TOPLAM GÖRÜNTÜLENME: 438
“YAŞAR KAYA SENDROMU” NEDİR?
Değerli okuyucular! Her şeyden önce 2020 yılına girerken hepinize sağlık ve mutluluklar diliyorum. Umarım her şey gönlünüzce olur. Türlü türlü hastalık sendromlarından uzak kalmanızı yürekten temenni ediyorum. Bildiğiniz gibi sadece “fiziksel” sağlık sorunlarıyla boğuşmuyoruz. Aslında tıbbın geldiği aşamada en kolayı “fiziksel” sağlık problemlerini tedavi etmektir. MR sistemleri, tomografi cihazları, mikro cerrahi ve daha nice tıbbi cihaz ve aletler doktorların işini kolaylaştırmakta, hasta kısa sürede sağlığına kavuşmaktadır. Ancak “psikolojik” boyuttaki sorunlarımıza çare o kadar kısa sürede bulunamıyor. Etrafımız psikolojik sorunlardan dolayı acı çeken insanlarla doludur. Bu “psikolojik” sorunların bir kısmı tedavi edilemediği zaman “sendrom” olarak tanımlanırlar. Tedavisi kolay değildir, üstelik düzenli olarak ortaya çıkarlar.
Siyaset dünyası da tıpkı insan vücudu gibi kendine özgü hastalık ve sendromlarla doludur. Binlerce yıllık insanlık tarihi boyunca çeşit çeşit siyasi sendromlar ortaya çıkmış, siyasi literatürde kendilerine yer bulmuşlardır. Örneğin ABD Cumhurbaşkanı Donald Trump’ın adını hepiniz duymuşsunuzdur. Acaba “Donald Trump Sendromu” kavramını duyanınız oldu mu? Bu sendromun öne çıkan özellikleri şunlardır:
· Halkın kalbinde öyle bir nefret duygusu yaratacaksın ki seni değerlendirmeye fırsatları bile olmasın
· Küfrettiğin yabancı ülke lideriyle daha sonra bir araya gelip kadeh kaldıracaksın
· Bugün söylediğini yarın yalanlayacaksın bir gün sonra tekrar onaylayacaksın
Konumuz Donald Trump veya diğer liderler olmadığı için bu örnekleri daha da derinleştirmek istemiyorum.
Kürt siyaset dünyasında 1990’lı yıllardan itibaren kendine özgü bir sendrom gelişti: “Yaşar Kaya Sendromu” olarak siyasi literatürde kendisine isim bulan bu sendrom bulaşıcı olduğu ve özellikle gençlik içinde yaygınlaşma eğilimi gösterdiğinden bugünkü yazımı bu sendromu tanımlamaya atfediyorum.
“YAŞAR KAYASENDROMU” İSMİ NASIL ORTAYA ÇIKTI?
“Yaşar Kaya Sendromu” na isim babalığı yapan Yaşar Kaya Iğdır’ın Muça (Gülpınar) köyünde 1938 yılında dünyaya gelir. Muça, Iğdır’a 15 km uzaklıkta, kendi halinde bir Kürt köyüdür. Muça’ya bugün bile gitseniz köyün içinde doğru düzgün bir yol yoktur.
Yaşar Kaya’nın ailesi son derece yoksuldur. Babası Ferman iki evlidir. Ferman hayvan besler, ticaretle uğraşır. Iğdır’da da başını sokacak bir evi vardır. Ferman’ın önemli özelliği Doğu Anadolu Bölgesi MİT Müfettişi Hüsnü Bingöl’ün emrinde bir ajan olmasıdır. Aşağıdaki resimde de göreceğiniz gibi kafasını minnet ve eziklik duygusu içinde patronunun omzuna dayamış, verilen her emri yerine getirmeye hazır bir insan olarak poz vermiştir.
Ferman Kaya ve MİT Şefi Hüsnü Bingöl
Emekli Binbaşı Hüsnü Bingöl, 1932-1954 yılları arasında MAH (MİT) Bölge Müfettişi olarak görev yapar. Iğdır, iki ülkeye (İran ve Sovyetler Birliği) sınır olduğundan buraya yerleşir, özellikle Komünist ajanları takibe alır. Ferman, kendisine verilen görevleri ciddiyetle üstlenir, ajanlık eğitimi aldığı için sık sık Aras nehrini geçip Sovyet Ermenistan’ındaki bağlantılarla haberleşmeyi sağlar.
Ferman’ın oğulları büyür. Hüsnü Bingöl vefa gösterir, Ferman’ın Yaşar Kaya isimli oğlunu Kabataş Erkek Lisesine parasız yatılı olarak gönderir diğer oğlunun kaydını da askeri okula yapar.
Liseyi bitirip İstanbul İktisadi Ticari Bölümler Fakültesine kaydını yapan Yaşar Kaya çok geçmeden kendisini siyasetle ilgilenen Kürt gençleri arasında bulur. Babasından öğrendiği temel bir ajanlık prensibini uygulamaya koyar: “Hükümet düşmanları nerdeyse sen de onların arasında ve hatta gerekirse lider olmalısın! Onlardan daha atak oluğunu ispatlamalısın. Onların aklına gelmeyen eylemleri önermeli veya uygulamalısın. Öyle istekli davranmalısın ki “cezaevine düşmek”
veya “öldürülmek” korkusu taşımadığını onlara kanıtlamalısın. Böylece içlerinde hükümete ve devlete karşı gizli plan ve düşmanlıklar taşıyanlar senin etrafında toplanacak, ajanlık görevini gizliden sürdürecek, kendini kamufle edeceksin.”
Yaşar Kaya, babasının nasihatinden çıkmaz, 1959 yılında patlak veren 49’lar Kürt hareketinin içinde yer alır. Cumhurbaşkanına gönderilmek için Kürt gençleri ve aydınları tarafından imzalanan dilekçeyi postaneye götüren iki kişiden birisidir. Birkaç yıl tutulu kalır. Kürt siyasetinin her rengiyle tanışır. Serbest kalınca DENG isimli bir dergi çıkarır. Bu iki olay sayesinde Kürt hareketinin en önemli isimleriyle dirsek teması kurar, onların plan ve niyetlerini düzenli olarak MİT’e rapor eder. Çok geçmeden MİT, Kürtlerin Türkiye içindeki tüm yapılanmalarını çözer, 1966 yılında KDP başkanı Faik Bucak gibi birçoğunu faili meçhul cinayetlerle ortadan kaldırır.
MİT’in değerli elamanlarını korumak gibi bir prensibi vardır. Yaşar Kaya sessizliğe çekilir. Örneğin 1971 Askeri Darbesi sırasında adı bile geçmez. 1987 yılında yapılan seçimlerinde SHP’den Kars Milletvekili adayı olmak ister. 1980 darbesiyle Mecit Hun’a siyaset yasağı getirildiği tarihlerdir. Mecit Hun, tüm adaylara eşit mesafede olduğunu söyleyerek Yaşar Kaya’ya destek vermez. Yaşar Kaya’nın MİT ile yakın ilişki içinde olduğunu bilmektedir. Yapılan delege seçiminde Mahmut Alınak birinci ve Vedat Altun ikinci sıradan listeye girer. Yaşar Kaya liste dışı kalır. Bunun nedeni olarak da Mecit Hun’un kendisine destek vermediği yönündedir.
Zamanında Hüsnü Bingöl’ün “Kürtçü” raporu nedeniyle Erzurum Lisesini birincilikle bitirdiği halde üniversiteye kayıt yaptıramayan Mecit Hun, eğitimine devam edemez. Üstelik babası Ahmed Şemo da Hüsnü Bingöl’ün Doğubayazıt’ta açtırdığı uydurma bir mahkeme nedeniyle her hafta Iğdır’dan Doğubayazıt’a faytonla gidip gelmektedir. Böyle bir günde Çillê geçidinde rahatsızlanır, vefat eder.
Yaşar Kaya, Mecit Hun’a karşı derin bir husumet besler ama intikam için 1990’lı yılları beklemesi gerekmektedir. 1970’li yıllarda ve 1980 yılının ilk yarısında düşük bir profil çizer. Eğer 1970’li yıllarda Yaşar Kaya ile karşılaşmış olsaydınız, 49’lar Kürt Hareketi içinde yer alan ve DENG dergisini çıkaran kişinin bu olduğunu anlamak için binbir şahit gerekecekti. 1990’lı yıllara kadar Siemens şirketinin teknisyeni olarak çalışır ve herhangi bir siyasi faaliyet içinde
bulunmaz. Normal bir şekilde hayatını sürdürür ama PKK hareketini yakından takip etmektedir.
MİT, gittikçe önem kazanan PKK ve Kürt hareketi içinde rol oynaması için tekrar Yaşar Kaya’nın kapısını çalar. Babası gibi sadakat duygusundan taviz vermeyen Yaşar Kaya, MİT’in isteğiyle ve önünü açmasıyla PKK’ye bağlı olarak kurulan DEP isimli partinin başına getirilir. Özgür Gündem isimli bir gazete hizmetine sunulur. Yaşar Kaya nihayet yıllardır içinde beslediği intikam duygularını kusmaya başlar. Doğu Anadolu Bölgesinin ileri gelenlerini sırayla hain, MİT ajanı, devlet ajanı, Ergenekoncu ilan eder. Hedef gösterir. Verdiği liste ile faili meçhul cinayetler uygulamaya konur. Bileğini bükemediği Mecit Hun’un evini bombalatır, oğlu Ahmet Hun’un dört çocuğu ve eşi şarapnel parçalarıyla yaralanırlar. Medet Serhat gibi PKK ile ilişkisi olmayan bir Kürt aydını faili meçhul cinayete kurban giderken, ne hikmetse PKK’lı Yaşar Kaya hiç zarar görmez, göstermelik gözaltına alınmalarla şüpheleri dağıtır.
Çok geçmeden Yaşar Kaya Avrupa’dadır. PKK’nın tüm sırları elindedir. Sürgünde Kürt Parlamentosu başkanı olur. Örgütün yapısını, organizasyon şemasını, para akışını ve diğer bilgileri MİT’e rapor eder. MİT, Yaşar Kaya’yı bu kez başka bir alanda görevlendirir. Yaşar Kaya, PKK’den ayrılır, Barzani hareketi içinde yer alır. Yine ne hikmetse örgütün tüm sırlarını kendisiyle götüren Yaşar Kaya’ya, ne PKK’dan ne de Öcalan’dan ne eleştiri ne de ölüm tehdidi gelir. Öcalan, bu durumdan rahatsızlık duymaz. MİT, çok geçmeden Barzani yapılanmasını da Yaşar Kaya sayesinde çözer.
“Yaşar Kaya Sendromu” aslında 1960’lı yılların sonunda Türkiye İşçi Partisi’nden ayrılarak DDKO gibi bağımsız Kürt dernekleri kuran bütün yapılar içinde sistematik olarak görülmüştür. Örneğin, bir gün İstanbul’da yapılan büyük bir toplantıda konuşma yapan ve lider konumundaki Fevzi isimli şahıs, A.B. ve N. Ş. gibi Kürt hareketinin önde gelen isimleriyle birlikte Ankara’ya dönerken Düzce yakınında otobüste meydana gelen kazada ölür, üzerinden MİT kimliği çıkar. Ben Kürt gençliğinin içinde bulundukları siyasi hareket içinde “Yaşar Kaya Sendromu” taşıyan liderlerin tuzağına düşmemesi için bu yazıyı kaleme aldığımı özellikle belirtmek isterim .
“YAŞAR KAYA SENDROMU” NEDİR, BELİRTİLERİ NELERDİR?
“Yaşar Kaya Sendromu”nu tanımak için aşağıdaki belirtilerin görülmesi gerekmektedir:
· İçinde bulunduğu örgüt veya hareketin içinde ağzı laf yapar, herkesle yakınlık ilişkisi içindedir, kulağı her yerdedir
· Kariyerist bir yol izler, lider konumunu ele geçirmek için çaba harcar
· Şüphe çekmemek ve inandırıcılığını artırmak için örgütün cesaret edemediği planları ya önerir ya da uygulamaya koyar
· Kendisine verilen görevi tamamladıktan sonra sessizliğe çekilir, uzun yıllar sıradan bir vatandaş gibi yaşar
· Seks hayatında bir kural veya moral değeri yoktur. Örneğin varsayalım kendi eşi veya kızının gayri ahlaki davranışlarından rahatsız olmaz çünkü toplumun anladığı şekilde bir “baba” tanımına uymaz
· İntikamcı ve kincidir. Beklenmedik anda ısırır ve zehrini kusar
· Hatalarının hesabını vermek gibi bir korkusu veya siyasi edebi yoktur
· Gençleri kendi kötü planlarına alet etmekte oldukça başarılıdır
· KASTRO, LENİN gibi lakaplar kullanarak magaloman davranış sergiler
· Ailesi yoksuldur ama yaptığı söyleşilerde çocukluğunda İngiliz kumaşından elbiseler giydiğini, babasının İngiliz ırkı at harası olduğunu, ayakkabılarının İstanbul’dan özel olarak getirildiğini söyler. Halbuki babasının üç-beş koyunu vardır.
“YAŞAR KAYA SENDROMU” NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Bilinen bir tedavisi henüz bulunmuş değildir. Acı çekerek ölmesini beklemekten başka bir çare yoktur!