Son Yazılarımız

ZORBALIK VE İNTİKAM

Değerli Okuyucular;

Ray Liotta ve “GoodFellas” Filminin Afişi

Amerikalı aktör Ray Liotta’nın (rey liyoda), 26 Mayıs günü, Dominik Cumhuriyeti’nde, son filmininin çekimi sırasında, otel odasındaki yatağında ölü bulunduğu haberi beni üzdü. Ray Liotta, 67 yaşındaydı. Günümüz standartlarına göre genç bir yaş sayılır. Liotta’ın özellikle “Goodfellas (gudfelaz)” filmindeki rolüyle üzerimde bıraktığı derin etkiyi açıklamadan önce yaşadığımız bir gerçekliği GİRİŞ bölümünde dikkatinize sunmak isterim:

(Not: “Goodfellas” filmi Türkiye’de “Sıkı Dostlar” adıyla gösterime girdi. Bu hatalı bir çeviridir. İngilizce, “Goodfellas”, gangster yani Mafya üyesi anlamına gelir. )

GİRİŞ

Birey ve devletler, çoğu kez aynı davranış biçimine sahiptirler. Sanırım, buna şaşırmamak gerekir. Ne de olsa devletleri kuranlar da bireylerdir, değil mi? İnsanoğlu, kendi ruhunu ve kişilik özelliğini, neolitik dönemden itibaren tarihsel süreç içinde kurduğu devletlerin işleyişine ve yapısına da kusursuz bir şekilde yansıtmıştır. Günümüzde, birey ve devletler, gittikçe artan oranda, kendilerini “zorbalık ve intikam” kıskacında bulmakta, bu iki davranıştan birisini tercih etmektedirler. Bu durum bir anlamda onların “kaderi” olarak geleceklerine damga vurmaktadır.

TO BULLY (tu bali)      

İngilizcede “to bully” isimli bir fiil vardır. Türkçe tam karşılığı yoktur. Ancak arka arkaya sıralayacağım fiiller, anlamı yakalamamıza yardımcı olacaktır. Bu fiiller şöyledir: Birine zorbalık etmek, kabadayılık taslamak, dayılanmak, zulmetmek, korkutmak, gücünü kötüye kullanarak başkalarını haksız yere cezalandırmak vb.

“Bully” yani birisine karşı zorbalık ve tehdit 

İnanıyorum, hepiniz ya aile içinde ya okulda ya mahallede ya iş hayatında ya sokakta ya da yabancı ülkelerde böylesine bir durumla karşılaşmışsınızdır. Zorbalık gören birey, dışlanır, içine kapanır, asosyal bir kişilik geliştirir, farkında olmadan içinde intikam tohumlarını besler ve yeşertir. Aslında yaşadığı bir travmadır. Çoğu kez başına gelen zorbalığı, kimseyle paylaşmaz, içselleştirir. “Zorbalık” dayanılmaz bir noktaya gelince, buna maruz kalan bireyin toplumsal nefreti de artar, bir gün kendisini “intikam” duygusuna kaptırır, gerekirse intikamını alır.

ZORBALIĞIN ÇEŞİTLERİ

“Zorbalık” genellikle önce aile içinde baş gösterir. Bir kardeşin diğerini tehdit etmesi, parmak sallaması hatta dövmesi aslında “aile içi zorbalığın” bir örneğidir. Aynı şekilde bir eşin diğerine şiddet veya psikolojik baskı uygulamasını da “zorbalık” olarak görmemiz gerekir. Bazen de baba, kendi çocuklarına zorbalık eder. Çocuklar da kendi aralarında plan yapıp “zorba baba”yı elbirliğiyle öldürüp bir yere atarlar. Buna benzer olaylar günlük hayatımızda sıkça yaşanmaktadırlar.

Eşi tarafından darp edilen, zorbalığa kurban bir kadın

İkinci ihtimal, bir çocuğun mahalleli çocuklardan yani yaşıtlarından “zorbalık” görmesidir. Üçüncü ihtimal, okul hayatıdır. Okul arkadaşları veya öğretmenleri tarafından uygulanan “zorbalık” da Türkiye’de ve dünyada oldukça yaygındır. Dördüncü olarak, artık günlük yaşantımıza “mobbing” olarak giren, iş yerindeki zorbalıktır. “Mobbing”, psikolojik şiddet, baskı, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı vermek gibi anlamları içinde barındırır. Kısacası, “yıldırma” veya “psikolojik terör” demektir. “Mobbing” olayına, etnik, mezhepsel, cinsiyet vb ayrımcılık da eklenince bu türden uygulamalar bireyi bir ömür boyu nefrete itebilir.

BİR ÖĞRETMENİN DAYAĞI

İlkokul üçüncü sınıftaydık. Mehmet, iri yarı ve uzun boyluydu. En arka sırada oturuyordu. Aynı mahallede oturuyorduk.

Bir gün, sınıf öğretmenimiz gecikti. Sınıfta çocuklar arasında bağrışıp çağrışmalar, gülüşmeler oldu. Gürültüye gelen nöbetçi öğretmen, en arkada sessizce oturan Mehmet’i kulağından yakalayıp kapıdan dışarı sürükledi. Sanki bütün bu gürültüden o sorumluydu! Açık kapıdan Mehmet’in suratına acımasızca şamar attığını hatta tekmelediğine şahit oldum.

Bir öğretmenin öğrencisine dayak attığı an

Mehmet, sınıfa girdi, ağlayarak eşyalarını topladı, evin yolunu tuttu. O günden sonra Mehmet, bir daha okula gelmedi. Nöbetçi öğretmenin “zorbalığı”, bir öğrencinin okul hayatını sonlandırmıştı.

Yıllar sona üniversite öğrencisiyken, Mehmet’i bir at arabasını kullanırken gördüm. Selamlaştık. Ağzından çıkan ilk söz: “Mücahit, o öğretmeni arayıp bulamıyorum.” Yanındaki ahşap sandıktan çıkardığı bıçağı gösterdi: “Bunu ona saplamak için sabırsızlanıyorum.”

Aradan yıllar geçmişti ama Mehmet, kendisine yapılan “zorbalığı” unutmamış, bir anlamda adı konulmamış bir “intikam” duygusuyla yaşıyordu.

IĞDIR’DA OKULLARDA AYRIMCILIK

Iğdır’daki ilk, orta ve liselerde, bazı ırkçı Azeri öğretmenlerin Kürt öğrencileri etnik ayrımcılık yaparak cezalandırması bir zamanlar oldukça yaygındı. Bununla ilgili sayısız örnek vardır. Benim de ortaokul ikinci sınıfta maruz kaldığım bu ayrımcılık o yıllar içimde büyük bir nefret uyandırmış, ancak yapılan haksızlığı kabullenmekten başka çarem kalmamıştı.

Geçenlerde duyduğum bir anlatım beni derinden etkiledi: Aşağı Çarıkçı köyünden minibüsle Iğdır’daki liseye gelip giden bir Kürt öğrenci, okul birinciliği için yarış halindedir. Öğrencinin şevkini kırmak, O’nu okul arkadaşları önünde aşağılamak böylece birinci olmasını engellemek için, ırkçı Azeri öğretmen, Cuma günü yapılan İstiklal Marşı töreninde, ufak şeyleri bahane ederek, Kürt öğrenciyi kulağından tutarak okul balkonuna çıkarır, arkadaşları önünde sert tokat atarak cezalandırır.

Öğrenci, İstiklal Marşı’ndan sonra, minibüsü de kaçırdığı için ağlayarak Iğdır’dan Aşağı Çarıkçı köyüne kadar gecenin karanlığında yürür. İçi ve yüreği yapılan haksızlığa, aşağılanmaya karşı nefret ve kinle doludur. Bir zaman okula gitmez.

Bu öğrenci okul birincisi olamaz ama sonraki yıllar başarılı bir kariyer yapar. Bakanlıkta önemli görevler üstlenir. Aradan yıllar geçmesine rağmen, “o meşum anı” bana anlatırken içindeki kini ve öfkeyi hala taşıdığını itiraf etmesi beni oldukça etkilemişti.

ABD’DE OKUL BASKINLARI

24 Mayıs günü, Ramos isimli 18 yaşındaki Meksika kökenli bir Amerikalı, ABD’nin Texas eyaletinde San Antonio şehrine yakın Uvade isimli yerleşim yerindeki bir ilkokula silahlı saldırı düzenlendi. Ramos, lise son sınıf öğrencisi olduğu ve mezun edilmediği liseye, kep töreni sırasında saldırmayı planlıyordu ancak alınan tedbirler buna engeldi. O da korunması zayıf bir ilkokulu hedef tahtasına oturttu. Sonuçta Ramos için önemli olan, kendisini dışlayan, mezun etmeyen “toplumdan” intikam almaktı.

Çelik yelek giyinen ve elinde iki yarı otomatik silah taşıyan Ramos, bir ilkokuldan içeri girer. Gelişigüzel bir sınıfın kapısını açar. İçeride, iki öğretmen ve öğrenciler vardır. Ramos, sırtını kapıya dayayarak içerdekilere kurşun yağdırmaya başlar. Mermisi bitince, ikinci silahına davranır. Mermisi tekrar bitince soğukkanlı bir şekilde silahını doldurur, tekrar korkuyla yere kapanmış öğrencilere kurşun yağdırır. Birkaç çocuk ölü taklidi yaparak kurtulur. Baskında 2’si öğretmen 19’u çocuk, 21 kişi ölür. Gecikmeli olsa da polis baskın yapar, Ramos öldürülür. Bu olay, 2022 yılı içinde, ABD’deki okullarda gerçekleşen 27’nci saldırı oldu.

İkisi öğretmen 21 kişiyi katleden Ramos ve silahları

Alfred Üniversitesi, ABD’deki gerçekleştirilen bu türden silahlı baskınların nedenlerini araştırır. Öne çıkan birinci neden şöyledir:

“Şımarık ve züppe çocuklar, sınıf arkadaşları olan masum bir çocukla (daha sonra katil) dalga geçer; kızların önünde mahcup duruma düşürürler. Bununla kalmaz, zorbalık uygularlar. Katil de gittikçe okuldan soğur, içine kapanır, arkadaşlarından (daha doğrusu toplumdan) intikam almak için plan yapmaya başlar. Uygun zamanda planını uygulamaya koyar.”

İSRAİL VE FİLİSTİN KURTULUŞ ÖRGÜTÜ (FKÖ)

“Zorbalık” ve “İntikam” bireyler arasında olabileceği gibi devletler ve örgütler arasında da yaşanabilir. 1948’de kurulan İsrail Devleti’nin ilk hedefi, sınırlarını genişletmek, Filistinli sivil halk üzerinde zorbalık uygulamaktı. “Zorbalık” zamanla Filistin halkının yüreğinde bir “intikam” duygusunun yeşermesine neden oldu. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Filistin halkında karşılığı olan bu “Nefret/İntikam” duygusundan beslenerek ortaya çıktı. “Kara Eylül” örgütü, FKÖ’yü yetersiz buldu. Sonraki yıllar hem “Kara Eylül” hem de FKÖ’nü yetersiz bulan HAMAS isimli daha radikal bir örgüt ortaya çıktı. (Akılsız devletler, bir radikal örgütü tamamen ortadan kaldırırken, daha acımasız bir örgütün ortaya çıkmasının tohumlarını atarlar; akıllı devletler, bir radikal örgütü ortadan kaldırırken, daha kabul edilebilir örgüt veya partilerin ortaya çıkmasının önünü açarlar.)

1972 Münich Olimpiyatlarında, baskın düzenleyip İsrailli sporcuları katleden Kara Eylül isimli örgüt üyeleri eylem sırasında

12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ VE PKK

12 Eylül Askeri Darbesi, uğursuz bir göktaşı gibi Türkiye’nin üzerine düştü. Haksız yere on binlerce insan tutuklandı, işkenceden geçirildi, birçokları siyasi görüşüne bakılmaksızın idam sehpalarına gönderildi.

12 Eylül Askeri Darbesinin kısa bilançosu şöyleydi:

Cezaevlerinde işkence sonucu 171 kişi olmak üzere yaklaşık 300 kişi hayatını kaybetti. 48 kişi (24 adli suçlu, 15 sol, 8 sağ, 1 ASALA militanı) idam edildi. 650 bin kişi gözaltına alındı. 230 bin kişi askerî mahkemelerce yargılandı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.

İşçi ve işveren sendikaları sessizdi. Memurlar sessizdi. Gençlik sessizdi. Toplum sessizdi. Toplum boynunu eğmiş, inecek kılıç darbesine razı olmuş bir haldeydi. Darbecilerin zorbalığı toplumun kılcal damarlarına kadar sızmıştı. Kimseden ses çıkmıyordu. İşte böyle bir dönemde “ses” getiren bir eylem Türkiye’yi sarstı.

PKK, 15 Ağustos 1984 tarihinde 21:30 sularında Siirt’in Eruh ve Hakkâri’nin Şemdinli ilçelerine baskın yaptı. Mahsum Korkmaz önderliğinde gerçekleştirilen bu saldırılarda, örgüt mensupları karakollara ve askeri lojmanlara bombalı ve silahlı saldırı düzenledi. Bu saldırılar sonucu Eruh’ta bir Jandarma Onbaşı hayatını kaybetti. Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan başka bir Jandarma kurtulamayarak şehit oldu.

Jandarma birliğine ait çok sayıda silah, mühimmat, malzeme gasp edildi. PKK militanları her iki ilçeyi de bir süre ellerinde tutarak ilçe meydanında, yöre kahvehanelerinde ve cami minarelerinden propaganda yaptılar. PKK üyeleri, saldırıdan sonra Kuzey Irak’a geri döndü.

1984 Eruh baskınını düzenleyen PKK’lı grup

15 Ağustos 1984’de Gülhane Askeri Hastanesinde askerlik görevimi ifa ediyordum. O yıl üniversite mezunlarına iki seçenek sunuluyordu: 20 ay Yedek Subay ya da 8 ay kısa dönem er. Ben de askerlikten bir an önce kurtulmak için er olmayı tercih edenler arasındaydım. Bir gün ayak parmaklarım arasındaki mantar enfeksiyonu nedeniyle yürüyemez hale geldim.

Gülhane Askeri Hastanesine sevk edildim. Ortopedi bölümünde 3-4 gün yatmam gerektiği söylendi. İşte böyle bir anda Doktora Tezini hazırlayan fakat İngilizce bilmeyen yeni mezun askeri bir doktor, bazı kitapların İngilizceden çevrilmesi için benden yardım istedi. Çok geçmeden, İngilizce bildiğimi duyan diğer doktorlar da Tez çalışmalarıyla ilgili bir yığın dokümanı masamın üzerine yığdılar. “Hâlâ iyileşmediğim” yönünde raporumu ha bire uzatıyorlardı.

İşte böyle bir günde Eruh ve Şemdinli baskını haberi bir fısıltı halinde kulaktan kulağa dolaşmaya başladı. Tezini hazırladığım genç doktor, “PKK, Güneydoğu’da isyan başlatmış. Şehirleri ele geçirmiş. Hastane yaralılarla dolu. Askerlere üzülüyorum ama iyi oldu! Bu namussuzlar (darbeciler) bunu hak ettiler. Yapmadıkları zulüm ve zorbalık kalmadı. Nelere tanık olmadım nelere!”

Şunu bir gerçek olarak ifade etmek isterim: 1984’de Eruh ve Şemdinli baskınları Kürt ve Türk kamuoyunda veya en azından sol siyasette “zulme karşı direniş” olarak görüldü, psikolojik bir destek verildi. O yıllar PKK, “zorbaya” karşı gelen bir “kahraman” rolündeydi. Bu gerçeği kimse inkâr edemez. Zaten böyle olduğu için Doğu Perinçek, Yalçın Küçük gibi solun idol isimleri Bekaa Vadisinde Apo’nın eşliğinde resmi geçit havasında PKK kadrolarını selamladılar, övgü dolu sözler ettiler.

ABD, Irak’ı işgal ettiğinde sınırsız bir zorbalık sistemi kurdu. Buna tepki olarak El Kaide örgütü “intikam” amaçlı bir eylemi uygulamaya koydu, 11 Eylül 2001 saldırısını gerçekleştirdi. El Kaide yok edilince bu kez daha radikal olan DAEŞ/İŞİD isimli bir örgüt ortaya çıktı. Sonuçlarını siz de benim gibi iyi biliyorsunuz. (Eğer var olan bir intikam örgütünü yok ederseniz, daha radikali ortaya çıkacaktır. Tarih bunu bize kanıtlıyor.)

Bir grup DAEŞ militanı

Şimdilerde de Rusya’nın (büyük kardeşin) Ukrayna’ya (küçük kardeşe) yaptığı zorbalığa tanık oluyoruz. Bu süreç içerisinde Ukrayna halkı Rusya’dan “intikam” almak için özel eğitimli bir örgütün ortaya çıkmasına destek verirse, hiç  şaşırmayalım.

RAY LIOTTTA VE “GOODFELLAS”

“Goodfellas / Sıkı Dostlar” filmini izlemeyi tavsiye ederim. Bu filmde ilginç bir sahne var: Kız arkadaşı, şımarık ve kabadayı bir komşusu tarafından taciz edilen Ray Liotta (filmdeki adı Henry), silahın kabzasını kullanarak zorbalık yapan komşuyu acımasızca cezalandırır.

Benzer sahne Godfather filminde de vardır. Kız kardeşi kocası tarafından fiziksel şiddete maruz kalan Sonny (Godfather’ın en büyük oğlu) eniştesini feci şekilde döverek intikam alır.

“Rambo-1” isimli filmde bir zamanlar Vietnam’da komando olarak görev yapan bir savaş gazisinin (Rambo) hiçbir neden yokken bir kasaba şerifi tarafından haksız şekilde alıkonması, işkence ve zorbalığa maruz kalması, bunun üzerine Rambo’nun “engellenmez intikamını” seyrederken belki de hepimiz, “Şerif bunu hak etti,” demişizdir.

Benzer durumu, 1984 yapımı Karate Kid isimli filmde de görürüz. Daniel isimli çocuk, okuldaki zorbalarla sıkıntı yaşamaktadır. Zorbalardan sıklıkla dayak yiyen Daniel, bir gün Miyagi isimli yaşlı bir adama rastlar. Miyagi, kendi başının çaresine bakabilmesi için Daniel’e karate öğretir. Böylece Karate Kid, “intikamını” alır. Seyirci de mutlu olur.

Liotta’ın özellikle “Goodfellas (gudfelaz)” filmindeki eşsiz rolü, siyasi literatürde çokça tartışılan “Zorbalık-İntikam” ikilemini betimlemek için örnek olarak gösterilen en önemli sahnelerden birisi olarak verilir.

Unutmayınız; ZORBALAR, TEHDİT SAVURANLAR, BAŞKASININ MALINA ZORLA EL KOYMAK İSTEYENLER, HAKSIZ KAZANÇ SAĞLAYANLAR etrafımızda çığ gibi büyüyor. Yüreğinizde ve zihninizde “İntikam, kin, çaresizlik” duygularına yer vermeden, yani kendinize işkence etmeden, bu zorbaları pes ettirecek sihirli bir gücünüz var: EVRENSEL HUKUK VE ADALET. Adaletin gücüne inanmasanız da inanmaya devam ediniz.

Zorbalığa karşı intikamı betimlerken, film tarihinin en iyi rollerinden birini üstlenen Ray Liotta için İngilizce, “God rest his soul!” (Allah rahmet eylesin!) demeyi kendimiz için bir görev biliyoruz.

BİR FIKRA…  BİR FIKRA…  BİR FIKRA..

SELAMLAŞMA

Türk ve Kürtlerin selamlaşması farklılık gösterir.

İki tanıdık Türk’ün selamlaşması:

“Nasılsın?”

“Sağ ol! İyiyim!”

İki tanıdık Kürd’ün selamlaşması:

“Çawan î?”

“Hay, Xûdê ji te razî be! Xûdê îmane te kamil bike! Xûde zarê te mezin bike! Rehma Xwedê lê bavê te be! Bûktî û zavatîya zarokên xwe bibinî! Xûdê işê te rast bîne! Tu çawan î?”

(Hay Allah razı olsun. Allah imanını güçlü kılsın. Çocukların sağlıkla büyüsün. Allah babana rahmet eylesin! Çocuklarının gelinliğini ve damatlığını görmen nasip olsun! Allah işini düz getirsin. Sen nasılsın?)