TOPLAM GÖRÜNTÜLENME: 549
Sevgili okuyucularım sorabilir: Durup dururken nereden çıktı Hamidiye Alayları? Haklılar! Bu konuyu ele almayı planlamamıştım. Ancak, “Iğdır Tarihinde Hainler ve Kahramanlar” başlıklı yazım yayınlandıktan sonra gerek sosyal medyadan gerekse telefonla bana ulaşan meraklı okuyucularımın çok yönlü soruları böyle bir yazıyı kaleme almamı zorunlu kıldı. Üzgünüm, yazı uzun olacak! Ancak Iğdır tarihinden önemli kesitleri yansıtacağı için biraz sabırlı olmanızı isteyip daha çok yazının içeriğine yoğunlaşmanızı rica edeceğim.
Düşüncelerimi sistematik ve etkili bir biçimde dikkatinize sunabilmem için önce bazı açıklamalar yapmam gerekiyor. Bunların en başında geleni Hamidiye Alaylarının kuruluşu ve tarihsel rolüdür.
HAMİDİYE ALAYLARININ KURULUŞU VE TARİHSEL ROLÜ
Sultan II. Abdülhamit tarafından 1891’de kurulan, bu yüzden Sultan’ın ismine atfen “Hamidiye” adını alan Hamidiye Alaylarının tek bir kuruluş amacı vardı: Doğu Anadolu’da yükselen Ermeni milliyetçiliğini kontrol altına almak ve gerektiğinde bastırmaktır. O yıllarda neredeyse Doğu Anadolu’daki tüm şehir ve ilçelerde Ermeni ve Kürt nüfus iç içe yan yana yaşamaktadır. Fransa, Rusya, İngiltere gibi devletlerin desteğini alan ulusal milliyetçilik hareketlerinin Balkanlarda hız kazanması, Sultan’ı tedirgin eder. Milliyetçilik duygusunun Ermeniler arasında da yayılacağını öngören Sultan, Kürt Aşiret reislerini saraya davet eder, para ve paye vererek Hamidiye Alaylarını kurdurtur. Hatta çocuklarının eğitimi için yatılı Kabataş Erkek Lisesini kurar.
Sultan Abdülhamid, öngörüsünde haklı çıkar. Çok geçmeden Ermeni milliyetçilik ve bağımsızlık hareketleri Bitlis, Van, Sason gibi illerde hız kazanır. Hamidiye Alayları, Osmanlı ordusunun sevk ve yönetiminde isyan hareketlerini kanlı bir şekilde bastırır.
1908 yılında Meşrutiyet ilan edilince Hamidiye Alayları lağvedilir. Ve öyle sanılır ki Hamidiye Alayları artık tarihe karışmıştır. Elbette, bu bir yanılgıdır! 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı patlak verir. Ruslardan cephane ve lojistik destek alan Doğu Anadolu’daki Ermeniler örgütlenir, önemli bir askeri güce dönüşürler. Bunun üzerine İttihat ve Terakki (Osmanlı Yönetimi) Hamidiye Alaylarını tekrar canlandırır. Onlara para ve payeye boğar. Hamidiye Alayları, Ermeni tehcirinde (veya bazı tarihçilere göre soykırımında) önemli bir rol üstlenir. Osmanlı ordusunun emrinde tehcir kararının uygulanmaya konmasında görev alır. Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşından yenik ayrılınca Hamidiye Alayları da kendiliğinden dağılır.
Sivas’a kadar Doğu Anadolu’yu işgal eden Rus ordusu 1917 yılında Lenin’in emriyle bölgeden çekilirken elindeki silah ve mühimmatı onlarla birlikte Osmanlıya karşı savaşan Ermeni komitacılara bırakır. Kazım Karabekir Paşa orduyu yeniden örgütler, Doğu Anadolu’da Ermeni komitacılara karşı savaşı başlatır. Tek başına Ermeni komitacıları yenilgiye uğratamayacağını anlayınca Hamidiye Alaylarını yeniden canlandırır, onlara paye verir, askeri destek sağlar.
Iğdır tarihini ilgilendirdiği için Kazım Karabekir Paşa’nın özendirmesiyle Beyazıt Vilayeti ve Ağrı’da yeniden örgütlendirilen ve kurulan Hamidiye Alaylarını isimleriyle vermekte yarar görüyorum:
Bayezid vilayetinde 1918’de yeniden canlandırılan Hamidiye Alayları:
- Şeyh İbrahim Bey Yönetiminde Birxkî (Bılgıkan) Celalî Alayı: Bu alayın merkezi Beyazıt vilayetinde idi. Şeyh İbrahim Bey Mehmet Bayazıt’ın babasıdır. Mehmet Bayazıt 1926 Sürgün Kanunuyla İstanbul’a sürgüne gönderilir. Mehmet Bayazıt’ın oğlu iş adamı Selahattin Bayazıt bir zamanlar Galatasaray Spor Kulübüne Başkanlık yapar.
- Şeyh Abdülkadir (Kotan) Yönetiminde Sakan Celalî Alayı: Bu Alayın merkezi de Beyazıt Vilayetindedir. Şeyh Abülkadir, 1929 yılında Ağrı İsyanına katılır. İsyanın üç önemli liderinden biri olur. İsyan yenilgiye uğrayınca İran’a sığınır. 1946 yılında Mahabad Kürt Cumhuriyeti Kurulunca Maku bölgesi sorumlusu olur. İran’da vefat eder. Aşireti 1940’lı yıllarda tekrar Türkiye’ye döner. Oğlu Hasan Kotan, Şah Rıza Pehlevi’nin sınıf arkadaşıdır. Torunu Mahmut Kotan bir dönem Doğubayazıt Belediye Başkanlığı yapar.
- Ahmet (Konyar) Ağa (Ahmet Hesso) yönetiminde Kotan Celalî Alayı: Bu Alayın merkezi de Beyazıt Vilayetindedir. Ağrı İsyanı yıllarında önemli bir rol oynayan İsa Bey’in babasıdır. Iğdır ahalisi tarafından yakinen tanınan Hüsrev Konyar (Xosrof Beg), İsa Bey’in oğludur. Hüsrev Bey’in oğlu Ali Konyar bir dönem Doğubayazıt Belediye Başkanlığı yaptı.
- Abdülmecit (Öztürk) Bey Yönetiminde Sipkan Alayı: Bu Alayın merkezi Tutak idi. Oğlu Halis Öztürk Ağrı Dağı İsyanına katıldı, yönetici kadroda yer aldı. Yıllar sonra affedildi, Türkiye’ye geri döndü. 1950 yılında Demokrat Parti’den Ağrı Milletvekili oldu. Yassıada’da Adnan Menderes’le birlikte idamla yargılandı.
5. Kör Hüseyin Paşa Haydaran Alayı: Bu Alayın merkezi Patnos idi.
Ağrı milletvekili Cemil Erhan’ın büyük babasıdır. Ermeni komitacılara karşı en etkin mücadeleyi Kör Hüseyin Paşa verir. Nerdeyse tek başına tüm Doğu Anadolu’yu zapt eder. Nüfuz ve büyük etki kazanmasından korkan gizli güçler Medeni isimli birisine Kör Hüseyin Paşa’yı öldürtür.
- Ahmet Ağa Yönetiminde Ademan (Haydaran) Alayı: Bu Alayın merkezi Hamur idi. Eski Ağrı Milletvekili Fecri Alpaslan’ın babasıdır.
- Veli Bey Yönetiminde Karapapak Alayı: Bu Alayın merkezi Taşlıçay idi. Şeref Saraçoğlu’nun babasıdır.
- Eyüp Paşa oğlu Resul Bey komutasındaki Hamidiye Alayı
Burada hemen bir not düşmek istiyorum. Okuyucum haklı olarak neden Iğdır bölgesinde Hamidiye Alayları kurulmadı diye düşünebilir çünkü o yıllar Iğdır’daki Kürtler Rus yönetimi altındaydı. 1900 yılına kadar Rus Yönetimindeki bütün Kürtler Güneş Ailesi lideri Eleşref Bey’e bağlıydı. Brukan aşireti 1900 yılında birlikten ayrıldı. Eleşref Bey 1917 yılında Güneş Ailesinin yönetimini tek yanlı feshedince, ortada Ali Mirze Bey’e bağlı Celali birlikleri ile Kerem (Güneş) Bey’e bağlı Zilan birlikleri kaldı.
Şimdi Hamidiye Alaylarını detaylı olarak sizlere aktarmamın nedenini açıklamak istiyorum. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi Iğdır bölgesinde 1917-1920 yılları arasında bir iç savaş yaşandı. O yıllarda Osmanlı (veya 23 Nisan 1920’de kurulan Büyük Millet Meclisi) ordusu Bayezid Vilayetinde konuşluydu. Kazım Karabekir Paşa’nın emrinde Cavit Paşa ve Firuz Bey’e bağlı askeri birlikler vardı ancak Iğdır’a yardım edecek güçte değildiler. Merhum Hacı Ekber Tufan kendisinden yardım istediğinde, Cavit Paşa buna gücü olmadığını söyleyerek, Hacı Ekber Tufan’ı Şeyh İbrahim Bey’in komutasındaki Hamidiye Alayına başvurmasını istemişti. Şeyh İbrahim Bey de kendisine bağlı Bıro Heski Telli’yi (İbrahim Ağa) kuşatmaya alınan Azeri ahaliye yardım için Melekli’ye göndermişti.
1920 yılının yaz ayı sonlarına kadar Iğdır’daki iç savaşı yardım almadan zorlukla devam ettiren Müslüman güçlerle, Kazım Karabekir Paşa’nın emrindeki Hamidiye Alayları ve askeri birlikler arasında nihayet bir koordinasyon kurulur. Iğdır üç bir yandan kuşatmaya alınır.
Bundan sonrasını Mecit Hun’un sahibi olduğu 12 Kasım 1954 tarihli PAMUKOVA gazetesindeki köşe yazısından aktarmak istiyorum:
“Ermeniler eski huduttan (Kars ve Ardahan) tamamen püskürtülüp Iğdır ovasına ve kısmen Aras nehrinin ötesine atıldıktan sonra teşkilatçı ruh bütün Aras boyuna hâkim oldu. Karaköse’deki (Bayezid Vilayeti) Hamidiye Alayları da Iğdır üzerine yürümeğe başladı. Ekim 1920’de vaziyet şöyle idi:
- Karakale-Küllük hattı Hasanali Bey oğlu Şamil Bey (Ayrım) idaresindeki fahri Ayrım birlikleri;
- Karakale-Tuzluca hattında Eyüp Paşa oğlu Resul Bey idaresindeki Hamidiye alayı;
- Küllük-Iğdır hattında Liva kumandanı Abdulkerim Bey idaresindeki bir süvari Bölüğü ve 4 top;
- Orgof-Erhacı-Halfeli hattında Hamit Bey oğlu Kerem Bey (Güneş) idaresindeki fahri Zilan birliği;
- Kültepe-Yarmalar hattında Şeyh Abdükadir (Kotan) idaresindeki Celâli Hamidiye Alayı;
- Karakoyun-Taşburun hattında Ahmet Bey oğlu İsa Bey (Konyar) yönetiminde Celâli Hamidiye Alayı;
- Karakoyun-Taşburun hattında İbrahim Ağa (Bıro Heski Telli) idaresinde Celâli Hamidiye Alayı;
- Taşburun-Hasanhan hattında Ali Mirza Bey (Yiğit) idaresindeki fahri Celâli (Geloylu, Gıskanlı, Gelturanlı, Şemkanlı ve diğerleri) birlikleri;
Iğdır-Taşburun hattındaki mahalli kuvvetler Karakoyun tepelerine yerleştirilen 17. Alay komutanı Firuz Bey idaresindeki askeri birliklerle Gilesorlu Veli Bey,
Gergerli İsrafil Bey (Emekli Baştabip İsrafil Gökçe) ve Hüseyin Bey idaresindeki Saraçlı Hamidiye Alayı ile takviye edilmişti. Fırka kumandanı Cavit Paşa’nın karargâhı Orgof’ta (Suveren) idi. Yerlerini muntazam bir şekilde alan askeri ve mahalli kuvvetler bir müddet Kars’ın kurtulmasını beklediler. Fakat ufak tefek çarpışmalar oluyordu. Ermeniler ise Milli Mücadele kuvvetleri karşısında mukavemet edemeyeceklerini anlayınca Aras’ı geçerek ufak bir kuvvetle Iğdır’ı savunuyorlardı. Nihayet 5 Kasım’da akdedilen 7 günlük bir mütarekeden (ateşkes) sonra üç istikametten Iğdır üzerine yürüyen Kurtuluş kuvvetleri Anavatanın bu köşesini işgal ettiler. Kasabada Ermenilerin askeri kuvvetleri olmadığı için çarpışma olmadı ve bu suretle Iğdır 34 yıl evvel bugün Anavatana ilhak edildi.”
Değerli okuyucu! Yukarıda aktardığım bilgiden de anlaşılacağı üzere Hamidiye Alaylarının Iğdır’daki iç savaşta Müslüman ahaliden yana tavır koyması ve bu yönde hareket etmesi Iğdır’daki iç savaşı büyük ölçüde Osmanlı (BMM) lehine çevirmiştir. Hamidiye Alaylarının rolü Iğdır tarihinde hep göz ardı edilmiştir. Bunu hatırlanması ve yeniden değerlendirmeye alınması gerekmektedir.
Yazımı bitirmeden önce yine bu döneme ilişkin olduğu için Merhum Şefi Öcal’ın 15 Kasım 1954 tarihinde kendi kaleminden PAMUKOVA gazetesinde yayımlanmış hatıratına göz atmakta yarar olduğunu düşünüyorum.
ŞEFİ ÖCAL BEY KİMDİR?
Rus Yönetimi zamanında Azeri ahali daha çok Sultanabat denilen bölgede otururdu. İdirmava’dan Erhacı’ya doğru giden yol üzerinde yer alan Sultanabat’ta Azeri beyleri yaşardı. Şefi Öcal Sultanabat Beyi olarak o dönem Iğdır’ında önemli bir şahsiyetti. Merhum Hamza Aygün Iğdır Sevdası kitabında onun hakkında şöyle yazar:
“Şefi Öcal Bey Iğdır’da büyük arazileri olan bir beydi. Kendisi ve ailesi aydın insanlardı. Rus yönetimi zamanında liseye kadar okumuş, dünya ahvaline vakıf kültürlü bir insandı. İstanbul gazetelerini takip eder, kahvehanelerde oturduğu zaman masası onu dinleyen meraklılarla dolup taşardı. Tahsile önem verirdi. Bu yüzden çocuklarının eğitimiyle yakından ilgilenirdi. Büyük oğlu Yunus Öcal Bey, Orman Mühendisi olduğundan yurdun çeşitli yörelerinde görev yapıp emekli oldu. Ankara’da ikamet eden Yunus Bey burada vefat etti. Ondan küçük kardeşi Yakup Bey, zamanın şoför esnafındandı. Üçüncü oğlu rahmeti Behram Öcal Bey, Ziraat Mühendisi idi. Ziraatçılar içinde çok sevilip sayılırdı. Vefatına, Ankara’da bulunan arkadaşları ve sevenleri çok üzüldü. Anısına Ziraat Mühendisleri Odasında “Behram Öcal Kütüphanesi” adıyla bir oda açıldı. Bu oda etkinliklerine ve hizmetine halen devam etmektedir. Behram Öcal, 1957 seçimlerinde Kars’tan Milletvekili oldu. O zaman Mecliste CHP’ni temsilen Bütçe Komisyonu’nda görev yaptı. İsmet İnönü ile çalışma şerefine eren değerli bir hemşerimiz Behram Bey, talihsiz bir şekilde kendi arabasıyla Yalova yolunda geçirdiği bir trafik kazasında oğlu, kızı ve eşiyle birlikte olay yerinde vefat ettiler. Allah’tan hepsine rahmet dileriz.”
Durup dururken Şefi Öcal isminden niçin bahsettim? Çünkü Iğdır’da iç savaş tüm hükmüyle devam ederken Hacı Ekber Tufan Bey gibi Bayezid Vilayetine gidip Osmanlı ordusundan yardım isteyenlerden birisi de Şefi Öcal Beydi.
Merhum Şefi Öcal Bey’in o döneme ait hatıratını kendi kaleminden aktarıyorum:
“Kurtuluşa takaddüm (önce gelen) eden günlerde bizler Ermeni zulmünden kurtulmak için Bayezid’e kaçmıştık. Orada toplanarak Alay kumandanı Firuz Bey’e derdimizi dökmeğe karar verdik. Firuz Bey, Iğdır’ın işgali için emir almış ve fakat vesait (araçlar, imkanlar) olmadığından hareket emrini veremiyordu. Kendisine aç ve çıplak olduğumuzu, evlerimiz ve köylerimizin düşman işgali altında bulunduğunu söyleyerek yardımını istedik. Firuz Bey, mevcut imkânsızlıkları bize anlattıktan sonra eğer Başköy civarında bulunan Çobankerelilerin develerini temin ederseniz sizi yuvanıza ve toprağınıza kavuşturacağız dedi. Bu vazifeyi derhal üzerime aldım. Benle refakatime verilen iki eri Başköy’e (Aralık) ulaştırmak üzere Ağrı eteklerindeki Aşiret reislerine hitaben birer mektubu Firuz Bey’den alarak hareket ettik. Mektuplar Merhum Ali Mirza Bey (Yiğit), Ahmet Şemo (Hun) ve Gur Hasso’nun kardeşi Yusuf Ağa’ya verilecekti. İlk geceyi Ahmet Şemo’nun evinde geçirdik. Bizi çok iyi karşılayarak lâzım gelen yardımı yaptıktan sonra Ali Mirza Bey’in evine gönderdi. Ertesi günü Yusuf Ağa’nın da mektubunu verdikten sonra onların verdikleri adamlarla Başköy’e yardım ve Çobankereli Hacı Cafer oğlu Mehmed’in evine gittim.”
Yazımı burada noktalamak istiyorum. Daha sonraki bir yazımda Ali Mirze Bey’i ele alacağım ve Ermeni ileri geleni Baron Haçador Ağa’ya cevaben gönderdikleri mektubu dikkatinize sunacağım. Bu mektubu Ali Mirze Bey, Hamit Bey (Fettah Bey, Kerem Bey, Abdürrezak Bey, Naci Bey’in babaları), Ahmet Ağa (Hüsrev Konyar’ın dedesi) ve Şemkan aşiretinden Gur Hesso’nun kardeşi Yusuf Ağa imzalamıştı. Kim bu Gur Hesso diye sorarsanız o da başka bir yazı konusu.
NOT: Bir önceki yazımda 1926 yılında Iğdır bölgesinden sürgüne gönderilenlerin listesini vermiştim. Okuyucularımdan Mehmet Nuri Turan Bey bir ekleme yaparak sürgüne gönderilenler arasında Gelturan Aşiretinden Nadir Bey ve kayınbiraderinin de olduğunu söylemiştir. Bu değerli bilgi için kendisine teşekkür ederim.
Yusuf ağanın kim olduğunu tespit edemedim.. PKK nın Merhum Mecid amcaya attıkları iftiralar Gelince haksız yere katlettikleri onca insanın yanında nedirki. Merhum Mustafa Arası 85 yaşında koyun ağılında bağlayıp dövdüler. Bu güruhtan hiçbir şey beklenmez.
KurtuluĢa takaddüm (önce gelen) eden günlerde bizler Ermeni zulmünden kurtulmak için D.Bayazıt‟a kaçmıĢtık. Orada toplanarak Alay kumandanı Firuz Bey‟e derdimizi dökmeğe karar verdik. Firuz Bey, Iğdır‟ın iĢgali için emir almıĢ ve fakat vesait olmadığından hareket emrini veremiyordu. Kendisine aç ve çıplak olduğumuzu, evlerimiz ve köylerimizin düĢman iĢgali altında bulunduğunu söyleyerek yardımını istedik. Firuz Bey, mevcut imkânsızlıkları bize anlattıktan sonra eğer BaĢköy civarında bulunan Çobankerelilerin develerini temin ederseniz sizi yuvanıza ve toprağınıza kavuĢturacağız dedi. Bu vazifeyi derhal üzerime aldım. Benle refakatime verilen iki eri BaĢköy‟e ulaĢtırmak üzere Ağrı eteklerindeki AĢiret reislerine hitaben birer mektup Firuz Bey‟den alarak hareket ettik. Mektuplar Merhum Ali Mirza (Yiğit), Ahmet ġemo (Hun) ve Gür Hasso‟nun kardeĢi Yusuf‟a verilecekti. Ġlk geceyi Ahmet ġemo‟nun evinde geçirdik. Bizi çok iyi karĢılayarak lâzım gelen yardımı yaptıktan sonra Ali Mirza‟nın evine gönderdi. Ertesi günü Yusuf Ağa‟nın da mektubunu verdikten sonra onların verdikleri adamlarla BaĢköy‟e yardım ve Çobankereli Hacı Cafer oğlu Mehmed‟in evine gittim.