TOPLAM GÖRÜNTÜLENME: 661
AŞİRET YAPISI VE FEODALİZM
Değerli okuyucular!
Daha önce aşiretlerin tarihsel gelişimiyle ilgili olarak bir yazı yayınlamış, aşiret ve aşiretçilikle ilgili görüşlerimi kamuoyuyla paylaşmıştım. O yazıyı okuma şansı bulamayan okuyucularım isterlerse yandaki linki tıklayıp bu yazıya ulaşabilirler. (https://hunacademy.com/asiretcilik-ve-toplumsal-gerceklik/)
Neden ikinci kez bu konuyu ele almak zorunda kaldığımı ifade etmek istiyorum. Özellikle sol cenahta yer alan bazı parti yöneticileri ve üyeleri, yazılarında ve söylemlerinde Feodal Yapı ile Aşiret Yapısını eşdeğer olarak ele almakta, ciddi bir hata işlemektedirler. Iğdır kökenli Balıkesir Vatan Partisi İl Başkanı, sosyal medyadaki bir yazışmasında benim aile soyadımı esas alarak güya kendi aklınca “HUN AİLESİNİN FEODAL DESPOTİZMDEN” bahsediyor, yazısında buna yer vermeyen Iğdırlı başka bir yazarı bu nedenle kınıyordu. Böyle olunca Feodalizm ile Aşiret Yapısını kısaca karşılaştırmak, kafa karışıklığına netlik getirmek ihtiyacı doğduğuna inandım. Önce Feodal toplumun temel özelliklerini ele alalım:
FEODALİZM
- Feodalizmi belirleyen katmanlar Kral, Senyor, Vassal ve Serf’dir
- Serf, toprak üzerinde çalışan köylü anlamındadır. Vassal yani Ağa toprağın sahibidir. Serfin toprak üzerinde hak iddiası yoktur. Serfler, ürettikleri ürünlerden kendi yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılayacak kadarını alıkoyuyor, gerisini Vassal’a yani Ağa’ya teslim ediyorlardı. Vassal da Senyor’a, Senyor da Kral’a yasalarca belirlenmiş oranda vergilerini ödüyorlardı.
- Feodalizmden bahsetmek için tarımsal üretim şarttır. Serf toprağa bağlı çalışan köylüdür.
- Serfler toprağa bağlılardı ve toprak el değiştirdiğinde serfler de yeni efendinin hizmetine giriyorlardı.
- Serfleri,kölelerden farklı kılan taraf, bireysel olarak alınıp satılamıyordular. Serfler kendilerine tahsis edilmiş toprakta çalışmak zorundaydılar.
- Kendi toprak ağasının izni olmadan bulunduğu yeri terk edemezdi.
- Vassal yani Ağa rahat bir şekilde serf olarak çalışan kadınları kendi zevkleri için alıkoyabiliyor, gerektiğinde serfler üzerinde baskı uygulayarak ürünlerine el koyabiliyordu.
- Evlenmek, iş değiştirmek isteyen serflerinVassal’dan izin almaları gerekiyordu
- Kanun önünde hiçbir hakka sahip değillerdi.
- Vassal yani Ağa istediği serfi öldürme hakkına sahipti.
- Serflikten çıkmanın tek yolu özgür bırakılmak veya firar etmekti.
Elbette bu listeyi uzatmak mümkündür ama genel bir fikir verdiği kanısındayım. Şimdi gelelim IĞDIR BÖLGESİNDEKİ AŞİRET YAPISINA:
- Aşiretler kan bağıyla kurulmuştur. Örneğin Iğdır’daki Geloylular yedinci dedede birleşmektedirler. Dokuzuncu dede Alamıho ve Karaçöllü aşiretleri de Geloylularla ESKO (İskender) isimli babanın çocukları olarak birleşmektedirler.
- Aşiretlerde liderlik babadan oğula geçmez. Örneğin Geloylu aşiretine liderlik yapan Mısto Şexali dedemin vefatından sonra liderlik kendi oğluna değil, uzaktan kuzeni olan Ahmed Şemo’ya geçmiştir. Ahmed Şemo vefat ettiğinde aşiret büyükleri (Hacı Haşem, Temıre Gule, Mıhemmede Hesen ve diğerleri) üniversiteye girmek için mücadele eden Mecit Hun’u aşiretin başına geçmesi için zorla ikna etmişlerdir. Eğer aşiret liderliği babadan oğula geçseydi Ahmed Şemo’nun vefatından sonra liderliğin Mecit Hun’dan dört yaş daha büyük olan oğlu Hamit Hun’a geçmesi gerekiyordu. Bu durum bölgede yaşayan bütün aşiretler için aşağı yukarı aynıdır.
- Aşiretler toprağa bağlı değildir. Halbuki feodal toplumda toprağa bağlılık olmazsa olmazıdır. Örneğin benim aşiretim Geloylular devlet topraklarına su getirmesine rağmen hala sebze, tahıl, meyve gibi tarım ürünlerinin üretimine ilgi göstermezler. Toprak onlar için hayvanlarını besleyecek ot yetiştirilmesi anlamındadır. Biz de yıllarca hayvancılık yaptık, fazla otları balya yapıp Trabzon’a gönderdik ama tek domates bile ekmedik.
- Aşiretler yarı göçerdirler. Bu yüzden bir mekâna bağlı değildirler.
- Köy yerinde her aşiret üyesinin kendi evi ve toprağı vardır. Tapusu cebindedir.
- Aşiret liderinin hoşuna gelmeyen aşiret mensubunu öldürmek gibi bir hakkı yoktur.
- Aşiret içinde önemli bir karar alındığı zaman aşiretin ileri gelenleri bir araya gelir, fikir alış verişinde bulunurlar. Tek bir kişinin emriyle yönetilen bir aşiret yoktur.
- Aşiret yapısında bir aşiret mensubu evlenmek istediğinde aşiret liderinden izin almak zorunda değildir.
- Aşiret lideri, aşiretin kadınlarını kendi zevki için keyfince kullanamaz
- Aşiret yapısında aşiret liderine vergi verme gibi bir durum yoktur. Herkes kendi parasının sahibidir.
- Bir aşiret ile başka bir aşiret arasında kan davası varsa, aşiret üyeleri imkanları el verdiğince kan parasının toplanmasına yardımcı olurlar.
- Aşiret içinde bir kan davası meydana geldiğinde aşiret lideri taraflara müdahale eder, yanına aşiretin ileri gelenlerini alarak bir an önce barış yapmak için seferber olur.
- Aşiret yapısı, ilkel komünal toplumda, köleci toplumda, feodal toplumda, kapitalist toplumda, sosyalist toplumda ve sosyalizm sonrası olarak şu anda hep var olmuştur.
- Örneğin Kırgızistan gibi ülkelerde Sovyetler döneminde aşiretler kabuk değiştirmiş ama varlıklarını devam ettirmişlerdir. Sovyetler Birliği bir yandan aşiret, din ve milli kimlikleri zayıflatmaya hatta elimine etmeye çalışırken, diğer yandan da bölgesel siyasi kimlikler yaratmak yani aşiretçiliği modern anlamda devam ettirmek zorunda kaldıklarını biliyoruz. Stalin’in baskıcı politikaları bile klanların ve aşiretlerin bölgedeki gücünü fazla değiştirmedi. Aynı durum Çin için de geçerlidir.
- Aşiret yapısında aşiret lideri aşireti sömürmez. Ondan ne vergi alır ne de başka anlamda maddi bir beklenti içinde olur.
- Bazen soruyorlar, niçin Mecit Hun’un Iğdır ve Karakuyu sınırları içinde büyük toprakları var ama sıradan Karakuyu köylülerinin o kadar toprağı yoktur. Bu duruma bir açıklama getirmek istiyorum: Ağrı Dağı İsyanı sona erdiğinde yasak bölge nedeniyle Geloylular Adetli, Kolukent, Karahacılı gibi ata-baba yurtlarını terk etmek zorunda bırakıldılar. Liderleri Ahmed Şemo’nun çabasıyla Geloylular 1930 sonbaharında Karakuyu köyüne yerleştiler. Onu izleyen yıllarda Geloyluların bir kısmı Taşlıça, Aliköçek gibi dağ köylerini tercih ettiler. Uzun yıllar Iğdır Belediye sınırları Karakuyu köyünün dibine kadar uzanıyordu. Karakuyu köyü hayvancılıkla uğraşıyordu ama merası yoktu. Aslında bu topraklar Kaça-Kaç’tan önce Sultanabatlı Azeri Beylerine aitti. Mecit Hun, aşiretin ileri gelenlerini bir araya getirdi, iyi bir avukatla davayı kazanabileceklerini söyledi. Aşiret içinde para toplandı ve Mecit Hun’a teslim edildi. Mecit Hun, Ankara’ya geldi. Dava açtı. Yıllar süren mahkemelerden sonra Karakuyu köyünden Doğubayazıt yoluna kadar olan bölge Karakuyu köyünün merası olarak kabul gördü. Mecit Hun davayı kazandıktan sonra, tekrar aşiret büyüklerini topladı, kazanılan toprakların aşiret mensuplarına dağıtılması için başta Hacı Haşem dedem olmak üzere aşiret konseyinin karar vermesini istedi. Alınan karar doğrultusunda topraklar aşiret mensupları arasında iple ölçüm yapılarak dağıtıldı. Mecit Hun’un sahip olduğu toprakları Hacı Haşem dedem ve aşiretin diğer ileri gelenleri kendi kararlarıyla Mecit Hun’a vermişlerdir. Mecit Hun zor kullanarak kimsenin malını mülkünü almamıştır. Bütün bu gerçekliğin yeni nesil Geloylu gençlik tarafından da bilinmesini istiyorum. Kısacası Geloylu aşiretinin Karakuyu köyüne yerleşmesinin Ahmed Şemo, Karakuyu merasının kazanılmasının da oğlu Mecit Hun sayesinde aşiretin kontörlüne geçtiğini hatırlatmak isterim.
- Sonuç olarak şunu söylüyorum: Iğdır bölgesindeki hiçbir aşiret lideri, ne aşiretin namusuna ne de parasına göz dikmemiştir veya böyle bir hakka sahip olmadığının bilincindedir. Görevi, aşiretin genel yönetimini sağlamak sorunlar ortaya çıktığında aşiretin ileri gelenlerini toplayarak sağduyulu kararlar almalarını sağlamak olmuştur
Sonuç olarak, Aşiret Yapısının, Feodalizmle bir ilgisi yoktur. “FEODAL MECİT HUN” diye yazmak cahilliğin zirvesidir. Cahilliğin zirvesine tırmanmakta bir başarıdır. Kutlarım.