Değerli okuyucularım!
Çok muhtemelen bu yaz veya sonbahar bir erken seçim olacaktır. Partilerin sayısı hızla çoğalmaktadır. Kovid belasından kurtulan Sayın Muharrem İnce de yakında Memleket Partisini kurarak bu parti enflasyonun bileşenlerinden birisi olacaktır. Böyle zamanlarda seçmenin zihnini en çok meşgul eden soru şudur: Hangi lider veya partiye oyumu vermeliyim? İşte bu soru gündeme geldiğinde seçmen açısından partinin kadrosu, programı, tüzüğü ve organizasyonu değil LİDER’in özellikleri ön plana çıkar. Liderlik tanımı kültürden kültüre değişebilir ama değişmeyen ve evrensel olan bazı özellikleri olduğunu unutmayalım. Kısaca sizlere iyi bir liderliğin bileşenlerini hatırlatmak isterim:
1. KARAKTER: karakter insanları etrafında toplama ve bir hedefe yöneltme yeteneğidir. Karakterin gücünü ortaya koyan zor koşullardır.
2. KARİZMA: İnsanları kendine çekme yeteneğidir
3. BAĞLILIK: İnsanlar için yapabileceğimiz en iyi şeylerden birisi onların verebileceğinin en iyisini vermeyi sağlamaktır. Liderler etrafındaki insanların içindeki saklı potansiyeli görebilendir. Umut verebilmek bu duyguyu canlı tutmak büyük bir yetenek gerektirir.
4. İLETİŞİM: Lider, kadrosuyla olan iletişimini güçlü ve sürekli bir şekilde elinde tutmalıdır.
5. YETERLİLİK: Lider, kadrosuna her türlü zorluğu aşabileceği izlenimi vermelidir.
6. CESARET: Cesaret, bir insanın korktuğu şeyleri yapabilmesidir. Korku olmadan cesaret olmaz.
7. FARKINDALIK VEYA ÖNGÖRME: Lider yakın gelecekte olabilecek ihtimalleri görebilmelidir.
8. ODAKLANMA: Lider, hedefini belirledikten sonra elindeki konuya yoğunlaşmalı ve sonuç almalıdır.
9. CÖMERTLİK: Liderin affedici olması onu ölümsüz kılar.
10. GİRİŞİM: Lider, bir yol kapandığı zaman alernatif yaratma yeteneğine sahip olmalıdır.
11. DİNLEME: Lider, önce kadrosunun önerilerini dikkatlice dinlemeli, sonra kendi kararını vermelidir.
12. TUTKU: Lider, üstlendiği görevi tutku ve bağlılıkla yerine getirmelidir
13. SORUN ÇÖZME: Lider, imkansız gibi görülen sorunları çözebileceği izlenimini yaratmalıdır.
14. SORUMLULUK: Lider, askerlerinin (veya seçmenlerinin) her şeyinden sorumlu olduğunu göstermelidir.
15. ÖZ DİSİPLİN: Lider, görevini ciddiye aldığını çevresindekilere kanıtlamalıdır.
16. HİZMET: Lider, halkına hizmet etmek için var olduğunu kanıtlamalıdır.
17 KARARLILIK: İnsanlar kararlı liderleri takip eder, önce lidere sonra onun vizyonuna bağlanırlar. Bazı liderler bir karar vermeden önce her şeyin mükemmel olmasına özen gösterir ama hayat mükemmel değildir. Kararlı bir lider mükemmele giden yolda ilerleyebilir. Karalılığın tek ölçütü eylem ve harekete geçmektir. Söylediğine inanan ve söylediğini yaşayan bir lider hep başarılı olacaktır.
18. ÖĞRENME: Lider, her şeyi bildiğini değil bilmediklerini öğrenme isteğiyle dolu olduğunu kanıtlamalıdır.
19. MOTİVASYON: Lider, kadrosunu motive etme gücüne sahip olmalıdır.
20. KENDİNİ ELEŞTİRME: Lider, zayıf ve güçlü yönlerinin bilincinde olmalıdır
Yukarıda da gördüğünüz gibi her önüne gelen lider olamıyor. Bazı liderler yukarıdaki özelliklerin bir kısmına sahip olabilir ama tarih boyunca yukarıdaki özelliklerin tamamını veya çoğunluğunu taşıyan liderlerin sayısı bir elin parmakları kadardır. Aklıma gelen üç öneml isim Selahaddin Eyyubi, Napolyon ve Mustafa Kemal’dir. Buraya babadan oğula geçen Sultan veya İmparatorları eklemeyi gerek görmüyorum. Onlar doğuştan “sözde lider” olarak doğmuşlardır. Bazıları başarılı olmuş bazıları imparatorluğun çökmesine neden olmuştur. Ancak saydığım üç isim kendi bileklerinin gücüyle orta halli ailelerden gelerek zirveye çıkmışlardır. Tarihin en büyük komutanlarından birisi olarak kabul edilen İskender sonuçta Makedonya Kralının oğluydu. O yüzden her ne kadar babasını geride bırakan bir lider olmasına rağmen bir kralın oğlu olarak özel eğitim almış, Aristo gibi bir dehanın sözlerini hep zihninde taşımıştır. Bu yüzden listeye eklemedim. Cengiz Han ve Timurlenk, hiç bir neden yokken, teslim oldukları halde sivilleri katletmiş, kellelerden piramitler yapmış, uygarlıkları yakıp yıkmışlardır. Bu veya buna benzer isimleri de bir kenara bırakmak durumundayız.
Yukarıda bahsettiğim üç liderden Napolyon’u ele almak isterim:
Uzun bir yazı yazmak niyetinde değilim. Sadece Napolyon Bonaparte’nin öne çıkan bazı özelliklerini dikkatinize sunacağım. Ayrıca ifade etmeliyim ki Mustafa Kemal Atatürk, Napolyon’un hayatını anlatan kitapları hep elinin altında bulundurmuş, dersler çıkarmıştır.
NAPOLYON BONAPART’IN ÖZELLİKLERİ:
- Korsika doğumluydu. Korsika dili İtalyancaya yakın bağımsız bir dildir. Babası Korsika’nın bağımsızlığı için çarpışıyordu. “Korsika’nın bağımsızlığını kazanmak için iyi askerlere ihtiyacı olacak,” düşüncesiyle Napoleon’u Fransa’nın güneyindeki askeri bir yatılı okula gönderir. Arkadaşları O’nun aksanı ile alay ederler. Napoleon ölünceye kadar Korsika aksanı ile Fransızcayı konuşmuştur. Napolyon’un boyu 1.68 yani kısa olduğu için de alay konusu olmuştur. (Mustafa Kemal’in boyu 1.74’tür)
- Öz güveni oldukça fazlaydı. İngilizler Toulon şehrini ele geçirmişti. Fransız ordusu Toulon’u ele geçirmek için uğraşıp duruyordu. Napolyon, sevgilisi Josephine sayesinde tanıştığı üst düzey bir komutana eğer kendisine görev verilerse Toulon şehrini iki günde alabileceğini söyler. General elbette güler ama Josephine’nin hatırını kırmamak için bu kısa boylu teğmeni Toulon şehrindeki kumandayı ele almak için görevlendirir. Napolyon Toulon’a vardığında Generalleri toplar, stratejilerini sorar. Hepsini tek tek sorgular. “Yarından itibaren benim söylediklerim geçerli olacaktır,” diyerek otoritesini tesis eder. Topçu birliğinin yerini değiştirir. Saldırıyı İngilizlerin hiç ihtimal vermedikleri taraftan yapar. Toulon şehrini ele geçirir. Bu zafer ününü artırır.
- Napolyon bu kez İtalya seferi için görevlendirilir. Fransa’yı İtalya’ya bağlayan Alp Dağlarını tarihte ordusuyla iki komutan geçebilmiştir. Birincisi, Kartaca’dan fillerle yola çıkan Hannibal, ikincisi toplarını atlara çektiren Napolyon’dur. Napolyon Generalleri sıraya dizer, sorgular. “Yarından itibaren benim söylediklerim geçerli olacaktır,” diyerek otoritesini kabul ettirir. Askerleri sıraya dizer. On bine yakın askerin ismini, ailesini, kökenini ve kaygılarını sorgular. “Zafer” duygusunu hipnoz gibi askerlere aşılar. O günden sonra Napolyon askerleri gerçek isimleriyle çağırır. Bu durum askeri önemsendiği duygusunu kuvvetlendirir ve Napolyon’a olan bağlılık olağanüstü artar. Ertesi gün yapılan saldırıda İtalyanlar bozguna uğrar. Bu kez İtalyan Fatihi olarak Paris’e döner. Kalbinde daha yüksek pozisyon ve görevler yatmaktadır.
- Fransa İhtilali olmuştur. Paris iç savaşı yaşamaktadır. Yanına aldığı topçu birliğiyle isyancıları dağıtır, Paris huzura kavuşur. Düzensizlik ve karmaşanın sürdüğü Fransız Meclisini dağıtır. Konsül olur.
- Napolyon daha sonraki yıllar yönetimini pekiştirir. Amacı tüm Avrupa’yı ele geçirmek, imparatorlukları parçalamaktır. Napolyon dünyadaki ilk ulus-devlet’in kurucusudur.
- Dünyada ilk kez laikliği uygulamaya koyan Napolyon’dur. Napolyon sırf laiklik düzenini bir anlamda ilan etmek için İmparator olmak istediğini ifade eder. O yıllara kadar geleneksel olarak İmparatorluk tacını Vatikan’dan gelen Papa giydirirdi. Napolyon taç giyme seremonisi sırasında tacı Papa’nın elinden alır, kendi kafasına koyar. Bu bir anlamda devlet işleriyle din işlerinin ayrıldığı mesajıdır. Yani laiklik dünyada yine ilk kez Napoleon’un kendi eliyle doğmuştur.
- Dünyada (İngiltere’deki küçük çaplı Magna Carta bir kenara bırakılsa) ilk Anayasa’yı uygulamaya koyan Napolyon’dur. Napolyon’un uyguladığı kanunlar “Code de Napoleon” olarak halen geçerliliğini korumaktadırlar. İnanç özgürlüğü ve kocalarının ağır tahakküm kurduğu kadınları korumaya alması da Anayasa’da yer alıyordu. Napolyon, bireyi toplumun merkezine koymuştur. Bu da dünya tarihinde ilk kez olmuştur. “Herkes kanun önünde eşittir”, sözü Napolyon’a aittir.
- Napolyon, ölen askerlerinin eşlerine dul maaşı bağlamış ve oğullarını bedava olarak askeri okula göndermiştir.
- Dünyada ilk kez kamu eğitimini (sadece zenginlerin değil herkesin gidebileceği) uygulamaya koyan Napolyon’dur. İlkokuldan sonra Lise eğitimini de Napolyon uygulamaya koymuştur.
- İlginçtir dünyada sokakların düzenli yapılması ve evlere numara takılması Napolyon’un görüşüdür. Posta sistemi kusursuz işliyordu.
- Napolyon aynı anda on sekretere farklı konularda mektup yazdırma yeteneğine sahipti. Örneğin birinci sekretere bir cümle diyor sonra hızla ikinci sekreterin yanına gidip tamamen farklı bir konuda bir cümle söyler, onuncu sekreter bittikten sonra tekrar başa dönerek kaldığı yerden devam ederdi.
- Napolyon hem aile fertlerine hem de kumandalarına önem vermiş, onları hep överek cesaretlendirmiştir. Aile fertlerini İspanya Kralı, İtalya Kralı gibi unvanlar vererek etrafında toplamıştır. Mustafa Kemal de Selanik kökenlilere devlette önemli görevler vermiştir. Aynı şekilde Selahattin Eyyubi de aile yakınlarını önemli sorumluluklara atamıştır.
- Tüm hayatı savaşlarla geçen Napolyon ölünceye kadar ne kendisi ne de General arkadaşları birbirine ihanet etmemişlerdir. Son olarak Waterloo yenilgisinden sonra İngilizler tarafından Sainte Helene adasına sürgüne gönderildiğinde Generalleri hıçkırarak ağlamış birlikte gitmek istemişlerdir. (Mustafa Kemal Atatürk bu özelliğe sahip değildi. Hayatını kurtaran Kazım Karabekir Paşa’yı idamla yargılatmış sonra ev hapsine mahkum etmiştir. Aynı şekilde İnönü’yle küs ölmüştür. Bir hatırlatma: Napoleon ve Mustafa Kemal arasında 112 yıl yaş farkı vardı.)
- Napolyon bilim insanlarına çok önem verirdi. Mısır seferine çıkarken Fransa’nın en önemli bilim insanlarını yanında götürmüş böylece Arkeoloji Biliminin temelini atmıştır. En önemlisi Antik Mısır hiyerogliflerinin deşifre edilmesini sağlayan Rosetta Taşı’nın keşfedilmesiydi.
- Napolyon geçmişe saygılıdır. Keops piramidi önünde toplanan askerlerine şöyle sesleniyor: “Unutmayın 5000 yıllık tarih sizi selamlıyor.”
- Napolyon, Kahire savaşını Memluklere karşı yapar. Memlukler, Selahaddin Eyyubi’nin amcası Şirkuh’un geliştirdiği atlı savaş yöntemini kullanmaya devam etmişler, önüne çıkan orduları bozguna uğratmışlardır. Napolyon, Memluklerin askeri saldırısını ancak topçu birliğiyle durdurur ama hayranlığını gizleyemez. Kayını Murat’ı, Memluklere benzer bir askeri birlikte kurmakla görevlendirir. Murat, askeri birliği kurar. Rusya savaşında büyük başarılara imza atar. Bunun üzerine Çar, Murat’ın askeri birliklerine benzer bir atlı birliğinin kurulmasını emreder. Bu şekilde Kazak ordusu kurulur. Kazak Ordusu 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında başarı gösterince Sultan Hamid, Hamidiye Alaylarını kurmuştur. Nereden nereye!
- Napolyon ilk tutukluluğunu geçirdiği İtalya’daki Elba adasından kaçar. Fransa kıyılarına ulaşır. Yanına aldığı bir avuç askerle Paris’e doğru yola çıkar. Donanımlı Fransız ordusu karşısına çıkar ve Napolyon’u yakalamak ister. Napolyon, orduya doğru tek başına ilerler ve şu sözleri söyler: “Eğer Fransa’nın dünyaya hükmetmesini istiyorsanız benim tarafıma geçin yok eğer İngilizlerin sömürgesi olarak Paris’e sıkışmış olarak yaşamak istiyorsanız işte ellerim kelepçeyi takınız.” Ordu bu konuşma üzerine Generallerinin emirlerini bir kenara bırakarak Napolyon’u omuzlar ve zafer havasında Paris’e girer.
- Napolyon İslam Dinine oldukça toleranslıydı. 23 Ağustos 1798 yılında Hz. Muhammed’in doğum yıldönümünde Kahire şehrinde Napolyon bir dini tören düzenler ve masraflarını kendisi karşılar. Al-Azhar camisi bin mumla aydınlatılır. Napolyon, Kurân Kerim’den ayetlerin yüksek sesle söylendiği kalabalığın arasından geçer. Hatta Fransız topları Hz. Muhammed’in doğum gününü kutlamak için atışlar yaparlar. Napolyon için “Büyük Sultan” unvanı verilir. O günden sonra “Ali Bonaparte” ismiyle anılmaya başlar.
- Napolyon Fransız dilini olağanüstü güzellikte kullanıyor ve yazıyordu. Nasıl askeri yazılarından dolayı Churchill Nobel Ödülünü aldıysa eğer Napolyon bugün yaşamış olsaydı Nobel ödülüne layık görülecekti.
- Resim ve diğer sanat çalışmalarını özendirir ve sponsorluk yapardı. Ünlü ressam Eugene Delacroix’ıyı cesaretlendirip ödüllendirdi.
- Dünyada ilk bankayı (Banque de France) kuran Napolyon’dur.
- Bugün halen kullanımda olan Fransız parasını ilk kez kullanıma Napolyon sokmuştur
- Avrupa Birliği düşüncesi Napolyon’a aittir.
- Süveyş Kanalı Projesini ilk uygulamaya koymak isteyen de Napolyon olmuştur. Ancak Fransız bilim insanı yanlış ölçme yaparak Akdenizle Kızıldeniz arasındaki yüzey farkının 10 m olduğunu söyleyince Napolyon kanal projesinden vazgeçmiştir.
- Victor Hugo, Balzac, Musset gibi yazarlar Napolyon’un karizmasından etkilenerek yazarlık hayatına başladıklarını itiraf etmişlerdir
- Napolyon hayatında iki kez çılgınlar seviyesinde sinirlenmiştir. Birincisi, Fransız ordusu Moskova’ya vardığında Çar’ı teslim alacağını düşünüyordu. Çar ve Moskova ahalisinin tamamı yaklaşan Napolyon ordusu karşısında çaresiz kalınca Sibirya’ya ve Doğu’ya göç etmişlerdir. Ruslar, kendi elleriyle Moskova’yı ateş vermiş, geride tek bir buğday tanesi bırakmayacak şekilde bütün gıda ürünlerini tahrip etmiş suları zehirlemişlerdi. Moskova’ya giren Napolyon büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Çar’ın makam odasındaki koltuğuna oturur, var gücüyle çılgınlar gibi bağırır: “Kaçmamalıydın! Kaçmamalıydın!”
- İkinci kez, Waterloo savaşı sırasında Napolyon çılgınlar gibi bağırır. Savaş başladığında Napolyon, süvari birliğine İngilizlere değil Prusya ordusuna saldırmasını emreder. Süvari Birliği de tam tersini yapar. Savaş düzeni atlı saldırıyı yok edecek şekilde düzenlenmiş olan İngilizler, Fransız süvari birliğini tamamen imha eder. Savaşı dürbünle izleyen Napolyon çılgınlar gibi bağırır: “Aptal adam! Ben sana Prusya ordusuna saldır dedim. Savaşı kaybettik! Savaşı kaybettik!”
- St. Helen adasında 1821 yılında mide kanserinden vefat etti. 1840 yılında cenazesi Paris’e getirildi. Cenazesine milyonlarca Fransız katıldı. Külleri Les Invalides‘e gömüldü.
Yukarıda yazdıklarım Napolyon hakkında yazılabilecek en kısa yazıdır. Napolyon 1815 yılında Waterloo Savaşında Birleşik Avrupa ordusuna karşı fiziken yenildi ancak ideolojik anlamda savaşı kazandı. Çok geçmeden, Osmanlı İmparatorluğu dahil bütün klasik imparatorluklar ortadan kaybolacak, yerlerine ulus-devletler doğacaktı. Bugün bütün dünya Anayasa ve kanun önünde eşitlik ilkesiyle yönetilmektedir. Bunu Napoleone Bonaporta’ye borçluyuz.
FIKRALAR & ANEKDOTLAR
MODERN DAŞKA (AT ARABASI)
Bir zamanlar Iğdır’da çok kullanımda olan fayton ve daşkalar (at arabaları) vardı. Murat marka yerli araba çıkınca faytoncuların çoğu faytonlarını satıp taksicilik işine girdiler. Gerçek faytonlar da taksiyle rekabet edemeyince ortadan kayboldular. Daşkalar daha inatçı çıktı. Kendisini değişen koşullara uydurmaya çalıştı. Örneğin ahşaptan yapılmış ve sık sık kırılan tekerlerin yerini araba lastikleri aldı. Bu durum muhtemelen 2000’li yıllara kadar devam etti.
Bir gün tekerlekleri lastikli bir daşka bir Kürt köyüne öteberi götürür. Çocuklar daşkanın etrafını alır meraklı gözlerle bir yandan ata bir yandan lastiklere bakarlar. Kafaları karışır. İçlerinden birisi arabacıya sorar:
“Amca, bu araba taksi mi yoksa at arabası mı?”
Arabacı güler:
“Benim arabam yavaş yavaş taksi olacak!”
Kafası daha da karışan çocuk sorgulamaya devam eder:
“Amca ata benzin doldururken hortumun ucundaki demir başlığı atın kıçına mı sokuyorsun?”
KEŞKE BANA SORSALARDI
Iğdırlı bir Almancı iki yılda bir Iğdır’a gelir, yakınlarıyla hasret giderirdi. Her gelişinde Iğdır’ı biraz daha değişmiş bulur, bazı değişiklikleri beğenir bazılarından da rahatsız olurdu. Böyle günler iç geçirir kendi kendine söylenirdi: “Keşke bana sorsalardı, onlara akıl verseydim!”
Iğdır’a son gelişinde görkemli su ambarının yıktırıldığını görür. Çocukluk anıları kalbine dolar çünkü çocukluk yıllarında ahali arasındaki konuşmalarda “su ambarı” kelimesi çok geçerdi.
“Evimiz su ambarının arkasındadır.”
“Su ambarına gelmeden sağa dön!”
“Su ambarı başına yıkılsın!”
Iğdırlı Almancı, bir arkadaşıyla yıkık durumdaki su ambarının olduğu yere gider, iç geçirerek söylenir:
“Keşke yıkmadan önce bana sorsalardı!”
“Ne yapmayı düşünüyordun?”
“Almanya’daki işlerim iyi gitmiyor. Iğdır’a döneceğim. Biliyorum yakında Nahçivan kapısı yine açılacak. Kaçak mazot depolamak için çok uygundu!”