk felsefesiyle güçlü bağlar kurar. Ancak aynı zamanda eserin dili ve üslubu, onu Türk İslam siyaset düşüncesinin orijinal bir kaynağı hâline getirir.

Kutadgu Bilig, Türk edebiyatının bilinen ilk siyasetnâmesi ve İslamî dönem Türk düşüncesinin en önemli kaynak eserlerinden biridir. Anlamı “Mutluluk Veren Bilgi” ya da “Devleti Kutlu Kılacak Bilgelik” şeklinde yorumlanabilir. Mesnevi nazım biçimiyle yazılmış olan eser, yaklaşık 6645 beyitten oluşur ve Aruz vezniyle kaleme alınmıştır.

Eserin temel amacı, bir hükümdarın nasıl adaletli, hikmetli, ölçülü ve ahlâklı yönetebileceğini öğretmektir. Ancak bunu kuru öğütlerle değil, sembolik karakterler üzerinden gelişen felsefî bir diyalog yapısı içinde sunar. Dört ana karakter, siyasal ve ahlâkî erdemleri temsil eder:

Kün-Toğdı-Adalet: Hükümdarı temsil eder. Devletin temeli adalettir.

Ay-Toldı-Mutluluk, saadet: Vezirdir. Refah ve dünyevî başarının sembolüdür.

Ögdülmiş-Akıl ve bilgi: Vezirin oğludur. Devlet işlerinde aklın ve danışmanın gerekliliğini temsil eder.

Odgurmış-Zühd ve ahiret bilgeliği: Derviştir. Hükümdara dünyanın geçiciliğini hatırlatır.

Bu karakterler aracılığıyla Kutadgu Bilig, devlet yönetimini hikmet, akıl, adalet ve maneviyat ilkeleriyle temellendirir. Yusuf Has Hacib’in düşüncesinde siyaset, ahlâktan ayrılamaz; yöneticinin başarısı sadece halkı itaate zorlamasında değil, onları adaletle, bilgiyle ve iyilikle kuşatmasında yatar.

Eserde sık sık Tanrı’ya yöneliş, dua, tevekkül ve dünyanın faniliği temaları işlenir. Bu durum, yöneticiyi sorumsuz bir güç sahibi değil, emaneti taşıyan bir kul olarak konumlandırır. Böylece Kutadgu Bilig hem Türk devlet geleneğini hem de İslamî siyasî-ahlâkî düşünceyi yoğurarak, bir nasihatnâme, bir siyaset teorisi ve bir ahlâk felsefesi olarak işlev görür.

ŞEREFHAN BIDLÎSÎ’NİN ESERİ: ŞEREFNAME

Şerefhan Bidlîsî, Kürt Beylikleri döneminde yaşayan bir tarihçi ve siyasal aydındı. 1543 yılında bugünkü Bitlis ilinde dünyaya geldi. Aslen Bitlis Hanedanı’na mensup bir bey olarak dünyaya gelen Şerefhan hem yönetici sınıftan gelmesi hem de iyi bir medrese eğitimi alması nedeniyle, çağının önde gelen siyasal entelektüellerinden birisi olur. Babası Şemseddin Han, Safevîlerle iş birliği içinde olduğu için hanedanın konumu zaman zaman tehlikeye girer; bu nedenle Şerefhan, gençlik yıllarında hem Safevî hem Osmanlı saray kültürünü tanıma fırsatı bulur.

Daha sonra Osmanlılara yakınlaşan Şerefhan, II. Selim ve III. Murad dönemlerinde Osmanlı yönetiminden büyük destek görür hem Bitlis Beyi olur hem de doğrudan Kürt beylerini anlatan ilk tarihî eser olan Şerefname’yi kaleme alır. Şerefhan, sadece tarih yazmakla kalmamış, aynı zamanda Kürt beylerine siyasal bir bilinç kazandırmak ve onları tarihî hafızayla bir araya getirerek daha birlikçi ve vakur bir siyaset anlayışına yöneltmek ister. Bu yönüyle hem bir tarihçidir hem de döneminin siyasal rehberidir.

Şerefname, 1597 yılında tamamlanır, Farsça olarak yazılan eser dört ana bölümden oluşan kapsamlı bir tarih kitabıdır. Bu eser, sadece Kürt tarihçiliğinin değil, Orta Doğu’da etnik temelli en erken tarih anlatılarından biri olarak kabul edilir. Şerefname‘nin ilk bölümü, Kürt emirliklerinin kökenini ve tarihini anlatır; sonraki bölümler ise sırayla İran, Osmanlı ve Türkmenlerle olan ilişkilerine yer verir.

Her ne kadar Şerefname, klasik anlamda bir nasihatnâme olmasa da içeriğinde açık bir şekilde siyasal uyarı, değerlendirme ve önderlik beklentisi bulunur. Yazar, özellikle Kürt beylerinin ihtilaf ve rekabet yüzünden birlik olamamalarını, dış güçlere karşı savunmasız kalmalarını eleştirel bir dille işler.  Bu yönüyle eser, tarihsel figürler üzerinden ideal bir yönetici tipolojisi inşa etmeye çalışır.

Örneğin, güçlü bir Kürt beyliğinin nasıl kurulabileceğine dair satır aralarında siyasal analizler yapar. Hükümdar, sadece savaşçı değil; adaletli, ileri görüşlü ve halkıyla barışık olmalıdır. Aynı zamanda, Şerefhan, Türkler ve Araplar gibi Kürtlerin de bir siyasî birlik oluşturabilecek kültürel ve tarihî birikime sahip olduğunu vurgular.

Eserde din, Kutadgu Bilig’de olduğu gibi merkeze alınmaz; daha çok tarihin ve örnek şahsiyetlerin eğitici rolü öne çıkar. Şerefhan’a göre siyaset, kutsal değil tarihsel sorumluluğu olan dünyevî bir görevdir. Buna göre yönetici meşruiyetini sadece soydan değil, adalet ve halk desteğinden almalıdır.  Birlik ve düzen, kişisel hırsların önüne konulmalıdır. Tarihten ders çıkarmayan bir yönetici, halkına da zulmeder.

Şerefname, bir tarih kitabı kisvesi altında, Kürt siyaset geleneğine hem kimlik kazandıran hem de eleştirel bir bilinç inşa etmeyi hedefleyen nadir eserlerden biridir. Yusuf Has Hacib’in hikmet merkezli siyaseti ile Machiavelli’nin çıplak güç merkezli realizmi arasında; tarih, hafıza ve birlik üzerinden şekillenen kolektif bir siyasal uyarı metnidir.

MACHİAVELLİ’NİN ESERİ: PRENS

Machiavelli (Makyavel), 1469 yılında İtalya’nın Floransa kentinde dünyaya gelir. Modern siyaset teorisinin kurucu isimlerinden biri olarak kabul edilir. Hukuk, tarih ve diplomasi eğitimi alır; 1498–1512 yılları arasında Floransa Cumhuriyeti’nde dış ilişkiler ve askerî organizasyonlarla ilgilenen ikinci şansölyelik makamında görev yapar.

Floransa’nın sürekli iç ve dış tehditler altında bulunduğu bu dönemde, Machiavelli hem İtalya’daki kent devletlerinin kırılganlığını hem de güce dayalı iktidar ilişkilerini yakından gözlemleme imkânı bulur. 1512’de Medici Hanedanı Floransa’ya yeniden hâkim olunca Machiavelli görevden alınır, kısa süreliğine hapsedilir ve siyasî hayattan uzaklaştırılır. İşte bu süreçte, kendisini yeniden siyasete kazandırma ümidiyle 1513 yılında “Il Principe” (Prens) adlı eserini yazar.

Prens, Machiavelli’nin en ünlü eseridir. Çoğu siyaset düşünürü bu eseri modern seküler devlet anlayışının başlangıç metni sayar. Eser, klasik anlamda bir nasihatnâme gibi yapılandırılmıştır; yani bir hükümdara hitap eder. Ancak içeriği bakımından Kutadgu Bilig’den ve Şerefname’den tamamen ayrılır: Machiavelli, hükümdara nasıl erdemli olması gerektiğini değil, iktidarı nasıl kazanıp nasıl elinde tutabileceğini öğretir.

Eser boyunca Machiavelli şu temel görüşü savunur: Bir hükümdar, başarı için gerekirse yalan söylemeli, verdiği sözleri çiğnemeli, zalimleşmeli ama asla gücünü kaybetmemelidir.

Bu bağlamda Machiavelli’nin siyaset anlayışı, insan doğasını çıkarcı, korkak, bencil ve aldatıcı olarak tanımlar. Dolayısıyla halkı yöneten kişinin de bu gerçeklere göre hareket etmesi gerekir. Hükümdarın “korkulması”, “sevilmesinden” daha etkili görülür. Çünkü insanlar çıkarlarına aykırı durumlarda sevgilerini çabuk kaybederken, korkunun yarattığı itaati daha uzun süre taşırlar.

Machiavelli, dini de bir inanç sistemi değil, kitlelerin davranışlarını yönlendiren bir siyasal araç olarak görür. Bu, onu Batı’da geleneksel Hristiyan siyaset felsefesinden ayırır. Onun gözünde ahlâk, siyasetin sınırlarını çizen bir ilke değil; gücün işleyişine göre bükülebilir bir unsurdur.

Prens kitabında öne çıkan kavramlar şunlardır:

Virtu: Hükümdarın kişisel becerisi, iradesi ve kararlılığı (erdem değil, güç)

Fortuna: Talih, kader; yöneticinin karşılaştığı rastlantılar

Görünüş ile gerçek ayrımı: Hükümdar dürüst görünmeli ama gerekirse ihaneti de bilmelidir

Siyasetin özerkliği: Siyaset, din ve ahlâk dışında kendi kurallarıyla işler

Prens, ideal yönetici kavramını değil, başarılı hükümdar tipolojisini ortaya koyar. Kutadgu Bilig’in erdemli iktidar arayışından ve Şerefname’nin tarihsel ahlâkîliğinden farklı olarak, Machiavelli’de siyaset çıplak bir güç stratejisine indirgenmiştir. Bu yönüyle Prens, yalnızca Rönesans İtalya’sının değil, modern devlet fikrinin ve realizmin felsefî temelidir.

SONUÇ

Üç kitap, üç medeniyet ve üç siyaset aklı… Yusuf Has Hacib, siyasal gücün ahlâkla kuşatıldığı erdemli bir düzeni savundu; Şerefhan Bidlîsî, tarihsel tecrübeyi esas alarak halkı ve beyleri siyasal birlik etrafında toplamaya çalıştı; Machiavelli ise siyaseti çıplak bir gerçeklik olarak ele alarak gücün korunmasını temel ilke hâline getirdi. Bu üç düşünür, kendi toplumlarına ve zamanlarına seslenmiş olsalar da aslında her biri evrensel bir meseleyle meşguldür: Siyaset nasıl olmalı ve insanı yönetme hakkı nasıl temellendirilmelidir?

Kutadgu Bilig, hâlâ İslam dünyasında eksikliği hissedilen bir siyaset ahlâkının örneğidir. Yönetenin sorumluluğunu Tanrı’ya, halkına ve kendi vicdanına karşı taşıması gerektiğini hatırlatır. Bugünün yozlaşmış bürokratik yapıları, çıkar gruplarına teslim olmuş yöneticileri düşünüldüğünde, Yusuf Has Hacib’in çağrısı zamansız bir uyarı niteliğindedir.

Şerefname ise sadece Kürtler için değil, siyasî hafızasını yitirmiş tüm halklar için bir hatırlatma metnidir. Bir halkın birlik olmadan varlığını sürdüremeyeceğini, bölünmüşlükle ancak hezimetin geleceğini anlatır. Bugün Ortadoğu coğrafyasındaki etnik ve mezhep merkezli siyasal çatışmalarda, Şerefhan Bidlîsî’nin tarih bilinciyle örülmüş uyarıları dikkate alınsa belki de daha farklı bir kader mümkündü.

Prens, modern devletin soğukkanlı ve seküler aklını temsil eder. Gerçekçilikten uzaklaştıkça siyasetin istikrarsızlığa sürüklendiğini söyleyen Machiavelli, bugünün dünya liderlerinin çoğu için hâlâ “öğretici bir kılavuz” niteliği taşır. Ancak sorun şudur ki: Prens, araçsal aklın meşruiyetini ortaya koyarken, bugün bazı otoriter rejimlerde olduğu gibi ahlâksız gücün mutlak doğrulanmasına da zemin hazırlamıştır. Onu anlamak gerekir; ama sorgusuzca uygulamak, siyaseti çürüten bir kabule dönüşebilir.

Bu üç eser bir araya geldiğinde şunu gösterir: Siyaset, yalnızca güçle değil, adaletle; yalnızca tarihle değil, erdemle; yalnızca gerçeklikle değil, hakikatle buluştuğunda kalıcı olur.

İdealizm, hafıza ve realizm… Üçü birden gerekmedikçe ne halk huzur bulur ne devlet ayakta durur. Bugün dünyada hem Kutadgu Bilig’in vicdanına hem Şerefname’nin hafızasına hem de Prens’in gerçekliğine ihtiyaç vardır. Ne biriyle yetinmek doğrudur ne ötekini dışlamak. Çünkü siyaset, artık tek bir akla değil; çoklu ve dengeli bir bilince muhtaçtır.