Değerli okuyucular!
Dikkat ederseniz yazılarımı daha çok Iğdır’la ilgili konulara ayırmaya çalışıyorum. Bilinmeyen ve anlatılması gereken o kadar çok şey var ki! Ancak bugünkü yazımda istedim sizi hem tarihin belli bir dönemine davet edeyim hem de Türkiye’de ismi hemen hemen hiç duyulmayan bir bilge insanı tanıtayım. Umarım yazı ilginizi çeker.
ZİRYAB İSMİYLE TANIŞMAM
1988 yılıydı. Fransa’da Mühendis olarak görev yapıyordum. Bir yandan da Sorbon Üniversitesinde Sanat ve Felsefe üzerine bir sertifika programına kayıtlıydım. Dersler genellikle akşamları ya da hafta sonu olduğu için iş programıma engel değildi. Kız arkadaşım İspanyol olunca bu dile de merak sarmış, rahat konuşabilecek bir düzeydeydim. O yılın Haziran ayında Madrid’de “İspanya’da Sanat” başlıklı bir sempozyuma davet edildim. Hem Madrid’i görmek hem de İspanyolcamı ilerletmek için iyi bir fırsat olarak düşündüm.
Sempozyumun ikinci günüydü. Daha sonraki yıllar Los Kurdos (Kürtler) kitabını yazacak olan gazeteci Manuel Martorell kürsüye çıktı. Genel bir değerlendirme yaptıktan sonra şaşırtıcı bir ifade kullandı: “Değerli misafirler! Şu kadarını söylemek istiyorum ki bugünkü İspanya’daki sanatın temelleri Endülüs Emevi devleti zamanında atılmıştır. O hareketin lideri de Ziryab isimli bir Kürt’tür.”
Madrid’de Türkiye’den çok uzakta yabancı birisinin ağzından “Kürt” kelimesini duymak ve özellikle bu Kürd’ün sayesinde ve kurduğu prensipler üzerinde İspanya’nın modern sanatının yükseldiğini işitmek içimi gururla doldurmuştu. Sempozyum bitince İspanyol gazeteciye Ziryab hakkında sorular sordum. Endülüs Emevi devleti yıkıldığı zaman tüm kaynak kitapların ya Fas ya da Tunus’a taşındığını söyledi. Eğer O’nun hakkında daha fazla şeyler öğrenmek istiyorsam bu ülkelere gitmem gerektiğini ifade etti. Öyle de yaptım. Elimde epeyce kaynak ve doküman birikti. Amerika’da iken kitabı kaleme aldım. Araya özel hayatımla ilgili sıkıntılı günler girince hemen yayımlama şansım olmadı. Kitabı 2013 yılında Ben Kevan mahlasıyla Endülüs Güneşi Ziryab ismiyle çıkardım. Bugün piyasada satılmaktadır.
Okuyucumun dikkatini önemli bir noktaya çekmek isterim. Çoğu kaynak Ziryab’ın kökenin tam olarak bilinmediğini ifade eder. Bu doğru değildir. Tunus üniversitesine gittiğinizde Ziryab’ın Kürt olduğunu tüm tarihçiler ezberden bilir. Ayrıca O’nun hakkında kendi döneminde kıskançlık nedeniyle söylenmiş şu dizeler de Ziryab’ın kökeni hakkında net bir bilgi verir: Ziryab’la yaptığı bir tartışmayı kaybeden Arap şair Ebu Dülame toplantıda imalı şekilde şöyle der:
Ey Ebu Müslim Horasani
Halife Mansur’a ihanet etmek istedin sen
Doğrudur, çünkü senin (Ziryab) Kürt ataların haindirler
Bu ifadeden de anlaşıldığı gibi o yıllar Ebu Müslim de Kürt kökenli olarak bilinmiştir. Bazı kaynaklar Ziryab’ın İran (Fars) kökenli olduğunu iddia ederler. Bu doğru olamaz çünkü Abbasiler ve İranlılara olan nefret öylesine derindir ki tek bir Şii’nin bile Endülüs Emevi Devletine gitmesi mümkün değildi.
ENDÜLÜS EMEVİ DEVLETİNİN KURULUŞU
Emevi devleti 661 yılında Muaviye’nin halifeliğini ilan etmesiyle kuruldu. 750 yıllında Horasan’da isyan eden Ebu Muslim isimli komutan Emevi devletinin yıkılmasında önemli rol oynadı. Abbasi devleti kuruldu. Ebu Mansur Halife ilan edildi ama kendisini Halife yapan Ebu Müslim’i tuzağa düşürüp öldürttü.
Okuyucularım şunu bilmeli ki Abbasiler ve Emeviler arasındaki nefret o kadar derindi ki tarihin hiçbir döneminde ve hiçbir evresinde insanlık bu kadar güçlü bir nefrete tanıklık etmemişti. Emevilerin sevilmemesinin birçok nedeni vardı. Birkaç tanesini hızlıca sıralamak gerekirse:
· Arap milliyetçiliği yapmaları ve Arap olmayanlara değer vermemeleri.
· Emevilerin, Hz.Muhammed’İn soyundan gelen kişilere iyi davranmamaları
· Arap kabileleri arasındaki rekabetin savaşlara dönüşmesi.
· İslamiyette ayrılıkların artması
Abbasi devleti kurulur kurulmaz Emevi hanedanına karşı acımasız bir katliama girişildi. Öyle ki kemikler mezarlardan çıkarılıp sağa sola savruldu. Abdurrahman isimli Emevi hanedanından tek bir genç kendisini zorlukla kurtarabildi. Annesinin kabilesinin olduğu Fas’a sığındı. Burada hazırladığı bir orduyla İspanya’ya geçti. Endülüs Emevi devletini kurdu (756). Böylece aynı anda iki İslam devleti var oldu.
VE OLAĞANÜSTÜ YETENEK: ZİRYAB
İşte bu dönemde asıl adı Ebu l-Hasan Ali İbn Nafi olan ama Ziryab lakabıyla tanınan bir deha döneme damgasını vurdu.
Ziryab, Musullu bir Kürt ailenin tek çocuğuydu. İlk olarak Bağdat, Irak gibi Abbasi egemenliğindeki yerlerde bir sanatçı, büyük bir müzisyen ve besteci bir öğrenci olarak tanındı. Sarayda kıskananları çoğaldı. Sünni mezhebinden oluşu aleyhine bir durum yaratıyordu. Öldürüleceğini anlayınca Endülüs Emevi devletine sığındı. Ziryab (789-857), çok yönlü bir şahsiyetti. Şair, müzisyen, şarkıcı, astronom, filozof, tıp adamı, botanikçi ve coğrafyacıdır.
Dokuzuncu yüzyılda Hıristiyan Batı ve Müslüman Doğu onun müziği ve estetik anlayışıyla birbirine yaklaştı, dostluk kurdu. İslam’ın Hint ve Yunan kültürlerinden devralıp olgunlaştırdığı felsefe, astronomi, tıp ve daha nicesi, Ziryab’ın Endülüs Ülkesi’nde kuruduğu Sevgi ve Kültür Köprüsü’nden geçerek Avrupa’nın Ortaçağ karanlığıyla buluştu, gönülleri ve zihinleri aydınlattı, Erken Rönesans hareketini başlattı.
Burada yine bir parantez açma ihtiyacı doğmuştur. Avrupa’da iki Rönesans dönemi vardır. Birincisi, Endülüs Emevi devletinin özellikle Ziryab’ın etkisiyle ortaya çıkan onuncu yüzyıldaki Erken Rönesans hareketidir. O dönem Avrupa’da Şarlman hüküm sürmektedir. Erken Rönesans önce İtalya’da kök salar sonraki yüzyıllarda ortaya çıkacak olan İkinci Rönesans hareketi Avrupa’yı temelden sarsacaktır.
Tarihin hiçbir döneminde, İslam, Hristiyan ve Musevi filozoflar ve astronomlar Endülüs Emevi devletinde olduğu kadar birbirine yakın ve iç içe olmadılar. Bu beraberlikten doğan sinerjiyle Endülüs Emevi devleti belki de insanlığın en huzurlu ve mutlu olduğu bir dönemi yaşamıştır. Bunda Ziryab’ın etkisi büyüktür.
Ziryab’ın evrensel sanat, kültür ve bilim üzerindeki etkisi tahminlerin çok ötesindedir. Dünyanın ilk müzik konservatuvarını ve tıp fakültesini o kurdu. Satrancı ve cam bardağı Avrupa’ya ilk o tanıttı. İlk uçan insanı o tasarladı. Masa örtüsü kullanımını, deri mobilyayı, saç modelini, diş macununu, deodorantı, şampuanı, üç öğün yemek kuralını ve daha nicesini ilk o icat etti. Gastronomi kültürü onunla en yetkin aşamasına ulaştı. Bugünkü gitarın ve Flamenko’nun babasıydı. Latin müziğin temeli kabul edilen Samba, Milonga ve tango en nihayet onun müziğinin bir devamıydı. Binbir Gece Masalları ilk onun anlatımıyla gönüllere ve zihinlere yerleşti. Ezberinde on binden fazla şarkı sözü ve melodisi vardı.
Yirminci yüzyıl Fransız yazarı Henry Terress, onun için şeyle yazdı : “Bir insan toplumu ancak bu kadar derinden etkileyebilir ve değiştirilebilirdi.” Arap tarihçisi Al-Maghri şöyle dedi : “Ziryab’tan önce de, sonra da hiç kimse yaşadığı dönemde bu denli bir sevgi ve hayranlığa konu olmadı ve olmayacak da.” Dedeleri Endülüslü olan ünlü Arap tarihçisi İbn Haldun, daha da ileri gitti : “Ziryab’ın etkisi ve gücü okyanusun dev dalgaları gibi tüm İspanya ve Kuzey Afrika’yı silip süpürdü, geriye ölümsüz bir miras bıraktı.” İngiliz yazar R. Nicholson itiraf etti : “Ziryab, varlığını yüzyıllarca tereddütsüz devam ettiren tek modeldi ve öyle de kalacaktır. Tarihte hiç kimse insan aklanını ve ruhunun derinliklerine aynı anda onun kadar güçlü bir şekilde inemedi.”
Evet, kimdi bu ZİRYAB?