Son Yazılarımız

ALCATRAZ CEZAEVİ VE IĞDIR

Loading

Değerli Okuyucular:

Birkaç gün önce haberlere düştü: “E.Ç. isimli mahkûm Iğdır Cezaevi’nde intihar etti.”

Mahkûm, önce ailesini arıyor, gardiyanlar tarafından sürekli darp edildiğini söylüyor, birkaç gün sonra da intihar ediyor. Adli Tıp, darp izlerini doğruluyor.

Buna benzer vakalar daha önce de Iğdır S Tipi Cezaevinde yaşandı. Iğdır’ı seviyorum. Bu gibi haberlerle gündeme gelmesi beni çok üzüyor. Suçu ne olursa olsun her mahkûm bir emanettir. “Eti senin kemiği benim” türünden bir anlayışla zulüm ve işkenceye maruz bırakılmaları insanlık dışı bir davranıştır. Buradan değerli yetkililere bir çağrıda bulunmak istiyorum: Güvenliği artırın ama şiddet, işkence ve baskıya son verin. Bu ne size yakışır ne de insanlığa.

Cezaevleri, “Baskı, zorba ve işkenceyle terbiye edilmesi gereken veya gerekirse intihara zorlanan,” vatandaşların kaldığı bir mekân değildir. Unutmayalım Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan da 1999 yılında okuduğu bir şiir nedeniyle “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla hapis cezasına çarptırıldı, yaşamının dört ayını Pınarhisar Cezaevi’nde geçirdi. Türkiye’yi yöneten Adnan Menderes, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş ve daha nice isim cezaevlerinde, gözetimde ve ev hapislerinde kalmışlardır.

ALCATRAZ CEZAEVİ

San Francisco şehri açıklarında bir ada üzerine kurulu olan “Alcatraz Cezaevi”, sinema ve televizyon tarihinde defalarca işlenmiş bir konu olduğundan herkesin bu isme aşina olduğunu düşünüyorum. Bugünlerde müze olan bu efsanevi hapishane, pek çok filmde ve dizide merkezi bir öğe olarak yer aldı.

Amerika’ya gitmeden önce Alcatraz ile ilgili iki film izlemiştim:

“Escape from Alcatraz” (1979): Clint Eastwood’un başrolde oynadığı bu film, 1962 yılında gerçekleşen ünlü Alcatraz kaçışını konu alır. Frank Morris ve diğer iki mahkûmun kaçış planlarını ve uygulamalarını anlatır.

“Birdman of Alcatraz” (1962): Burt Lancaster’ın başrolde oynadığı bu film, “Birdman” lakaplı Robert Stroud’un gerçek hikayesini anlatır. Stroud, kuşlar üzerine çalışmalar yaparak ün kazanmış bir Alcatraz mahkumuydu.

1992 yılında Kaliforniya’nın Berkeley (börkli)şehrine yerleşince ilk fırsatta metro tipi toplu taşıma sistemi olan BART’ı kullanarak 20-25 dakikalık bir seyahatle San Francisco şehir merkezine ulaştım.

San Francisco şehrinden Alcatraz Hapishanesine gitmek için en yaygın ve pratik yöntem, Alcatraz Cruises şirketi tarafından düzenlenen feribot hizmetini kullanmaktır. San Francisco Körfezi’ndeki Alcatraz Adası’nda kurulu bulunan Alcatraz Hapishanesi, kıyıdan 2 km uzaklıktadır.

15 dakikalık feribot yolculuğu ile Alcatraz Adası’na ulaştık. Bir rehberin eşliğinde cezaevi turuna katıldım. Rehber, hapishanenin tarihini ve ünlü mahkumların hikayelerini heyecanlı bir şekilde anlatmaya koyulunca izlediğim filmleri hatırladım.

“Alcatraz” adı, İspanyolca “alcatraces” kelimesinden gelir. Bu kelime “pelikan” anlamındadır. 1775 yılında İspanyol gezgin ve kâşif Juan Manuel de Ayala, adaya “Isla de los Alcatraces” (Pelikanlar Adası) adını verir çünkü adanın etrafında yoğun bir pelikan sürüsü yaşamaktaydı.

Alcatraz adası (cezaevi9 ve arka planda San Francisco şehri

Zamanla, “Isla de los Alcatraces” adı kısalarak bugün bilinen “Alcatraz” şeklini alır. Alcatraz Adası, 1850’li yıllara kadar ABD Ordusu tarafından askeri garnizon ve hapishane olarak kullanılır. 1934 yılında, Amerika’da artan suç oranlarına yanıt olarak maksimum güvenlikli bir federal cezaevine dönüştürülür.

Alcatraz Cezaevinin en ünlü mahkûmu mafya lideri Al Capone ve George “Machine Gun” Kelly ve Robert Stroud “Birdman of Alcatraz” isimli ünlü gangsterlerdi.

Mafya lideri Al Capone, Alcatraz Cezaevinde

Alcatraz Cezaevi, tarihi boyunca birkaç kaçış girişimine sahne olur. En ünlüsü 1962 yılında gerçekleşir. Üç mahkûm, hazırladıkları planla Alcatraz’dan kaçmayı başarırlar, ancak kaçış sonrası akıbetleri hakkında kesin bir bilgiye ulaşılamaz.

Alcatraz Hapishanesi, yüksek işletme maliyetleri ve altyapı sorunları nedeniyle 1963 yılında kapatıldı. Günümüzde, Alcatraz Adası, turistler tarafından ziyaret edilen bir milli park alanıdır.

Niçin Alcatraz Cezaevini gündeme getirdim, diye merak edebilirsiniz.

Alcatraz Cezaevi, Amerikan ceza sistemi tarihinde ikonik bir yere sahiptir. Bu hapishane, suç ve ceza üzerine düşünmek için zengin bir kaynak olarak hala ilgi çekmektedir.

Bugün müze olan Alcatraz Cezaevinin iç görünüşü

Alcatraz Federal Hapishanesi, Amerika’nın en katı güvenlikli ve en disiplinli cezaevlerinden biri olarak bilinir. 1934’ten 1963’e kadar faaliyet gösteren bu hapishane, özellikle kaçışı imkânsız olması ve zorlu yaşam koşullarıyla ünlüdür. Alcatraz’da suç ve ceza uygulamaları, katı disiplin kuralları ve sıkı yönetimle karakterize edilirdi. İşte bir zamanlar ABD’nin en acımasız Alcatraz Cezaevindeki ceza sisteminin bazı özellikleri:

Sıkı Güvenlik Önlemleri: Alcatraz, konumu itibarıyla doğal bir kale işlevi görüyordu. Körfezin soğuk suları ve güçlü akıntıları, kaçışları neredeyse imkânsız hale getiriyordu. Ayrıca, hapishane yüksek duvarlar, kuleler ve silahlı muhafızlarla çevriliydi.

Katı Disiplin Kuralları: Mahkumlar, çok sınırlı iletişim haklarına sahipti ve çoğu zaman sessiz kalmaları istenirdi. İlk yıllarda mahkumlar yalnızca gerekli olduğunda konuşma iznine sahipti. Bu kural, hapishanenin ilk yıllarında daha sonra biraz hafifletilmiş olsa da genel olarak disiplin çok sıkıydı.

Cezalar ve İzolasyon: Kuralları ihlal eden mahkumlar ağır cezalara çarptırılırdı. Bu cezalar arasında uzun süreli tecrit, karanlık hücrede tutulma ve fiziksel işkence yer alıyordu. Mahkumlar, diğer mahkumlarla etkileşimi minimuma indirecek şekilde tek kişilik hücrelerde tutulurdu.

Çalışma Programları: Alcatraz’da mahkumlar günlük çalışma programlarına katılmak zorundaydı. Bunlar arasında çamaşırhane, mutfak işleri veya diğer bakım işleri bulunuyordu. Çalışma, disiplini sağlama ve mahkumları meşgul tutma amacı taşıyordu.

Rehabilitasyon Eksikliği: Alcatraz, özellikle rehabilitasyon veya mahkumların topluma yeniden kazandırılması amacına yönelik programlardan yoksundu.

Bir zamanlar Alcatraz Cezaevi ve mahkumlar

Alcatraz’daki suç ve ceza uygulamaları, hapishanenin “Amerika’nın en sert hapishanesi” olarak ün kazanmasına yol açtı. Bu koşullar, bazı mahkumların zihinsel sağlıklarını olumsuz etkileyerek çaresizlik ve umutsuzluk duygularına yol açmış, intihara sürüklemiştir.

SORUYORUM, acaba Iğdır S Tipi Cezaevi de böyle bir üne kavuşmak için yarış halinde mi?

IĞDIR CEZAEVİNDE BİR MAHKÛM: MECİT DEVRAN ÇAKAR  

Bir gün Iğdır’dan bir telefon aldım. Karşı taraftaki ses şöyle diyordu: “Kardeşim Mecit, Iğdır Cezaevinde. İlkokul mezunu ama kendi kendini geliştirmiş, bir roman taslağı hazırlamış. Mecit, bu çalışmayı kitap olarak yayımlamak için sizden yardım istiyor.”

“El yazmasını en kısa sürede bana iletiniz!”

Birkaç hafta sonra elime geçen roman taslağını gözden geçirdim, edit ederek eksik ve hatalarını düzelttim. Kitaplarımı çıkardığım yayınevinde bastırıp Iğdır’a gönderdim.

 

Iğdır Cezaevinde mahkum olan Mecit Devran Çakar’ın kitabı

Bir vatandaş olarak mahkûmlara sahip çıkmak anlamında benim gücüm bu kitabı yayımlamak ve düzenli olarak Iğdır’daki mahkûmlara karşılıksız kitap göndermekle sınırlıdır. Devlet olarak imkanlarımız daha büyüktür. Gücümüzü, mahkûmları intihara itecek denli zorbalığı artırmak değil onları topluma kazandıracak projeleri uygulamaya koyarak gösterelim.

ANEKDOTE… FIKRA… ANEKDOT… FIKRA

Hamit Hun

KAREKÖK ALMA

Hamit Hun, lise eğitimine Kars Lisesinde başlar, ancak müdürle sorun yaşar, devlet liselerinde okumaktan men edilir. Erzurum ve Trabzon Lisesine de gitmesi artık mümkün değildir. Babası Ahmed Şemo mecbur kalır, oğlunu İstanbul’daki özel Pertevniyal Lisesine gönderir. Rivayete göre fen dersleriyle arası iyi olmayan Hamit Hun, lisede zorlanır, okulu bitiremeden Iğdır’a döner.

***

İki komşu, Kürt Mustafa ve Azeri Cafer arasında anlaşmazlık çıkar. Kışın ortasında Cafer, Mustafa’ya on yedi teneke buğday ödünç vermiştir. Yaz olur. Cafer, buğday borcunu geri ister. Miktar konusunda aralarında anlaşmazlık olur, bir çözüm yolu bulmak umuduyla Hamit Hun’a giderler.

Hamit Hun’un matematikle arası pek yoktur. Yapılan şikâyeti dikkatlice dinler. Karikatür çizmek için kullandığı kâğıt parçasını cebinden çıkarır, kalemiyle notlar alır.

Cafer:

“Hamit Bey, on yedi teneke buğday verdim. Mustafa da bunun karşılığında bana iki çuval buğday verdi. Bu haksızlıktır. On yedi teneke buğday iki çuvaldan fazla eder.”

Mustafa kendisini savunur:

“Hamit Bey, biliyorsun bizim kullandığımız telisler şeker çuvalından daha büyüktür.”

Hamit Hun, kâğıda “17 Teneke Buğday=2 Telis Buğday” şeklinde bir denklem yazar.  “Merak etmeyin şimdi hesaplarım,” der.

Telis

Hamit Hun eşitliğin iki tarafındaki ifadelerin üzerine garip şekiller çizer, sonra da kâğıda bakıp düşünmeye koyulur. Aradan zaman geçer, Cafer sabırsızlanır:

“Hamit Bey, hesabın daha ne kadar sürer?”

“Eşitliği yazdım, iki tarafın kare kökünü alıyorum. “

“Zor mudur?”

“Karekök almak öyle kolay olsaydı İstanbul’daki o güzelim liseyi yarıda bırakıp, Iğdır’a dönüp, sizin tenekenizle, telisinizle uğraşmak zorunda kalmazdım.”

 

BURMA BİLEZİK

Burma bilezik Erzurum, Kars ve Iğdır yöresinde kadınların ruhunu fetheden bir özelliğe sahiptir. Rivayet edilir ki ne zaman bir eş, kocasının kendisine bir burma bilezik hediye ettiğini görse bütün kötülükleri unutur, kocasını affedermiş.

ABD Cumhurbaşkanı John Kennedy’nin, iki çocuk annesi eşi Jacqueline’i, sinema dünyasının sarışın bombası olarak bilinen Marilyn Monroe ile aldattığı yönündeki haberlerin gündeme düştüğü günlerdir.

  

Kennedy, eşi Jacqueline ve “Sarışın Bomba” Marilyn Monroe

Hamit Hun, eve doğru yürürken kendi kendine düşünür, “Koskocaman ABD Cumhurbaşkanı eşini aldatıyor ama bize bu yasak! Kabul edilebilir bir şey değil!” diye söylenerek eve varır. Eşi, Hamit Hun’un düşünceli olduğunu görünce sorar:

“Hamit, neden düşüncelisin?”

“ABD Cumhurbaşkanı karısını aldatmış.”

“Aman Hamit! Cumhurbaşkanı, birkaç gün sonra karısına bir Erzurum burma bilezik hediye eder, gönlünü alır, her şey unutulur.”

Erzurum’un ünlü burma bileziği

***

Birkaç gün sonra Hamit Hun, kahvehanede dostlarıyla sohbet etmektedir. Birisi Hamit Hun’a pervasızca sorar:

“Hamit Bey, elinde imkânın olsa ne yapardın?”

“Çapkınlık yapmak için her ay uzun bir yolculuğa çıkar, sonra da cebimde bir Erzurum burma bileziğiyle eve dönerdim.”

FAYTONCUNUN DERDİ

1950’li yılların Iğdır’ında “Kör Hacı” ismi herkeste mistik ve anlaşılmaz bir korku uyandırırdı. Anneler, akşamları uyumak istemeyen yaramaz çocuklarını, “Erken yat, yoksa Kör Hacı gelecek,” diyerek korkuturlardı. Çocuğunu korkutan anne bile bu isimden korkar, o yıllar bahçede olan tuvalete akşamleyin tek başına gitmeye cesaret edemezdi.

Bir zamanlar faytonlar

Yine bir zamanların Iğdır’ında faytonların özel bir yeri vardı. Önüne her gelen faytona binmek ayrıcalığına sahip olmazdı. Faytoncuların en büyük derdi de fayton ağır ağır yol alırken mahalle çocuklarının arka tarafa ilişip bedava yolculuk yapmasıydı. Faytoncu uzun kamçısını arkaya doğru şaklatır ancak bu meretlerden kurtulamazdı.

İşte böyle bir günde bir faytoncu dostu Hamit Hun’un masasına misafir olur. Sohbet açılır. Sonunda faytoncu içini döker:

“Hamit Bey, bu mahallenin piçlerinden özümü kurtaramıyorum. Bedava yolculuk ediyorlar. Zoruma gidiyor.”

“Sıkıntınızı biliyorum ve yakından izliyorum. Önce aşağı inip çocukları kovaladınız fayda etmedi. Anne-babalarına şikâyet ettiniz fayda etmedi. Kısa kamçıları uzun kamçıyla değiştirdiniz. Fayda etmedi. Faytonun arkasına dikenli tel bağladınız fayda etmedi. Kalakala sadece bir tek çözüm kaldı.”

Faytoncu merakla ve heyecanla sorar:

“Nedir o çözüm Hamit Bey?”

“Faytonun arkasına Kör Hacı’nın resmini asarsan sorun kalmaz.”

Faytoncu hem sevinir hem de ürker:

“Hamit Bey, Kör Hacı’nın resmini asarsam faytonuma kimse korkudan binmez ki?”

Hamit Hun, cevaplar:

“Anlıyorum. İki sorunu aynı anda çözmek mümkün değil. Bu durumda ya Kör Hacı’nın resmini asıp arkasına çocukların ilişmediği boş faytonla dolaşacaksın ya da içinde müşterilerin olduğu ama çocukların da bedava seyahat ettiği faytonla dolaşacaksın. Tercih senin!”