Değerli Okuyucularım!
Yazılarımı takip eden okuyucularımın bir kısmının Iğdırlı olmadığını biliyorum. Hatta Iğdırlı olup da Veli ve Ali Orkun kardeşlerin ismini duyanların sayısı bile çok azdır. Iğdırlı olmayan okuyucularıma Veli Orkun’un önemini anlatmak için şu eklemeyi yapmak isterim.
Veli Orkun, uzun yıllar (1948-56) Iğdır Ortaokulunda Müdür olarak görev yaptı. Sonraki yıllar tayini İstanbul’a çıktı. 1960’lı yılların sonuna doğru bir zamandır. Eğitim gördüğü Haydarpaşa Lisesinden kovulan Deniz Gezmiş’in tekrar devlet liselerinde okuması men edildiğinden kaydını Özel Bilir Kolejine yapar. Okulun müdürü Veli Orkun aynı zamanda Deniz Gezmiş’in tarih hocasıdır.
Sonraki yıllar siyasi olaylara karışan ve idam edilen Deniz Gezmiş dava arkadaşlarının anlatımıyla, “Tam Bağımsız Türkiye” şiarının, Veli Orkun’un ders anlatımından etkilenerek zihninde oluştuğunu söylemiştir. Gençliğe bu öz güveni veren önemli şahsiyeti umarım sizler de merak etmişsinizdir. Bu yazı Orkun kardeşlerin kısa ve öz tanıtımı amacıyla kaleme alınmıştır.
Veli Orkun, Iğdır’da Ortaokul Müdürlüğü görevini devam ettirirken 1955 yılında Iğdır’ın ilk kitabını kaleme alır. Veli Orkun sadece bu yönüyle Iğdır için bir ilktir ve Iğdır’ın onurudur. Bu kitabıyla Iğdır’ı ölümsüzleştiren Veli Orkun’un adını ölümsüzleştirmek için acaba Iğdır halkı O’nun için ne yaptı? Bir etkinlik düzenlendi mi? Veli Orkun’un ismi okullara, yollara, parklara vb verdi mi? Hayır!
Iğdır nedense kendi tarihine hep ihanet etmiştir.Bu gerçekliğe halen yüreğim burkularak tanık oluyorum: Yeni nesil gençler, siyasi örgütlerin etkisinde kalarak dedelerini hain ilan ediyor, dedelerinin maneviyatını tarihin çöplüğüne atıyorlar.Bu anlamda Iğdır vefasızdır. Iğdır tarihini derinlemesine inceleyen bir araştırmacı olarak bu cümleyi çekinmeden kurabiliyorum. Hatta birçok Iğdır kökenli sözde yazar ve araştırmacı Iğdır tarihini yazarken Veli Orkun’un kitabını ve adını görmezden gelirler. Hatta böyle bir kitabın adını asla duymadıklarını söyleyen sözde yazarlar da çıktı. Halbuki kitap evlerindeki raflarda muhtemelen vardı. Veli Orkun’un kitabını unutturmak için çok çaba gösterildi. Ancak mızrak çuvala sığmaz ve güneş balçıkla sıvanamaz.
Veli Orkun Iğdır’a emek vermiş, yüzlerce genci yüksek okullara göndermiştir. Keza kardeşi Ali Orkun girişimci Aziz Güney’le birlikte, Doğu Anadolu’da Kars’tan sonra ikinci sinemayı açmıştır. Ümit ederim bundan sonraki kuşakların nezdinde Orkun kardeşlerin değeri daha da artar, isimleri ve eserleri akademik yaşamın bir parçası olurlar. Buradan Iğdır’la ilgili tez hazırlayan öğrencilere ve akademisyenlere sesleniyorum: Veli Orkun’un kitabını okumadan Iğdır’la ilgili yazılan tezler bir anlamda eksik kalmış demektir.
Veli Orkun ismiyle nasıl tanıştığımı sizlerle paylaşmak isterim. 2000 yılında Iğdır Sevdası isimli kitabımı yazarken merhum babam Mecit Hun’un 1955 yılında çıkardığı Pamukova isimli gazetede Veli Orkun ismi sık sık karşıma çıkıyordu. Hatta Veli Orkun, 18 Şubat 1955 tarihli Pamukova gazetesinde tefrika halinde “Ağrı Dağını Tanıyalım” başlığıyla bir yazı yayımlamıştı. Çok geçmeden Mecit Hun 28 Nisan 1955 tarihli Pamukova gazetesinde okuyucularına müjde verir:
YAZAN: MECİT HUN
“YENİ BİR KİTAP”
“Aynı zamanda tarih hocası olan Iğdır Ortaokulu müdürü Veli Orkun tarafından, ‘Iğdır Tarih ve Coğrafyası’ adı altında hazırlanan bir kitap Kars’taki Ülkü matbaasında tabedilmek (basılmak) üzeredir.Bu münasebetle uzun bir müddetten beri Kars’ta izinli bulunan Veli Orkun Iğdır’a avdetini (geri dönüş) müteakip Iğdır için hususi bir kıymete haiz eserini satışa arz edecektir.Tarihin eski zamanlarından bugüne kadar Iğdır’ın geçirmiş olduğu tarihi istihaleleri ciddi bir tetkik neticesinde bir araya toplayan Iğdır Tarih ve Coğrafyasını bütün Iğdırlılara tavsiye ederiz.”
Pamukova gazetesinde böyle bir kitabın varlığından haberim olunca kitabı bulmak için harekete geçtim. Kitap evlerinde yoktu. Üniversite kitaplıklarında adı bile geçmiyordu. Milli Kütüphaneye gittim. Bir nüsha kitap vardı. O yıllar Milli Kütüphane çok kötü bir durumdaydı. Çalışanlar ciddiyetsiz ayrıca fotokopi yapma imkanı da yoktu. Kitabı zaten dışarı çıkarmak yasaktı. Oturup not almak mümkün değildi. Çalışanlardan birisini köşeye sıkıştırdım. Cebine kimseye fark ettirmeden 200 dolar sıkıştırdım. “İçeride fotokopi makineniz var. Uygun bir zamanda bu kitabın bir fotokopisini yaparsan 100 dolar daha vereceğim,” dedim. (Utanıyorum yazmaya ama bu bir gerçek: Iğdır Sevdası kitabını yazarken devlet arşivcilerine çok para kaptırdım).
Ertesi gün fotokopi hazırdı. Veli Orkun’un değerli kitabını Iğdır Sevdası kitabını, ve makalelerimi yazarken referans kitap olarak kullandım ve yazarın ismini referans olarak hep verdim. Bazı yazarlar böyle bir kitabın olmadığını benim bu bilgileri uydurduğumu falan söylediler. 17 yıl sonra Milli Kütüphaneye tekrar gittim. Kitap yok edilmişti. Artık kimsenin elinde bu kitaptan yoktu. Elinde kitap olanlar da Veli Orkun’un tezlerinden rahatsız oldukları için saklamayı tercih ediyorlardı.
Elimdeki fotokopiyi kitap halinde çoğaltmak için Iğdır Valilik Makamına gazete köşemden çağrıda bulundum. Valilik Makamı daha önce taraflı ve Iğdır tarihini tahrif eden yazarların kitaplarını kuşe kağıtlarda binlerce adet bastırmış, kitapları yazardan toplu satın almış, yazarlarını zengin etmiş ve en kötüsü Iğdır’la ilgili bu yanlış bilgiler içeren kitapları Valilik kendi eliyle Türkiye ve Dünya kütüphanelerine dağıtmıştı.
Şimdi okuyucularıma bir müjde vermek istiyorum:
MERHUM VELİ ORKUN’UN “IĞDIR TARİH VE COĞRAFYASI” İSİMLİ ÖLÜMSÜZ KİTABI YAKINDA HEM WEB SAYFASINDA HEM DE KİTAP OLARAK RAFLARDA YERİNİ ALACAKTIR.
Geçenlerde çok büyük bir tesadüf olarak Merhum Veli Orkun’un kızı Semra Fügen (Orkun) YILDIRIM Hanımla tanışma şansım oldu. Bu durum beni çok memnun etti. İki önemli karar almış bulunuyoruz:
Birincisi, Semra Hanım kendi imkânlarını kullanarak bu kitabı İnternet ortamına yükleyip tüm dünyadaki okuyucuların hizmetine sunacaktır;
İkincisi, muhtemelen 6 ay-1 yıl gibi bir süre içerisinde kitabın kağıt baskısı yapılacak, Türkiye’deki tüm kütüphanelere gönderilecek ayrıca özel şahısların satın almasına imkan sağlayacak şekilde Online kitap evlerine dağıtımı yapılacaktır.
Biliyorsunuz Iğdır Tarihinin en önemli kitabının yeniden baskısının yapılması için Sayın Vali’ye kamuoyu huzurunda çağrıda bulunmuş, üstelik bunun için üzerime düşen her görevi yapmaya hazır olduğumu bildirmiştim. Tabi şimdi anlıyorum ki Sayın Valimiz benim yazımı bir kenara itmiş, kendisini Belediyeye nasıl Kayyum attırmanın planlarıyla meşgul olmuştu.
Sayın Vali, Kayyum olmak için uğraş vereceğine sadece bu kitabın basımını yapsaydı Iğdırlıların gönlünde ölümsüz olacaktı. Tarihte her zaman güzel özdeyişler ve aforizmalar vardır. Ünlü yazar Kafka’nın dediği gibi sıradan insanlar kariyer için merdivenleri yarış halinde sürünerek çıkarlarmış. Böylesi insanlardan elbette bir vizyon beklemek haksızlık olur.
Merhum Veli Orkun’un kızı Semra Hanım’ın kısa da olsa babasının özgeçmişi hakkında bizleri bilgilendirmesini büyük bir memnuniyetle karşılıyorum. Iğdır Sevdası kitabını hazırlarken Merhum Veli Orkun’un kuzenleriyle konuşma şansım olmuştu ancak anlatımlarda bazı hata ve eksikler vardı.Semra Hanım bu yazısıyla bize yanlış olan birçok bilgiyi de düzeltme şansı veriyor. Tüm Iğdırlı hemşerilerim adına hem Veli Orkun’un kızı Semra Fügen (Orkun) YILDIRIM’ahem de Ali Orkun’un kızı Aynur Orkun ARAÇ’a minnet ve teşekkürlerimi iletiyorum. Şimdi sizleri önce Semra Hanım’ın yazısıyla baş başa bırakıyorum.
SEMRA FÜGEN (ORKUN) YILDIRIM’IN KALEMİNDEN BABASI MERHUM VELİ ORKUN(1914-1987)
1914 yılında Ahılkelek Gögye’de dünyaya gelen Veli Bey, Süleyman Ağa ve Nazenin Vedadi’nin üçüncü evladıdır. Meşhur şair Molla Veli Vedadi’nin neslinden olan babası Süleyman Ağa Vedadi Azerbaycan’ın Kazak şehrinin Şıhlı köyünde yaşarken, amcaları ile arasının açılması ve anlaşmazlık nedeniyle Türkiye’ye yakın Ahılkelek’in Gögye köyüne göç eder ve orada yerleşir. Süleyman Ağa önce Kemaloğullarının kızı Hanife Hanımla evlenir.
Bu evlilikten çocukları olmayınca, Hanife hanım, eşi Süleyman Ağa’yı Ahıska beylerinden gelen Nazenin Hanım ile evlendirir. Bu evlilikten üç erkek,üç kız evladı olur. Sırasıyla Raziyet Hanım, Ali Bey,Veli Bey, Hatice Hanım, Kerim Bey ve Şahnise Hanım. En büyük kızı Raziyet Hanım Azerbaycan’da Zeynel Abidin Takiyev tarafından Bakü’de açılan ilk kız lisesi (Kızlar Gimnazyumu)’nu bitirir. Kardeşleri Kerim küçük yaşta ölür.
Büyük toprak ve hayvan sürüsü sahibi olan Süleyman Ağa ve Ailesi‘nin mutlu yaşamları 1918 Rus İhtilali ile birlikte, Ermeni hareketleri ve baskınları nedeniyle altüst olur. Aile bu olaylar sebebiyle, Süleyman Ağa’nın Ardahan da yaşayan Şimşiroğularından Taşdemir Ağa ile evli kız kardeşi Halise Hanımların yanına gider.
Bir süre sonra da tekrar geri Gögye’ye dönerler. Ancak Ermeni tehditleri ve baskınları devam etmektedir. Bu nedenle mallarını mülklerini bırakarak 1922 de tekrar Ardahan’a geçerler. Bu arada göçmen kampında yaşarken Süleyman Ağa vefat eder. Mezarı halen Ardahan Şehitliğindedir.
Türkiye Cumhuriyeti Nazenin Hanım ve çocuklarına Kars’ta ev vermek ister, ancak Nazenin hanım merkez Azat Köyünü ve toprakları tercih eder. Buraya yerleşen Nazenin Hanım çiftçilikle ve hayvan besleyerek hayatını devam ettirir ve çocuklarını büyütür. Veli Bey okumaya çok meraklı olduğu için yatılı olarak Erzurum İlk Öğretmen okuluna yazılıp eğitimine devam eder. Ali Bey ise köyde çiftçilik yapar. Öğretmen okulunu bitiren Veli Bey’in tayini Kayseri Şehrine çıkar ve bu şehirde öğretmenliğe başlar.
1938 yılında kendisi gibi öğretmen olan Hikmet Hanımla evlenir.Veli Bey evlendikten bir süre sonra öğrenimine devam etmek üzere Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’ne gider. Gazi Eğitim Enstitüsü Tarih – Coğrafya bölümünü bitirerek, Tarih ve Coğrafya öğretmeni olur. Bu arada soyadı kanunu çıkmış ve Gökçe soyadını almıştır. Bu soyadını alışı tamimiyle doğduğu topraklara olan özleminin neticesidir. Veli Bey, Orkun soyadını Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdikten sonra almıştır. Bunda da Orhun kitabelerinin etkisi olmuştur.
Ağabeyi Ali Bey ise Kars’ta önce Babürhan sonra Orkun soyadını almıştır. Veli Bey Tarih ve Coğrafya öğretmeni olarak Bursa’nın Gemlik Ortaokuluna tayin edilir, eşi Hikmet Hanım da İlkokula tayin olur. Gemlik’te yaşayan ve çalışan Veli beyin önce oğlu Ergun, sonra kızı Semra Fügen dünyaya gelir. Veli Bey, 1947 yılında “Gemlik Tarih ve Coğrafyası” adlı kitabı yazar ve yayınlar. Gemlik ve civarı Balkan harbinden sonra en çok göçmenlerin yerleştirildiği bir bölgedir. Kitabının yayınlanmasından bir yıl sonra Iğdır’a tayini çıkan Veli Bey, eşini ve çocuklarını Gemlik’te bırakıp, Iğdır’a gitmek zorunda kalır. Bir yıl sonra eşi ve çocukları da Iğdır’a giderler. 1948 den 1956 yılına kadar Iğdır’da Ortaokul Müdürü olarak görev yapan Veli Bey 1955 yılında da Iğdır Tarih ve Coğrafyasını içeren Sürmeli Çukuru adlı kitabını yayımlar.
Iğdır’da çalıştığı dönemde yöre halkına çok büyük eğitimsel ve kültürel katkıları olan Veli Bey halk tarafından çok sevilen sayılan ve sözü dinlenen muteber bir kişi olmuştur ve halen de öyle anılmaktadır. Iğdır’daki yıllarında Veli Bey sadece öğretmen ve okul Müdürü olarak eğitime katkı sağlamakla kalmamış halkın kültürel alanda da gelişmesi açısından şehirde ilk sinemanın kurulmasına öncülük etmiş, tiyatro gruplarının Iğdır’a gelmesini, gösteri yapmalarını, çeşitli toplantı ve konferanslarla halkın kültür gelişim ve düzeyini artırmaya çalışmıştır.
Iğdır Ortaokulunu bitiren öğrencilerin, o dönemde Iğdır’da lise olmadığı için öğrenimlerine, İstanbul Kabataş Lisesi, Haydarpaşa Lisesi, Trabzon Lisesi, Kuleli Askeri Lisesi gibi okullarda öğrenimlerine devam etmelerini sağlamıştır. Bu öğrencilerin çoğu daha sonra üniversite ve harp okullarında okuyarak üst düzey görevlere gelmişler ve Veli Bey’i İstanbul’da da her zaman ziyaret edip tavsiyelerini almışlardır.
Veli beyin her iki kitabı da birçok araştırmacılar tarafından kaynak kitap olarak kullanılmış, halen de kullanılmaktadır (bakınız: Google com.tr.) 1956 yılında İstanbul’a atanan Veli Bey, İstanbul Erkek Lisesi Tarih ve Coğrafya öğretmenliğinin yanı sıra Müd.Yardımcısı olarak da görev yapmıştır. Bu dönemde İstanbul Cağaloğlu’nda Bilgi Dershanesini kurmuş, 1960 yılında da Özel Bilir Kolejini kurucu müdür ve ortağı olarak eğitim dünyasına kazandırmıştır. Bu okulda da Kars ve Iğdır’dan gelen öğrencilere kucak açmış, yardımlarını esirgememiştir.
Bilir Kolejini 1970 yılına kadar işleten Veli Bey bu yılda hissesini ortağına devrederek ayrılmıştır. İstanbul’a geldikten sonra Azerbaycan Kültür Derneğinin aktif bir üyesi olarak, yönetim kurulunda uzun yıllar görev yapmış ve Azerbaycan kökenli ailelerin çeşitli sosyal ve kültürel faaliyetlerle birbirlerini tanımaları, yakınlaşmaları konusunda Prof. Ahmet Caferoğlu, Salih Gence vb. Azerbaycanlılarla birlikte değişik çalışmalarda bulunmuştur.
Ayrıca İstanbulspor Kulübünün Yönetim Kurulunda uzun yıllar görev yapmıştır. Veli Bey’in araştırmacı yazarlığının yanı sıra şairliği de soya çekim özelliği olarak görülmektedir. Türkiye’de yaşanan siyasal olaylarla ilgili dönemin siyasilerini hicveden şiirlerinin yanı sıra çok sevdiği eşi, çocukları ve torunlarına yazdığı şiirler bulunmaktadır. Vedadi soyundan gelen kişilerin eğitim ve öğretimle ilgilenmeleri ve bu konuda unutulmayacak başarılara imza atmaları sanırım bir tesadüf değil. Ulu babalarından geçen irsi bir özellik olsa gerek. Dedesi şair Molla Veli Vedadi iki oğlunu yine büyük şair Molla Penah Vakıf’ın iki kızı ile evlendirmiştir. Bu gün Azerbaycan’da ikisi de Türk Edebiyatının iki büyük şairi olarak anılır.
Veli Bey’in ulu dedeleri olan bu iki büyük şairin ailelerinin büyük kısmı halen Azerbaycan’da yaşamaktadır. Benim ve eşimin gayretleri ile 1990’larda bölünmüş bu aileler tekrar bir araya gelmiş, 80 yıllık ayrılığa rağmen aynı sıcaklıkla birbirlerini kucaklamıştır. Bu kadar uzun bir süreden sonra ilişkilerini sevgiyle sürdürmektedirler.
Türkiye’deki Vedadiler değişik soyadlarıyla Orkun, Babürhan, Babürşah, Abak, Öztürk aileleri olarak yaşamlarını devam ettirmektedir. Azerbaycan’daki aileler de Vedadi, Müftüzade, Şıhlınski, Gayıbov gibi soyadlarıyla yaşamlarını sürdürmektedir.
Babam Veli Orkun yetiştirdiği ve yardım ettiği öğrencilerle Ülkemize çok değerli insanlar kazandırmıştır.
Annem Hikmet Orkun da Iğdır 12 Kasım İlkokulunda aynı yıllarda görev yapmış, Iğdır’ın eğitim hayatına katkıda bulunmuştur. Biz iki kardeş de bu ilkokuldan mezunuz. Annem Hikmet Orkun uzun yıllar İstanbul Oruç Gazi İlkokulunda görev yapmış, Ekim 1981 de vefat etmiştir.
Babam ise Eylül 1987 de, ağabeyim Ergun Orkun da Eylül 1996 yılında genç sayılacak bir yaşta hakkın rahmetine kavuşmuşlardır.
Ben ailemin en küçük bireyi olarak, özellikle eşim Prof. Dr. İbrahim Yıldırım’ın katkı ve teşvikleri ile Vedadi Ailesi ile ilgili araştırmalarımla kurduğum aile sitesini devam ettirmekteyim. Böylece ülke ve ailemizin gelecek nesillerine bilgi aktarmaktayım.
Saygılarımla
Semra Fügen (Orkun) YILDIRIM
Em.İngilizce Öğretmeni
23.06.2020 İstanbul
(Değerli Okuyucular! Şimdi de sizleri Merhum Veli Orkun özendirmesiyle Iğdır’a ilk sinemayı getiren ve Merhum Aziz Güney’le birlikte sinemayı işleten Merhum Ali Orkun’u, kendi kızı Aynur Orkun Araç’ın kaleminden tanıtıyorum. Mücahit)
KIZI AYNUR ORKUN ARAÇ BABASI ALİ ORKUN’U ANLATIYOR
1326 (1910) yılında Tiflis’te doğmuştur.Süleyman ağa ile Nazenin hanımın ilk erkek evladıdır.7 yaşına gelince tahsili için Bakü’ye gitmiş. Bolşevik isyanı çıkınca ablasıyla birlikte okuldan alınmıştır.Küçük yaşta babasını kaybetmiş. 1922’te Ardahan’a gelmişler.
Daha sonra Kars’ın merkez köyü Azat köyüne yerleşmişler. Orada okuma yazma bilmeyenlere, ablasıyla birlikte öğretmenlik yaparak köylülerin okumasını sağlamıştır.Aynı zamanda da çiftçilik yapmış. Daha sonra Nafia Müdürlüğünde memurluğa başlamış.İlk eşi olan Cilve hanımla evlenmiş, bu evlilikten Yurdanur ve Yurdagül adında iki kızı dünyaya gelmiş.
Eşini kaybettikten sonra,ikinci eşi Abuhanım hanımla evlenmiş, Erdoğan ve Ergezer adlı iki oğlu olmuş. Abuhanım hanımın vefatıyla üçüncü eşi olan Şeker hanımla evlenmiş. Ersoy’un doğumundan sonra Iğdır’a tayin olan kardeşi Veli Bey’in ön ayak olmasıyla Iğdır’da Aziz Güney’le ortak olup sinemacılığa başlamıştır. Aynur, Günnur, Erol ve Birol dünyaya gelmişler. Aile Iğdır’a yerleşmiştir.
1965 yılında sinemacılığı bırakarak İstanbul’ a yerleşmiş. İstanbul’da çamaşır yıkama fabrikası açmış, daha sonra da tavukçuluk yapmıştır. Emekliye ayrıldıktan sonra Hac görevini yerine getirmiştir. Çevresinde çok sevilen sayılan, yardımsever ve iyi huylu bir insandı. 8 Mart 1994 yılında Bakırköy de vefat etmiştir. Rusçayı çok iyi, Ermenice ve Gürcüceyi de konuşabiliyordu.
Saygılarımla
Aynur Orkun ARAÇ
Em.Fransızca Öğretmeni
VELİ ORKUN’UN, MECİT HUN’UN PAMUKOVA GAZETESİNDE YAYIMLANAN YAZILARI
PAMUKOVA 7 Mayıs 1955
YAZAN: VELİ ORKUN
“IĞDIR TARİH VE COĞRAFYASI” ADLI KİTAP HAKKINDA
Uzun çalışmalarım sonunda meydan getirebildiğim “Sürmeli Çukuru Iğdır Tarih ve Coğrafyası” adlı küçük kitabımla önce vatanıma ve sonra da Iğdırlı hemşerilerime ufak bir hizmette bulunmak istedim.
Bundan tam yedi yıl evvel, 1948 sonbaharında, Iğdır’a nakil emrim çıktığı gün çok üzülmüş, hatta gelmemek için Ankara’ya kadar giderek bir hayli de uğraşmıştım. Bursa gibi Türkiye’mizin ileri uygarlığa sahip bir bölgesinden, Ağrı eteğinde ve hudut üzerinde bulunan bir yere gelmenin verdiği üzüntüyü takdir edersiniz.
Yurdun bu güzel köşesi ilk geldiğim günlerde üzerimde çok menfi tesirler bırakmıştı. Bu tepkiyi yaratmakta da haklı idi. Çünkü o tarihlerde kasaba içinde ne içilecek su, ne yürünecek yol, ne yatılacak otel ve ne de yemek yenebilecek esaslı bir lokanta vardı. Yıllar birbirini kovalar gibi gelip geçti. 7 yılda yukarıda işaret edilen noksanlar arka arkaya giderildi. Iğdır maddi bakımdan bir hayli ilerlemeler kaydetti. Bu durumu yakından gören benim gibi birçok vatan evlâtları haklı olarak sevindiler. 7 yıl havasını teneffüs ettiğim ve pek çok kıymetli dostlar edindiğim bu kahramanlar diyarı serhat kasabaya ben de kendi çapımda faydalı olmaya karar verdi.
Düşündüm, Iğdır’ın maddi noksanlıkları milletçe ve devletçe gayet iyi bir şekilde giderilmeye çalışılıyor. Zamanla bu günkü eksikliklerin hepsi ortadan kalkacak. Yalnız bir nokta gözden uzak kalmakta: O da Iğdır’ın manevi cephesi ve manevi noksanlığı. Birçok yaşlı hemşerilerimden duydum ki Iğdır’a Ermeniler sahip çıkıyorlarmış, hatta daha ileri giderek“Iğdır” adının kendi dillerinde “Cennet” olduğunu iddia ediyorlarmış. Bir Türk öğretmeni ve bir tarih hocası olmam hasebiyle bu havadis içimi titretti.Uzun, uzun düşündüm. Bu yersiz iddiayı nasıl çürütebilirim? İşte sayın Iğdırlılar: Bugün birçoğunuzun okuduğu ve okuyacağı “Sürmeli Çukuru Iğdır Tarih ve Coğrafyası” adlı kitap bu hain ve cahil hayal perestlerin gözleri önüne hakikatleri sermek için yazıldı.Kitabımda üç esas nokta hedef tutulmaktadır. Sıra ile arz edeyim:
1- İnsanlığın tarih sahasına intikal ettiği andan bugüne kadar daima Türk olarak kalan Aras havzasına sahip çıkmak isteyen bedbahtlara ve dünkü uşaklara cevap vermekte
2- Asırlardan beri ihmale uğrayan ve bir kısım kötü niyetli cahil politikacıların silah olarak kullandıkları ve özkardeşleri bir birine düşman eden ve onları ayıran zümrecilere ve tefrikacılara (ayrımcılara) şaşkınlıklarını göstermek
3- Türklüğün Anadolu’ya yayılışı ve milli birliğin uyanışı bakımından Aras bölgesinin daima ön plânda geldiğini tarihi bir hakikat olarak ortaya koymak için yazılmıştır.
Kitabımda bir hayli noksanlıkların olduğu muhakkaktır. Bilhassa İstiklâl Savaşı sıralarında ve daha sonraki yıllarda geçen olaylar biraz kısa olarak ele alınmıştır. İnşallah ileride Iğdır hakkında yazacağım iki kitabımla bu noksanlıkları da telafiye çalışacağım. 7 yıl evvel üzülerek geldiğim Iğdır’dan şimdi ayrılmak istemediğimi de bu arada ayrıca işaret ederim.
PAMUKOVA 8 ŞUBAT 1955
SAHİBİ: MECİT HUN
YAZAN: VELİ ORKUN
Dünya üzerinde tepesine çıkılabilen yüksek dağlardan beşincisidir Ağrı Dağı. Türkiye’mizin, en yüksek tepelerini teşkil eden Ağrı Dağı’ndan,Hazar Denizi, Kars, Kafkaslar, Elbruz dağları ile Bingölleri görmek mümkündür. Görüş sahası bu kadar geniş olan Ağrı Dağı’nın yüksekliği hakkında şimdiye kadar kati bir rakam verilememiştir. Coğrafya kitaplarında ve birçok haritalarda 5165 metre yükseklik gösterilmişse de hakikatte Ağrı Dağı’nın en yüksek tepesi Savaş Eri oluğu 5176 metre rakımındadır. Dünya kabuğunun katılaşım ve oluşum devirlerinden üçüncü zaman sonu ile dördüncü zaman başlarında meydana gelen Ağrı Dağı, yakın tarihlere kadar bir yanardağ halinde idi.En son indifai 1840 yılına rastlar. Bu kükreyişinde çok şiddetli gürültüler, büyük kaymalar ve dünyayı yerinden oynatır derecede depremler meydana getirmiştir. Bu gün yamaçlarında ve eteğinde görülen siyah sünger şeklindeki taşlar Ağrı Dağı’nın son fırlattığı volkan tüfleridir. Bilhassa yamaçlarında görülen büyük mağaralar hep bu son sarsıntının bıraktığı izlerdir.
Ağrı Dağı hakkında pek çok masallar ve mitolojik söylentiler vardır.Bu ciheti başka bir sefere bırakarak asıl Ağrı Dağı’nın coğrafi durumunu kısaca açıklayalım. Eskiden beri “Ararat” adını taşıyan bu yükseltiye “Ağrı”ismi 1840 tarihinde vukua gelen indifada, kuzey yamacında bulunan Ahura köyünün batmasından sonra bu köyün adı kendisine isim olarak verilmiştir.
Ağrı Dağı’nın üzerinde pek çok tepeler vardır. Dağın Şimale bakan yamaçları bazı yerlerde derin yarıklar ve kayalıklarla, bazı yerlerinde ise tatlı meyillerle aşağıya kadar geniş yaylalarla sona erer. Doğu ve güney yamaçları ise oldukça dik ve az geçit veren sarp yerlerle örtülüdür. Ağrı üzerinde çeşitli iklimler ve farklı hava şartları vardır. Eteğinden tepesine doğru gidildikçe havanın sertleştiği ve rüzgarların şiddetlendiği görülür.
3500 metre yüksekliğine kadar çeşitli bitki topluluklarına tesadüf edilir. 3500’den yukarılarda ise yosunlar görülmeye başlar. Aşağı kısımlarında çalılıklar, kamışlıklar ve palamut ağaçları bulunur. En çok “yavşan” denilen kısa boylu ve halkın yakacak ihtiyacını karşılayan çalılar görülür. Bitki çeşidi çok fazladır, esaslı etüt yapılmadığı için bitki nevileri tasnif edilmemiştir.
Ağrı Dağı hayvan çeşitleri bakımından da oldukça zengindir. Başta sürülerle yabani keçi, yabani koyun, geyik, karaca gibi eti yenir hayvanlar gelir.
İri cüsseli ayı, kurt, tilki, tavşan, sansar, porsuk, yabani kedi ve sincap bulunmaktadır. Türkiye’mizin hiçbir yerinde görülmeyen büyük ve zehirli yılanlar, akrepler ve kertenkeleler yaşamaktadır. Yılanlar hakkında halk arasında hayli rivayetler dolaşır. Ayaklı, boynuzlu, kanatlı ve daha pek çok çeşitli yılan cinslerini görenler vardır.
Ağrı Dağı’na bugüne kadar 27 defa ecnebiler 8 defa da biz Türkler tarafından çıkışlar yapılmıştır. İlk çıkışı 1829 tarihinde Ruslar yapmışlardır.İkinci defa Alman profesörlerinden FrederikParrot yapmıştır. Daha sonra Rus astronomi alimi Spaski Altonomof, yine Alman jeologlarından Herman Abich bilahare İngiliz alimlerinden Syemoun çıkmıştır. Bu bilginlerin yaptıkları ayrı ayrı tetkikler Ağrı’yı yine lâyıkıyla tanıyamamıştır.
1934 tarihinde Ağrı Dağı civarında bulunan Hudut Dağcılık Tugayımız her sene Ağustos ayında Ağrı Dağı’na çıkmayı programa almıştır. Son yıllarda Doğubayazıt’taki subaylarımız bilahare de Amerikan ve Fransız heyetleri Ağrı Dağı’na çıkmaya muvaffak olmuşlardır. Ağrı hakkında başka bir yazımızı yakında aynı sütunlarda tekrar sayın karilerimize (okuyucularımıza) duyuracağımızı bildiririz.