TOPLAM GÖRÜNTÜLENME: 601
1950’li yıllarda Iğdır bir kültür şehri ve çekim merkezidir. Doğu Anadolu’da Kars’la birlikte sinemaya sahip olan ikinci şehirdir. Gazete sayısı gittikçe çoğalmaktadır. Azerbaycan göçmeni zengin ve eğitimli bir ahali Iğdır’ı kendisine mesken edinmiştir. Şiirin ve edebiyatın bir değeri ve bir anlamı vardır. Türkiye’nin en ünlü halkbilimi araştırmacılarından birisi olan Nejat Birdoğan’ın Iğdır doğumlu olduğunu, yaşamının ve gençliğinin önemli bir bölümünün Iğdır’da geçtiğini dikkate alırsak Iğdır’ın halk kültürüne, şairlere ve âşıklara gönül kapısını geleneksel olarak açtığını söylememiz mümkündür.
Âşık Deryami’nin asıl adı Dursun Ali Erdoğan’dır. 1926 yılında Artvin’e bağlı Şavşat ilçesinin Armutlu köyünde (bugün Şavşat’a bağlı bir mahalledir) dünyaya gelir. Aslen Ahıska Türküdür. Çocukluğu zorluklar ve yoksulluk içinde geçer. Babası da halk şiirine ilgi duymuş, şiirler yazmıştır.
Evlerine o dönemin ünlü ozanları sık sık konuk olarak gedikleri için küçük yaşlarda halk şiiri ve âşıklık geleneğine gönül bağlar. Ortaokul öğrencisiyken kendisi de şiir yazmaya başlar. On yedi yaşında iken “ufuktan bir ışık çıkarak ağzına aktığını” söyler, böylece yüreğine düşen ateşle deyişler söylemeye başladığını anlatan Deryami, köyündeki Yusuf Ağa’nın kızı İnayet’e aşık olur ancak yoksul olduğu için kızı vermezler. Hüsrana uğrayan Deryami, köyünü terk eder, dolaşa dolaşa Iğdır’a gelir. Sonraki yıllar birkaç evliliği olur ama istediği aşkı ve mutluluğu bulamaz.
Şiirlerini irticalen (ezberden) söyler. Şiirlerini yazdığı bir defteri yoktur. Deryami şiir okumaya başlayınca etrafındakiler alelacele kağıt-kalem çıkarıp not alırlar. Bu şekilde Deryami’nin şiirleri elden ele dolaşır. Her konuda şiir yazmasına rağmen özellikle hiciv konusunda ün salmış, adını duyurmuştur.
20 yaşlarında iken ustası Âşık Huzuri’den bağlama çalmayı öğrenir. Deryami mahlasını da ustası Âşık Huzuri’den aldı. 1950 yılında Erzurum’da yapılan bir yarışmada birincilik ödülünü alınca ünü artmaya başlar.
Deryami 1947 yılında Iğdır’a yerleşir. Onu Iğdır’a getiren özel bir neden veya akrabası yoktur. 1962 yılında Iğdır’ı terk eder önce Ağrı sonra Van’da ikamet eder. Nihayet Adapazarı’na temelli yerleşir. Uzun yıllar seyyar satıcılıkla âşıklığı bir arada yürütür. Bir kamyon alarak taşımacılık işleri ile uğraşmaya başlar.
Iğdır’da iken başından talihsiz bir olay geçer. Cinnet geçirir. Karısına şiddet uygular, oturduğu evi yakar. Suçlu bulunarak hapse atılır.
Hemen her konuda şiir söyleyen Âşık Deryami, Konya Âşıklar Bayramında birçok kez birincilik ödülüne layık görülür. Türkiye’nin çeşitli yörelerinde katıldığı yarışma ve şenliklerde de değişik ödüller alır. Daha çok hiciv türündeki şiirleri ile dikkat çeker.
Ortaokuldan terk olan bu değerli ozanın, basit gibi görünen mısralarına koyduğu felsefî derinlik ve düşündürme gücü dikkatleri üzerinde toplamasına neden olur.
TURGUT SUNGAR ANLATIYOR (IĞDIR SEVDASI KİTABI)
Aslen Artvin Şavşatlı olan Deryami Iğdır’ı kendisine mesken edinmişti. Gerçek adı Dursun Ali Erdoğan idi. Yeteneği ve becerisiyle beni derinden etkileyen, gerçek bir halk şairiydi.
Deryami’ye ilham anlık gelir, şelâle gibi akardı. Söylediklerini istese de tekrar edemezdi. O yüzden Deryami şiir okuyacağı zaman etrafındakilere döner, “Yazın!” diye uyarırdı. Nejat Birdoğan, Bozkurt Ergenekon Hoca ve ben, Deryami’den birçok şiirleri derleme şansımız olmuştu. İşte benim derlediklerimden bir şiir:
Söyleyen: Deryami (Dursun Ali Erdoğan) Derleyen: Turgut Sungar
Benim iki kanlı gözüm,
Yaşta görsün sevdiğim yaşta,
Ben buradan gider oldum,
Düşte gör sevdiğim düşte.
Yandım oralı olmadın,
Bir gün yanıma gelmedin,
Benim kadrimi bilmedin,
Taşta gör sevdiğim taşta.
Bakmadın hasta halime,
Aşkıyla saldın talime,
Dilerim ki bir zalime,
Düş de gör sevdiğim düş de.
Ne yazı ki bu değerli halk ozanı kendisini alkole verdi. Yeteneğini istediği gibi kullanamadı.
Mecit Hun, Âşık Deryami’yi bir anlamda koruması altına almıştı. Kendisini maddi olarak destekler, katıldığı toplantılarda herkesin yardımda bulunmasını talep ederdi. O yıllar arada bir karikatür ve yazılarım Mecit Hun’un çıkardığı gazetelerde yayımlanırdı. Mecit Hun bunun için bizden bir para talebinde bulunmazdı ama bir koşulu vardı: “Deryami’nin yanından ayrılmayacaksınız. O irticalen şiir söylediğinde siz de söylenenleri kağıda dökeceksiniz.” Bu şekilde hatırı sayılır bir şiir kolleksiyonu oluşturduk ama maalesef matbaada gazete dağıtıcısı Filit’in neden olduğu küçük bir yangın çıkar, Deryami’nin şiirlerinin toplandığı dosya yanıp kül olur. Üzüntüden Mecit Hun’un ağzını günlerce bıçak açmadı.
PAMUKOVA GAZETESİ SAHİBİ: MECİT HUN
30 Nisan 1955 Yıl: 1 Sayı: 110
SAÇMALAR KOLEKSİYONU VE BİR ANKET
(Pamukova Gazetesinin sahibi Mecit Hun, yeni çıkan Yeni Iğdır gazetesiyle polemiğe girer. Yeni Iğdır gazetesi imla hatalarıyla doludur. Mecit Hun da bir sütunda Yeni Iğdır gazetesinin kullandığı yanlış kelimeleri sıralar karşılığında da doğru anlamlarını yazar yani bir anlamda Yeni Iğdır gazetesini alaya alır. Çok geçmeden Mecit Hun’un yakın dostu, Âşık Deryami de bir şiir yazarak Yeni Iğdır’la şiir dilinde hesaplaşır. Mücahit)
Saçmalar koleksiyonuna devam edeceğiz. Ancak Yeni Iğdır Gazetesinde
geçen “Türkçe ve Osmanlıcadan galat” bazı kelimelerin karşılığını da vermekle okuyucularımıza bir kolaylık yapacağımızı zannediyoruz.
YENİ IĞDIR’ IN İMLASI DOĞRUSU
Mutaariz Mütecaviz
Muvahebe Murakabe
Calışmaklar Çalışmalar
Natıkadat mevkut (Bu terkibin manasını biz de çıkaramadık)
Sobortor Sabatör
Teş’i Teşyi
Mualefet Muhalefet
Pilvevzetör Pülverizatör
Tedafu Tedafüi
Tevsir Tefsir
Ankete Gelen Yazıları Neşrediyoruz:
CEVAP 1:
Bu da DERYAMİ’den
Kim tenkit ediyor Yeni Iğdır’ı,
Susuz derelerde sel değirmeni,
Bin kelimesinde bir çeyrek mana,
Muallakta dönen yel değirmeni.
Çok güzel yazmıştır kendi hesapda,
Hiçte sakımadan çıkarır tabda, Tab: Matbaa
Sözü ne lugatta ne de kitapta,
Arpası bulunmaz dul değirmeni.
Manası bir ama, bin anlamışsın,
Yıldızın yanında gün anlamışsın,
Sıfır sözlerini ben anlamısın,
Virane sahada çöl değirmeni.
Ne mübarek çıkar yazdığın yazın,
Bir bacağı kısa birisi uzun,
Biri yazın doğar birisi güzün,
Çiçeksiz arıda bal değirmeni.
Sen sana kalırsan viran yaparsın,
Yakını uzaktan gören yaparsın,
Iğdır hayrına fren yaparsın,
Kendi kafasında bel değirmeni.
“Tüstüm” ün yerine “küstüm” konuşma,
“Astım” ın yerine”kestim” konuşma
“Üstüm” ün yerine “sustum” konuşma
Ne mükemmel şive dil değirmeni
Deryami şiire emek etmişem,
Mübarek sözlerin tefsir etmişem,
Bir sene abone ben hak etmişem,
Çünkü izahlandı kul değirmeni
PAMUKOVA GAZETESİ SAHİBİ: MECİT HUN
2 Aralık 1952 Yıl: 1 Sayı: 58
YAZAN: RAMİZ ÖZLER
TANIDIĞIM HALK ŞAİRLERİ : SERVET VURAL (CÜNUN AŞIK)
Servet Vural 1920 yılında Ahıska’nın Hırtıs köyünde doğdu. Babasının adı Halil’dir. Evli ve iki çocuk babasıdır. 1933 yılında Türkiye’ye iltica etti. 1948 yılından beri Iğdır’da ikamet etmektedir. Servet, para kazanmak için şairlik yapmaz. Yalnız sanat aşığıdır. Önceleri saz da çalan şair altı yıl evvel ilk ailesinin vefatından sonra saz çalmayı bıraktı. Iğdır’da Servet’e, “Cünun Âşık” veya “Kılıç” da derler. Duvarcı ustasıdır. Geçimini çalışmakla temin eder. Şair Abbas ve Deryâmi’nin hayranıdır.
İlk şiiri 13 yaşında söylediği “Sevgi Üzerine” dir.
Dinleyin ağalar, size söyleyim,
Yetmiş iki dertten baştır bu sevda,
Yaktı vücudumu pervane teki kül etti,
Bir eleman ateş olmuş sönmez bu sevda.
Felek hisar çekmiş yolum açılmaz,
Bend olup ayağım, golum açılmaz,
Bir bülbülün, gonca gülüm açılmaz,
Yazı gelmez tamam kıştır bu sevda.
Beçare Servet’im heddim çeker tel eyler,
Akar çeşmenin yaşı iner sel eyler,
Yakar yanuk Kerem teki kül eyler,
Gören sanar bugün puşdur bu sevda.
Şair Servet Vural Iğdır’da Zülai ile karşılaşıyor. Zülali Şair Abbas’ı bağladığını iddia etmesi Servet’in gücüne gidiyor ve şu bağlama ile Zülali’yi bağladığını söylüyor:
Sana bildireyim çocuk edep erkânı,
Gel girdi çıkmaz yoldan haber ver,
Serinde bitireyim kara dikeni
Gel girdi çıkmaz yoldan haber ver.
Çocuk senin can bedenin dağladın,
Diyen yaşı deryalarda çağladım,
Etrafın kestirdim golun bağladım,
Gel girdi, çıkmaz yoldan haber ver
Erbabı da aşkı bir hal kalmadı,
İhtiyarlık serde mecal kalmadı,
Kestirdim etrafın bir yol kalmadı,
Gene çıktı girmez yoldan haber ver.
Servet Vural, Hırtıs’tan ve akrabalarından ayrılırken gözyaşlarıyla söylediği şiir:
Hey ağalar bize gurbet göründü,
Eşidenler eş yoldaşım ağlasın,
Yüklendi ber hanem çekildi göçüm,
Helallaşsın gohum gardaş ağlasın.
Giderim gurbete ciğerim dağlı,
Gohum, gardaş galdı kolları bağlı,
Mayıl, Muğdet, Mehti hem emin oğlu,
Her yada düşende desin ağlasın.
Çok şükürler olsun anlımdaki yazıma,
Gırg olduk tozu yollar izine,
Garip yerde kimse bakmaz sözüme,
Dolaştıkça garip başım ağlasın.
Servet söyler bu sözleri derdinden,
Selâm gelmez garlı dağlar ardınnan,
Peder duysa yavrum göçmüş yurdumdan,
Ruh dolansın mezar daşı ağlasın.
PAMUKOVA GAZETESİ SAHİBİ: MECİT HUN
Yıl: 1 Sayı: 116 YAZAN: MECİT HUN
Edebiyat tarihimizin muhtelif devirlerinde Türk halk şiirinin çok güzel ve orijinal örneklerine her zaman rastlamak mümkündür. Arapça ve Farsçanın tesirinden ziyade Öz Türkçeyi terennüm eden halk ve saz şairlerimizin deyimlerinde bazen çok kuvvetli şiir tekniğine rastlamak mümkündür.
Divan Edebiyatımızın yıldızları sayıla, Nefi, Baki, Nedim, Nabi ve Ruhiler gazel ve kasidenin en şahane örneklerini edebiyat tarihimize işlerken halk şairlerimiz de öz Türkçe ile yazılmış destan, koşma ve mani vadisinde şiirimizi süslemekten geri kalmamıştır.
Bu gün dahi Anadolu’nun her tarafında yüzlerce halk ve saz şairi milli edebiyatımıza istidat ve sanatlarıyla hizmet etmektedir.
Aruzdan ziyade hece vezni ile yazılan halk şiirleri ekseriyetle önceden intihap edilen bir “ayak” etrafında vezin ve kafiyenin mahirane işlenmesiyle meydana çıkar. Bazılarında çok kuvvetli şiir sanatına rastlamak her zaman mümkündür. Bu nevi şiirlerde en kuvvetli sanat cinastır.
Şiirde cinasın ehemmiyetini izah maksadıyla kaleme aldığımız bu yazıda, bu vadide çok orijinal eserler vermiş olan Deryami (Ali Erdoğan) dan bazı örnekler vereceğiz:
Benim derdim şu dilber bilmemesi daha hoş,
Bırak gözüm kan ağlasın silmemesi daha hoş,
Bu dilber gözümde gezer yüzbin bir cilveyle,
Gülmesi hoşuma gitti gülmemesi daha hoş.
Bu kıtada gayet ustalıkla işlenmiş cinas sanatını görmek mümkündür. Meselâ, birinci mısrayı ele alalım. Şair, derdinin işaret ettiği dilber tarafından bilinmemesini arzu etmektedir. Fakat dikkatli okunduğu taktirde şu manayı da çıkarabiliriz.
Benim derdim şu dilberdir ama bilin ki memesi daha hoş..
İşte cinas sanatı burada kendisini bariz şekilde göstermektedir. Diğer mısralarda da aynı sanat hakimdir.
Deryami’den ikinci bir misal verelim:
Ey sevgilim bana buse verdin ise ele ver,
Sende insaf eleği var, ince düşün ele ver,
Ben sana düşman olmadım sen bana düşman mısın?
Eğer beni tuttun ise hemen götür ele ver.
Bu kıtanın her mısraında daha hâkim ve orijinal bir cinas mevcuttur. “Ele ver” kelimesi “ele vermek, yakalatmak, başkasına vermek, elemek ve mahalli şiveye göre de karşılıksız vermek manalarına gelmektedir. Her kelimeye göre de bu mısraın işaret ettiği mana değiştiğinden şair dörtlü bir cinas vücuda getirmiş bulunmaktadır.
Deryami’den misalleri çoğaltabiliriz:
Yanma yan ateşime,
Gel de yan ateşime,
Yanacaksan doğru yan,
Yanmayan ateşime.
Al hançeri yar sinemde yara ver,
Nâme yazdım tezden götür yara ver,
Madem güzellikten bana fayda yok,
Güzelliğin haram olsun götür onu yara ver.
Bütün bu misaller halk şiirindeki teknik ve sanatın ayrı birer örneğidir. Fırsat buldukça sütunlarımızda halk edebiyatından örnekler vererek yetiştirdiğimiz Deryami’leri okuyucularımıza tanıtmaya çalışacağız.
PAMUKOVA GAZETESİ SAHİBİ: MECİT HUN 21 Mayıs 1955
DERYAMİ’DEN BAYRAM HEDİYELERİ
Bir bahçede iki gül var neşeli hayat lazım,
İkizlerin ikisine ilerde murat lâzım
Aziz Savcı Fuat beye bayram hediyemiz bu,
İki kızı Allah vermiş iki de damat lâzım.
Yıldız ışığı yetmiyor gece zindan ay lâzım,
Kurulmuş seçim hedefi ok atmaya yay lâzım,
Ali Ural beyimize bir hediye verelim,
Yığılsın Iğdırmavalı ona bol bol rey lâzım.
Can içinde cananına can duran şapka gerek,
Lisanı baldan tatlıdır şan duran şapka gerek,
Muhterem Turgut beye bol bol hediyemiz bu,
Ali Işık dükkânından yan duran şapka gerek.
İbâdete müptelâdır silmiş kalbin hissini,
İçine sanki bağlanmış ilahi deryasını,
Bir aydır teravih kıldı yine asla doymadı,
Uzattık Komiser beyin bir ay teravisini.
Al kalemi geç masana bakın tezden geliyor,
Katar katar bağlamışlar deli düzden geliyor,
Aziz şube Yüzbaşısı gözün aydınlar olsun,
Yoklama kaçağı olan on bin cüzdan geliyor.
Sevmez şehir caddesinde asla asla pisliği,
Şehri güzel seviyor illah ilah süslüğü,
Hasan Tezel beyimize bir bahşiş bağışladım,
Arife gecesi görsün rüyada reisliği.
Çalındı gönül kemanı borazan çıktı şükür,
Yine size sarılacak binlerce sızan şükür,
Bir ay Ramazan boyunca oldu kulüp perhizi,
Aziz Abbas beyim benim Ramazan çıktı şükür.
Hepsinden iyisini sana verecem gülüm,
Kış ayında gül dalında benim öten bülbülüm,
Sinemacı Aziz beye gidin müjdeler verin,
Pamukova bağışladı çevrilmemiş bir film.
NOT: Değerli okuyucular! Deryami bu şiirinde Iğdır’ın ileri gelen bazı simalarını konu yapmıştır. Bu isimleri okuyucuma hatırlatmak isterim
Fuat Bey Fuat Erbol ( Savcı)
Ali Ural Belediye Başkanı
Turgut Bey Turgut Sungar (Binbaşı Bekir Bey’in oğlu)
Ali Işık Manifaturacı
Komiser Bey
Şube Başkanı Yüzbaşı
Hasan Tezel Sadık Tezel’in kardeşi
Abbas Bey Abbas Odoğlu (Nağı Odoğlu’nun oğlu)
Sinemacı Aziz Bey Aziz Güney
AŞIK DERYAMİ HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME
Âşık Deryâmî 20. yüzyıl âşık edebiyatının temsilcilerinden biridir. Hakkında birçok kitaplar yazılmış, doktora tezlerine konu olmuştur. Evlidir. Altı çocuk babasıdır. Şiirlerinde geleneğin bütün unsurlarını görmek mümkündür. Koçaklama, mani, taşlama, dudakdeğmez, muamma, atışma, koşma, güzelleme, ağıt gibi usulleri rahatlıkla kullanır. Akıcı bir dile sahiptir. Şiirlerinde Ahıska ağzı ve Azeri Türkçesi’nden örneklere rastlanır. İrticalen şiir söyleme özelliği, onun en bariz yeteneklerinden biridir.
Şiirlerini üç ana başlık altında toplamak mümkündür. Birinci ve en önemli başlık aşktır. İkincisi taşlama ve üçüncüsü kahramanlık şiirleridir. Ancak; duyarlı her şair gibi Deryami de, toplum içinde var olan problemleri ele alarak; doğa, eğitim, inanç ve din, tasavvuf, methiye gibi konularda da eserler vermiştir. Titiz bir inceleme yapıldığında onun bütün şiirlerine aşk temasının sindiği gözlemlenir. Aşk onun önceliğidir. Şiirlerinin ağırlıklı bir bölümü aşk üzerinedir.
Şiirlerinde ikilemelere de yer vermiştir. Aynı sözcüğün yinelenmesiyle, eş anlamlı, yakın anlamlı, zıt anlamlı, yansıma sözcüklerle yapılan ve şiirde akıcılığı sağlayan ve dörtlüğün son kelimelerinde kullanılan bu kelimelerin anlamlı etkisinden yararlanmıştır.
Onun şiirlerinde doğum yeri olan Şavşat adı en fazla geçen yer adıdır. Daha sonra , Ağrı Dağı ve Iğdır takip eder. Ömrünün son 25 yılını Adapazarı’nda geçirir.
ÂŞIK İSMAİL AZERİ ANLATIYOR (IĞDIR SEVDASI KİTABI)
(Aşağıdaki bilgiler, Ali Aydın ve İsmail Azeri’nin birlikte katılımıyla derlenmiştir. Mücahit)
Âşık Deryami aslen Artvin’in Şavşat ilçesindendi. 15 yıl kadar Iğdır’da Akerdeoncu Lâtif’in evinde ikamet etti. Bir ara karısıyla şiddetli bir geçimsizlik yaşar, sinirlerine hakim olamayıp evde yangın çıkarır karısı da, Deryami’yi mahkemeye verir.
Mahkeme salonunda hakim, Deryami’den açıklama isteyince, o da şu dörtlükle cevap verir:
Hakim Bey usta vardır, gerek yıkık duvarları örmesin
Çoban vardır, yayla diye koyunları sürmesin
Hakim Bey haber verin memlekete
Bele avratlar Cennete girerse kocaları girmesin
Deryami, Adapazarı’nda talihsiz şekilde bir gün çıkan tartışma yüzünden karısını boğarak öldürür. 15 yıl ceza aldı. Cezaevinden çıktıktan sonra eski bir Ford kamyonet satın alıp, Adapazarı tren istasyonuna yakın bir yeri kendisine mesken edinir. Kamyonetin içinde yatıp kalkarak yoksul ve perişan hayatını devam ettirdi. 1987 yılında vefat etti.
Deryami çok güçlü bir âşıktı. Posof’lu Âşık Müdami ile beraber meclisleri dolaşır, televizyon ve sinemanın olmadığı o yıllarda yegâne eğlence olarak halkın gönlünü mutlu ederdi. Mecit Hun da, çok sevdiği Deryami’nin meclisinden eksik olmaz, bazen de onun şiirlerine gazetesinde yer verirdi.
ÂŞIK UMMANİ İLE ATIŞMASI
Âşık Ummani aslen Posofludur. Âşıklık geleneğine ve şiire küçük yaşlarda ilgi duyar. Rivayete göre gördüğü bir rüyadan sonra şiir söylemeye başlar ve kısa sürede yörede adını duyurur. Deryami gibi uzun yıllar Konya Aşıklar Bayramı’na katılır. Ödüller alır. 1984 yılında Adapazarı’nda Aşık Deryami ile yaptığı bir karşılaşma sırasında cevap vermekte zorlanınca kalp krizinden ölür.
DERYAMİ’YE VEDA
Iğdır’da bir süre mahalli bir gazetede (PAMUKOVA) şiirleri yayımlanan Deryami bir süre sonra Iğdır’ı terk edip Karaköse’ye, oradan da Van’a yerleşir. İrticali güçlü olmasına rağmen iyi derecede saz çalamazdı. Sonraki yıllar Adapazarı’na yerleşir. Bir ara ailevi huzursuzluk nedeniyle evini yakıp hapse düşer. Hapisten çıktıktan sonra, pazarcılık ve dolmuş şoförlüğü yapar. Esans satıcılığına başlar. Kamyonetin içinde yatıp kalkar. Bu sırada hastalanır. Tedavi gördüğü İstanbul Haydarpaşa Hastanesinde 17.11.1987 günü vefat etti. Deryami’nin mezarı Adapazarı’ndadır.
Ünlü edebiyat araştırmacısı Ahmet Kabaklı’ya göre Deryami, Aşık Veysel’le birlikte 20’nci yüzyıl Türkiye’sinin en önemli halk ozanlarından biridir. Deryami’nin iki şansızlığı vardır: Saz çalmasını beceremez ve hayatının en verimli yıllarını cezaevinde ve yoksulluk içinde geçirir. Bu eksikliğine rağmen edebiyat araştırmacılarının dikkatine mazhar olur, hakkında birkaç kitap ve onlarca doktora tezi yayımlanır.
Deryami’nin bu makalede ele alınan şiirleri ilk kez yayımlanmaktadır. Uzaklara gitse de şiirlerinde Iğdır ve Ağrı Dağı’nı unutmayan 20’nci yüzyılın bu büyük halk ozanına Allah’tan rahmet dileriz. Umarım Iğdır Üniversitesi Edebiyat Bölümünden öğrenciler Deryami hakkında tez çalışması yapar, kitap yayımlarlar. Iğdır bir şekilde Deryami’ye vefa borcunu ödemelidir.
HALK ARASINDA DERLENEN BAZI MISRALAR
Deryami bir şiir ve hiciv ustasıdır. Sıradan konuşmaları bile şiir dilinde ifade eder. Bir gün Iğdır çayının mucidi Merhum Feyzullah Zengin’in kahvehanesine oturur. Kendisine yaklaşan garsona isteğini şiir dilinde anlatır.
Uzaktan gelmişim ta Şavşat’tan
Bana da getir şu tavşanı kanı bardaktan
Çayını gönül rahatlığıyla içer. Gerçekten de çay hoşuna gitmiştir. Boş bardağı almaya gelen garsona yine şiir dilinde hitap eder:
Gezdim gördüm dünya alemi
İçmedim böyle bir çayı
Vallahi unutmam bir daha Feyzullah Zengin’i
Buradan Iğdırlı edebiyatseverler, kültür insanları ve yetkililere sesleniyorum: Deryami Iğdır’da 15 yıl kaldı. Adına ne bir yarışma düzenlendi, ne bir tez hazırlandı ne de ismi bir caddeye veya kültür merkezine verilerek onurlandırıldı. Umarım bu eksikliğimizi yakın zamanda tamamlar, Deryami ismini Iğdır kültür yaşamının onurlu bir sayfası olarak kalbimize gömeriz.
GÜNÜN FIKRASI: ARŞİV PEŞİNDE BİR YAZAR
Araştırmacı yazar olmak zordur. Özellikle Iğdır’da.
Bir gün Iğdır’la ilgili araştırma yapmak isteyen bir yazar, devletin resmi kurumlarına gidip arşivlerde çalışma yapmak ister.
Önce tapu dairesine uğrar, müdürden yardım ister.
Müdür de konuyla ilgili olduğunu düşündüğü yardımcısına seslenir:
Yardımcısı:
“Buyurunuz efendim!”
“Bizde arşiv var mı?”
“Arşiv mi? Bu ismi hiç duymadım. İsmi değişen mahallelerden birisinin eski ismi olabilir.”
Umutsuz bir şekilde Tapu dairesinden ayrılan araştırmacı yazar bu kez Belediye binasına gider. Belediye Başkanı, konuyla ilgili olabileceğini düşündüğü yardımcısını çağırır:
“Bizde arşiv var mı?”
“Vardı ama sel aldı.”
“Şimdi nerede olabilir?”
Başkan yardımcısı birkaç dakikalığına izin ister, masasına gider, eline hesap makinesini alıp hummalı bir hesap işine dalar.
İşin uzadığını gören Belediye Başkanı uzaktan seslenir:
“Ne oldu, bulamadın mı?”
Kalemle kafasını kaşıyarak içeri giren yardımcısı durumu özetler:
“Aras nehrinin debisi ve hızını da dikkate alarak, hesaplarıma göre bizim arşiv şimdi Mugan Çölü (Azerbaycan) civarında olmalı.”
NOT: Deryami’nin bu makalede yayımlanan şiirleri telif hakkına tabiidir. İsteyen araştırmacı veya okuyucu kaynak göstererek Deryami’nin şiirlerini çalışmalarında kullanabilir.
(DEVAM EDECEK)