GİRİŞ
Değerli okuyucular! Iğdır Demokrasi Şehitleri yazısını bir dizi olarak planladım. Aslında şehitlerimizi tek tek ele almak istedim ancak bazı şehitlerimizle ilgili detaylı bilgilere ulaşmam mümkün olmadı. Bu nedenle bazı yazılarımda tek şehidimizi bazılarında da birkaçını birlikte dikkatinize sunacağım. Demokrasi mücadelesinde Iğdır’ın onuru olan şehitlerimizi yâd etmek bizim için tarihi ve vazgeçilmez bir görevdir.
Iğdır tarihinde birçok cinayetler vuku bulmuştur. Bunlardan çoğunun siyasi yönü yoktur. Örneğin Numan Efendi, Haydar Yüksel, Abbas Çınar ve daha nicesi “adi” cinayetlere kurban gitmişlerdir. Hepsini rahmetle anıyorum. Demokrasi Şehidi ifadesi bizi başka bir tanıma davet eder. Bir yanda arkasına siyasi veya karanlık güçleri alan tetikçiler, bir yanda da siyasi düşüncesinden ve duruşundan ödün vermeyen siviller vardır.
Bu yazı dizisinde Iğdır’da işlenen cinayetleri ele aldım. Merhum Bülent Aydın Iğdır’da şehit edilmediği için listeye dahil edemiyorum. O zaten bir Türkiye Demokrasisi şehididir. Bunun gibi kanlı 1 Mayıs 1977 olaylarında Taksim’de Kazancı yokuşunda izdiham nedeniyle şehit olan değerli kardeşim ve hemşerimiz Kenan Çatak’ı da bu listeye dahil etmem mümkün olmuyor. Bu şehitlerimizi de rahmetle anıyorum.
Bugünkü yazımda Iğdır’da şehit edilen Merhum Nurettin Kirman’ı sizlere tanıtacağım. Iğdırlı olmayan okuyucularıma bir hatırlatma yapmak isterim: Nurettin Kirman Cinayeti 1950’li yılların Türkiye’sinin en ücra ilçesinde meydana gelmiştir ama Iğdır halkının ruhunu derinden etkilemiştir. Bu cinayet aslında Türkiye’nin o yıllar içinde bulunduğu siyasi keşmekeşin bir özetidir. İktidardaki Demokrat Parti’nin Iğdır İlçe Başkanlığını ele geçirmek için özellikle Azeri kesimde kıyasıya bir mücadele olur. Merhum Nurettin Kirman bu hesaplaşmanın bedelini canıyla öder.
NURETTİN KİRMAN
Merhum Nurettin Kirman Iğdır tarihinin ilk demokrasi şehididir. Iğdır Sevdası kitabında kendisini şöyle tanıtmıştım:
“Nurettin Kirman… 33 yaşında, ince uzun boyu, düzgün ve kısa kesilmiş bıyıkları, arkaya taralı dalgalı uzun saçları, oval yüzünün ortasına oturmuş derin bakışlı gözleri… Evet, bu genç adam, bir dâvanın ateşini yüreğinde taşımaktadır… 1950 demokrasi hareketi hem Türkiye’nin hem de bu genç adamın gönlünde yeni ufuklar açmıştır… Yorgun ve yaşlı düşen İmparatorluk kuşağı elindeki meşaleyi uzatmış onu sahiplenecek bir Cumhuriyet gencini beklemektedir. Nurettin Kirman, adımını atmış elini uzatmıştır. İnce uzun parmakları, meşaleye ha değdi ha değecek… Kararlı ve inançlı bu genç, siyaset kürsülerinde halkının özlemlerine bir ses, bir haykırış olmuş, coşku dolu konuşmaları dört bir diyarda yankı bulmuştur.
Nurettin Kirman, halkının kaderini avucuna almış, güvenle yürümektedir. Korkusuzdur. Ödün vermeyi oldum olası sevmez. Düşüncesi ve sözü birdir. Açılmayan kapılar, direnen eski yapılar onun önünde titremekte, bu idealist genci kendi içlerinde “Nurettin’le nereye kadar?” diye sorgulamaktadır. Onu hem sevmekte hem de kıskanmaktadırlar. Cazibesi ve karizması halkın üzerine bir bulut gibi çökmüştür.
Girdiği her toplantıdan geriye hayranlarını ve düşmanlarını bırakarak çıkmaktadır. Bu yağız genç çoğu insan için bir muammadır. Yeni bir şeyler haykıran, özgüveni tam, cesur ve atılgandır… Bütün siyasi hesaplarında listenin birinci maddesidir. “Nurettin’i ne yapacağız?” sorusu bazılarını acı acı düşündürmektedir.
Nurettin Kirman; uzlaşmayı, geri adım atmayı, boyun eğmeyi, yağcılığı ve siyasi menfaati sevmez. Hepsini elinin tersiyle bir çırpıda iter. Onun için yaşam bir kez fakat onurlu yaşanacaktır. Düşmanlarının, kıskananlarının, çekemeyenlerinin olması onu korkutmaz. Yeni kimlik, yeni hayat, yeni umut, yeni insan… İşte, Nurettin Kirman bu yeni özlemleri hissetmiş, bu yeni değerleri kanının akışında ve nabzının her darbesinde yeniden yaşamıştır. Kim durdurabilir çığ gibi büyüyen bu tok ve inançlı sesi?
Mart 25, 1957… Saatler gece yarısına sarkmıştır. Hava soğuk, ortalık karanlık… Şehir kulübü, yoğun sigarı dumanıyla ağır ağır solumaktadır. Loş ışığa boğulmuş odanın birisinde Nurettin Kirman, bürokrat ve siyaset adamı dostlarıyla bazen zevkli bazen çekişmeli, canlı bir konuşmaya dalmıştır. Azrail sırtını kapıya dayamış ona gülmektedir. Nurettin, ruhunu sahiplenmek isteyen Azrail’i ne görmüş ne de ihtimal vermiştir. 33 yaşındaki bu genç adamın gönlünde, yaklaşan genel seçimlerde kaderin kendisine hangi rolü vereceği hesabı ve merakı vardır. “Ölüm” ve “Azrail” kelimeleri onun yabancısıdır.
İşte o an… Nurettin Kirman kalbine giren tek kurşunla yere yığılmış, kafası arkadaşlarının ellerine dayalı, hüzünlü gözlerle, elinde tabanca ayakta duran sevdiği dostuna “Sen de mi Brütüs?” der gibi bakar, “Beni niçin vurdun?” sözünü derin bir inilti halinde mırıldanır.
Nurettin Kirman, demokrasiyi beceremeyen, anlayamayan veya alışamayan bir zihniyetin neden olduğu koşullarda “Demokrasi şehidi” olarak Iğdır tarihindeki onurlu yerini almıştır. Nurettin Kirman, büyük bir dâva adamı olarak, bunca yıl geçmesine karşın, gücünden ve varlığından hiçbir şey kaybetmeden halkının hafızasında yaşamaktadır. Her gittiğim yerde, her sorguladığım kalpte, sanki “Yasımı tutacaksın!” diye haykıran bir “Nurettin Kirman sesi” vardı. Nurettin Kirman, huzur içinde yat! Savunduğun demokrasi dâvası bugün artık hepimizin dâvası…”
NURETTİN KİRMAN’IN EŞİ ÜLKER KİRMAN ANLATIYOR
1932 yılında Tuzluca ilçesine bağlı Gaziler (Pernavut) köyünde dünyaya gelmişim. Babam Hanlar Ayrım, Şamil Bey’in kardeşiydi. İlkokul üçüncü sınıfa kadar köy ilkokuluna devam ettim ancak kız çocuklarının okumasına aileler pek önem vermediklerinden okulu terk etmek zorunda kaldım.
Nurettin’in babası Meşe İbrahim kardeşleriyle birlikte, bugün Ermenistan sınırları içinde kalan Çobankere köyünden muhacir olarak Iğdır’a (tahminen 1921-22) gelmiş ve Şamil Bey’in kız kardeşi Semizer Hanımla evlendikten sonra da Iğdır merkezde arsa alarak buraya yerleşmişti.
Meşe İbrahim’in kardeşleri çok sonraları Trabzon ve İstanbul’a giderek Iğdır bölgesini terk ettikleri halde, Meşe İbrahim vefatına kadar Iğdır’da kaldı. Meşe İbrahim’in ikisi erkek beş çocuğu olmuştu. Bir oğlu da 17 yaşında vefat etmişti. Evlendiği yıllar faytonculuk mesleğini icra ediyordu. Çocukları büyüdüğünde bu işine son verip, tarım ve ziraat işleriyle aile geçimini temin etmeye çalışmış.
Nurettin ortaokul mezunuydu. Benimle evlenmeden önce Evci ve diğer köylerde öğretmenlik yapıyormuş (Not: Nurettin Kirman Merhum Hüseyin Akbulut’un ilkokul öğretmenidir.). Dayı-hala çocukları olduğumuzdan Nurettin sık sık Pernavut’a gelir giderdi. Tanışmamız ve
evlenmemiz de bu nedenle olmuştu. Nurettin, evlilikten sonra öğretmenlik mesleğini terk edip, manifatura (Bahar Manifatura) mağazası açtı.
Evimiz Şehit Mehmet Çavuş Caddesinde, Askeri Lojmanların olduğu yerdeydi. Karşımızda Kazancılı Ali Yılmaz’a ait buz ve gazoz fabrikası vardı. Evin bir odasında kayınpeder, kayın validem ve görümcem birlikte kalırlardı. Ben ve çocuklar da evin diğer odasını paylaşırdık.
Nurettin, parti ve toplantı işini çok severdi. Fırsat buldukça kasabanın sivil ve askeri bürokratlarını ve parti arkadaşlarını bahçede ziyafete davet ederdi. Sofranın zenginliğine ve hazırlanışına özel bir önem verirdi. Daha sonra Jandarma komutanlığı yapan Eşref Bitlis, Iğdır’da görevliydi ve Nurettin’in çok yakın arkadaşıydı. DÜÇ müdürü Ziya Ayrım da evimize sık sık gelenler arasındaydı. Nurettin’in her kesimden dostları vardı. Seçim zamanı, kalabalıklar evimizden eksik olmazdı. Özellikle Evci köyünden Latif Kesemen ve akrabaları Nurettin’e arka çıkar, ona her türlü desteği verirlerdi.
Nurettin, anne-babasına ve kardeşlerine son derece bağlıydı. Çok defalar onun ağzından, aile fertleri için, “Allah sizin ölümünüzü bana göstermesin!” lafını söylediğini duymuştum. Özellikle babasına karşı oldukça vefalı ve saygılıydı.
Nurettin, ev ortamında oldukça sakin ve kendi halinde birisiydi. Çarşıdan getirdiği gazeteleri ve kitapları dikkatlice okur, arada bir yazıp çizerdi. Benden sık sık yoğurt çorbası ve kuru köfte yapmamı isterdi. Yeşil otlu pilavı da çok severdi.
Giyim kuşamına da aşırı derece titizdi. Pantolonunun ütüsü dümdüz ve tek çizgi gibi olmasa asla giymezdi. Çeşitli renkten gömleklerine bir kravat takıştırır, çarşıya öyle çıkardı. Kış ve sonbahar aylarında da uzun paltosu ve hafif yana eğik şapkasını giymeden sokağa adımın atmazdı.
Nurettin uzun boyluydu. Evimizin kapısından sadece Mecit Hun ve Nurettin, kafalarını hafiften eğer, öyle içeri girerlerdi.
NURETTİN KİRMAN’IN ÖLDÜRÜLMESİ
Havalar serindi. Nurettin o gün (25 Mart 1957) pardösü ve şapkasıyla evden çıkmıştı. Akşamleyin manifatura dükkanından ayrılıp evin yolunu tuttuğu sırada bir dostuna rastlamış.
“Nurettin, gel Rahim’in (Akyüz) kulübüne gidelim!” demiş. Nurettin parti meselesi yüzünden Rahim’le daha önce tartıştığından onunla dargınmış. Nurettin, “Rahim’le küsüm. Oraya gitmek istemiyorum” deyince, arkadaşı, “Aman Nurettin söylediğin lafa bak! Sen kulüplerin ve kahvelerin kralısın. Senin için küsmenin sözümü olur!” deyip Nurettin’in koluna girmiş, kulübe doğru birlikte yola çıkmışlar.
Nurettin ve arkadaşları özel bir odaya geçip bir masa etrafında sohbet ederler. Kasabanın hakim ve savcısı da oradadır. Hep birlikte hoşça vakit geçirirlerken, kıvırcık saçlı, kısa boylu garson odadan içeri girer, Nurettin’in kulağına fısıldar: “Yenge Hanım dışarıda seni bekliyor” der. Nurettin, söylenene inanmaz:
“Yalan konuşma!” diyerek garsonu başından savar. Ancak garson inat eder, çok geçmeden tekrar odadan içeri girer, daha ciddi tavırla, “Abi, vallahi yenge dışarıda bekliyor!” der.
Nurettin gayri ihtiyari yerinden kalkar, arkadaşlarını bırakıp, odadan ayrılır. Pardösüsünü giyinir, şapkasını kafasına geçirip iki eliyle oturtmaya çalışırken arkadan patlayan tabanca sol omuz hizasından kalbine doğru ateşlenir. Nurettin yere yığılırken karşısında elinde silah ayakta duran dostuna, “Beni niye vurdun?” diye acıyla sorar.
Nurettin’i faytona bindirip, Abbas Çöllü’nün muayenehanesine götürürler.
Olayın olduğu saatlerde odalarımıza çekilmiş uyumaya hazırlanıyorduk. Görümcem odama girip, “Abimi vurdular!” diye çığlık attı. Kayınpederim hazırlığını yapıp yıldırım hızıyla evden çıktı. Biz kadınlar evde kalıp gelecek haberi beklemeye koyulduk.
Kayınpederim, Abbas Çöllü’nün muayenehanesine gittiğinde, Nurettin’i bir masanın üzerine uzatılmış kanlar içinde bulmuş. Doktor tedavi için uğraşıyor ama kurşun kalbine zarar verdiği için yapılacak fazla bir şey olmadan çaresiz şekilde sağa sola koşturuyormuş. Can çekişen Nurettin babasını görünce kafasını ona çevirmiş, kendisini zorlayarak iki defa, “Baba! Baba!” demiş ve ruhunu teslim etmiş. (25 Mart 1957)
Nurettin’in öldürülmesi tüm aileyi şoka ve derin üzüntüye boğmuştu. Kayınvalidem, “Iğdırlılar oğlumu öldürdüler. Ben de onu buraya gömdürmeyeceğim” deyip Nurettin’in, Pernavut’ta, dayısı Şamil Bey’le aynı mezarlığa defin edilmesini istedi. Büyük bir kalabalığın eşliğinde Nurettin’i son yolculuğuna uğurladık.
Nurettin ölümünden sonra ailemizin üzerine sanki bir uğursuzluk çökmüştü. Nurettin’in acısı henüz yüreğimizdeyken kayınpederim vefat etti. Kayınvalidem de felçli olduğundan evin sorunlarıyla ilgilenmek bana kalmıştı. Baba evine yakın olmak düşüncesiyle Pernavut’a taşındık, böylece çocukların ilkokula gitmesini sağladım.
Acılarla ve zorluklarla dolu yıllar gelip geçti. Çocuklarımın iyi kötü bir meslek sahibi olup hayatlarını kazanmalarını istedim. Oğlum Ertuğrul, ortaokulu bitirdikten sonra eğitimine devam etmedi. Akrabadan bir kızla evlenip İstanbul’a taşındı. Devlet Hava Meydanlarında görev yaparken, 1993 yılının Nisan ayında bir trafik kazasında aramızdan ayrıldı. O günden sonra yüreğimdeki acı daha da arttı ve en değerli iki varlığını kaybetmiş olmanın umutsuzluk ve kaygısıyla yaşama tahammül etmeye çalışıyorum
AZİZ GÜNEY ANLATIYOR
Nurettin Kirman anne tarafından Ayrım ailesiyle akrabaydı. Faytonculuk yaparak ailesini geçindiren babası gerçekten çok iyi bir insandı. Nurettin ortaokul mezunuydu. İyi bir hatip ve örgütleyici olduğu için kısa sürede Azerilerin önemli bir kesimini etrafında toplamıştı. Cesur ve atılgandı. Onun bu yapısı bazı çevreleri rahatsız ediyordu. O yıllarda Azeriler arasında yerli-muhacir denilen, seçimden seçime alevlenen bir sosyal kutuplaşma olurdu. Rus İhtilalinden ve Stalin’in baskısından kaçıp gelen Azeriler, kültür ve sosyal yaşam bakımından daha farklıydılar. Bu yüzden yerli Azerilerle aralarında doğal bir kutuplaşma olmuştu.
Nurettin bu kutuplaşmada, yerli kesimi temsil ediyordu.
Öte yandan, DP saflarında siyasal bir kutuplaşma kendisini hissettiriyordu. Rahim Akyüz ve Sadık Tezel gurubu, Nurettin Kirman’ın karşısında güçlü bir muhalefet olarak mücadele ediyordu. Nurettin Kirman’ın öldürülmesini bu çatışmaların bir devamı olarak düşünmek gerekir.
1950-59 yılları arasında Nurettin Kirman’la DP saflarında birlikte mücadele yürüttük. Sadece bir kez ve kısa süreli olarak karşı karşıya geldik. Nurettin Kirman’ın ölümünden sonra Azeriler arasındaki Yerli-Muhacir çekişmesi de son buldu. İyi bir arkadaş ve iyi bir particiydi.
Allah rahmet etsin.
YEŞİL IĞDIR GAZETESİ (1 Nisan 1957)
Yazan: Fazıl Şıktaş
Kulaktan kulağa ağızdan ağıza
Bir fısıltı dolaşıyor
Fısıltı değil inilti dolaşıyor…
Kirman’ı vurdular!…
Gitti aramızdan sonsuza doğru,
Al kanlara boyandı omuzu,
Artık particileri karşılamayacak,
Parmağını sallayarak kürsüde konuşamayacak,
Particilere cevap veremeyecek!..
Bir kalabalık bir topluluk var,
Mahşerdi hastanenin önü…
Kalpler kırık gözler nemli
Birisini bekliyorlar!..
Otopsi bitti herkes heyecanda,
Figanlar koptu bir anda!
Cinayetin kurbanı Nurettin tabutta,
O da gençlerin omzunda,
Kars caddesine doğru gidiyor…
Hıçkırıklar boğazda düğümleniyor!
Naaşı Pernavut’a uğurlanırken kalpler mahzun
KAYBOLAN GENÇ
Yazan: Sadık Akın
Nasıl tufan eyledi yirmi beş Martın gecesi,
Umulmayan kurşun ile kesilmişti nefesi.
Razı olmaz cihan buna, vakitsiz koptu gülü..
Elimizden de uçurduk kürsü seven bülbülü!..
Taze açılmış güle insan kurşun atar mı?
Tanınmış bir Türk gencinin kanı boşa akar mı?
İmdada koşan gençlik inleyene ağladılar,
Nemli, yaşlı gözlerle hastaneye kaldırdılar.
Kirman aramızdan gideceğin sanki yalandı!
İsmin ve hatıraların kalbimize dolandı…
Razı olmaz Ortaokul bunca acı tufana,
Masum, fakir talebeler dua edin başkana
O’NA
Yazan: T. Turan Atasever
Sanadır gözlerde nemlenen buğu,
Sanadır, kalplere çöken bu mâtem,
Ey azmi kuvvetli Aras çocuğu,
Hep senin içindir gözlerdeki nem…
Hayatın boyunca her an, her zaman,
Kendini Iğdır’ın derdiyle buldun…
Bu içli hayata daha doymadan,
Feleğin kahrına kurban mı oldun?
Ey, bizi zamansız terk eden Kirman,
Seni kalbimize gömdük, bizdesin…
Gözlere yaş oldu bu erken hîcran,
Bütün özleminle içimizdesin!
Değerli okuyucular! 1950’li yıllarda siyasette yükselen iki genç adam vardır: İkisi de uzun boylu, yakışıklı ve kürsülerin efendisidirler: Birisi Azeri Nurettin Kirman diğeri Kürt Mecit Hun’dur.
ALİ YİĞİT ANLATIYOR
Abdürrezak (Güneş) Bey 1954 seçimlerinde DP tarafından veto edilince, Iğdır ve köylerindeki Kürt seçmenler tepki olarak CHP’ne geçerler. Ticaret Odası Başkanı Abdürrezak Bey, o dönemde Kürtlerin şüphesiz en saygın kişisi olarak kendisini sevdirmişti. Bu arada yeni nesilden gençler de parlıyor, böylece Kürtlerin şehir merkezindeki etkinliği siyasi anlamda artıyordu. Lise diplomalı dört Kürt genci özellikle ön plandaydı: Mecit Hun, Aziz Güney, Cihangir Turan ve Musa Malgaz.
Abdürrezak Bey Mecit Bey’deki yeteneği görmüş, gerektiğinde ona arka çıkarak önünü açmıştı. Kürsü konuşmaları yapıldığında Abdürrezak Bey dükkanını kapatır, etrafında
kalabalık bir cemaatle Mecit Hun’u dinlemeye gidermiş. Abdürrezak Bey’in seçim meydanında olması kalabalığın coşmasına ve konuşmaya ilginin artmasına neden olurmuş. Bu ilgi Mecit Hun’un yeni bir lider olarak yıldızının parlamasına ve önünün açılmasına vesile oldu.
Bir gün Timur Necilli ve Abdürrezak Bey oturmuş sohbet ediyorlarmış. Mecit Hun’la Nurettin Kirman da biraz ötede kol kola gidiyorlarmış.
Timur Necilli:
“Abdürrezak Bey, bizimki mi sizinkini kandırır yoksa sizinki mi bizimkini?”
“Allah’ın izniyle bizimki (Mecit Hun) sizinkini alt edecek!”, diyerek Abdürrezak Bey övünçle cevaplar.
Abdürrezak Bey, Mecit Bey’in sıkıntılarına baba şefkatiyle yaklaşırmış. Bir gün Mecit Bey’in bankadan kredi alabilmek için ipotek göstermesi gerekiyormuş. Bunu duyan Abdürrezak Bey,
“Bütün gayri menkullerim emrindedir, nasıl isterse öyle yapsın!” diye haber göndertmiş.
“İNSAFSIZ ADAM!”
1950’li yılların iki güçlü hatibi Mecit Hun’la Nurettin Kirman siyasi olarak rakip olmalarına karşı birbirlerini sevip sayarlarmış. O yıllar Mecit Hun bağımsız ve muhalif Demokrat Partilidir. Nurettin Kirman’da DP yönetiminde aktif olarak yer almaktadır. (Not: Mecit Hun 1958 yılında CHP Iğdır İlçe Başkanı olur.)
1955 mahalli seçimlerinde iki hatip karşı karşıya gelirler. Önce Nurettin Kirman kürsüye çıkar. Arkadaşı Mecit Hun’un aleyhine verip veriştirir. O indikten sonra Mecit Hun kürsüye çıkar. Mecit Hun da DP ve Nurettin Kirman’a karşı sert ve acımasız bir konuşma yapar, kürsüden yorgun argın iner. Nurettin Kirman kürsüye yakın bir yerde duruyormuş. Kürsüden inen Mecit Hun hiçbir şey olmamış gibi gidip Nurettin Kirman’ın koluna girer:
“Nurettin’ciğim, hadi gidip bir şeyler içelim. Çok yorulduk!”, demiş.
Nurettin şaka yollu kolunu vermek istememiş:
“İnsafsız adam! Sabahtan beridir beni ve partimi yerden yere vurdun şimdi de gelmiş, ‘Bir şeyler içmeye gidelim’ diyorsun.”
İki ahbap gülerek kol kola oradan uzaklaşmışlar.
HACI ÖMER ŞARK NURETTİN KİRMAN’I ANLATIYOR
1950’li yılların ortalarına doğruydu. Yaz mevsimiydi. Evlerimiz Aladağ yaylarına çıkmıştı. Bir gün yayla yerine Ağrılı dostlar gelip misafir oldular. Konuşma sırasında birisi, konuyu siyasete getirdi:
‘Geçen hafta Başbakan Menderes Kars’a gelmişti. Biz de partililer olarak Ağrı’dan otobüsle karşılamaya gittik. Bir toplantıda, Nurettin Kirman adlı Iğdırlı bir genç bir konuşma yaptı , peh peh peh, bir konuşma yaptı ki, peh peh peh… Menderes ve oradakiler, hepimiz hayran kaldık.’
Iğdırlı bir gencin bu başarısı göğsümü kabartmıştı. Ağrılı dostlarıma dönüp, övgüyle konuştum:
‘Siz Iğdır’ı ne zannediyordunuz? Sebzeniz, meyveniz bizden geliyor. Politika ustalarınızı da biz size veriyoruz. Nurettin Kirman, bizim faytoncunun oğlu hele bir de ağamızın paşamızın oğlu kürsüye çıksa siz o zaman görün!’ dedim.”
DİL GAZETESİNDE NURETTİN KİRMAN HAKKINDA
Mecit Hun, DİL gazetesini çıkardığında Millet Partisi Iğdır İlçe Başkanıdır. 27 Mayıs 1950 seçimlerinde büyük bir darbe alan CHP, âdeta siyaset sahnesinden silinmiş gibidir. DP iktidarına karşı en etkin muhalefeti de Millet Partisi organize etmektedir. Bu dönem aynı zamanda DP İlçe Başkanı Nurettin Kirman ile Millet Partisi İlçe Başkanı Mecit Hun’un siyasi görüş nedeniyle karşı karşıya geldikleri, aralarında sert polemiklerin yaşandığı bir süreçtir.
Hamza Mızrak arada bir DİL gazetesine yazı gönderir. Aşağıdaki şiir de o yıllarda yayımlanmıştır:
DİL KAZASI ( 5 Kasım 1952 Yıl:1 Sayı:33)
Yazan: Hamza Mızrak
MANZUM TARTIŞMA
DP İlçe Başkanı Sayın Nurettin Kirman ile gazetemiz sahibi Mecit Hun arasında vaki manzum bir tartışmayı aziz okuyucularımıza sunuyoruz.
NURETTİN KİRMAN:
Birce ili dolmadı bu yazığın gelişi,
Lelik olup töhmetten, rahat eylesin kişi,
Ay “Dil” dilin keserem, abır heyayı dökme
Derdimiz bestir bize yeniden maraz sökme
HUNOĞLU (Mecit Hun)
Ay kırışmal vurupsan otuz somar iskânı
Kölgeye bağlıyıpsan sizin olup her yanı
DİLSİZ olduğ, ezdiniz dillenende kesirsiz
Kaydasıncağ yeriyen iŞler olmur tesirsiz
NURETTİN KİRMAN
Akıl dolu başımızda
Tuz bulunmaz aşımızda
Diplomat olduk çıktık
Bu körpe yaşımızda
HUNOĞLU (Mecit Hun)
Yeter döktün etimi
Başkan olmaz sen kimi
Vurup senden alacağ
Ennağının yetimi
EKİNCİ GAZETESİ
Avukat Cengiz Ekinci’nin çıkardığı Ekinci Gazetesinin 26 Şubat 1953 tarihli sayısında DP Iğdır Eski İlçe Başkanı sıfatıyla Nurettin Kirman aşağıdaki yazıyı kaleme alır ve DP’den istifa ettiğini beyan eder:
“1948 yılında tüzük ve programına inanarak intisap ettiğim (katıldığım) Demokrat Partide 1950 yılına kadar en zor şartlar muvacehesinde (karşılaşma)ve bugün Demokrat Partili geçinen politikacılarla çetin mücadeleler yaparak partili arkadaşlarımla birlikte muhalefette çalıştım.
Iğdır gibi yurdun en uzak ve siyasi faaliyetlerden azada köşesinde Demokrasi umdelerinin (ilkelerinin) yerleşmesi, halkın kendi idaresine hakim olabilmesi ve siyasi kanaatlerini serbest serd edilmeleri (dile getirilmeleri) velhasıl Demokrat Partinin muhitimizde teşkilatlanması için sayısı pek mahdut (sınırlı) bulunan arkadaşlarımla birlikte her türlü maddi ve manevi
fedakârlıklara katlanarak, zaman mefhumu düşünmeksizin geceli gündüzlü çok defasında yaya dolaşmak suretiyle ilçe bucak ve köylerde DP teşkilatını kurmağa muvaffak olabildik.
Musa Doğan, Hamit Dönmez ve Yusuf Aksu arkadaşlarımızla beraber Zülfikar köyüne gittiğimiz zaman köylüler bize aynen şöyle dediler:
“Gulam Parlar ile Nağdali Parlar DP’ye girenleri hükümet sabun yapacak, öldürecek,’ diyorlar şeklinde vesaire bütün menfi propagandalara rağmen Zülfikar Meydan Emmi ve Talip arkadaşlarımın yardımıyla Ocak kurabildik.
Tabiidir ki bugün göğsünde DP rozeti taşıyarak DP’ye dört elle sarılmış gibi görünen politikacılar o zamanki iktidar partisinin (CHP) mensubu ve faal elemanları idiler.
Bu meşakkatli çalışmalarımız sonunda yapılan 1950 umumi seçimlerinde DP iktidarı ele aldıktan sonra siyasi durum değişti. Politikacılar tarihi partilerinin (CHP) rozetlerini yakalarının altına saklayarak DP rozetiyle huzura çıkmağa başladılar. İşte bu tarihten itibarendir ki samimi particiliğimiz, yerini yapmacık ve menfaate dayanan bir politikaya terk etti.
Buna rağmen DP’de çalışmak azmiyle bu güne kadar sebat ettim. 1950 yılında başkanı bulunduğum DP Iğdır teşkilatı 14 Mayıs’tan sonra partiye sığınanların fesat ve zümreci zihniyetle nefret edilecek hale geldiğinden Parti başkanlığı bu sahte politikacıların yegâne gayesi olduğu bir sırada kendi arzumla ve hakiki parti muhitinin ayrılmam yolundaki müteaddit ısrarlarına rağmen izzeti nefsimi her şeyin fevkinde görerek başkanlıktan istifa ettim. Bu da benim başkanlık aşıklısı bir insan olmadığımı ifade eden bir hakikattir.
Bir kongre devresinde partiye yalnız bir partili olarak azami hizmeti esirgemedim ve bir yıl evvelki kongrede umumi arzu üzerine benim içinde bulunmadığım İlçe İdare Kurulunca hazırlanan seksen delegeyi ihtiva eden İlçe Kongresinde her türlü muhalefete rağmen kadirşinas partili delegeler tarafından bir çekimser ve iki aleyhimde geriye kalanların heyeti umumiyesinin lehimde kullandıkları oyla başkanlığa getirildim. (Bu kongrenin cereyan şeklini il müşahidi olarak bulunan İsmail Alaca ve Tanrıverdi Gökçay çok iyi bilirler)
Bugün geçici idare kurulunda vazifelendirilen sahte Demokratlardan birçoğu o sıralarda havayı bulandırmak istemişlerse de her kademedeki parti kongrelerinde kapı dışarı edilmişlerdir.
İlçe seçimini müteakip İl kongresine iştirak ediyoruz. Kongrede birbirini tutmayan iki hizip mücadele etmektedir. Bir tarafta İsmail Alaca diğer tarafta Nervuz Gündoğdu. Demokrat Partili olarak kendimizi her hangi bir hizmete kaptırmadan münevver, şahsiyet sahibi ve
hakikatten partinin başında bulunmağa layık bir idare heyeti seçtik. Bu seçimde temsil kabiliyetleri olmadığı cihetle seçimi kaybeden Zeki Aras ve etrafı yeni İl İdare Kurulu arkadaşları arasına nifak sokarak arzu edilmeyen hadiselerin zuhuruna (ortaya çıkmasına) sebebiyet verdiler.
Mesela, parti için hakikaten lüzumuna inandığım Alaca ve İbrahim Taşdemir gibi şahsiyet sahibi insanların İl İdare Kurulundan istifaları bu teşebbüsün bir neticesidir. Nifakçılar bununla da kalmadılar. DP’ye yeni intisap etmiş milletvekillerine nüfuz ederek Genel Merkez nezdinde Kars İl İdare Kurulunun feshini temin ettiler. İşte bu tarihten sonradır ki Kars Demokrat Parti teşkilatı hakiki bir felâkete sürüklendi.
Ne kadar acıdır ki o zaman kendi Vilayetleri olan Erzurum’daki parti ihtilafını halle muktedir bulunmayan Genel İdare Kurulu üyelerinden Erzurum Mebusları Mustafa Zeren’le, Rıfkı Salim Barçak Kars’taki ihtilafın halline güya memur ediliyorlar.
Burada Kars’taki hadiselerin hususiyetinden bahsetmek zorundayım. Hakikaten partici ve memleket hesabına bir kıymet olan Sayın Rıfkı Salim Burçak’ı kendi arzusuna uydurmak gayesiyle hareket eden Zenen beyefendi her türlü çareye başvurduktan sonra Şerefler’in Şehir Kulübünde Nusret Metan tarafından tertip edilen bir ziyafette kadehini şu gayri samimi sözlerle Rıfki Salim Burçak‟ın şereflerine kaldırdı:
“Pek yakında muhterem Rıfkı Bey’i Hariciye Vekilimiz olarak göreceğiz, kendisini şimdiden tebrik eder kadehimi şereflerine kaldırırım.”
Bu kısa ve fakat gayri samimi ve manidar hitabeden sonra Zeren arzu ettiği neticeyi elde etmiş olduğundan ikinci günü eski idare kurulunu derhal feshederek yerine Zeki Aras
başkanlığındaki ekserisi taraftarı bulunan bu günkü İl İdare kurulunu işbaşına getirmeye muvaffak oldu.
Şurasını da ilave etmek isterim ki Mustafa Zeren Efendinin Rıfkı Selim Burçak‟a yaptığını Zeki Aras da Mustafa Zeren‟e yapmıştı. Başkan olmak için her boyaya giren Zeki Aras dostumuz Mustafa Zeren’i iştahlandırmak maksadıyla kendi başkan olduğu taktirde oğlu Edip Zeren’i 1954 seçimlerinde Kars’tan DP mebus adayı göstereceğini vaat etmişti. Mustafa Zeren sadakatini ispat etti ve Kars teşkilatı da bu komedya içinde kuruldu.
Ne gariptir ki Cengiz Ekinci başkanlığındaki hakiki İl İdare Kurulu genel başkanlığınca tasdik edildiği ve henüz bir faaliyete yeni girişildiği bir sırada yine Genel İdare Kurulunca fesih
cihetine gidilmesi ve delegelerin oyuyla iş başına getirilmeyen insanların iş başına getirilmesi o gün için bir muamma olarak kalmıştı.
Bugün bu muamma çözülmüş ve iş tevil götürmez bir safhaya girmiştir. Hadise şudur: DP’ye yeni intisap eden üç Milletvekili ve diğer iştahlılar 1954 durumunu şahısları için vahim telakki ettiklerinden Ekinci başkanlığındaki İdare Kurulunu yıkmak lüzumunu hissetmişlerdi. Haddizatında kendi şahıslarını daha ziyade çürüten bu hareketin aksi tesirini 1954‟dün bu iştahlıları önceden düşünmemiş ve düştükleri hatanın azametini takdir edememişlerdir.
Neticede il de kurul arkadaşlarının bazılarının İstanbul’a gitmelerinden bilistifade kurulda sözünü yürütebilecek bir hale gelen Zeki Aras ve etrafı, şahısları için normal kongrede tehlikeli olabilecek partilileri yıkmaya matuf prensip kararlarını tatbike koyuldular. Bu arada şahsımı kendileri için birinci derecede tehlikeli addeden Arasçılar, Mustafa Zeren gibi hareket ederek hiçbir tetkik görmeden yarım saat gibi kısa bir zaman içinde Iğdır’ın bilumum DP muhitinin mümessillerinin oylarıyla iş başına gelen ve kendileri gibi geçici olmayan kurulumuzu feshederek DP Kars tarihinde ikinci bir yüz karası hatayı bilerek ve kasti mahsusla işlediler.
(Zeki Aras, Iğdır’dan akrabası Sait Güneş tarafından kendisine meali aşağıda yazılı çekilen tel üzerine Iğdır’a geliyor. Telgraf şöyledir: “Geçenlerde yazmıştık geleceğine ve o işi yapacağına. Söz verdiğin halde gelmedin, gelmediğin takdirde akrabamız değilsin!”)
Meselenin diğer garip tarafı yeni teşekkül eden geçici kurula Zeki Aras’ın en yakın iki akrabasının alınmasıdır. Hata o kadar büyük ve teessürü mucip idi ki, geçici İdare Kuruluna birinci defasında seçilen hemşerilerimizin kısmi azami derhal istifa etmek suretiyle Arascıları cevaplandırdılar. Geçici bir kurulun kurulabilmesi ancak Zeki Aras’ın iki yakın akrabasına inzimamın (katılma) Halk Partisinin iane ettiği birkaç ıskartası ve şahsi müdahalem neticesi muattal fabrikasını 35 bin liraya kooperatife icara veremediği gibi kuyruk acısı bulunan bir hacı ile kurulabildi ve maalesef ismine de DP İlçe İdare Kurulu denildi.
(Bu hacı hakkındaki yazılarımı arzu edenler zamanı geldikçe Kars, Ekinci ve Dil gazetelerinde okuyabilecek ve ondan sonra bu kendisinin Iğdır’daki itibarını öğreneceklerdir.)
Biz münfesih idare kurulu, meri tüzük hükümlerinin bahşettiği hakka dayanarak ihtilafın halli veya mahallen bir müfettiş marifetiyle tahkikini yüze yakın Ocak başkanı ile parti ileri gelenleri ve il genel meclis azalarının keyfiyeti tasvip etmediklerini ve bu keyfi ve partiyi çökertmeye matuf kararın tashihini Tüzüğün 34. maddesi gereğince bu durum karşısında
partinin çökeceği mülâhazasıyla heyeti umumiyenin fevkalade olarak toplanması hususunda ilçenin mevcut üç Bucak idare kurulu tarafından yıldırım ve acele tellerle genel başkanlığın nazarı dikkatini çektiğimiz halde on beş gündür susulmuştur.
Şu hale nazaran, son bir yıl içinde Kars ve mülhakatındaki teşkilatta parti tüzüğü asla tatbik edilmediği gibi genel başkanlık da bu muhitin ihtilafları münasebetiyle şahıslara göre tüzüğü tatbik ediyor ve tüzüğün hakiki suretteki tatbikatından çekiniyor.
Şayanı teessüftür ki muhitte DP’yi yıkmaktan başka icraatı olmayan geçici il idare kurulunun yaptıkları genel merkezce tasvip edilmiş olacak ki hizmet müddetleri uzatılmıştır.
Beş seneden beri hizmet ettiğim DP’de bugün mevcut olan zihniyet şudur: En tehlikeli ve kara günlerde DP’yi bizzat kurmuş veya intisap etmiş partililer yerine, şahsi menfaat temini ve politika icabı olarak son iki yıl içinde intisap edenleri kâin etmek ve eski partilileri tasfiye etmektir. Bu suretle ortaya acı bir hakikat çıkıyor ki o da her gelenin aslını astarını tahkik etmeden DP’ye almaktır. Bu şekilde ki yanlış siyasetin cezasını DP 1954 seçimlerinde görebilir.
DP’nin Kars’taki anlayışsız teşkilatı içinde DP’li olarak milletime hizmet edemeyeceğime kanaat getirdim. Şahısları çürütmek ve emekleri akrabalık ve dostluk hatırı ve kuyruk acısından mütevellit yarım saatlik bir mesaiyle heder etmek suretiyle particiliğin en basit kaidelerini dahi ayakaltına alan bir cemiyetin müdafiliğini ısrarla yapan DP’den istifa ediyorum.
Milletimin ve hemşerilerimin bana tevdi edecekleri memleket vazifelerini karşılık beklemeden bu memleketin bir çocuğu olarak yapmayı şeref telakki edeceğim. Hakiki DP’li arkadaşlarıma veda ederken DP’nin de Türk Milletine nafi (yararlı) olabilecek bir şekilde kendisini ıslah etmesini temenni ederim.”
EKİNCİ GAZETESİ (26 Kasım 1956)
Yazan: Ekinci Yazı Ailesi
(..) Iğdır’da bunun aksi bir havayla karşılaştık. Sözcülüğü Nurettin Kirman ile Alkamerli Enver Sever tarafından yapılıp bölge liderler arasında bir iki muhterem “Hacı” bulunan Eski Mebuslar gurubunun iyi çalışmadığı, başka bir ifade ile Reis Alaca ve arkadaşlarının, hasımlarını parçalamaya muvaffak oldukları görülüyordu.
Iğdır Kongresi Musa Doğan’ın başkanlığında açıldı. Başköy Bucak kongresinin neticesi de karara bağlanması icap eden bir ihtilâf mevzuu halinde divana tevdi edilmişti. Belirtmek yerinde olacaktır ki Bay Doğan, bu mevzuda şayanı tenkit bir tarafgirlikle tüzüğün âmir hükmünden kendi anlayışına göre ahkâm çıkarması mensup olduğu grubun mutlak galibiyetini gölgelendirirdi. Bir kere 105 delegenin en az 90 tanesi açıkça Alaca cephesini tutuyordu. Nurettin Kirman, salondan çıktığı zaman saydık, 13 kişi ile kalmıştı. Bu durumda itiraz mevzuu Bucaktan bilfarz bütün delegeler alınıp hepsi de aleyhte olsa, hasım saydığı taraf en fazla 30-35 kişilik bir yekun elde edebilecekti. Halbuki kendileri 70 civarında bir delege ekseriyetin sahip idiler.
(…) Iğdır’ın yeni DP İlçe Kurulunda Hacı Nağdali Parlar, Ahmet Armağan, Kurban Akar, Mecit Hun, Musa Başkent, Naci Güneş ve Cihangir Aras vazife aldılar. Eski başkan Feyzullah İnan düşürülmüş, daha eski başkan Hacı Nağdali Parlar tekrar ilçe teşkilâtının başına geçmişti. İkinci reisliğe de Naci Güneş getirilmişti.
Kongrede Iğdırlıların dileklerini derli toplu bir şekilde izah eden Mecit Hun oldu.
“Hükümet okul yapamıyorsa, odayı biz verelim, Maarif Vekâleti lütfedip öğretmen göndersin” diyen Şiracı delegesinden sonra söz alan Hunoğlu (Mecit Hun), umumi dilekleri şöyle ifade ediyordu:
“Orgof‟tan Taşlıça‟ya kadar 17 köyde çocuklarımız Türkçe bilmiyorlar. Bu köylerin nüfus kesafetinin okul yaptıracak nispete gelmesini beklersek, şimdi Türkçe konuşamayan çocuklarımız askere giderken de ana dillerini öğrenemeyeceklerdir. Iğdır’ın iskân politikası ciddi surette ele alınmalıdır. Mevzuyu basit tedbirlerle keşmekeş içinde bırakmış bulunuyoruz. Ovanın zirai sulama dâvası gerçekleşme yolundadır. Bütün Iğdırlılar bunu şükranla kaydetmektedirler fakat içme suyu meselemiz hâlâ vaat hududundan ileri geçememiştir”
EKİNCİ GAZETESİ (27 Mart 1957)
IĞDIR’DA KORKUNÇ CİNAYET: Nurettin Kirman Şehir Kulübünde Öldürüldü
Yazan: Cengiz Ekinci
Kirman’ı tabanca ile vuranın, kulüp müsteciri Rahim Akyüz olduğu bildiriliyor. Bedbaht Nurettin’in nâaşı dün Pernavut’a getirilerek aile makberine (mezarlığına) defnedildi. Bütün Iğdır, hadisenin derin teessürü içindedir.
Gazetemizin telefon zili, dün sabah saat 10 civarında konuşacak birini çağırdığı zaman, alelâde mükalemelerden (konuşmalardan) biri diye düşünmüş, biraz da kayıtsız olarak makineyi kulağımıza götürmüştük. Bizi telefonun öbür ucunda konuşmaya çağıran arkadaşımızı dinlediğimiz vakit meslek hayatımızın en şaşırtıcı haberi ile karşılaştık. Nurettin Kirman’ın öldürüldüğü, öldürenin Rahim Akyüz olduğu bildiriliyordu. Arkadaşımız Kağızman’dan aldığı bir telefon haberine atfen bu haberi veriyordu. İkimiz de derin bir üzüntü içine idik. Bir yanlışlık olmalıydı. Nurettin Kirman’ın öldürülmüş olacağına, katil mevkiinde Rahim Akyüz’ün bulunmasına imkân tasavvur edemiyorduk.
Şu devirde Iğdır ile doğrudan doğruya telefonla konuşabilmek imkânı henüz bizlere lütfedilmemiş olduğu için Jandarma Kumandanının yardımını rica ettik. Yarım saat sonra maalesef, Sayın Kumandan haberi teyit ediyor; öğrendiğimiz gibi Pazartesi gecesi (25 Mart) Nurettin Kirman‟ın öldürüldüğünü söylüyordu.
Bu satırlar yazıldığı sırada alabildiğimiz malumata göre Iğdır Şehir Kulübü Müsteciri (Kiracısı) ve Trabzon Oteli sahibi Rahim Akyüz, hadise gecesi Şehir Kulübünde vaki bir kavga esnasında tabanca ile Nurettin’i vurarak öldürmüş, cesedi Pernavut’a nakledilen bedbaht Kirman dün aile kabristanında toprağa tevdi olunmuştur.
Kavganın nasıl bir sebepten çıktığı, hadisenin sureti cereyanı şu dakikada meçhulümüzdür. Iğdır ile temas halinde olduğumuzdan öğrenebileceğimiz tafsilatı okuyucularımıza bildireceğiz.
SON DAKİKA
Iğdır Şehir Kulübü cinayetinin ne suretle işlendiği hususunda bilgi edinmek için dün gece geç vakitlere kadar yaptığımız teşebbüsler sonunda aldığımız malumat şudur:
“Şehir Kulübünün küçük odalarından birinde akşamdan kurulan bir içki sofrası saat 22:30 raddelerine kadar devam etmiş, bu dakikalarda çok sarhoş bir hale gelen Nurettin Kirman’ı dışarı çıkarmak teşebbüsü, Kulüp müsteciri (kiracısı) Rahim Akyüz ile Kirman arasında bir münakaşanın başlamasına sebebiyet vermiştir. Bu başlangıcı müteakip her geçen saniye münakaşanın büyümesine sözlerin çeşitli küfürlerle rencide edici bir mecraya dökülmesine sahne olmaktadır. Ve işte müessif akıbet de bu saniyelerde zuhur etmiş, yüzüne karşı savrulan küfürlerden çok ani bir infial duyduğu tahmin edilen Rahim Akyüz tabancasını çekerek kendini bilmeyecek derecede sarhoş olduğu söylenen Nurettin Kirman’ı öldürmüştür.
Silahın cepheden sıkıldığı, kurşunun sağ omuzdan girip göğüste seyrettikten sonra sol omuz altından çıktığı bildirilmekte, derhal hastaneye kaldırılan Kirman‟ın 20 dakika kadar yaşadıktan sonra öldüğü ayrıca haber verilmektedir.
Diğer bir haber de eğer doğru ise hukukçu gençlerimizden Iğdır hakimi Celâl Nuri Koç’un da aynı sofrada yahut hadise anında orada bulunduğu merkezindedir. Rahim Akyüz tevkif edilmiştir.
Şuna da işaret edelim ki bütün bu malumat, bilgisi olanlarla hadiseyi hikâye edişlerine istinat etmekte olup henüz tarafımızdan teyit edilmemiştir.
Mütemmim ve daha başka mahiyette bir bilgi aldığımız taktirde onu da okuyucularımıza arz edeceğiz.
EKİNCİ GAZETESİ (28 Mart 1957)
NURETTİN KİRMAN NASIL ÖLDÜRÜLDÜ?
Yazan: Cengiz Ekinci
Iğdır Şehir Kulübünde kulüp müsteciri (kiracısı) Rahim Akyüz tarafından tabanca ile öldürülen Nurettin Kirman’ın naaşı, Salı günü çok kalabalık bir cemaat tarafından , aile kabristanında toprağa verilmek üzere Pernavut’a getirildiği saatlerde bedbaht arkadaşımıza karşı son vazifemizi ifa etmek ve cinayetin sebebi ile sureti cereyanını öğrenmek için Kars’tan hareket etmiş bulunuyorduk. Pernavut’a ancak saat 23‟den sonra varabildik.
Son 24 saatin hudutsuz üzüntüsü Nurettin’i birkaç saat evvel herkesi, mecalsiz bir vaziyette yastıkların üzerine sermiş, yakın kimselerin odaları, soyunmadan halı ve kilimlere uzanan yaslı adamlarla dolmuştu. Merhumun o saatte ayakta kalabilen akrabaları tarafından karşılandık. Bizim için de sabahı beklemekten başka yapacak bir iş yoktu.
Güzel bir bahar sabahının öncü ışıkları odayı doldurduğu sırada şöyle düşünüyorduk:
“Olan olmuş, Iğdır’ın en popüler genci birkaç dakika içinde öteki dünyaya kanlı bir ceset götürmüş. O’na kıyan elin sahibi aynı anda kendi ocağını da söndürmüştü ama ortada bilinen bir husumet olmadığına göre, en az iki ocak birden bire niçin sönmüştü?”
Biraz sonra Iğdır’dan gelenlerden izahat istediğimiz vakit, duyduklarını bize şöyle anlatıyorlardı:
“Cinayete şahit olanlar süratle başlayan tahkikat dolayısıyla Iğdır’da alıkonmuşlardı. Biz, kulak bilgilerini dinliyorduk”
“Pazartesi akşamüzeri kulübün küçük odalarından birinde küçük bir sofra kuran birkaç arkadaş, Nurettin Kirman, Sadık Tezel, Celâl Nuri Koç (Hâkim), Hüseyin Altay (Sarıkamış Belediye Başkanı), Nevzat Şamiloğlu ve Topal İskender saat 22 civarına kadar oturduktan sonra Kulüp Müsteciri (Kiracısı) Rahim Akyüz, Nurettin’i dışarı çıkarması için garsonlarından birine emir veriyor. Nurettin bu istek üzerine çıkmıyor ise de bilahare topluca kalktıkları vakit vestiyerde Rahim Akyüz ile karşılaşıyorlar. Bu karşılaşma aynı zamanda bir kavganın da başlangıcı oluyor”
Hadisenin bize nakledilen hikâyesini burada kesip şu ciheti tebarüz ettirelim ki, bu kısımda söylenenler birbirini tutmamaktadır. Bazıları, “Nurettin’in kendisini kulüpten çıkarmak isteyenlere küfrettiğini ve bunun üzerine Rahim’in cinayeti işlediğini” hikâye etmekte, bazıları da “Rahim Akyüz’ün vestiyerde Nurettin’i görünce, ‘Senin burada ne işin var?’ diye sorup hemen arkasından kuvvetli bir yumrukla Kirman’ı yere çökerttiğini, müteakiben de silahını çekerek üzerine boşalttığını anlatmaktadırlar.
Muhakkak olan şey, vestiyerde Nurettin ile Rahim’in karşılaşmış bulunması, cinayetin bu esnada işlenmiş olmasıdır. Vakayı nakledenlerin hikâyesine devam edelim:
“Küçük odadan çıkanlar ile salondan Rahim’in arkasından gelen Aliasker adlı birisi bu sırada vestiyerdedirler. Katilin ilkin maktula kuvvetli bir yumruk vurarak yere çökerttiği ve arkasından silahına davrandığı müşahede ediliyor. Bu esnada yere çökmüş bulunan Nurettin bir sandalye alarak mukabele etmek pozisyonundadır. Ve işte o anda ayakta duran Rahim Akyüz silahını çökmüş vaziyetteki Nurettin’in omuzu istikametinde ateşliyor. Birinci kurşun maktulün vücuduna girmiş, ikinci kurşun Aliasker adlı bir şahsın Rahim’in koluna aşağıdan yukarıya vurması üzerine tavana gömülmüştür. Bu anlarda Nurettin ile beraber vestiyere çıkanların her biri bir tarafa sinmişlerdir”
Kurşunun seyri ertesi sabah yapılan otopside tespit edilmiş, anlatıldığına göre, sol omuz boşluğundan vücuda giren çekirdeğin, aşağı bir yol takip ve kalbi, mideyi tahrip ederek bel kemiğine saplandığı görülmüştür.
Yediği öldürücü kurşunla kulübün çıkış kapısına yığılan Nurettin Kirman’ın artık her dakika can vermesi beklenmektedir. Derhal yetişen Dr. Abbas Çöllü acil bir yardım düşüncesiyle olacak Kirman’ı yakınında bulunan kendi muayenehanesine götürerek bir iğne yapıyor. Bu dakikada bedbaht babasını getiriyorlar. Nurettin babasını görünce ağlamağa başlamıştır. İğneyi müteakip hastane yolunda işitilen son sözleri: “Abbas (Çöllü) kurtar beni!”
cümlesinden ibarettir. Birkaç dakika sonra da ameliyat masasına artık bir Nurettin Kirman değil, bir et ve kemik yığını yatmaktadır.
Dün saat 16 raddelerinde bu satırlar yazıldığı zaman katil Rahim Akyüz, Iğdır Ağır Ceza Mahkemesinde meşhut suç hükümlerine tabi olarak işlediği cinayetin hesabını veriyordu. Hazırlık tahkikatı süratle ikmal edilmiş dosya mahkemeye tevdi olunmuştu. Salı günü gece saat 23‟e kadar devam eden mahkeme Çarşamba günü saat 14.00‟e talik edilmiştir. Biz, dün sabah Pernavut’dan Kars’a müteveccihen ayrıldığımız sırada, Genç Ölü’nün cesedini aile mezarlığına getirenler de kamyonlarla Iğdır’a hareket ediyorlardı. Yeni bir günün bahar güneşi, Kirmanların sönen Güneşinden habersiz olarak, mustarip (acı çeken) kamyon yolcularının üstünde yükselmekte idi.
EKİNCİ GAZETESİ (29 Mart 1957)
Yazan: Cengiz Ekinci
NURETTİN KİRMAN CİNAYET DAVASI
Iğdır Şehir Kulübünde müstecir (kiracı) Rahim Akyüz’ün tabanca ile öldürülen Nurettin Kirman’ın katiline mütedair mahkeme, Çarşamba günü yapılan ikinci duruşmadan sonra bugün saat 9’a talik edilmiştir.
Meşhut (tanık olunmuş) suç hükümlerine göre yürütülen muhakemenin en geç gelecek hafta ikmal olunarak karara bağlanacağı tahmin edilmektedir.
Öğrendiğimize göre Nurettin Kirman’ın babası ile üç çocuğunu bıraktığı eşi, davaya müdahil sıfatıyla iştirak talebinde bulunmuşlardır.
EKİNCİ GAZETESİ (1 Nisan 1957)
Yazan: Cengiz Ekinci
NURETTİN KİRMAN CİNAYETİNİN MAHKEMESİ
Nurettin Kirman’ın Katledildiği Yerde Yarın bir Keşif Yapılacak
Katil Rahim’in jandarma kordonu altında mahkemeye getirildiği bildiriliyor. Iğdır Şehir Kulübünde işlenen cinayete ait davanın duruşmasına büyük bir dikkat ve ehemmiyetle devam edildiği şu günlerde Iğdır’dan aldığımız haberler de dikkate değer bir mahiyet taşımaktadır.
Bildirildiğine göre bütün kaza halkı ve bilhassa gençleri arasında işlediği cinayet sebebiyle derin bir infial uyandıran katil Rahim Akyüz, maktulün taraftarlarının bir şeyler yapmak istemeleri ihtimali karşısında kalabalık bir jandarma kordonu ile çevrili olarak mahkemeye götürülüp getirilmektedir.
Ağır Ceza Heyeti, cinayetin işlendiği yerde keşif yapılmasına karar vermiş olduğu için yarın Şehir Kulübünün holünde ve Nurettin Kirman’ın katledildiği noktada tatbiki bir keşif icra edilecektir.
Diğer taraftan öğrendiğimize göre Rahim Akyüz’ü müdafaa etmesi için Iğdır’a davet olunan Kars Avukatlarından Mehmet Aklan müdafaa vekilliğini deruhte etmeden şehrimize dönmüş, “Katilin nihayet 12 senelik hapsi geçmeyecek bir garanti istemesi” üzerine, “Ben cambaz değil avukatım” diyerek davaya girmekten vazgeçtiğini söylemiştir.
EKİNCİ GAZETESİ (8 Nisan 1957)
Yazan: Cengiz Ekinci
NURETTİN KİRMAN CİNAYETİ DÂVASINDA YENİ SAFHA
Katil Rahim, Ağır Ceza Reisi ile Savcıyı da “şahit” gösterdiği için dâvanın başka bir mahkemeye nakli bahis mevzuu
Iğdır Şehir Kulübünde Nurettin Kirman’ın katli üzerine Rahim Akyüz aleyhinde ikame olunan amme dâvası, geçen Cuma günkü duruşmada yeni bir safhaya girmiş bulunmaktadır.
Öğrendiğimize göre katil Rahim Akyüz, dâvayı rüyet etmekte bulunan Ağır Ceza Mahkemesinin Reisi ile Savcıyı, hadise gecesi Şehir Kulübünde bulunduklarından bahisle, cinayetin takaddüm eden hadiselerin şahidi olarak gösterdiği ve müdafaa sâdedinde dinlenmelerini talep ettiği için, (…) şu hale nazaran dosya muktezi (gereken) karar verilmek üzere ve “en yakın mahkeme” olması itibarıyla muhtemelen Karaköse Ağır Ceza Mahkemesine gönderilecek, bu mahkemece mütehaz karara göre de icabı yapılacaktır.
EKİNCİ GAZETESİ (17 Nisan 1957)
Yazan: Cengiz Ekinci
NURETTİN KİRMAN DÂVASI
Nurettin Kirman’ın Iğdır Şehir Kulübünde öldürülmesi sebebiyle katil Rahim Akyüz aleyhinde ikame olunan dâva Iğdır Ağır Ceza Mahkemesinde görüldüğü sırada Rahim‟in mahkeme reisi ile savcıyı da şahit göstermesi üzerine keyfiyetin Karaköse Ağır Ceza Mahkemesinde tetkik edildiğini okuyuculara bildirmiştik.
Öğrendiğimize göre Karaköse Mahkemesi bu tetkikatı bitirmiş ve iddiayı kabul ederek dâvanın Iğdır’dan nakline, bundan sonra mahkemenin Erzurum Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesine karar vermiştir.
EKİNCİ GAZETESİ
Yazan: Cengiz Ekinci
KİRMAN’IN KATİLİ 20 YIL HAPİS YATACAK
Iğdırlı gençlerden Nurettin Kirman’ı tabanca ile öldüren Rahim Akyüz’ün Erzurum Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden mahkemesi neticelenmiş, haber aldığımıza göre katile 20 yıl ağır hapis cezası hükmedilmiştir.
Hatırlarda olduğu üzere iki aile için de feci bir darbe olan bu cinayet geçen Mart ayının 25.günü Iğdır Şehir Kulübünde işlenmiş, kulübün bir odasındaki yemeği müteakip müstecir (kiracı) bulunan Rahim Akyüz ile Nurettin Kirman arasında zuhur eden münakaşa Kirman’ın, Rahim Akyüz tarafından öldürülmesiyle neticelenmişti.
DEVAM EDECEK: IĞDIR’IN İLK DEMOKRASİ ŞEHİDİ MERHUM NURETTİN KİRMAN’IN SİYASİ MÜCADELESİ ÖNÜNDE SAYGIYLA EĞİLİYOR, RAHMETLE ANIYORUZ. MEKANI CENNET OLSUN!
BİR SONRAKİ YAZIMDA DEMOKRASİ ŞEHİDİ MERHUM HACI VAHAP AKAR’IN ÖLDÜRÜLMESİNİ ELE ALACAĞIM.
229 Toplam Görüntülenme