Son Yazılarımız

KÖSTEKLİ SAAT VE AÇ KURTLAR (Chain Watch and Hungry Wolves)

(Not: Aşağıdaki yazının tamamının İngilizcesi ve birazının da Kurmanççası devamındadır.)

Değerli Okuyucular:

Bazen bir anekdot, bir fıkra sayfalarca yazıdan daha anlamlı daha etkileyicidir. İnsanlığın üzerinde kara bulutların dolaştığı, zihnimizin alt-üst olduğu, duygu dünyamızın parçalandığı böylesi günlerde doğrusunu isterseniz insanın yaratıcılığı, yazma isteği, yaşam sevinci de kaybolup gidiyor.

Bu yazımda, derin siyasi analizler yapmak yerine, iki anekdot anlatarak, şu an gözümüzün önünde yaşanan trajedinin aslında günlük yaşantımızın içinde saklı olduğunu bilmenizi isterim.

KÖSTEKLİ SAAT

Hamit Hun, masada oturmuş, yanında şehirli, kelli felli bir tanıdığı vardır. Dostu, ikide bir, gümüş işlemeli, köstekli saatini yeleğinin cebinde çıkarmakta, hava atar gibi bakmakta, sonra tekrar özenle yerine koymaktadır.

Garson çay servisi yapar. Hamit Hun, oldukça dalgın ve düşüncelidir. Dostu, Hamit Hun’un uzun süre çay bardağına uzanmadığını görünce, meraklanır sorar:

“Hamit Bey, çayınız soğudu! Ne oldu size böyle? Derin düşüncelere dalmış görünüyorsunuz? Ne düşünüyorsunuz Allah aşkına!”

Gözlerini uzaktaki kocaman karaağaçlara dikmiş olan Hamit Hun’un ağzından tek bir kelime çıkar:

“Ölümü!”

Dostu irkilir:

“Yapmayınız Hamit Bey! Siz daha gençsiniz!  Böyle şeyler düşünüp hayatı kendinize zehir etmeyiniz!”

Hamit Hun, derin bir nefes alıp dostuna döner:

“Ben, kendi ölümümü düşünmüyorum.”

Dostu meraklanır, işkillenir:

“Kimin ölümünü?”

“Sizin ölümünüzü!”

“O da nereden çıktı?”

“Bak dostum! Er geç öleceksiniz. Çok kıymet verdiğiniz, ikide bir çıkarıp hava attığınız köstekli saatiniz miras olarak birisine kalacak. Bu kez gümüş işlemeli köstekli saati o mirasçın kullanacak. Sağlam bir saate benziyor. Bu sefer o mirasçın da ölecek, köstekli saat bu kez başka birisine miras kalacak, o da köstekli saati tepe tepe kullanacak. Kafamın almadığı şu: Yaşayan ve güçlü olan, insanoğlu mu yoksa gümüş işlemeli köstekli saat mi?”

KISSADAN HİSSE: Anlaşılan, Ukrayna toprakları tıpkı gümüş işlemeli köstekli bir saat gibi… Çarlık Rusya’sı zamanında Ukrayna toprakları Çarlık Rusya’sına aitti. Çarlık Rusya’sı yıkıldı, Sovyetler Birliği kuruldu. Bu kez köstekli saat yani “Ukrayna toprakları” Sovyetler Birliğine miras kaldı. Sovyetler Birliği yıkıldı, şimdi de Rusya, kendisini bu kıymetli köstekli saatin mirasçısı olarak görüyor. Biz de Hamit Hun gibi düşünerek şöyle diyeceğiz: “Biri gelir biri gider ama köstekli saat yani Ukrayna var olmaya devam eder.”

AÇ KURTLAR

Değişen bir şey yoktur. Hamit Hun, yine bir masada oturmuş bu kez dağ köylerinden gelen bir akrabasıyla sohbet etmektedir.

Hamit Hun, iki elini bastonun üzerine koyar, çenesini de iki elinin üzerine yerleştirir, gözlerini uzaklara diker, dalar, sessizleşir. Akrabası, meraklanır, sorar:

“Hamit Bey! Ne oldu? Canınızı sıkan bir şey mi var?”

“Yayla zamanı, bazen dağın tepesinden aşağıya doğru yoğun bir sis iner ya…”

“Evet! Doğrudur, sık sık oluyor.”

“Zoma’da (yayla yerinde), siyah çadırlarda oturanlar, ‘Kurtlar koyunlarımıza saldıracak,’ diye telaşlanır, ellerine silahlarını alıp sürüye doğru koştururlar ya..”

“Doğrudur! Aç kurtlar, sisli havada hem çok kurnaz oluyorlar hem çok acımasız..”

“Ahali sürünün yanına gidinceye kadar kurtlar mutlaka 5-10 koyunu ya telef eder ya da yanlarına alıp götürmüş olurlar, değil mi?”

“Doğrudur! Her seferinde de öyle oluyor!”

“Çobana, ‘Gözün kör olsun! Bu nasıl oldu,’ diye sorduğunuzda o da size her zaman aynı cevabı verir: ‘Amca, ortalığı sis bastı. Göz gözü görmüyordu. Baktım sürü, sağa koşturuyor, sola koşturuyor, yerinde durmuyor, bazen de sürü panik halinde tepeden aşağı, tepeden yukarı sürüklenip duruyor… Ben de ne yapacağımı bilemez halde onları toparlamaya çalıştım. Sis kaybolduğunda baktım ki 5-10 koyun eksik…  Allah’tan telef olan ve kaybolan koyunlar, ya topal ya hastalıklı ya da gözü kör olanlar! Amca, bildiğin gibi değil! Kurtlar çok akıllı… Sürüye her yönden hücum ediyorlar, sağlam koyunlar güçlü olduklarından sağa sola koşup canlarını kurtarıyorlar ama körü, topalı, hastalıklısı ortalıkta yalnız kalıyor, kurtlar da onları ya telef ediyor ya da önlerine katıp götürüyorlar.’

Siz de çobanın anlattığını dinler, kendi kendinizi teselli eder, sessizce söylenirsiniz:

“Giden kör, topal, hastalıklı koyun olsun! Sorun değil! Ama keşke kurtlar koyunlarıma zarar vereceklerine bu piç çobanı parçalayıp yeseydiler!”

KISSADAN HİSSE: İster kapitalist, ister sosyalist, ister emperyalist, ister sosyal demokrat olsun; NATO, ABD, Rusya, Çin, Avrupa Birliği gibi büyük güçler yani “kurtlar”, ortalığı sis bastığında hücuma geçiyorlar, küçük ulusları (sürüyü) sağa sola koşuşturuyorlar, iyice yoruyorlar; kör, topal, hastalıklı olanları ya parçalayıp yiyorlar ya da önlerine katıp sahipleniyorlar. Ukrayna, sisler içinde kurtlarla boğuşuyor. Bütün büyük güçler, “Parçalanıyorsa parçalansın, belki bize de bir pay düşer,” diyerek uzaktan seyrediyorlar. Biz de içimizden diyoruz ki Rusya, Ukrayna’ya zarar vereceğine, keşke “sürünün sahibi” Birleşmiş Milletleri parçalayıp yeseydi!

Allah Ukrayna halkının yardımcısı olsun!

HAMİT HUN KİMDİR?

1921 Iğdır doğumlu Hamit Hun, Geloî Aşireti lideri Ahmed Şemo’nun oğlu, Mecit Hun’un abisidir. İstanbul’daki lise eğitimini yarım bırakıp Iğdır’a döner, ticaret yaparak hayatını kazanır. 1997’de Iğdır’da vefat eder. Karakuyu Köyü mezarlığına defnedilir. Allah rahmet eylesin!

(NOT: Bu anekdotlar ilk kez yayımlanmaktadır.)

ENGLISH   ENGLISH   ENGLISH

CHAIN WATCH AND HUNGRY WOLVES

Dear Readers:

Sometimes an anecdote or a joke is more valuable than writing pages of political or social analysis. In our days when dark clouds hover over humanity, when our mind is turned upside down, and when our world of emotion is torn apart, no doubt human creativity, desire to write and joy of life inevitably disappear.

In this short article, instead of doing deep political analysis, I want you to know that the secret code of this tragedy that is happening before our eyes right now in Ukraine is actually hidden in our daily lives. I want to display this fact by telling two meaningful anecdotes.

CHAIN WATCH

Hamit Hun was sitting at a table as usual with a townsman, elderly rich acquaintance. His friend was often taking his silver embroidered chain watch from the pocket of his vest, showing off it for a while, then carefully placing it back in his pocket again.

The waiter serves tea. Hamit Hun looks very absent-minded and thoughtful. When his friend sees that Hamit Hun, for a while, has not reach yet for his glass of tea, he wonders and asks:

“Mr. Hamit, your tea is cold! What happened to you? You seem to be deep in thoughts? What the hell are you thinking?”

Hamit Hun fixes his eyes on the elms in the distance. One word comes out of his mouth:

“Death!”

His friend startles:

“Come on, Mr. Hamit! You’re young!  Don’t think about things like that and poison your life!”

Hamit Hun takes a deep breath and turns to his friend:

“I don’t think about my own death.”

His friend becomes more curious and gets intrigued:

“Whose death then?”

“Your death!”

“Where did that come from?”

“Look, man! Sooner or later, you’re going to die. Someone will inherit the chain watch you value so much. Then after, one of your heirs will use the silver-embroidered watch. It looks like a solid watch. It will be his turn to die. The chain watch will be inherited by someone else.  Then he will wear the chain watch through. In the end, that heir will also die, but the chain watch will survive. What I don’t get is that, “Who is actually the enduring and living creature, the human being or  a silver embroidered chain watch?”

THE MORAL INFERENCE OF THE ANECDOTE: Apparently, Ukrainian territory is like a silver embroidered chain watch…  Tsarist Russia owned Ukrainian territory in its time. Later on, Tsarist Russia was destroyed, the Soviet Union was founded. Then, the chain watch, that is, the “Ukrainian territory”, was inherited by the Soviet Union. Then after, the Soviet Union fell, and now Russia considers itself the incontestable heir to this precious “chained watch”. We would think like Hamit Hun and say, “Who is the actually immortal, the chain watch (Ukraine) or the big leaders such as Tsar, Lenin, Putin?”

HUNGRY WOLVES

As usual, Hamit Hun was sitting at a table in a coffee shop. This time he was chatting with a relative from a mountain village.

Hamit Hun puts his hands on the top of each other on the cane, then places his chin on the hands, stares away, plunges in deep thoughts, and becomes quiet for a while. The acquaintance wonders, asks: “Hamit Bey! What’s wrong? Is there something bothering you?”

“At the highlands, sometimes a dense fog descends from the top of the mountain…”

“Yes! That’s right, it happens a lot.”

“In Zoma (a cluster of tents), people who are sitting in black tents get alarmed at the sight of the fog and panicked, saying ‘Wolves will attack our sheep.’  So, they take their guns  and head for the herd in hurry…”

“It’s true! Hungry wolves are both very cunning and very cruel in foggy weather…”

“By the time you folks get to the herd, the wolves would have surely killed 5-10 sheep or take them away, right?”

“It’s true! It happens every time!”

“You get angry and reprimand the shepherd, ‘God damn you! How did that happen,’ and the shepherd always gives you the same answer:

‘Dear master, there was a dense fog. I became almost blind. I only could see the herd not standing still, always running to the right, to the left. Further, the herd got panicked,  ran down the hill, sometimes even up the hill. So, I did my best to bring them together, not knowing what to do. When the fog disappeared, I realized that five or ten sheep were missing. The sheep that were killed or disappeared, thanks be to God, were either lame, diseased or blind! Master, the wolves are very clever: they attack the herd from all directions, the healthy sheep run around and save their lives, but the blind, the lame and the diseased ones would be left alone around, and the wolves either devour them or take them away.’

You listen to what the shepherd tells you, and you comfort yourself with an inner voice :

“Let it be the blind, lame, diseased sheep my lost! It’s all right! But I still wish, to goodness, the wolves would have devoured this bastard shepherd!”

THE MORAL INFERENCE  OF THE ANECDOTE: Whether capitalist, socialist, imperialist or social democrat; Great powers such as NATO, the United States, Russia, China, the European Union, that is, “wolves”, attack when the air is foggy, they rush small nations (herds) around, they tire them out; they pick up and devour the blind, the lame, the diseased ones or they claim their territories.

Ukraine has currently been attacked by the wolves in the fog. All the great powers are watching from afar, saying, “If Ukraine is falling apart, maybe something will be our share.”  What we can say is that, I wish, big powers would have devoured the shepherd (United Nations) not Ukraine.

May God help the Ukrainian people!

WHO IS HAMİT HUN?

Hamit Hun, who was born in Iğdır (a province in the far east Turkey) in 1921, is the son of the leader of the Gêloî tribe, who was called Ahmed Shemo. He is also the elderly brother of the famous politician Mecit Hun. He abandoned the high school education in Istanbul and returned home. He earned his life as a tradesman. He died in Iğdır in 1997. He is buried in Karakuyu village cemetery. May God rest his soul!

KURMANCÎ KURMANCÎ KURMANCÎ KURMANCÎ

Hemîd Hûn, li ser maseyê rûniştiye, li cem wî nasekî bajarî, keçel-fellî heye. Hevalê wî, zû-zû, zîv neqişî, saeta xwe di bêrîka yeleka xwe de derdixîne, wisa dixuye ku şovê dike, paşê bi baldarî dîsa dixe cihê xwe.

Garson çayê servîs dike. Hemîd Hûn gelekî bêaqil û bi fikar e. Dema ku hevalê Hemîd Hûn dibîne ku demeke dirêj di stekana çayê de ranagire, meraq dike:

“Birêz Hemîd, çaya we sar e! Çi hate serê we? Wisa xuya ye ku tu di nav fikrên kûr da yî? Tu çi difikirî?”

Yek peyv ji devê Hemîd Hûn derdikeve, ku çavên xwe li ser dara bizî yên mezin li dûr danîne:

“Mirin!”

Hevalê wî helciniqîn ye:

“Haydê, Birêz Hemîd! Hûn ciwan in!  Tiştên bi vî awa nefikirin û ji bo xwe jiyanê nebijehrînin!”

Hemîd Hûn bêhneke kûr distîne û berê xwe dide hevalê xwe:

“Ez mirina xwe nafikirim.”

Hevalê wî meraq dike:

“Mirina kê?”

“Mirina te!”

“Ev ji ku hat?”

“Binêre, birako! Çi zû çi jî dereng, hûn dê bimirîn. Kesek dê mîrateya saeta we ya ku hûn gelekî nirx didîn. Vê carê, wê mîratgir saeta zîv-neqşkirî bi kar bîne. Dişibe saeteka zexm. Vê carê ew mîratgir wê bimire û vê carê jî demjimêra astengdar wê ji aliyê kesekî din ve mîrate bimîne û ew ê saetê ber bi jor ve bi kar bîne Tişta ku serê min nagihîjê ew e ku mirovatî zindî û xurt e yan jî saeteke zîv-nexşandî?HEMÎD HÛN KÎ YE?Hemîd Hûn di sala 1921’an de li Îdirê ji dayik bû. Ew kurê Ehmedê Şemo ye, serokê eşîra Gêloyî û birayê Mecît Hun e. Lîseya xwe ya li Stenbolê nîvçe hişt û vegeriya Îdirê, bi bazirganiyê debara xwe kir. Di sala 1997 ‘an de li Îdirê jiyana xwe ji dest da. Li goristana wî li gundê Karakuyu ye. Rehma Xwedê lê be be!