Son Yazılarımız

AKAY AKTAŞ BEY’İN SORULARINA CEVABEN

TOPLAM GÖRÜNTÜLENME: 326 

A

Akay Aktaş Bey 23 Nisan 2019 tarihinde sahibi olduğu Haftaya Bakış köşesinde “MÜCAHİT ÖZDEN’E ÖTEDEN BERİ KAFAMA TAKILAN SORULAR” başlığıyla bir yazı kaleme almış. Bugün Almanya’daki kız kardeşim beni uyarmasaydı 23 Nisan 2019 tarihli bu yazıyı gözden kaçırmış olacaktım. Bu yüzden Akay Aktaş Bey’den gecikme için özür diliyorum. Beni anlayışla karşılayacağınızı ümit ediyorum.

Akay Aktaş Bey şöyle bir soru sormuştur:

Eğer buradaki alay askeri terminolojideki alay ise, şöyle kabaca bir hesap yapalım. Bir askeri alay en az 1500 kişiden oluşur. Böyle bir alaydan mı söz ediliyor,Yoksa halk ağzındaki alay’dan mı.Hani deriz ya,düğün alayı,fener alayı,alayı gelse ne yazar gibisinden, alay kelimesi kalabalık çoğunluk anlamlarında da kullanılır.Eğer Hamidiye alayları askeri değil de halk ağzında konuşulan alay ise aşağıdaki soruların bir anlamı kalmaz.Ve yok hükmünde sayılmalıdır.”

CEVAP: Hamidiye Alayının başında olanlar Miralay veya Binbaşı gibi rütbelerle taltif edilmişlerdir. Askeri bir kuruluştur. Örneğin Şeyh İbrahim’e bağlı Hamidiye Alayında Şeyh İbrahim Miralay rütbesiyle görev almıştır. Kendisine bağlı olarak Binbaşı ve Yüzbaşı rütbeli yardımcıları vardır. Şeyh İbrahim’e bağlı olarak görev alan isimler arasında aklıma gelenler Binbaşı Seyit Bey, Yüzbaşı Fethi Bey, Yüzbaşı Maruf Bey’dir. Maaşlarını devletten almaktadırlar. Hatta bir anekdot anlatmak isterim. Kocası Hamidiye Alay komutanı olan bir kadın devlete başvurarak maaş bağlanmasını istemiş bu isteği yerine getirilmiştir. Gelelim Hamidiye Alaylarının askeri gücüne: Bu aşiretten aşirete değişmektedir. Mademki söz Şeyh İbrahim Bey’den açıldı, kendisinin kurmuş olduğu Alay’ın askeri gücü aşağı yukarı 1500 atlı kadardır. Şeyh İbrahim Bey ve Kör Hüseyin Paşa’ya bağlı Hamidiye Alayları en güçlü sayıya sahip idiler. Örneğin Hüsrev Konyar’ın dedesi Ahmed Ağa Binbaşı rütbesiyle Hamidiye Alayının başındadır ama askeri gücü daha azdır. Sonuç olarak Hamidiye Alayları yok hükmünde değil tam aksine VAR HÜKMÜNDEDİR.

Akay Aktaş Bey’in ikinci sorusu şöyledir::

Bu durumda Ermenilerin ne kadar birliği vardı ki son derece deneyimli ve bölgeye vakıf bu güçler ile savaşabildi.”

CEVAP: Andranik Ozanian, Drastamat Kanayan (Dro), General Nazarbekian ve diğer Ermeni komutanlara bağlı güçlerin toplamı 40 000’nin üzerinde idi. Bu verdiğim sayı olabilecek en az sayıdır. Geri çekilen Rus askerlerinin silah ve teçhizatı ile son derece iyi donanımlı durumda idiler. Ancak bu güçlerin hepsi elbette Iğdır’da konuşlu değildi. Geniş bir cephe üzerinde savaş devam ediyordu. Dro, Taşburun’u kendisine karargah yapmış burada oluşturduğu askeri güçle Kürt yerli aşiretlerine ve Azerilere karşı savaş veriyordu.

İç savaş bu şekilde dışarıdan destek almadan Ekim 1920 tarihine kadar devam etti. Nihayet Kazım Karabekir Paşaya bağlı askeri güçler (Cevat Paşa ve Firuz Bey), Hamidiye Alayları ve Iğdır’daki Kürt ve Azeri milis güçler bir koordinasyon oluşturarak Iğdır’ı kuşatınca Dro bunlarla baş edemeyeceğini anlayıp Iğdır’daki sivil ahaliyi tahliye etmek için mütareke talebinde bulunur, yedi günlük ateşkesten sonra Hamidiye Alayları, Kürt-Azeri milis güçleri ve Osmanlı (BMM) askerleri tek kurşun atmadan Iğdır’ı ele geçirirler.

Şu soruyu sormuş olabilirsiniz: Niçin 1918 veya 1919 yılında Hamidiye Alayları Iğdır’a girmedi? Çünkü Kazım Karabekir Paşa’nın bu Alaylara Anadolu’da ihtiyacı vardı. Örneğin Hamidiye Alay komutanı Kör Hüseyin Paşa çok geniş bir bölgeyi Ermeni komitacılardan tek başına temizlemiştir. Kısacası, Anadolu’daki Ermeni komitacıları Sivas’tan Kars’a ve Iğdır’a kadar Hamidiye Alayları ve Kazım Karabekir Paşaya bağlı birlikler işbirliği içinde geri püskürtmüşlerdir. Kars’ın ele geçirilmesinde Hamidiye Alay komutanı Abdulmecit Bey’in gösterdiği kahramanlık halen bölge halkının dilindedir.

Akay Aktaş Bey şöyle yazıyor:

Ermeniler ise Milli Mücadele kuvvetleri karşısında mukavemet edemeyeceklerini anlayınca Aras’ı geçerek ufak bir kuvvetle Iğdır’ı savunuyorlardı. Nihayet 5 Kasım’da akdedilen 7 günlük bir mütarekeden (ateşkes) sonra üç istikametten Iğdır üzerine yürüyen Kurtuluş kuvvetleri Anavatanın bu köşesini işgal ettiler.”

CEVAP: Yukarıda kullanılan ifade Mecit Hun’un kendi kaleminden Pamukova Gazetesinin 12 Kasım 1954 tarihli sayısından alınmıştır. Yani burada kullanılan “Anavatan” ifadesi Mecit Hun’a aittir. Dönemin koşulları içerisinde böyle bir ifade kullanması anlaşılabilir bir durumdur. Beni m şahsi değerlendirmem farklıdır. Doğru ifade, “Iğdır, Büyük Millet Meclisi sınırları içerisine alındı” şeklinde olmalıydı. Çünkü Ruslar Iğdır’ı işgal etmiyordu. Rus varlığı 1829-1917 tarihleri arasındadır. Bu kadar uzun işgal olmaz! Buna bakarsak Yunanlılar da, “Türkler Anadolu’yu işgal ediyor,” gibi mantıksız bir sonuç ortaya çıkar.

Akay Aktaş Bey şöyle yazıyor:

Şefi ÖCAL Bey ile ilgili bir ekleme yapmak istiyorum. Şefi Bey, Erzurum Kongresine Sürmeli Çukurunu temsilen katılmış bir delegedir.”

CEVAP: Erzurum Kongresine Osmanlı sınırları içindeki ahalinin bir araya geldiği bir kongredir. O yıllarda Iğdır, Kars ve Ardahan Rus/Ermeni yönetimindedir. Şefi Öcal Bey’in Erzurum Kongresinde delege olması mümkün değildir. Buna dair şu ana kadar ne bir belgeye ne de bir ifadeye rastlamadım. Erzurum Kongresine 5 ilden toplam 56 delege katıldı, 3 il (Elazığ, Diyarbakır, Mardin) çeşitli nedenlerden dolayı delege gönderemedi. Daha ayrıntılı bilgi için aşağıdaki linke başvurabilirsiniz.

http://erzurumportali.com/shf/3378/Erzurum-Kongresi-Delegeleri

Akay Aktaş Bey şöyle yazıyor:

Iğdır yeniden anavatana katıldıktan sonra seçilmiş ilk belediye başkanı Şefi Öcal Bey’in amcazadesi Hanlar Öcal Bey’dir (Laçin Abla’nın) babası-Ecz. Nazım Karadağ’ın dedesi olur.”

CEVAP: Buna benzer bir polemik daha önce yaşandı. Ben de görüşümü tekrar ediyorum. Iğdır’ın ilk belediye başkanı dönemin Kaymakamının atamasıyla olmuştur, seçimle değil. Kaymakam Numan Efendi, Ali Mirze Bey’in oğlu İbrahim Ağa’ya bu görevi vermiştir. İbrahim Ağa, Belediye Başkanlığı sırasında Ermenilerden boşalan metruk binalara el koyar, büyük bir servet sahibi olur. İran Azerbaycan’ında güvenli bölgeye çekilen Azeri ahali peyderpey geri dönünce Iğdır merkezde nüfus Azerilerin lehine gelişir. Kürtler yarı-göçer hayatı tercih ettikleri için şehir merkezine yerleşmezler. İbrahim Ağa da 2-3 yıl kadar devam ettirdiği görevinden çekilir.

Bu yıllarda Iğdır’ın en zengini Ali Mirze Bey’dir. Türk Hava Kurumu 1925 yılında bağış kampanyası için Iğdır’a geldiğinde en büyük bağışı Ali Mirze Bey (İbrahim Ağa) yapar. Altın uçakla taltif edilir. Bu altın uçak halen torunlarının elinde bulunmaktadır. İkinci en büyük bağışı Hamit Bey yapar. Hamit (Güneş) Bey, Kerem Bey, Fettah Bey, Abdürrezak Bey ve Naci Bey’in babasıdır. Hamit Bey gümüş uçakla taltif edilir. O yıllarda bu miktarda para yardımı yapacak Azeri bir zengin henüz yoktur. İbrahim Ağa’nın şansızlığı 1926 yılında çıkan Ağa ve Beyleri Sürgün kanunudur. Babası Ali Mirze Bey ve tüm ailesiyle birlikte İran’a kaçar. Devlet İbrahim Ağa’nın ve Ali Mirze Bey’in şehir merkezindeki tüm gayrimenkul varlığına el koyar. Aynı şekilde Trabzon’da bulunan deve kervanına da el koyar. Iğdır’ın en zengini Ali Mirze Bey bir anda İran’da parasız kalır.

1928 yılında Af çıkınca Ali Mirze Bey ve ailesi Türkiye’ye dönmek ister. Sınırda talihsiz bir olay yaşanır. Ali Mirze Bey’in küçük oğlu Esed Bey abisi İbrahim Ağa’yı çıkan bir tartışmada silahla vurarak öldürür. Eğer İbrahim Ağa yaşıyor olsaydı veya Ali Mirze Bey mal varlığını kaybetmemiş olsaydı kimse İbrahim Ağa’nın ilk belediye başkanı olmasına itiraz edemeyecekti. Ali Mirze Bey çok talihsizdir. Parasını ve iki evladını kaybetmiş, 90 yaşında iken, Ağrı Dağı İsyanı liderleri 1930 yılı ilkbaharında isyana katılmasını isterler. O da bu öneriyi reddeder, Tuzluca tarafındaki Kandil yaylasına gider.

1990’lı yıllarda PKK, yandaş partileri ve medyası Ali Mirze Bey’i “hain” ilan ettiler. Gerekçeleri Türk Hava Kurumuna yaptığı bağıştı. Güya Ali Mirze Bey’in yaptığı bağış ile satın alınan uçaklarla Kürt halkı Ağrı Dağı İsyanında bombalanmıştı! İçinden çıkılması zor bir mantık! Türk Hava Kurumu sivil havacılık için para toplamıştı. Üstelik Hamit Bey de bağış yapmıştır ama PKK onu göz ardı eder. Bu “hain” damgası halen Ali Mirze Bey’in üzerindedir. Devlet, Iğdır İç Savaş kahramanları Şamil Bey, Kerem Bey ve Hacı Ekber Tufan’ı onurlandırarak onlara anıt mezar yaptırdı ama Ali Mirze Bey unutuldu. Ali Mirze Bey hem PKK’nın hem de devletin gözünde halen bir “hain.” İşin en üzücü yanı torunu olsa bile bir kimse “hain” sıfatını ekleyerek Ali Mirze Bey’in adını telaffuz ettiğinde belirli partilerde şahsına ilgi gösterilmekte, böylece siyasi rant fırsatı yakalamakta hatta Belediye Başkanı bile olabilmektedir.

Bu talihsiz kahraman bugün Karakuyu mezarlığında kendisi gibi Iğdır İç Savaş yıllarının kahramanı , damadı Ahmed Şemo ile yan yana yatmaktadır. Ahmed Şemo’nun kardeşi Mustafa Taşburun’daki Ermeni komitacılara yapılan saldırıda şehit düşer.

Bütün bunları niçin yazdım biliyor musunuz? Koşulların, devletin ve PKK’nın ezip geçtiği Ali Mirze Bey ve oğlu İbrahim Ağa’nın geçmişine haksızlık etmeyelim. İbrahim Ağa Iğdır’ın ilk atanan Belediye Başkanıdır. Aksine ifade ve kararlar bu şahsiyetin kemiklerini sızlatır ve Kürt halkının hafızasına saygısızlık olur.

Saygılarımla