Yazımın başlığına “Iğdır” kelimesini özellikle ve bilerek ekledim. Çünkü Iğdır gençliği Türkiye’nin hiçbir ilinde veya bölgesinde var olmayan siyasal, sosyal, dinsel, ekonomik ve diğer boyutta sorunlarla iç içe yaşamakta veya başka bir anlamda çok yönlü bir keşmekeşin içinde boğuşmaktadır. Bu konuda destek alabileceği kitap ve yazıların sayısı da ne yazık ki çok sınırlıdır. Ayrıca dışarıdan gelen bir akademisyenin de Iğdır’ın gizli ruhunu anlaması hemen hemen imkânsız görünmektedir. Umarım bu yazımla bir nebze de olsa sevgili Iğdır gençliğine yeni bir bakış açısı edinmesini sağlarım.
Ben de Iğdır toprağının bir çocuğuyum. Ağrı Dağı’nın gölgesinde büyüdüm. Çocukluğum Baharlı Mahallesinde (14 Kasım Mahallesi) geçti. Komşu çocukları Azeri, Terekeme ve Kürt idi. Birlikte futbol oynadık, tozlu sokaklarda yere uzanıp bilye maçı yaptık, sinema sıralarını birlikte doldurduk, Texas-Tommiks’leri elde ele dolaştırdık. Ruhumuzda bir beraberlik ve bütünlük duygusu vardı. Bir gün sağ-sol kutuplaşması şiddetli bir sonbahar rüzgârının kavak ağaçlarının yapraklarını savurması gibi, bizleri dört bir yana savurdu. Elbette o yıllar sağ-sol çatışması tüm Türkiye’de yaşanıyordu ama Iğdır’da bu kutuplaşma kendisini farklı bir boyutta ve daha keskin olarak hissettirdi. Değerli kardeşim Adnan Şur, Facebook sayfasından “TÜRKİYE’NİN VE IĞDIR’IN KARANLIK YILLARINDA SOSYALİST KİMLİĞİM ÜZERİNDEN YAŞADIKLARIM VE GÖRDÜKLERİM” başlığı altında o döneme ilişkin anılarını kaleme aldı. Bir sosyalist olarak yaşadıklarını objektif ve samimi bir duyguyla bize aktardı. Ümit ediyorum ki yakın zamanda o dönemi yaşamış Ülkücü kardeşlerim de kendi duygu ve tecrübelerini kaleme alır, tecrübelerini Iğdır gençliğine değerli bir kaynak olarak miras bırakırlar. Bu anılar bazen eksik ve yanlı gibi görünse de bugünkü gençliğin yolunu aydınlatmasına yardımcı olacak, yaşanan hataları tekrar etmelerine bir nebze de olsa engel olacaktır. Ayrıca geçmişte babalarının yaşadıklarından ders çıkarıp kendilerini daha iyi değerlendirme fırsatını yakalayacaklardır.
Şimdi yazının özüne gelmek istiyorum: Nedir Iğdır gençliğini bir ahtapot gibi kuşatan, onun nefes almasını engelleyen siyasi ve mezhepsel değerler veya buna benzer diğer düşünceler? Ben Iğdır gençliğini her zaman cesur ve kendisini aşmaya istekli olarak gördüm. Ancak önleri açılmadığından ve özgüvenleri ellerinden alındığından, “vizyon” oluşturmaları mümkün olamamakta, günlük yaşamın sıradan uğraşıları içinde yaşamlarını devam ettirerek maalesef içlerinde taşıdıkları büyük potansiyeli heder etmektedirler.
Sevgili Iğdır gençliği! Bu yazımı sizlere ithaf ettiğim için sizinle yüz yüze ve kalp kalbe konuşmak istiyorum. Gizli, adı konmamış, telaffuzuna cesaret edilmemiş sosyal ve siyasal eğilim ve düşünceleri birlikte ele alalım, buradan hareketle kendimizi yeniden tanımlayalım.
Iğdır gençliği makro (büyük) ve mikro (küçük) anlamda çift yönlü bir baskı altındadır. Bu iki yönlü kıskacı birlikte inceleyelim:
IĞDIR GENÇLİĞİNİN MAKRO (BÜYÜK) DİNAMİKLERİ
Daha önceki yazılarımda ifade ettiğim gibi Iğdır talihsiz ve acı dolu bir yüzyılı geride bırakmıştır. Coğrafi olarak mezhepsel ve etnik bir fay hattı üzerinde bulunmaktadır. Önce Iğdır gençliğine dayatılan makro misyonları (görevleri) birlikte ele alalım. Bu konuları şu ana başlıklar altında toplamak mümkündür:
- TURAN ÜLKÜSÜ: Iğdır, coğrafi konum olarak Türkiye’yi Orta Asya’ya bağlayan bir köprü görevi görmektedir. Turan Ülküsünün nasıl ortaya çıktığı konusunda birçok kitaplar vardır. Bunu burada detaylandırmayı uygun görmüyorum. Birçok değişimden sonra kabul gören en iyi tanımı Ziya Gökalp vermektedir. Ziya Gökalp’e göre Turan, bütün Türkleri bir araya toplayan ülküsel vatanın ortak adıdır. Ziya Gökalp, Türklerin oturduğu ve Türkçenin konuşulduğu bütün ülkeleri Turan olarak nitelemektedir.
- KÜRDİSTAN ÜLKÜSÜ: Iğdır’daki Kürt kökenli gençlik 20’nci yüzyılın başında İstanbul’daki Kürt aydınları arasında ortaya çıkan ve 1970’li yıllarda en çok tartışılan “Bağımsız ve Birleşik Kürdistan” ülküsünü uzak bir hedef olarak zihninin ve yüreğinin bir köşesinde taşımaktadır.
- Şİİ DÜNYASI: Iğdır’daki Azeri nüfus, Caferi (Şii) mezhebine bağlıdır. Çok önemli ruhani ve manevi liderler çıkarmış olan Iğdır Caferi topluluğu önemli sosyal bir güç olarak varlığını devam ettirmektedir.
- NURCULUK VE NAKŞİBENDİLİK: Aynı şekilde özellikle Şafi mezhebine bağlı Kürtler arasında, yüzyılı aşkındır gizli şekilde varlıklarını devam ettiren dini medreselerin de etkisiyle tabanda ve halk arasında güçlü bir Nurculuk ve Nakşibendilik hareketi vardır.
Iğdır gençliği, yukarıda dört ana başlık altında topladığım ikisi siyasi ikisi dinsel makro hareket ve tanımlar arasında sıkışıp kalmıştır.
Şimdi daha önemli bir noktayı dikkatinize sunmak istiyorum. Yukarıda ana başlıklar altında topladığım kelime ve ifadeler resmi devlet ideolojisi tarafından ya bir zamanlar ya da şimdiler de “yasak” tanımı içine alınmıştır. “Turan” kelimesi İnönü zamanında nerdeyse yasaklanmış, 1944 yılında Nihal Atsız ve arkadaşları yasal takibata maruz kalmıştır. “Kürdistan” kelimesinin kullanılması halen yürekleri titretmekte, korku salmaktadır. Caferi mezhebine itikat edenlere resmi devlet yıllarca şüpheyle yaklaşmıştır. Aşura törenleri gizli olarak ifa edilmiştir. Nurculuk uzun yıllar yasaklanmış, gizli şekilde varlığını devam ettirmiştir. Iğdır gençliği “yasak” veya “resmi ideolojiye aykırı” bu tanımlar arasında seçim yapmaya zorlandığı için bir anlamda içinde yaşadığı devletle de barışık olma şansını kaçırmakta, kendisini gizli bir “muhalif” statüsüne indirgemektedir. Bu da yaratıcılığını engellemekte ve vizyon geliştirme şansını elinden almaktadır.
Üstelik bu dini ve siyasi tanımlar Iğdır’da açıktan veya gizliden rekabet halindedirler. Şu soruyu sormak isterim: Türkiye’nin hangi bölgesinde böylesine önemli dört makro tanım aynı anda bir ilin sınırları içinde kendisine yaşam şansı bulabiliyor ve kendilerini kabul ettirmek için açıktan veya gizliden bir mücadele içine girebiliyorlar? Iğdır gençliği bu anlamda daha doğuştan kendisine biçilen bu kimliklerden birini veya birkaçını seçmek zorunda bırakılmaktadır. Bireysel seçim özgürlüğü elinden alınan gençlik fiziksel olarak “genç” olsa da zihni ve düşüncesi yüzyılların siyasi ve dini tanımları ve kutsal emanetlerin ağırlığı altında ezilmektedir.
IĞDIR GENÇLİĞİNİN MİKRO (KÜÇÜK) DİNAMİKLERİ
Şimdi biraz da Iğdır gençliğinin içinde bulunduğu mikro dinamikleri tartışmaya açalım. Iğdır gençliği zihninde ve ruhunda yukarıda bahsettiğimiz makro seviyedeki dinsel ve siyasal değerleri taşırken aslında farkında olmadan daha önemli sorunları göz ardı etmektedir. Bugün Iğdır gençliğinin içinde bulunduğu mutsuzluğun ana sebeplerini şöyle sıralayabiliriz:
- İŞSİZLİK: Bir gence verilebilecek en büyük ceza onu işsiz bırakmaktır. İşsiz bir genç kendisine değer verilmediğini, toplum içinde değersiz olduğunu düşünür. Özellikle üniversite veya yüksekokulu bitirip de işsiz kalmak öldürücü bir bıçak darbesini yüreğinde taşımakla aynı anlama gelir. Kendini “değersiz” ve “hiç” gören gençlik mutlu olamaz, içinde yaşadığı toplumu da mutsuz eder
- EĞİTİM: Üniversite veya meslek okullarını kazanamayan bir gencin geleceği yok gibidir. Iğdır toplumsal bir dönüşüm yaşadı. Babası hayvancılıkla uğraşan bir Kürt genci işsiz de kalsa hayvancılık yapmak istemez. Babası çiftçilik yapan bir Azeri genci işsiz de kalsa çiftçilik yapmak istemez. Böylece okuyan işsizlerle okumayan işsizler aynı üzüntüyü, “hiçlik” ve “değersizlik” duygusunu yüreklerinde taşımaktadırlar.
- FİZİKSEL GÖRÜNÜŞ: Bu söylediğim ilk anda garip gelebilir ama gençliğin en önemli hassasiyetlerinden birisi “fiziksel görünüş”leriyle barışık olamamalarıdır. Bu ayıbı (!) içlerinde gizli bir şekilde taşırlar, psikolojik destek alamadıkları için çok geçmeden yüzyılın hastalığı olarak kabul edilen “aşağılık kompleksi” ve “özgüven eksikliği” kişiliklerinin bir parçası olur. Iğdır’da geleneksel olarak yer etmiş “lakap” takma zafiyeti vardır. Kendisine takılan “lakap”la anılan bir gencin hayatı bir anlamda kararmış olur.
- AİLEVİ SORUNLAR: Gençlerin kendi ebeveynleri veya kardeşleriyle yaşadıkları sorunlar da gittikçe ciddi bir boyut kazanmaktadır. Bu çatışma süreklilik kazanınca gençliğin kendine özgüveni azalmakta, ufku daralmakta, küçük bir dünyaya sığınarak yaşamını devam ettirmekte veya aileye isyan edip makro olarak tanımladığımız dini veya siyasi hareketlere katılıp kendisine bir kimlik arayışına girmektedir.
- MADDE BAĞIMLILIĞI: Iğdır gençliğinin madde bağımlılığı konusunda elimde istatistiki bir bilgi olmadığı için bu konuyu daha fazla detaylandırmam mümkün değil. Ancak genel tecrübe bize bunun bir şekilde Iğdır’da da olabileceği, gençliği esir alabileceği yönündedir.
- PARA VE MATERYAL HIRSI: Türkiye bir tüketim toplumuna dönüştü. Bundan da en çok gençlik etkilenmektedir. Gençlik arasında devam eden materyal ve para hırsının Iğdır gençliği arasında da kaçınılmaz olarak var olduğunu tahmin ediyorum. Bugünün “zevkine” odaklanan gençliğin vizyon oluşturması beklenemez.
- STEREOTİP (YERLEŞİK İMAJ): Iğdır gençliği etnik ve mezhepsel anlamda farklılık gösterdiği için kendi içlerinde “stereotip” değerlendirmelerin olduğu bir gerçektir. Stereotip, önyargıların gelişmesine yol açıp ayrımcılığa zemin hazırlar. “Bizden mi? Bizden değil mi?” gibisinden anlayışların terk edilmesi bunun yerine “Iğdırlı” olma bilinci yerleşmelidir.
- CİNSİYET AYRIMCILIĞI: Bazı ailelerin kız çocuklarını okula göndermek istemediklerini biliyoruz. Bu da kız çocuklarında bir travmaya neden olmakta, yüreklerinin derinliğinde taşıdıkları hayal kırıklığının ömür boyu devam etmesine neden olmaktadır.
- METROPOLLERDE YAŞAMA İSTEĞİ: Iğdır gençliği ilk fırsatta Iğdır’ı terk edip metropollere gitmek ister. Iğdır’da bir yaşam kurgulamanın veya aile kurmanın cazibesi yoktur. Bir zamanlar Iğdır “sermaye göçü” yaşadı şimdi de “işgücü göçü” yaşamaktadır.
VİZYONUN ÖNEMİ
Iğdır gençliği yukarıda özetlediğim ve kendisine dayatılan makro ve mikro baskılardan nasıl kurtulabilir? Umut ve huzur dolu bir geleceği nasıl tasarlayabilir? Siyasi ve mezhepsel anlamda parçalanmış gençlik hangi değerler çerçevesinde bir araya gelebilir?
Bu soruların tek bir cevabı vardır: Iğdır’ın zenginleşmesi ve bölgesel bir güce dönüşmesidir. Bu da ancak “vizyon” yani güçlü öngörüler ve projelerle olabilir. Bugün bize “imkansız” veya “komik” gelebilecek öneriler yarın pekala gerçekleşebilir, Iğdır gençliği büyüyen zenginlikten birlikte pay alıp hem bütünleşebilir hem de üst bir vizyonda buluşup kendisini boğan makro ve mikro kıskaçtan kurtulabilir. Bu değişim tabandan gelmeli, sivil toplum örgütlerinin dayanışmasıyla devlete dayatılmalıdır. Bu konuda çaba gösteren gençlerin olduğunu biliyorum. Gençler görev ve sorumluluk sizin omuzlarınızdadır. Her şeyi devletten ve aileden bekleme alışkanlığını artık bir kenara bırakmalısınız. Girişimcilik ruhunu canlı tutma, yeni işler kurma, bu yönde çaba gösterme ve bir vizyona inanıp onu gerçekleştirme gibi bir sorumlulukla karşı karşıyasınız.
Yakın gelecekte Iğdır’ımızın kendisiyle barışık ve bütünleşen gençliğiyle güzide bir şehre dönüşeceğine tüm kalbimle inanıyorum.