Özel röportaj: Serpil Güneş
BasNews – Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı ardından Kuzey Kürdistan coğrafyasında Kürtler, farklı tarihlerde art arda birçok bölgede başkaldırdı. Hepsi yenilgi ve katliamla son bulan bu başkaldırılardan bir tanesi de Ağrı Dağı İsyanı’ydı.
Şeyh Said İsyanı’nın yenilgisi ardından genç Türkiye Cumhuriyeti’nin olası başka Kürt başkaldırılarının önüne geçmek için başlattığı, Kürt Ağa ve Beyleri’ni Sürgün Yasası ardından patlak veren Ağrı Dağı İsyanı’nın, arka planını araştımacı-yazar ve akademisyen Mücahit Özden Hun ile konuştuk.
Kürdistan tarihinde önemli bir kesit olan Ağrı Dağı İsyanı,’na ilişkin bir çok tarihçi ve araştırmacı yazar kitaplar yazıldı. Ancak, Mücahit Özden Hun’un yazmış olduğu kitap, diğer araştırmacı ve tarihçilerden farklı konuları ön plana çıkarıyor ve yaşanan tarihi olayların üzerine cesurca değerlendirmelerde bulunuyor.
Mücahit Özden Hun, bölgede Ağrı Dağı İsyanı’nın tanıklarıyla birebir görüşerek, uzun bir araştırmanın ardından kaleme aldığı “Iğdır Sevdası ve Ağrı Dağı İsyanı” isimli kitabında, İsyan’ın arka planını ayrıntılı bir şekilde ele alıyor. İsyan öncesi, bölgenin jeo-politik konumu, Rusya-İran ve Türkiye’nin İsyan’a karşı tutumu, İngilizlerin İsyan’daki rolü ve İsyan’a katılan Kürt liderleri ile aşiretlerinin konumuna ilişkin kapsamlı bir değerlendirmesi Kürt tarihi açısından önemli bir kaynak çalışma niteliğinde.
Mücahit Özden Hun ile Ağrı Dağı İsyanı’nı 20 soruda irdelemeyi amaçladık. Ağrı Dağı İsyanı, konusunda bir çok tartışmaya vesile olacak röportajın, Kürt tarihine bir nebze de olsa ışık tutucağını umut ediyorum.
1-İsyan öncesi Ağrı Dağı bölgesinin jeo-politik konumu neydi?
İsyan kıvılcımının ilk başladığı 1926 yılında Ağrı Dağı’nın jeo-politik konumuna göz atmakta yarar vardır. Büyük Ağrı Dağı yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında, Küçük Ağrı Dağı İran sınırları içindeydi. Büyük Ağrı Dağın’ın bir yanı Sovyetler Birliği’ne (Ermenistan, bir yanı İran sınırına komşuydu. İran sınırında yani İran topraklarında Helikan Aşireti ve Mala Bozo (Sakan Grubuna bağlı)Aşireti vardı. İran hükümetiyle yıllardır süren silahlı çatışma halindeydiler.
2- İsyan öncesi Ağrı Dağı’na ve hemen yanı başına yerleşik aşiretler hangileriydi?
İsyan öncesi, Ağrı Dağı’nın Korhan yerleşim yerinde, ayrıca gerek Iğdır, gerekse Doğubayazıt, gerekse İran tarafındaki tüm aşiretler Celali Konfederasyonuna mensuptular. Bu birinci halkadır. Bu anlamda Celali Aşireti Konfederasyonu hakkında biraz bilgi vermek durumundayım. Celali Konfederasyonu üç ana koldan oluşur:
1-Helikan Grubu (Xelkî)
2-Sakan Grubu (Sakî)
3-Hesesori Grubu / Birxkî Grubu
Bu üç grup içinde de onlarca farklı aşiret yer almaktadır. Bütün bu isimleri burada şu an bahsetmeyi gerekli görmüyorum. Celali Aşiretinin bu üç grubunu yöneten tek bir lider veya liderlik yoktur. Celali Aşiretinin birliktelik “Gönüllü” birlikteliktir. İsteyen aşiret katılabilir, isteyen ayrılabilir. Bu üç grubun da kendine özgü bir liderlik anlayışı vardır. Örneğin, Sakan Grubunun lideri Şeyh Abdülkadir olduğu için bu grupta dini öğeler ön plana çıkar. Hesesori Grubunun kendi içinde Şeyhlik kurumu yoktur, ama otoritesine saygı duydukları Şeyh İbrahim gibi dini kurumlar vardır. Helikan Aşiretinde Şeyhlik kurumu yoktur. Kendisine “Şeyh” lakabı takılan küçük aileler Hakkari gibi uzak yerlerden gelerek, Helikan Grubu içindeki aşiretlerle birlikte aynı köyde yaşamışlar ama asla liderlik yapmamışlardır. Kur’an öğretimi veya vefat gibi durumlarda yardım sunmuşlardır.
Ağrı Dağı’nda ikinci aşiret halkasında Zilan Aşireti, Haydaran Aşireti vb diğer aşiretler yer almıştır. Kısacası Ağrı Dağı İsyanı’nın nüvesini yani birinci halkayı Celali Aşireti oluşturuyordu.
3-Ağrı Dağı İsyanı nasıl başladı?
Ağrı Dağı İsyanın ilk tohumun nasıl atıldığı oldukça ilginçtir. Her şey 1925 yılı içinde başlayan ve bastırılan Şeyh Sait İsyanı ile ilintilidir. Şeyh Sait İsyanı bastırıldıktan sonra ulus-devlet kurma mücadelesi veren Mustafa Kemal ve arkadaşları, Doğu ve Güneydoğu Anadoluda’ki(Kuzey Kürdistan) aşiret düzeni yıkılmadan, Ulus-Devlet’i kurmalarının mümkün olmayacağını biliyorlardı. Ulus-Devlet ülküsü “tek dil tek vatan” ilkesine dayanır. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının varmış olduğu sonuç şudur: Kürtler liderlerine çok bağlıdırlar. Eğer ağa ve beyleri Batı Anadolu’ya sürgüne gönderirsek sahipsiz kalan aşiretler çözülecek, asimilasyonları daha kolay olacaktır. Bu düşünceyle önemli gördükleri aşiret beylerini ve ağalarını Batı’ya zorla göndermek için 1926 yılında Sürgün Kanunu’nu çıkarırlar. Jandarmalar, valilik ve kaymakamlığın kendilerine verdikleri listedeki isimleri toplamak için harekete geçerler.
İşte böyle bir günde, o zamanki ismiyle Beyazıt Vilayetinde manifaturacılık yapan Biro Heskî Tellî, dükkanını kapatmış evine doğru gitmektedir. Beyazıt Milletvekili Şevket Bey, çok sevdiği Bıro Heskî Tellî’ye yolda rastlar. Uyarıda bulunur: “Bıro, senin isminde listede var. Kaç köyünde gizlen!”. Hiç şakasız diyorum eğer, Şevket Bey o gün Bıro Heskî Tellî’ye çarşıda rastlamasaydı Ağrı Dağı İsyanı olmayacaktı.
Bıro Heskî Tellî, Örtülü köyüne gider ve adamlarını köye gelen köprüyü gözetimde tutmalarını ister. Bir grup Jandarma Bıro Heskî Tellî’yi yakalamak için Örtülü’ye doğru yola çıkmışlardır. Çatışma olur. Bir Jandarma yaralanır. Özellikle Şeyh Sait İsyanından sonra Jandarmaya karşı gelmek devletin kabul edebileceği bir şey değildir. Bıro Heskî Tellî devletle olan bağının artık koptuğunu anlar. Yanına 40-50 kişilik savaşçı gücüne alarak Ağrı Dağı’na saklanır.
Bu arada bir not düşmek istiyorum: Sürgün Kanunu’nda ismi olan ağa ve beyler ya yakalanmış ya da yurt dışına kaçmışlardır. Kaçmayan ve direnen tek isim Bıro Heskî Tellî’dir.
Çok geçmeden asker kaçakları, eşkıyalar, adi suçtan kaçanlar Bıro Heskî Tellî’nin etrafında toplanır, 200-300 kişilik ciddi silahlı bir güç oluşur. Jandarma, Bıro Heskî Tellî’nin gücünü önemsemez. 50 kişilik bir Jandarma timi Ağrı Dağı’na Bıro Heskî Tellî’yi yakalamaya giderler, ama çoğu çatışmada ölür. Bu da Bıro Heskî Tellî’nin ününü artırır.
4- Bıro Heskî Tellî Kürdistan Davası veya Kürdistan’ın kurulması yönünde siyasi bir bilince sahip miydi?
Bu soruyu cevaplamadan önce, Bıro Heskî Tellî’nin geçmişinden az da olsa bahsetmek isterim. Bugünkü Kars, Ardahan ve Iğdır illeri, 1917 yılına kadar Çarlık Rusya’sı yönetimindeydi. Kars ve Ardahan, 1877 yılından beri, Iğdır da 1829 yılından beri Rus yönetimindeydi. 1917 Rus Devriminden sonra Lenin, Sivas’a kadar ilerlemiş olan Rus askerlerinin hem Anadolu’yu hem de Güney Kafkasya’yı boşaltmasını ister. Rus askerleri silahlarını kendilerine savaşta yardımcı olan Ermeni Taşnak askerlerine verirler. Iğdır’da otorite boşluğu doğar. 1918 yılında Iğdır’ı da içine alan bölgede, Ermenistan Cumhuriyeti ilan edilir. Yeni Cumhuriyet topraklarında yaşayan Kürt ve Azeri Müslüman ahaliyi Cumhuriyeti tanımaya zorlarlar. Müslüman ahali direnince, Iğdır bölgesinde bir yanda Ermeniler ve Ezidiler diğer yandan Azeriler ve Kürtler olmak üzere, iç savaş yaşanır. Ermeniler daha organize ve güçlüdürler. Kendilerine direnen ovadaki Azeri ve Kürt sivilleri katlederler. Köyleri ovada kurulu olan Brukan aşireti Van’a, Redkan Aşireti Muş’a göç eder. Sadece dağlık bölgede yaşayan Azeri ve Kürtler direnirler. Böyle bir günde 3000 Azeri sivilin toplandığı Melekli köyüne Ermeni komitacılar ,baskın düzenleyip katletmenin hazırlığını yaparlar. Melekli köyü lideri Hacı Ali Ekber Tufan Ağrı’ya gider, Kazım Karabekir Paşa’nın ordusundan yardım ister, ancak yeterli asker yoktur. Beyazıt vilayetine Hamidiye Alay Komutanı İbrahim Bey’den yardım ister. İbrahim Bey de Bıro Heskî Tellî komutasında 1000 kişilik bir süvari birliğini Iğdır ovasındaki Melekli köyüne gönderir, sivilleri kuşatmadan kurtarır, İran Azerbaycan’ına geçmelerini sağlar. Bu, Biro Heskî Tellî’nin Büyük Millet Meclisi’ne yaptığı ilk hizmettir. 1925 yılında Şeyh Sait İsyanı sona erince, isyancıların bir kısmı Doğu sınırından İran’a sığınmaya çalışır. Devlet, Bıro Heskî Tellî’den yardım ister. Kendisi Kurmanç Sünni olan Bıro Heskî Tellî, kaçan Zaza Sünni isyancıların birçoğunu yakalar devlete teslim eder. Bıro Heskî Tellî isminin sürgün listesinde yer aldığını öğrenince çok kızar, “Ben bu devlete bütün kalbimle hizmet ettim. Ve yemin ediyorum ki kanım son damlasına kadar da bu devletten bana yaptıkları ihanetin hesabını soracağım” diye yemin eder. Kısacası; Bıro Heskî Tellî bilinçli bir Kürt Milliyetçisi olduğundan veya Kürdistan Devletini kurmak amacıyla dağa çıkmış değildir
5- Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kalan Kürtlerin din ve dil anlamında homojen bir yapıya sahip olmaması bu tür başkaladırıları nasıl etkiledi?
Kürt milliyetçileri ve aydınları tarafından hep göz ardı edilen bir gerçekliği burada bilginize sunmak isterim: Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Anadolu’ya çıktığında Türkiye’deki Kürtler dil ve din anlamında dört farklı sosyolojik kategoriye sahipti:
1.Kurmanç-Alevi: Koçgiri İsyanı 1918-1921
2.Kurmanç-Sünni: Ağrı Dağı İsyanı 1926-1932
3.Kirmanc(Zaza)-Alevi: Dersim İsyanı 1937-38
4.Zaza-Sünni: Şeyh Sait İsyanı 1925
Kürtler kendi aralarında din ve dil bakımından dört ana parçaya bölünmüştü. Birisi isyan edince diğerleri sessiz kalmış hatta devlete yardım etmişlerdir. Kısaca şunu söylemek mümkün: Örneğin bütün Kürtler Zaza-Sünni olsaydı veya Kurmanç-Alevi vb. o zaman bir Kürdistan kesinlikle kurulmuş olacaktı. Konumuz Ağrı Dağı İsyanı olduğu için şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, bir Kurmanç-Sünni ayaklanması olan Ağrı Dağı İsyanına ne Kurmanç-Alevi, ne Zaza-Sünni ne de Zaza-Alevi kesimlerden tek bir insan yardıma gelmemiştir.
6 –Bıro Heskî Telli’nin başlattığı isyan ne zaman bir Kürt Bağımsızlık İsyanına dönüştü?
Bıro Heskî Tellî’nin direnişi ve kararlılığı Kürt aydınlarında heyecan yaratır. 5 Ekim 1927’de İngilizlerin isteğiyle Taşnak Ermeniler ve Kürt Aydınları birleşerek Xoybûn (Bağımsızlık) örgütünü kurarlar. İngilizlerin amacı, Ağrı ve civar illerinde bağımsız bir Kürt Devleti yaratmak, kendi kontrolünde olacağını ümit ettiği bu devleti stratejik üs yaparak, Bakü petrollerine uzanmaktır. Daha yakın zaman önce Rusya’daki Beyaz-Kızıl iç savaşında, Beyazları destekleyen ve kaybeden İngiltere özellikle o yıllar petrolün çıktığı tek mekan olan Bakü’den vazgeçmiş değildir. Madem İngiltere Kürtlerin devlet kurmasını “Ulusların kaderlerini tayin hakkı” çerçevesinde görüyor olsaydı, ne diye Irak’ta Şeyh Mahmut Berzenci’nin kurmuş olduğu Kürt devletini uçaklarıyla yerle bir ediyordu. Diğer yandan 1915 yılında meydana gelen Ermeni Soykırımından büyük ölçüde Kürtleri sorumlu tutan Taşnak Ermenileri, nasıl oluyordu da Xoybûn da Kürtlerle anlaşma yolunu seçiyordu. Kürtleri ve Ermenileri kendi çıkarları için bir araya getiren o yıllar dünyanın en güçlü devleti olan İngiltere idi. Buna göre; Kürtler Ağrı Dağı’nda savaşarak bir Kürt Devleti kuracak, Ermeniler de para ve diplomasiyle destek verecek, devlet kurulduktan sonra diasporadaki Ermeniler geri dönecek, yapılacak bir referandumla nerenin Ermenistan, nerenin Kürdistan olacağına karar verilecekti. Bu anlaşmadan herkes memnun görünüyordu. Xoybûn Cemiyeti, Yüzbaşı İhsan Nuri’yi “General yani Paşa” rütbesiyle taltif edip, yanında Ermeni kökenli Zilan Beyle birlikte Ağrı Dağındaki sıradan direniş hareketini milli bir Kürt İsyanı’na dönüştürmek için görevlendirilmişlerdir. İhsan Nuri Paşa, 1928 yılının ilkbaharında yanında birkaç arkadaşıyla Ağrı Dağı’na ulaşır. Komutayı ele alır. Deste denilen gerilla vurucu güçlerini örgütler. Kurdava köyünü Başkent ilan eder. Kürt Bayrağını asar. Teksir makinesinde sınırlı sayıda broşür çıkarır. Askerlere rütbe verir. Örneğin Bıro Heski Telli’yi Ağrı Valisi olarak atar. Bu şekilde isyana modern bir yönetim anlayışı kazandırmaya çalışır. Artık Bıro Heskî Tellî’nin başlattığı intikam direnişi milli bir direnişe yani bağımsızlık savaşına dönüşür.
Xoybun Cemiyeti
7- İsyana kimler katılmıştır? İsyanda öne çıkan liderler kimler? Kadınlar var mı isyanda?
İsyana iki türlü katılım olmuştur: Şahıslar ve aşiretler. Şahıs olarak örneğin Ferzende Beg, Kör Hüseyin Paşa’nın oğulları, Halis Bey (Öztürk) gibi isimleri sayabiliriz. Ancak İsyan’a katılan aşiretler yoğunluklu olarak, Sakan ve Hesesori aşiretleri yani Celali aşiretleri olmuştur. Celali Aşireti birinci ve temel halkadır. İkinci halkada Haydaran, Brukan, Zilan, Sipkan aşiretleri yer almaktadır. Şu ayrıma özellikle dikkatinizi çekmek isterim: Örneğin Haydaran, Brukan vb aşiretlerinden Ağrı Dağı’nda kalabalık savaşçı grupları yer almamıştır. Ağrı Dağı İsyanının birinci ve en önemli halkasında yer alan sıradan savaşçıların tamamı Celali Aşireti mensubudurlar. Ağrı Dağı’ndaki lider kadroda Sipkan, Haydaran ve diğer aşiretlerin liderleri (Nadir Bey, Halis Bey gibi) yer almış olabilirler, ama kendi aşiretlerine bağlı sıradan savaşçılar Ağrı Dağı’na gitmemişler, bulundukları yerde kalarak Ağrı Dağı’na doğru ilerleyen Türk ordusunu yavaşlatmak için direniş örgütlemişlerdir. Bu liderlerin en önemlisi Reşoya Sılo’dur. Reşoya Sılo’nun ayağı Ağrı Dağı’ndaki karargah bölgesine değmemiştir, dersem durumu daha iyi anlayacaksınız. Ayrıca Ağrı Dağı İsyanı’nda Keskoi aşiretinin bir kısmı askerlere rehberlik yapmış, Türk ordusunun hızla ilerlemesinde önemli rol oynamışlardır.
Ağrı Dağı İsyanında tek silahlı bir Kürt kadın yoktur. Bazı önemli isimler vardır, ama onlar eşlerinin yanında olmak dışında bir görev üstlenmemişlerdir. Eğer Kürt tarihine genel anlamda bakarsak gerçek anlamda ilk Kürt kadın savaşçı 1974 yılında Irak’ta idam edilen Leyla Kasım’dır. Daha öncesinde Kürt kadınları ellerinde silah isyanlarda yer almamışlardır. Birkaç kadını örneğin Koçgiri İsyanında Alişer’in eşi Zarife Hanım veya lider kadro eşlerinden birkaç kadını hariç tutarsak, Kürt kadınları diğer isyanlarda olduğu gibi Ağrı Dağı İsyanında savaşçı olarak yer almamışlardır. Bazı yazarlar sanki bölgede araştırma yapmışlar gibi birçok kadın ismini sıralarlar. Bu bir gerçeklik değil, sadece bir temennidir.
Reşoya Sılo
8- Celali Aşiretinin tüm kolları İsyan’a katılmışlar mıdır?
Celali Aşiretinin önemli bir kesimi İsyan’a katılmamıştır. Beyazıt Vilayetinden Kotan, Iğdır tarafından Gêloî ve Gıskan aşiretleri İsyan’a katılmamışlardır. 1926 yılında çıkarılan Ağa ve Beyleri Sürgün Kanunu’yla Batı’ya sürülen Kürt ileri gelenleri için 1928 yılında af çıkarıldı. Amaç, Ağrı Dağı İsyanını büyümeden kontrol altına almaktı. Çıkarılan af, aksine bir etki yarattı. Neredeyse sürgüne gönderilen tüm liderler, Ağrı Dağı İsyanında yer almışlardır. Ağrı Dağı İsyanına katılan bir kesim Kürt Ağa ve Beyleri de bir zamanlar (1914-1922) yeniden canlandırılan Hamidiye Alayları’nda komutan düzeyindeydiler. Rütbeleri ve özel elbiseleri vardı. Devletten maaş alıyorlardı. Bu kısım ağa ve beyler Sürgün dönüşü Ağrı Dağı İsyanına katılarak bu direnişi bir pazarlığa dönüştürmek, Hamidiye Alaylarının kuruluşunu sağlamak, eski debdebeli yaşamlarına geri dönmek arzusunu taşıyorlardı.
9- İsyan sırasında Celali Aşiretine mensup aşiretler arasında geçmişten kalan hesaplaşmalar ve çatışmalar yaşanmış mıdır?
Beyazıt tarafında Kotan aşiretiyle Sakan aşireti arasında yıllara dayalı bir husumet vardı. 1929 Tendürek çatışmasında, Türk ordusundan lojistik destek alan Kotan aşireti karşısında tutunamaz, aşiretin tamamı Ağrı Dağı İsyancılarına destek çıkarlar. Iğdır tarafında yine geçmişe dayalı olarak, Gêloî aşiretiyle Kızılbaşoğlu aşireti arasında 1929 yılında ciddi bir çatışma yaşanır. Sakan Grubu içinde yer alan Kızılbaşoğulları İsyancılardan destek aldıkları için Gêloî aşireti 1930 ilkbaharında bölgeyi terk eder.
10- İsyancılara silah ve erzak hangi yoldan ulaşıyordu?
Ağrı Dağının İran’a sınır bölgesinde, İran topraklarında Helikan ve Mala Bozo aşiretleri İsyancıların en önemli lojistik kaynağıydı. İran Ermenilerinin topladığı para ve altınlar bu iki aşiret liderine teslim ediliyor, onlar da bu parayla erzak ve silah temin ediyorlardı. Ayrıca, bu iki aşiretin bünyesinde iki seyyar hastane kurulmuştu. Yaralılar burada tedavi görüyordu. İran topraklarında olduğu için Türk askeri müdahale edemiyordu. İran askerleri de müdahale etmek istiyor ama güç yetiremiyordu.
11- Şeyh Abdülkadir İsyan’a katılınca bu durum liderlik dengesini nasıl etkilemiştir?
Şeyh Abdülkadir kalabalık silahlı bir grupla Ağrı Dağı’na gitmiştir. Bir yandan en güçlü silahlı gruba sahip olması diğer yandan “Şeyhlik” unvanın vermiş olduğu saygınlıkla, liderlik yavaş yavaş İhsan Nuri Paşa’dan Şeyh Abdülkadir’e kaymıştır. Toplantılarda son sözü Şeyh Abdülkadir söylemektedir.
Şeyh Abdülkadir Kotan(Sağ alt)
12- Ünlü İngiliz ajanı Lawrence (lorens) Ağrı Dağı’na geldi mi?
Kürt milliyetçi ve aydın yazarlarının, üstünü bilerek örtmeye çalıştıkları bir konu da Lawrence’in Ağrı Dağı’daki varlığıdır. Gerek Moskova arşivlerinde yaptığım araştırmalar, gerekse o dönemi hatırlayan yaşlılarla yaptığım söyleşilerde (Bunların arasında Bıro Heskî Tellî’nin oğlu Merhum İbrahim Çoktin de var) Lawrence’in varlığı tartışmasız bir şekilde genel kabul görmüştür. Sovyet ajanlarının Lawrence’i, Makü şehrinde olduğu yönünde raporları vardır. Lawrence, Ağrı Dağı İsyanı liderleriyle teke tek konuşmuş, durumu değerlendirmiş, anladığımız kadarıyla umut verici raporlar yazmamıştır.
Ünlü İngiliz ajanı Lawrence
13- Sovyetler Birliği ve İran’ın tutumu ne olmuştur?
Sovyetler Birliği ta Xoybûn’un kuruluşundan beri, Ağrı Dağı İsyanı’nın İngilizlerin kontrolünde olduğunu biliyordu. Lawrence’in Makü’de görülmesi bu inancı pekiştirmiştir. Bakü petrollerinin yanı başında İngiliz mandası gibi kurulacak bir devletin, varlığından rahatsız olan Sovyetler Birliği, Komünist Enternasyonel toplantısında Ağrı Dağı İsyanını “ulusların kaderlerini tayini” çerçevesinde değerlendirmemiş, “gerici” bir hareket olarak görmüştür. Kürt isyanlarının “ gerici” olduğu yönündeki inanç, Türk solu içinde uzun yıllar Kürtlere karşı kullanılmıştır. Sovyetler Birliği bununla yetinmeyerek, Türkiye’ye tam destek vermiştir. Sovyet uçakları da isyancıları bombalamış, hatta gerektiğinde Kızılordu, Aras Nehrini geçerek Türk ordusuna destek çıkmıştır.
Aynı şekilde, İran’da Türkiye’ye destek olmuştur. İsyancılara lojistik destek veren Helikan ve Mala Bozo’yu bertaraf etmek için Türkiye ile işbirliği içinde olmuş, bir yandan askeri yığınak yaparken diğer yandan Helikan aşiretinin Türkiye’ye sığınmasına neden olacak şekilde karşı saldırıya geçmiştir. Helikan aşireti Türkiye’ye sığınmış, aile aile Trakya ve Ege bölgesindeki köylere dağıtılmışlardır. Mala Bozo aşiret liderini rütbeyle onurlandırarak etkisiz hale getirmişlerdir.
Burada önemli bir noktayı da dikkatinize sunmak isterim: Kürdistan ve Ermenistan, Sovyet Devrimine kapı komşu iki bölgedir. Daha 19’uncu yüzyılın sonunda Ermeniler arasında Sosyalist gruplar oluşur ve Hınçak Örgütünü kurarlar. Kürtler arasında bu yıllarda tek bir Sosyalist yoktur. Eğer Hınçaklar gibi Sosyalist bir Kürt örgüt kurulmuş olsaydı, Sovyetlerle iyi ilişki kurma, destek alma, Komünist Enternasyonal’de söz sahibi olmak şansları olurdu. İlk gerçek bilinçli Kürt Sosyalisti 1962 yılında Türkiye İşçi Partisi içinde mücadele eden Kemal Burkay’dır. Kısacası Kürtler, Sosyalizmin yükselen dinamiğinden nerdeyse 100 yıl boyunca uzak kalmışlardır.
Diğer ilginç bir nokta Mela Mustafa Barzani ve arkadaşları 15 yıldan fazla Sovyetlerde ilticacı olarak kalmışlardır, ama her nedense aralarından tek bir Sosyalist çıkmamıştır. Sosyalizme nefret Kürt tarihinin kara lekesidir, çünkü Sosyalizmin güçlü olduğu yıllarda Kürtlerin lehine adım atma şansı olabilirdi. Şu anda herkesin Sosyalizm’den kaçtığı böyle bir dönemde Sosyalist olmanın da hiçbir stratejik anlamı yoktur.
Mela Mustafa Barzani ve Stalin
14- Mustafa Kemal, niçin Salih Paşayı İsyan’ı bastırmakla görevlendirdi?
Salih (Omurtak) Paşa, 1930 yılı ilkbaharından itibaren isyanı bastırmakla görevlendirilmiştir. Bu yıllarda Doğu Anadolu bölgesindeki Kürt liderleri arasında sevilen Kazım Karabekir Paşa ile Mustafa Kemal arasında ihtilaf nedeniyle, Kazım Karabekir Paşa İstanbul’daki evinde gözaltında tutulmaktadır. Mustafa Kemal daha önceki komutanların Kazım Karabekir Paşa’nın arkadaşları olduğu, Ağrı Dağı’nda yaşanacak bir yenilginin kendisinin düşüşünü hızlandıracağı düşüncesiyle, kendisi gibi Selanik doğumlu olan ve güvendiği Salih Paşa’yı İsyan’ı bastırmakla görevlendirmiştir.
15- Mustafa Kemal İsyan’ın derhal bastırılması gerektiği konusundaki korkusu nereden geliyordu?
Xoybûn Cemiyeti kurulurken yapılan anlaşma gereği, Ermeniler para ve diplomasi alanında yardımda bulunacaklardı. İhsan Nuri Paşa, Ağrı Kürt Cumhuriyeti’ni isim olarak ilan etmişti. Başkenti vardı. Bayrağı vardı. Milli marşı vardı. Ermeniler, bu Cumhuriyet’in tanınması için Amerika’daki diplomatik kulisleri harekete geçirdiler, o zamanın Birleşmiş Milletleri olan Milletler Cemiyeti’nde hayli taraftar kazandılar. Mustafa Kemal, birkaç ülkenin Ağrı Kürt Cumhuriyeti’ni tanımasıyla işlerin daha da zorlaşacağını düşünerek, İsyan’ın derhal bastırılmasını istiyordu.
16- İhsan Nuri Paşa’nın en büyük hatası neydi?
İhsan Nuri Paşa’nın etrafında fazla Kürt aydını yoktu. En güvendiği isim Iğdır’da dava vekilliği yapan Gêloî Aşireti mensubu, İstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesi Mezunu Numan Efendi idi. Numan Efendi, bir anlamda İsyan’ın dünyaya açılan penceresiydi. Rusça, Ermenice, Fransızca ve Osmanlıca bildiği için tüm yazışmaları Numan Efendi yapıyordu. Ancak, İsyan merkezinde İhsan Nuri Paşa yalnız bir adamdı. Bıro Heski Telli, Şeyh Abdülkadir ve diğer liderlere bağlı aşiret kuvvetleri İhsan Nuri Paşa’nın aydın karakteriyle uyum içinde olmadıklarından, O’nu gerçek liderleri olarak görmüyorlardı. İhsan Nuri Paşa, 1930 yılının ilkbaharında Xoybûn’dan genel isyan başlatması için emir alır. İhsan Nuri Paşa Van, Muş, Bitlis, Ağrı, Erzurum gibi Ağrı Dağı’na yakın aşiret liderlerine bir yazı gönderir: “Bu yaz Kürdistan Cumhuriyetini ilan edeceğiz. Siviller, hayvanlar ve savaşçılar toplu halde Ağrı Dağı’na doğru gelip bize katılsınlar”.
Bu mektup, birçok aşiretler içinde husumete neden olur. Örneğin, Kinyas Kartal aşiretin içinde kendisine bağlı aşiret mensuplarının Ağrı Dağı’na gitmesine engel olmuş, hatta yapılan bir toplantıda aşiret ileri gelenleri arasında silahlı çatışma çıkmış, birçokları hayatlarını kaybetmişlerdir. İhsan Nuri Paşa’nın çağrısına uyan aşiretler kafileler halinde, Ağrı Dağı’na doğru yola çıkmışlardır. En büyük grup Zilan Deresi üzerinden yola çıkar. Uçaklar, kafilelerin üzerine bomba yağdırır, vadinin iki tarafından makineli tüfekler ölüm kusar. Kanımca Zilan Katliamı’ndan İhsan Nuri Paşa sorumlu tutulmalıdır. “Ağrı Dağının Kartalı” ismiyle yüceltmek yerine, yaptığı büyük askeri stratejik hatasıyla birlikte hatırlanmalıdır.
İhsan Nuri Paşa ve eşi Yaşar Hanım
17- Bir zamanlar Çarlık Rusya’sı yönetiminde olan daha sonra Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına dahil olan Iğdır, Kağızman, Tuzluca, Aralık, Digor, Sarıkamış, Göle gibi bölgedeki Kürtlerin tavrı ne olmuştur?
Çok ilginçtir, Çarlık Rusya’sı kültüründen etkilenmiş ve yönetiminde kalmış bu bölge Kürtleri, sessiz kalmışlardır. Örneğin Iğdır’daki Kürt liderleri Ahmed Şemo, Ali Mirze Bey, Kerem Bey, Abdürrezak Bey, hatta Rus Askeri Akademisinde eğitim almış aslen Iğdır kökenli sonra Van’a yerleşen Brukan aşireti lideri Kinyas Kartal, Ağrı Dağı İsyanına destek vermemişlerdir.
18- Ağrı Dağı İsyanı ile ilgili olarak, doğru bilinen yanlışlar nelerdir?
Birincisi; Ağrı Dağı İsyanın planlı bir İsyan olduğu iddia edilir. Bu doğru değildir. Sıradan bir intikam direnişi bilinçli bir İsyan’a dönüştürülmüştür.
İkincisi; Ağrı Dağı İsyanını Şeyh Zahır’ın başlattığı söylenir. Bu da doğru değildir. Şöyle bir durum yaşanmıştır. 1925 yılında patlak veren Şeyh Sait İsyan’ı sırasında Iğdır, Tuzluca, Kars bölgesindeki askerler İsyan bölgesine sevk edildiği için buralarda otorite boşluğu doğmuştur. Iğdır tarafında Şeyh Zahır yanına aldığı silahlı güçlerle Kürt köylerine baskın düzenler, koyunları önüne katıp Özalp üzerinden İran’a götürüp satar. Ganimet Özalp’ta bir mağarada saklanır. Elbette, jandarma da şikayet üzerine Şeyh Zahır ve kuvvetleriyle defalarca çatışmaya girer. Birçok çatışmadan başarıyla çıktığı için Şeyh Zahır’ın ismi bölgede hızla yayılır. Gerçekte Şeyh Zahır durumu fırsata çevirip çapulculuk yaparken, jandarmayla çatışmaları çapulcu yönünü unutturur, halk kahramanı muamelesi görür. Erivan’da Brukan kökenli bir yazar 1926 yılında Şeyh Zahır ismiyle bir kitap yayımlar, Şeyh Zahır’ı bir “kahraman” olarak betimler. Halbuki, 1926 yılında Ağrı Dağı İsyanın ilk tohumu bile atılmamıştır. Birçok kitaplarda Ağrı Dağı İsyan’ında Şeyh Zahır’ın liderlik yönünden bahsedilir ama bu doğru değildir. Özellikle Bıro Heskî Tellî, Şeyh Zahır’dan nefret etmekte, O’nun yoksul Kürt köylerine verdiği zararı ihanet olarak görmektedir. Şeyh Zahır’n ayağı Ağrı Dağı’ndaki Genel Karargaha değmemiştir. İsyan devam ederken, yanlarına 40-50 kişilik silahlı güç toplayan birçok çapulcu çeteleri oluşmuş, yoksul Kürt köylerine baskın düzenleyip koyunlarına el koymuşlardır. Birçok yazar, çapulculuk eylemlerini göz ardı eder, amaçları İsyan’ı idealize etmektir.
Üçüncüsü; ünlü Kürt yazarı Mehmed Uzun, “Yitik Bir Aşkın Gölgesinde” isimli kitabında Xoybûn Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer alan Memduh Selim’i “İskender” kod adıyla, Ağrı Dağı’nda isyancılar arasında betimler. Bu bilgi de doğru değildir. Memduh Selim Ağrı Dağı İsyanına fiilen katılmamıştır.
Soldan sağa: Ermeni Zilan Bey-Biro Heski Telli
19-Ağrı Dağı İsyanında liderlik el değiştirmiş midir?
Ağrı Dağı İsyanının veya direnişinin ilk lideri Bıro Heskî Tellî’dir. 1928 yılında Xoybûn Cemiyetinin emriyle İhsan Nuri Paşa lider olur. 1929 Sonbaharında Şeyh Abdülkadir İsyan’a katılınca fiili liderlik Şeyh Abdülkadir’e geçer. İsyan bastırılmadan birkaç ay önce İhsan Nuri ve Şeyh Abdülkadir bölgeden ayrılınca liderlik tekrar Bıro Heskî Tellî’nin üzerinde kalır. Bu anlamda, Ağrı Dağı İsyan ve direnişinin başından sonuna kararlı tek bir kahraman vardır: Bıro Heski Telli.
20- İsyan nasıl sona erer?
Salih Paşa Ağrı Dağı’nı dört yandan çepeçevre sarmadan İsyan’ı sona erdiremeyeceğini bilmektedir. Dış İşleri Bakanlığını devreye sokar. Küçük Ağrı Dağı Türkiye sınırlarına dahil edilir. Bunun karşılığında Van tarafından bir bölge İran’a verilir. Böylece 60 bin kişilik Türk Ordusu, Ağrı Dağı’nı çepeçevre kuşatır. Salih Paşa’nın kesin bir emri vardır: “Tek canlı kalmayacaktır!” Halbuki o an, Ağrı Dağı’nda 500’e yakın silahlı savaşçı ve 2000’e yakın sivil vardır. Bıro Heski Telli deste liderlerini sıraya dizer, çemberi yaracak grup liderinin öne çıkmasını ister. Biraz tereddütten sonra Ferzende Beg gönüllü olur. Arkadaşları çemberi yaracak, diğer savaşçılar da onları takip edeceklerdir. Nitekim öyle de olur. Geride sadece siviller kalır. Tamamı askerler tarafından öldürülür ve açık arazide yabani hayvanlara terk edilirler.
Keşke, ne İhsan Nuri Paşa, ne Şeyh Abdülkadir ne de diğer savaşçılar bölgeyi terk etmeseydiler, sivillerle birlikte savaşarak ölselerdi. Savaşın son günü tek bir deste lideri veya savaşçısı ne yaralanmış, ne yakalanmış ne de öldürülmüştür. Hepsi de İran’a geçip İran askerlerine teslim olmuşlardır. Teslim olmayan ve gerilla savaşını 1932 yılına kadar devam ettiren tek isim Bıro Heskî Tellî olmuştur. Türk ordusuyla, çıkan bir çatışmada öldürülmüştür.
İran’a teslim olan İsyancı kadronun akıbeti ne oldu? İran hükümeti hepsini tutuklayıp cezaevine attı. İhsan Nuri Paşa Tahran’da ev hapsine mahkum edildi. Tahran dışına çıkması özel izine tabii idi. Sadece Mehabad Kürt Cumhuriyeti’nin kuruluşu nedeniyle Mehabad’a gitmesine izin verilmiştir. İran hükümetini en çok rahatsız eden isim Ferzende Beg idi. Daha önce İran askerleriyle çıkan bir çatışmada birkaç askerin ölümüne neden olduğu gerekçesiyle işkence masasına yatırılır. Kolları ve ayakları bağlanır. “Sen bu gözlerle mi İran askerlerine ateş açtın,” denilerek gözleri çıkarılır. Diğerleri çeşitli hapis cezaları yattıktan sonra serbest kalırlar.
İşin diğer kabul edilemez yanı, Xoybûn Cemiyeti’nin asla bir özeleştiri yapmaması, Zilan Deresinde ve Ağrı Dağı eteklerindeki sivilleri bile bile ölüme terk edilmesinden Türk hükümetini sorumlu tutmasıdır.
Soldan sağa: Ön sıradakiler(Halis Beg, İhsan Nuri Paşa, Ferzende Beg)
Mücahit Özden Hun Kimdir?
1958 Iğdır doğumlu olan Mücahit Özden Hun, ilk ve ortaokulu Iğdır’da, liseyi İstanbul Kabataş Erkek Lisesinde tamamladı. İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Fakültesinden “Elektronik Mühendisi” olarak mezun oldu. Askerlik hizmetini Mamak Muhabere Okulunda tamamlayan Hun, İstanbul TELETAŞ (ALCATEL) şirketinde mühendis olarak işe başladı. Daha sonra Belçika’da uluslararası BELL TELEPHONE şirketinde Software Mühendisi olarak görev yaptı. Fransa’da yedi yıl süreyle ALLIANCE FRANÇAISE şirketinde Bilişim Yöneticisi olarak sorumluluk üstlendi ve SORBONNE ve PARİS XI Üniversitelerinde Elektrik Mühendisliği Eşdeğerlilik ve Ekonomi Politik sertifika programlarını tamamladı.
Fransız Hükümeti ”ÖZEL MİSYON ÖDÜLÜNÜ” alan Hun, kazandığı bir bursla ABD’ye giderek, Pennsylvania Üniversitesi’ne bağlı WHARTON BUSINESS SCHOOL’dan İşletme Mastırını (MBA-Finance) aldı. ABD’de çeşitli uluslararası enerji şirketlerinde Finans Uzmanı, Planlamacı ve Müdür olarak görev yaptı. Almanya’da Freiburg Üniversitesi’nde iki yıl süreyle Doktora ve Ekonomi Uzmanlığı programını takip etti ve eş zamanlı olarak danışmanlık firmalarında görev üstlendi. Ekonomi doktorasını bilahare Bişkek Üniversitesinde tamamladı. Kısa bir süre için Ankara’da çeşitli kuruluşlarda İngilizce Editör/Çevirmen ve Türk Amerikan Derneğinde Eğitmen olarak hizmet veren Hun, 6 ay süreyle de Azerbaycan’da İmişli Şeker Zavodu’nda Genel Müdür olarak sorumluluk üstlendi. 2007 seçimlerinde Iğdır’dan Sosyal Demokrat Bağımsız aday olan Hun, Anadolu Üniversitesi AÖF Adalet Ön Lisans diplomasına da sahiptir. Onu aşkın kitap çalışması, mesleki ve siyasi konularda yayımlanmış makalesi olan Hun, çoğu Batı dilleri olmak üzere onu aşkın dil bilmektedir.
Mücahit Özden Hun’un Yayınlanmış Kitapları:
Iğdır Sevdası I-II-III (Iğdır Şehri Romanı, Başak Yayınları, Mart 2002)
Ararat Ararat Chemşid (Roman, KKM Yayınları, Ocak 2012)
Aras Aras Goodbye Sona (Roman, KKM Yayınları, Şubat 2012)
Mizah Ansiklopedisi I Cilt (Mizah Yazıları, KKM Yayınları, Mart 2012)
Endülüs Güneşi Ziryap (Roman, KKM Yayınları, Mart 2012)
1400 Temel Sınav Kelimesi (İngilizce Sözlük, KKM Yayınları, Mart 2012)
Benim Adım Gurci (Roman, KKM Yayınları, Mart 2013)
Mizah Ansiklopedisi II Cilt (Mizah Yazıları, KKM, Mart 2014)
Ticaret, Finans ve Hukuk Sözlüğü (Sözlük, KKM Yayınları, Mart 2014)
Kürt-Azeri Iğdır Cumhuriyeti (Fıkralar & Anekdotlar KKM Yayınları, 2017)
Iğdır Sevdası I-II (Genişletilmiş İkinci Baskı. Alter Yayınları, Mart 2018)
Iğdır ve Ağrı Dağı İsyanı (Alter Yayınları, Haziran 2019)Aras Aras Goodbye Sona (Kürtçe Roman, KKM Yayınları, Eylül 2019)