IĞDIR TARİHİ: 1945-65 BEŞİNCİ BÖLÜM
NOT: Iğdır’da Kürt-Azeri ayrışması nasıl ve ne zaman başladı diye merak edenlerin mutlaka okuması gereken bir yazı olduğunu başından ifade etmek isterim.
Değerli Okuyucular!
1950-60 arası yılların Iğdır tarihinin en zor ve aynı zamanda en önemli dönemi olduğunu daha önce belirtmiştim. Eğer bugünkü Iğdır’ın siyasal, sosyal ve ekonomik tercih ve eğilimleri üzerine bir makale yazılmak istenirse mutlaka farkında olamadan 1950-60 dönemine referans yapılmak zorundadır. Iğdır, kendi geleceğine bir anlamda 1950-60 yılları arasında yaşadığı olaylarla karar vermiştir. Bu karar hala uygulamadadır. Iğdır bilinçaltına yerleşmiş 1950-60 yılları sendromunu tartışmaya açmalı, kendisini aşabilmelidir. Yoksa aynı hata durmadan tekrar edip duracaktır.
1970 yılında yaşanan Sağ-Sol, Ülkücü-Devrimci, Komünist-Faşist türünden gruplaşmalar ve çatışmaların kaynağı da 1950-60 yıllarına iner. Ekonomik anlamda atılım yapamamasının nedendi de yine bu yıllarda yaşadığı olaylarla bağlantılıdır. Siz zannediyor musunuz ki Iğdır’ın il olması 1990’lı yıllarda aniden alınan bir kararla oldu. Bunun mücadelesi ta 1950’li yıllarda başlamış, “İl Olma Davamız” başlığı altında onlarca makale yazılmıştır. Aynı şekilde Iğdır’da İplik Fabrikası, Şeker Fabrikası kurulmaları davaları da 1950 yılında ortaya konmuş, mücadelesi verilmiştir. Eğer Iğdır PTSK-Birlik’de suistimaller yaşanmasaydı, bunun sonucu olarak kayyum atamaktan bıkan devlet pamuk yerine şeker pancarını ikame etmeseydi Iğdır Türkiye’nin en önemli tekstil merkezlerinden birisi olacaktı. Hadi varsayalım Iğdır hem pamuk hem de şeker pancarı ekseydi bile tarım potansiyeli bu iki ürünü kaldıracak güçteydi. Şeker Fabrikası Iğdır’da kurulmuş olsaydı, Iğdır çikolata, şekerleme, reçel vb yan ürünlerin merkezi olacaktı. Bütün bunların niçin gerçekleşmediğini işte bugünkü yazımda sizlerin dikkatinize sunacağım. Yine uzun ve zahmetli bir yazı sizi bekliyor olacağından siyasi bir fıkrayla kalbinizi kazanmak istiyorum:
FIKRA… FIKRA… FIKRA…
BASAMAK SAYISI
Bir gün Erdal İnönü, Süleyman Demirel’in kulağına eğilir ve şöyle der:
“Efendim, kaç yıldır Meclis’e gelip gidiyorsunuz ama Meclis’e kaç basamaklı çıkıldığını bilmiyorsunuz?”
Demirel, İnönü’nün ifadesinde “cahillik” iması hissettiği için rahatsızlık duyar. Ertesi gün Meclis’e çıkarken merdivenleri özenle sayar. Sonra da gülümser bir tavırla İnönü’ye yaklaşıp kulağına fısıldar:
“Sorunuzun cevabını öğrendim. Bugün bizzat saydım. Tam 224 basamak var.”
İnönü cevap verir:
“Efendim, ciddi devlet adamları ülke sorunları ve vatandaşın dertleriyle uğraşmalıdırlar. Merdiven basamaklarını sayarak bu kıymetli zamanı boşa harcamak doğru değildir. Basamak sayma işini sıradan, işi gücü olmayan birisine verebilirdiniz. Şimdi ben de sizin sayenizde basamak sayısının 224 olduğunu öğrenmiş oldum.”
PARTİLERİN OCAK-BUCAK ÖRGÜTLENMESİ
Değerli okuyucular!
Karşılaştırma amaçlı olarak kullanacağım için aşağı yukarı hepinizin bildiğini varsaydığım bir bilgiyi sizlere tekrar etmek zorundayım. Diyelim ki A Partisi Iğdır’da örgütlenecektir. Iğdır’ın ilçelerini sayalım: Iğdır Merkez İlçe, Aralık, Tuzluca, Karakoyunlu olmak üzere dört ilçesi vardır. Sakın unutmayınız Merkez İlçe denilen bir ilçe vardır. Tek farkla ki Merkez İlçede Kaymakam yoktur. Dört ilçenin dışında bir de İl Teşkilatı vardır. Yani A Partisinin dört adet merkez ilçe başkanı ve bir adet de il başkanı vardır. Bir partinin seçimlere girmesi için bir ildeki ilçelerin üçte birinde teşkilat kurması zorunludur. Dikkat ederseniz sizlere köylerden ve mahallelerden bahsetmedim. Günümüzde partilerin köy ve mahallelerde teşkilatlanması yasaktır. Yani A partisi örneğin Taşburun köyünde veya 14 Kasım Mahallesinde bir şube açamaz. Bu anlattıklarım bugünkü durumu anlatır. Ama geçmişte durum farklıydı.
1946-60 yılları arasında Ocak-Bucak örgütlenmesi vardı. Yani partiler, ilçe ve ilin dışında köy ve mahallelerde de örgütleniyor, yönetici seçebiliyorlardı. 1946 yılında çok partili sistemin kabul görmesiyle Ocak-Bucak parti örgütlenmesinin önem ve etkinliği artmıştır. Hatta DP, bir anlamda Ocak-Bucak örgütlenmesi sayesinde halka ine bilmiş, oylarını artırmıştır. Partilerin köy ve mahallelerde kurdukları parti örgütüne OCAK adı verilir ve OCAK Başkanlığı seçimleri yapılırdı. OCAK’lara bağlı gençlik ve kadın kolları da olurdu.
Sizleri daha iyi bilgilendirmek için OCAK başkanlarıyla ilgili o yıllarda çıkan bir gazete haberini dikkatinize sunuyorum:
PAMUKOVA GAZETESİ 13 Ekim 1954
SAHİBİ: MECİT HUN
DEMOKRAT PARTİYE AKIN BAŞLADI
DP ilçe idare kurulu başkanı Hacı Nağdali Parlar’dan aldığımız malûmata göre (Dikkat: O yıllar Iğdır ilçedir.) mahalli seçimler için başlayan seçim kampanyası başlangıcı olan şu günlerde yüzlerce vatandaş meyanında aşağıda isimleri yazılı şahıslar da partilerinden istifa ederek DP’ye intisap etmişlerdir (katılmışlardır).
Yeni DP’liler şunlardır:
Iğdır ilçe idare kurulundan Mehmet Ali Kutlay, Yaycı köyünden Yahya Süvari,Çiftlik köyünden Muhtar ve OCAK başkanı Veli Çiftlik, Yukarı Çiftlik köyünden OCAK başkanı Nebi Yılmaz, Yukarı Çiftlik köyünden Abbasali Aras, Yukarı Aratan köyünden OCAK başkanı Mehmet Aras, Ortaköy’den Hüseyin Turgut, Ortaköy OCAK başkanı Yadullah Çelik,Yukarı Aratan muhtarı Abbas Aras, Başköy’den Merdan Turan, Başköy BUCAK başkanı Süleyman Bayat, Başköy’den Mehmet Turan, Başköy’denMürsel Yılmaz, Ali Yılmaz, muhtar Kurban Yenigün, Yahya Akansu,Başköy BUCAK idare kurulundan Haydar Taner ve Bayat köyünden KeremYılmaz.
***
Yukarıdaki ifadede de görebileceğiniz gibi her köyde bir OCAK teşkilatı vardır. Yine her mahallede de OCAK teşkilatı vardır. Örneğin Karaağaç Mah OCAK yönetimi gibi. Şimdi gelelim BUCAK teşkilatına. 1950-60 yılları arasında BELDE kelimesi kullanılmazdı. Şu anda Iğdır ilinde örneğin Hoşhaber, Halfeli, Melekli gibi beldeler var. Ama o yıllar “belde” tanımı siyasi terminolojiye henüz girmemişti. “Belde” kelimesi yerine “BUCAK” kullanılırdı. Örneğin Başköy (Daha sonra Aralık ismiyle ilçe olmuştur), Alikamer, SöğütlüMah (Not: Büyük mahalleler BUCAK’tır) veTaşburun Iğdır’a bağlı birer BUCAK idiler. Iğdır o yıllar ilçe olduğu için Merkez İlçe yapılanması yoktu. Konunun anlaşılması için örneği biraz daha derinleştirmek istiyorum: Süreç şöyle işlerdi. Önce mahalle ve köylerde kıran kırana bir mücadele ile OCAK başkanları ve daha sonra yapılacak BUCAK seçimleri için delegeler seçilirdi. İkinci aşamada OCAK yönetimlerinden gelen delegelerin katılımıyla BUCAK kongresi yapılırdı. BUCAK kongresinde BUCAK Başkanı ve daha sonra yapılacak İlçe Başkanlığı Kongresi için delegeler seçilirdi. BUCAK’lardan gelen delegelerin katılımıyla partinin Iğdır İlçe Başkanı belirlenirdi. Umarım beni anlamışsınızdır.
OCAK yönetimlerinin köy ve mahalle düzeyinde yapılması nedeniyle siyaset bugünkünden çok daha hararetli ve çekişmeli olurdu. Herkes birbirinin ayağını kaydırmak için elinden geleni yapardı. Sonuçta her partinin bir İlçe Başkanı ve Yönetim Kurulu seçilirdi.
Eski sistem mi yeni sistem mi daha demokratikti konusunda uzun tartışmalar olmuştur. OCAK-BUCAK sistemini savunanlar OCAK başkanlarının yöre halkının sorunlarını saptayıp, çözümü için bunları BUCAK ve İlçe başkanlarına veya kamu görevlilerine duyurma şansları olduğunu iddia ederler. Hatta köylerde veya mahallelerde OCAK Başkanları yurttaşlardan koyun, kuzu, deri vb. ürünlerini bağış olarak almakta, bunları satarak gelirini partiye vermekteydi. Ancak konumuz bu olmadığı için OCAK-BUCAK açıklamasına burada son vermek istiyorum.Son olarak şunu hatırlatmak isterim ki 1960 İhtilalini izleyen günlerde 4 Temmuz 1960’da kabul edilen Kanunla “siyasal partilerin il ve ilçe merkezleri dışında her ne ad ile olursa olsun örgüt kurmaları” yasaklanmıştır. Böylece OCAK-BUCAK sistemi de tarihin çöplüğüne atılır.
2 MAYIS 1954 GENEL SEÇİMLERİ
Seçimler dört yılda çoğunluk sistemine göre yapıldığı için 1954 seçimleri zamanında yapılmış bir seçimdir. İki not düşmek istiyorum: Önce geriye giderek 1950 Genel Seçimlerinin ve katılan partilerin oy oranını tekrar hatırlatıyorum:
PARTİ ADI OY YÜZDESİ MİLLETVEKİLİ SAYISI
Demokrat Parti (DP) % 52,7 408
Cumhuriyet Halk Partisi % 39,4 69
Millet Partisi %3,11 1
Bağımsızlar 9
Toplam: 487 Milletvekili
SORU: Kırşehir ilinin 1950 yılında çıkaracağı milletvekili sayısı 4 olarak hesaplanmıştı. Nasıl oluyordu da aşağıdaki tabloda göreceğiniz gibi DP Kırşehir’de en çok oyu almasına rağmen çoğunluk sistemi gereği tüm milletvekilliklerini alamamış, CHP ve Millet Partisi de birer Milletvekilliğini kazanmışlardı?
Kırşehir Seçilen Milletvekili (1950 Seçimleri)
DP %34,1 2
CHP %31 1
Millet Partisi %25,6 1
1950 Genel Seçimlerinde Millet Partisi sadece Kırşehir’de tek milletvekili çıkarır: Osman Bölükbaşı. Mademki DP en çok oyu almış o halde Kırşehir’in hesabına düşen 4 Milletvekilliğinin tamamını da DP’nin kazanmış olması gerekmez miydi? Ben şu ana kadar “Çoğunluk Sistemi” ismini kullandım. Onlarca çeşit Çoğunluk Sistemi olduğunu hemen hatırlatayım. (Nispi Temsil sisteminde de onlarca çeşit farklı sistem vardır.) O yıllarda Türkiye’de uygulanan çoğunluk sisteminin adı “Liste usulü çoğunluk seçim sistemi” idi. Bu ne anlama gelmekteydi? Eğer bir parti bir ildeki oyların yüzde 50’sinden fazlasını alıyorsa tüm milletvekilliklerini de kazanmış olurdu. Peki ya Kırşehir’de olduğu gibi hiçbir parti yüzde 50 barajını geçemiyorsa Milletvekili dağılımı neye göre yapılacaktı?Bu durumda Nispi Temsil sistemine benzer bir uygulama devreye girer. %25’den az oy alan partiler devre dışı bırakılır. Geriye kalan eğer iki parti ise oy çoğunluğu kimdeyse tüm milletvekilliklerini o parti kazanır yok eğer üç parti varsa (yukarıda olduğu gibi) bu kez nispi temsil sistemi devreye girer. Bu yüzden bu sisteme, “Liste usulü çoğunluk seçim sistemi” denmiştir. Böyle olduğu için zaten bazı illerde Bağımsızlar da Meclise girebilmişlerdir.Örneğin Kırşehir örneğinde eğer MP %25’den az oy almış olsaydı, o zaman iki parti kalacak ve DP oy çoğunluğuna sahip olduğu için tüm milletvekilliklerini kazanmış olacaktı. Saçma ama gerçek buydu!!
1954 Genel Seçimlerinde Kırşehir’de olup biteni açıklamadan önce yine iki not düşmek durumundayım: Birincisi, 1953 yılında Millet Partisi “laikliğe aykırı” davranışı nedeniyle kapatılır, yerine Genel Başkanı Osman Bölükbaşı olan CMP (Cumhuriyetçi Millet Partisi) kurulur. İkincisi, illerin çıkardığı Milletvekili sayısı bir seçim döneminden diğerine değişmektedir. 1950 seçimlerinde 4 Milletvekili çıkaran Kırşehir, 1954 seçimlerinde 5 Milletvekili çıkarma hakkına sahiptir.
Oy Yüzdesi KırşehirMilletvekili Sayısı (1954)
CMP % 43.5 5
DP %30,4
CHP %23,2
Gördüğünüz gibi CHP %25’ten daha az oy aldığı için devre dışı bırakılmıştır. Geriye kalan iki parti arasında CMP daha fazla oya sahip olduğu için 5 milletvekilliğinin tamamını da CMP kazanmıştır.Bu durum DP’yi rahatsız eder. Bir sonraki seçimlerde buna engel olmak için Nevşehir adında bir il yaratılır ve Kırşehir’i Nevşehir’in bir ilçesi haline getirirler.
Amacım Kırşehir örneğini kullanarak sizlere 1950-60 arasındaki seçim sistemiyle ilgili bilgi vermekti. Elbette asıl amacımız Kars ve Iğdır’daki durumdur.
Değerli Okuyucular! Biraz geriye giderek 1950 yılında seçilen CHP’li on milletvekilinin listesini hatırlatmak isterim
TBMM 9.DÖNEM (1950) KARS MİLLETVEKİLLERİ
1950 Genel seçimlerinde CHP Kars’tan %54,8 oy aldığı için tüm milletvekilliklerini de kazanmıştı.
1. Abbas Çetin
2. Latif Aküzüm
3. Hüseyin Cahit Yalçın
4. Tezer Taşkıran
5. Veyis Koçulu
6. Esat Oktay
7. Hüsamettin Tugaç
8. Sırrı Atalay
9. Mehmet Rüstem Bahadır
10. Fevzi Aktaş
Daha sonra AZERBAYCAN DİASPORASI’nının siyasi anlamda iplerini Türkiye çapında elinde tutan Başbakan Yardımcısı Samet Ağaoğlu’nun Azerbaycan Diasporası’nın merkezi durumundaki Kars ilini yeniden dizayn etmek amacıyla Abbas Çetin, Veyis Koçulu ve Latif Aküzüm’ü CHP’den istifa ettirtip DP’ye geçişini sağlar. Kız kardeşi Tezer Taşkıran 7. ve 8. Dönem Seçimlerinde CHP’den Milletvekili olduğu için biraz beklemeyi tercih eder, çok geçmeden o da istifa edip DP saflarına katılır. Böylece DP, Azerbaycan Diasporasının merkezi durumuna gelir. Bu nedenle görev yaptığı süre içinde Komünist ajan olabileceği şüphesiyle Azerbaycan Diasporasını yakın takibe alan ve yakaladıklarını haklı-haksız infaz eden Hüsnü Bingöl’ün ismi tüm kayıtlardan silinir,yazmış olduğu raporlar yırtılıp atılır. Hüsnü Bingöl ismi ve çalışmaları 1955 yılından itibaren Azerbaycan Diasporasının çabalarıyla MAH’ın (MİT) arşivlerinden de çıkarılır, tarihin çöplüğüne atılır. Sanki böyle bir şahsiyet 23 yıl boyunca Iğdır’ın kaderine hükmetmemiş sanki böyle birisi hiç yaşamamış gibidir. İsmi ve mezarı unutturulmaya çalışılır. Bildiğiniz gibi Hüsnü Bingöl ismi, araştırmalarım sonucu 2002 yılında yayımladığım Iğdır Sevdası kitabında tekrar gündeme gelmiş ve tarihteki yerini almış, kitaptan hareketle “Sınırdaki Işık” belgeseli hazırlanmıştır. Şimdi tekrar 1954 Genel seçimlerine gelelim:
CHP 10.DÖNEM (1954) KARS MİLLETVEKİLLERİ ADAYLARI (Seçim Öncesi)
- Sırrı Atalay
- Turgut Göle
- Fevzi Aktaş
- Ali Yeniaras
- Remzi Çakır
- İbrahim Us
- Hasan Erdoğan
- Kemal Güven
- Rıza Yalçın
- Mehmet Hazer
Gördüğünüz gibi Iğdır kökenli Rıza Yalçın (Bu Taylı) DP’ye geçmemiş CHP’den aday olmayı tercih etmiştir. Yani bu dönemde CHP, Kürtlerin ve “Bu Taylı” olan hem Rıza Yalçın hem de Mehmet Hazer gibi Azerilerin çekim merkezi olmuştur.
ÖNEMLİ NOT: Birçok okuyucumun zihninde halen Iğdır deyimiyle “O Taylı” ve “Bu Taylı” ifadeleri kullanılabilir ama Türkiye genelinde bu isimler yerine “Azerbaycan Diasporası” ifadesi daha doğrudur. Sık sık sorulan soru şudur: Hangi kritere göre bir Azeri’yi Azerbaycan Diasporasına ait olup olmadığını anlayacağız?
Sizlere çok basit bir açıklamada bulunacağım: Bildiğiniz gibi Iğdır-Kars-Ardahan illeri 1917 yılına kadar Rus yönetimindeydi. Rus Devrimiyle Rus askerleri Güney Kafkasya’dan tamamen çekilince önce üç bağımsız devlet kuruldu. Çok geçmeden Azerbaycan ve Ermenistan devletlerinde Azeri ve Ermeni nüfuslar yan yana iç içe olduklarından ulus-devlet olmanın bir koşulu olarak bu nüfusların ait oldukları devletlere gitmesi gerekiyordu. Tıpkı bir zamanlar Pakistan ve Hindistan’da yaşanan duruma benzer şekilde bugünkü Ermenistan sınırları içinde kalan bölgede yaşayan Azeri ahali ya Bakü tarafına ya da Aras nehrini geçerek Iğdır’a veya Kars’a gelmişlerdir. Onlar gelmeden önce de Iğdır ve Kars’ta Azeri ahali vardı. Ancak onların bölgenin yerli ahalisiydi. Bu yüzden yeni gelenlere “O taylı” ismi takıldı. Kısacası 1918-1920 yılları arasında Aras nehrini geçerek Türkiye’ye sığınan Azeriler, Diaspora Azerileri olarak adlandırılmaktadır. Yurtlarından haksız yere kovuldukları için içlerinde Türkçülük ve Milliyetçilik duygusu ağır basmaktadır. Ermeni nefreti daha derin şekilde yer etmiş, Azerbaycan Devletine ve Bayrağına bağlılık daha güçlü olarak halen varlığını devam ettirmektedir.Örneğin Rıza Yalçın, iç savaştan önce de Karakoyunlu’da idi. Aynı şekilde Mehmet Hazer de Kars’ta doğup büyümüştü. Her ikisi de Aras’ı aşıp bu tarafa gelmedikleri için bu isimleri Azerbaycan Diasporası grubuna dahil etmemiz mümkün değildir.
DP 10.DÖNEM (1954) KARS MİLLETVEKİLLERİ ADAYLARI (Seçim öncesi)
- Abbas Çetin
- Veyis Koçulu
- Latif Aküzüm
- Kemal Kaya
- ABDURREZAK GÜNEŞ(Nevruz Gündoğdu)
- Fevzi Yeşilkaya
- Tezer Taşkıran
- Org. Muharrem Mazlum İskora
- Ali Topçu
- İlhan Aksu
Dikkat ederseniz Abdürrezak Güneş ismini büyük harflerle yazdım. Bu milletvekili adaylarının listesidir. Delege oyuyla seçilmişlerdir. Çok geçmeden Samet Ağaoğlu ve Kars’taki Azerbaycan Diasporasının lideri Abbas Çetin ve arkadaşları Kürt Kökenli olduğu için üç kişiyi veto ederler. Abdürrezak Güneş de bunlardan birisidir. Abdürrezak Güneş’in yerine Nevruz Gündoğdu listeye alınır. Gerçeği konuşursak Ziya Ayrım gibi gençler de mağdur edilir. (Önemli Not: Ziya Ayrım’ın annesi Kürt’tür). Bakalım EKİNCİ gazetesi bu haberi nasıl veriyor.
EKİNCİ GAZETESİ 30 Eylül 1957
SAHİBİ: CENGİZ EKİNCİ
BAŞLIK: Ziya Ayrım, Kayınbiraderi Lâtif Aküzüm Tarafından Atlatıldı
Üç yıl vilâyetimizde Ziraat Müdürlüğü yaptıktan sonra Iğdır’ın iktisadi veçhesini değiştiren Dil Çiftliğini kurup müstahsil (verimli) hale gelmesinde büyük emek ve gayreti olan bu ve diğer hizmetleri itibarıyla de vilâyetimizde takdir ve sempati toplayan Ziya Ayrım, bilindiği gibi kuvvetli durumuna güvenerek Milletvekili seçimlerine DP’den adaylığını istemek suretiyle katılmış bulunuyordu.
Şu da vardı ki, DP’de yetişen diğer bütün gençlerin olduğu gibi ZiyaAyrım’ın da önünde esen bir Lâtif Aküzüm, bir Abbas Çetin köprübaşını işgal etmiş bulunuyorlardı. Üstelik Latif Aküzüm, Ayrım’ın kayınbiraderi idi ve öteden beri Ziya Ayrım’ın muhiti sayesinde politik bir varlık olarak kendisini tanıtmasına rağmen söz sırası gelen her yerde kendi tabiriyle “Ben varken Ziya kim oluyor, esasen Tuzluca benimdir” diyerek iktisap ettiği aile ve muhiti küçümsemekte devam ediyordu. Bu defa Ziya Ayrım’ın adaylık bahsinde de aynı noktayı nazardan hareket etmiş, Abbas Çetin’in desteklenmesi neticesinde eniştesini kati surette atlatmıştır. DP adayları içerisinde listeye ithal edilenlerin çoğunu sürükleyip seçim kazanmaya amil olabilecek bir kuvvette bulunan Ziya Ayrım’ın atlatılması bütün vilayette hayret ve hoşnutsuzluk yaratmıştır. DP listesine muhtelif kombinezonlar sayesinde girenler ZiyaAyrım’dan mahrum olmanın acısını çok çekeceklerdir.
IĞDIR TARİHİNDE ETNİK KIRILMA NOKTASI
İster kabul edin ister etmeyiniz bugüne kadar Iğdır’da devam eden etnik çatışmanın baş sorumlusu Samet Ağaoğlu ve Abbas Çetin grubunun izledikleri Azerbaycan Diasporası siyaseti ve yaklaşımları nedeniyle olmuştur. Kısacası “Diaspora Azerileri” olmasaydı Iğdır ve Kars bölgesinde yaşayan Kürt-Azeri-Terekeme-Yerli kesim sadece siyasetin getirdiği doğal bir yarış içinde olacaklardı. Nefret, ötekileştirme, Oğuz Türkçülüğü, Turancılık gibi kavramlar Azerbaycan Diasporası tarafından Iğdır ve Kars’a aşılanmıştır ve bu aşı halen etkisini devam ettirmektedir.
DP, hiçbir gerekçe göstermeden delegelerin seçtiği üç Kürt adayını veto eder. Bunlardan birisi de Abdürrezak Güneş’tir. Bu vetonun sonucu olarak Iğdır siyaseti alt-üst olmuştur:
- Kürtler ve Diaspora Azeriler arasındaki etnik çatışma elit yani aydın düzeyinde ortaya çıkmıştır. Gençlik ve halkı henüz etkilememiştir.
- Iğdır’daki Azeriler arasında keskin çizgilerle O Taylı (Diaspora)-Bu Taylı ayrımı yaşanmıştır. Bu çatışma uzun süre devam etmiş, daha sonra göreceğimiz gibi Nurettin Kirman bu çatışma sonucunda şehit edilmiştir. Iğdır’daki O Taylı-Bu Taylı arasındaki çekişme 1970’den itibaren büyük ölçüde kaybolur, Azerbaycan Diasporasının siyasi felsefesi kendisini kabul ettirir. Bu siyasi felsefenin temel öngörüsü “Oğuz Türkçülüğüdür” yani bir anlamda Azeri-Türk-Türkmen birlikteliğidir.
- Azerbaycan Devleti de Türkiye’deki Azerbaycan Diasporasını desteklemekte, seçilen milletvekillerine özel madalyalar takdim etmekte, bir anlamda kendisine bağlı bir Azerbaycan Diasporası kamuoyunu canlı tutmaktadır.
Başka bir konuyu daha okuyucularımın dikkatine getirmek isterim: Iğdır’daki Kürt-Azeri etnik çatışması üç aşamalı olmuştur:
BİRİNCİ AŞAMA: 1950-1970 arasında sadece elit kesimler arasında var olan çatışma (Özellikle Kürtler ve Azerbaycan Diasporası Azeriler arasında)
İKİNCİ AŞAMA: 1970-2000 yılları arasında Kürt ve Azeri gençlik arasında var olan çatışma (Azerbaycan Diasporasının siyasi felsefesi olan Oğuz Türkçülüğü ve Turancılık ön plana çıkmıştır)
ÜÇÜNCÜ AŞAMA: 2000 yılından bugüne kadar devam eden (özellikle Belediye Başkanlığı için) iki halk arasında devam eden çatışma. Bu çatışmanın ciddiyetini zaten son belediye seçimlerinde görmüş bulunuyoruz. Temennimiz oydu ki 1950’li yıllarda elit kesimler arasında ortaya çıkan çatışma kendiliğinden kaybolup gitseydi. Eğer Iğdır’a Samet Ağaoğlu ve Abbas Çetin tarafından dışarıdan müdahale olmasaydı büyük ölçüde Iğdır fazla kutuplaşma olmadan normal hayatına devam edecekti. Ancak ne yazık ki daha sonra göreceğiz ki 1950’li yıllarda yaşanan iki olay Kürt-Azeri (Diaspora Azerileri) dengesini bozmuştur: Birincisi Abdürrezak Güneş’in Diaspora Azerileri tarafından alenen veto edilmesidir. İkincisi, CHP Kars siyasetinin lideri Kürt kökenli Sırrı Atalay’a Enver Sever’in attığı iftira ve Iğdır’da devam eden ve üç yıl süren mahkeme olayıdır. Sırrı Atalay’ın berat eder ama üç yıl devam eden mahkeme yüzünden Sırrı Atalay’ın mahkeme için her Iğdır’a gelişinde etnik gerginlik zirve yapar (O yıllar Milletvekillerinin dokunulmazlık hakkı dava açıldığında hemen kalkardı. Sırrı Atalay suçlu bulunsaydı ceza evine atılacaktı) Anlatılanlara göre mahkeme Sırrı Atalay’ın beraatına karar verdiğinde bütün partilerden Kürt aydınları ve aşiret reisleri mahkeme yerini bayram havasına çevirmişlerdir.
CHP, Rıza Yalçın ve Mehmet Hazer gibi Azeri kökenli milletvekili adaylarını veto etmezken, DP üç Kürt kökenli adayını veto etmiştir. Bu da ayrımcılığın Iğdır ve Kars’ta ilk kimler tarafından bilinçli olarak başlatıldığının işaretidir.
Önce isterseniz Kars’ta CHP’nin iki önemli Kürt kökenli Milletvekili olan Sırrı Atalay ve Turgut Göle ile Azeri kökenli (Bu taylı) Milletvekilleri olan Rıza Yalçın ve Mahmet Hazer isimli adaylar hakkında kısa bir bilgi vermek isterim. Burada önemli bir not düşmek durumundayım. CHP’nin Kars siyasetini bir anlamda Kürt kökenli Sırrı Atalay, DP’nin Kars siyasetini Iğdır doğumlu ama Diaspora Azerisi Abbas Çetin dizayn etmektedirler.
SIRRI ATALAY KİMDİR: 1919’da Pasinler’de doğmuştur. İlkokulu Göle’de, lise tahsilini Kars’ta yapmış, 1942 yılında Ankara’da Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur. Lice Savcılığında, Kığı hakimliğinde bulunmuştur.1950 seçimlerinde Kars Milletvekilliğine seçilmiştir. CHP’nin TBMM’sindeki grubunun idare heyeti üyeliğinde ve ilk defa bir partinin en yüksek kademesi olan genel idare kuruluna Karslı olarak genç yaşında girmiştir.
TURGUT GÖLE KİMDİR: 1329 (1914) tarihinde Kars’ın Göle kazasında doğmuştur. Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Hukuk Fakültesi mezunudur. Ankara maiyet memurluğunda,Cebeci nahiye müdürlüğünde, Bala, Hafik ve Çubuk kaymakamlıklarında bulunmuş ve Amerika’da 3 yıl Master ihtisasını yapmış ve emniyet genel müdürlüğünde 9. ve 1. şube müdürlüğünde polis enstitüsü trafik hocalığında bulunmuş ve partizan DP’lilerin şikayeti üzerine Bitlis emniyet müdürlüğüne tayini üzerine istifa ederek Ankara’da serbest avukatlığa başlamıştır.
RIZA YALÇIN KİMDİR: 1906 Karakoyunlu doğumlu olup Iğdır’da 11 yıl belediye başkanlığı yapmış, 1946’da CHP’ye katılmış Iğdır’da CHP ilçe idare kurulu başkanı olarak görev üstlenmiştir. 4 yıl Halkevi reisliği ve 4 yılda il genel meclisi üyeliğinde bulunmuştur. Muhitinde sevilen, çalışkan ve olgunluğuyla tanınmış hemşerimizdir.
İsterseniz Rıza Yalçın gibi önemli bir şahsiyeti bir de oğlu Avukat Ataman Yalçın’ın anlatımıyla tanıyalım:
“Babam Rıza Yalçın, Karakoyunlu ilçesi yerlisidir. Onun babası HaydarBey ve kardeşleri “Karakoyunlu Beylerine mensupturlar. Ailemdeki bu “Beylik” o yıllar o kadar öne çıkan bir özellik arz ediyormuş ki, Sürgün Kanunu nedeniyle az kalsın ailemden fertler de hedef olup, sürgüne gönderilecekmiş!
Babam 1906 doğumlu olduğu için ilk ve ortaokulu Rus okullarında okumuştu. Ortaokul için de Erivan’a gitmişti.Babamın okul arkadaşlarından birisi de Kinyas Kartal imiş! Her ikisi de daha sonra milletvekili olup dostluklarını TBMM’de devam ettirdiler.Babam ortaokulu (Rıznakiye) bitirdikten sonra eğitimine devam edememişti. Rusçayı bilir fakat konuşmazdı. (Milletvekili kimlik fişinde “az Rusça bilir” diye bir kayıt vardı.) Askerlik görevini şubede yazıcı olarak tamamladıktan sonra amcası Aziz Yalçın’ın kızıyla evlendi.
Babamın, Eşref isminde bir erkek, üç de kız kardeşi vardı. Uzun yıllar Bursa’da “Kömürcüoğlu” firmasında görev yapan Eşref amcam, kansere yakalandı. Iğdır’da vefat etti.Babam 1939-1950 yılları arasında Iğdır Belediye Başkanlığı yaptı.1950 yılında CHP İlçe Başkanı oldu. Bu görevini 1954 yılına kadar devam ettirdi. O yıl CHP’den milletvekili seçildi. Bu görevi 1957 yılında sona erdi. Babam 1961 yılında bu kez YTP (Yeni Türkiye Partisi)’den parlamentoya girdi.Babam, 1966 yılında Iğdır’a dönmeye hazırlandığı günün arifesinde Ankara’da vefat etti.”
MEHMET HAZER KİMDİR: Mehmet Hazer 1333 (1917)’de Kars’ta doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini Erzurum’da yapmıştır. Hukuk Fakültesinden mezundur. Birçok kazalarda kaymakamlık yapmış, vali vekâletliklerinde bulunmuştur. Çok kıymetli çalışkan bir idarecidir. Akhisar gibi büyük bir kazanın kaymakamı bulunmaktadır.
EKİNCİ GAZETESİ 15 Mart 1954
DP KARS MİLLETVEKİLİ ADAYLARINI TANITIYORUZ
ABDÜRREZAK GÜNEŞ
CHP’den ayrılıp DP’ye intisabı (katılımı) üç senelik bir mazi taşıyor.Iğdır eşrafından olup tahsil derecesi ilk mekteptir. Ticaretle iştigal eden bu aday Iğdır’da hürmet gören şahıslardandır.
LÂTİF AKÜZÜM
Hukuk Fakültesini epey uzun bir zamanda bitirdikten sonra Avukat İsmail Alaca’nın yanında avukatlık stajı yapmış. 1950’den evvelki ara seçimlerinde Fevzi Aktaş’a mağlup olmuş. 1950 seçiminde CHP’den mebus çıkmış, bilahare DP’ye geçerek bu parti saflarında çalışmaya başlamıştır.
ABBAS ÇETİN
Hukuk Fakültesi mezunu olup hâkimlik ve avukatlık yapmıştır. 1950 seçimlerinde CHP listesinde CHP’lilerin reyleriyle CHP mebusu olan bu gencimiz, partisinin muhalefette kalmasından sonra iktidar partisine geçmiş ve yeni partide büyük itibar görmüştür. Şimdi DP Müfettişi olarak seçimleri kazanmak için çalışmaktadır.
IĞDIR TARİHİNİN EN ÖNEMLİ KIRILMA NOKTASI VE ETNİK ÇATIŞMANIN BAŞLADIĞI OLAY:
ABDÜRREZAK GÜNEŞ’İN DP TARAFINDAN VETO EDİLMESİ
Değerli okuyucular!
Her zaman söylenen bir laftır: Geçmişini bilmeyen geleceğini de kuramaz. Eğer 1950’den bugüne Iğdır’ın siyasi tarihini tanımak istiyorsanız burada yazacaklarıma özel bir önem vermenizi rica ediyorum.
Abdürrezak Güneş sıradan birisi değildir. Torun (Güneş) ailesinin lideri konumundaydı. Hamit Bey’in üçüncü oğludur. Hamit Bey’in oğulları yaş sırasına göre Fettah Bey, Kerem Bey, Abdürrezak Bey ve Naci Beylerdir. 1954 yılında Hamit Bey, Fettah Bey, Kerem Bey hayatta değillerdir. Abdürrezak Bey, Rus Yönetimi zamanında tüm Kürtlere Çarlık nezdinde liderlik yapmış Gulicevher Ağa, Hesen Bey ve General Eleşref Bey’le aynı ailedendir. Rus yönetiminde yaşamış bütün Kürtlerin bu aileye karşı büyük bir saygı ve sevgisi vardır. Abdürrezak Bey de olgun kişiliği, uzak görüşlülüğü, yapıcı kişiliği ile bu aileye layık olmasını bilmiştir. Iğdır Ticaret Odası Başkanıydı. DP büyük bir hata yapıp delege oylarıyla listeye girmiş üç Kürt kökenli adayı veto eder. Bunlardan birisi de Abdürrezak Güneş’tir. Bu veto işlemini uygulamaya koyan da maalesef Azerbaycan Diasporasının lideri Samet Ağaoğlu ve Kars temsilcisi Abbas Çetin’dir. Abdürrezak Güneş’in veto edilmesi Iğdırlı tüm Kürt aşiretlerini ayağa kaldırmıştır. Kürtler mensubu oldukları partilerden çekilerek büyük bir toplantı yaparlar. Kürt aşiretleri aralarındaki husumeti de bir yana bırakarak Abdürrezak Bey’i Bağımsız Aday olmaya ikna ederler ancak adaylık için başvuru tarihi çoktan geçmiştir. Belediye önünde yapılan toplantının açılış konuşmasını Mecit Hun üstlenir:
“Beş paralık siyaset için Kürtlerin onurunu ayaklar altına alan bu densizlere verilecek cevabımız ağır olacaktır. Iğdır’da tek bir Kürd’ün oyu DP’ye gitmeyecektir. Oylarımızı CHP’ye vereceğiz” (Bu konuşmayla ilk kez Mecit Hun CHP’ye yakın bir tutum alır)
Daha sonra başka konuşmacılar da söz alır.
O günleri bizzat yaşamış olan Merhum Hacı Cihangir Turan durumu şöyle özetler:
“Yıl 1954 idi. Türkiye’de genel seçimler yaklaşıyordu. Iğdır’ın ileri gelen bir ailesinin oğlu Abdürrezak Bey bu seçimlerde DP’den aday olmak için başvurmuştu. Ancak bilemediğimiz nedenlerden dolayı Abdürrezak Bey’in adaylığı genel merkez tarafından veto edilmişti. Tahminime göre kardeşi Naci Bey’in “casusluk” suçlamasıyla yargılanmış olması buna bir neden olabilirdi.(Bu doğru değil çünkü DP listedeki üç Kürt adayını -Abdürrezak Güneş, Aslan Alp veAğali Bozbay- aynı anda veto etmiştir. Mücahit) Veto kararı, Abdürrezak Bey ve ailesi için olduğu kadar bölgenin tüm Kürt aşiretleri adına onur kırıcıydı. Yöre insanına yıllarca emek vermiş Hamit Bey’in oğlu ve Kerem Bey’in kardeşine layık görülen bu vetoyu protesto etmek için Kürtler DP’den intikam almaya karar verdiler. Kürt aşiretlerini temsilen 20-30 kişilik bir seçim konseyi oluşturuldu. Kalabalık parti merkezine sığmayınca belediye bahçesinde toplantıya devam ettik.
Seçim konseyinin tek bir hedefi vardı: Kürtler DP’ye oy vermeyecekti. Tercihen bu oylar CHP’ye atılacaktı.Seçim konseyi görev bölümü yaptı. Buna göre dağ köylerine Şıh Hüseyin Balamir, Aziz Güney ve Mecit Hun; Taşburun ve aşağı köylere HacıÖmer Şark ve ben; Tecirli, Alut ve Panik köylerine Emin Güneş ve Burukan aşiretinden Hacı Abdullah; Orgof ve Erhacı’ya İsa Şen propaganda görevlisi olarak atandı.
Bütün Kürtler tek bir vücut bu görev bölümüne şevkle katılıyordu.Çalışmamız Iğdır yöresiyle sınırlı kalmıyordu. Herkes gücünün yettiğince Göle, Digor, Sarıkamış ve Kağızman tarafındaki aşiretlerle de temas kuruyordu. Seçim sonuçları geldiği zaman çalışmamızın ne kadar başarılı olduğunu anlamıştık.
Bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim:
Halfeli köyünün 701 seçmeni vardı. Seçim sabahı bize bir haber geldi. AliyêXelit adında birisi seçim konseyinin kararına muhalefet ediyormuş. Silah ustası olduğu için böyle birinin muhalefeti oyları böler korkusuyla Enver Güneş ve ben hemen köye gittik. AliyêXelit çok karalıydı:
“Ben yeminliyim, DP’ne açık oy vereceğim. Ancak ailem emrinizdedir.”
Halfeli’de açık oy kullandırmak zorunda kaldık. Seçim sonucu açıklandığında DP 1, CHP 700 oy almıştı.
O yıl Iğdır bölgesindeki Kürtler DP’ye sıfır oy vererek inanılması zorbir dayanışma destanı yazdılar. Fakat maalesef bu durum uzun yıllar tekrar etmedi.”
TÜRKİYE GENELİNDE 1954 SEÇİMLERİNE KATILAN PARTİLERİN OY ORANLARI VE ÇIKARDIKLARI MİLLETVEKİLİ SAYILARI:
Oy Oranı Toplam Milletvekili
1. DP % 58.4 503
2. CHP %35.1 31
3. CMP % 5,3 5
4. Bağımsızlar 2
TOPLAM: 541
1954 Genel Seçimlerine kaç parti katıldı ve genel başkanları kimdi?
1. Demokrat Parti Adnan Menderes
2. Cumhuriyet Halk Partisi İsmet İnönü
3. Cumhuriyetçi Millet Partisi Osman Bölükbaşı
4. Türkiye Köylü Partisi Tahsin Demiray
5. İşçi Partisi Orhan Arsal
Değerli okuyucularım!
Sizlere karşılaştırma şansı vermek için şu soruyu soracağım: Eğer Nispi Temsil Sistemi uygulansaydı partiler 1954 Genel Seçimlerinde kaç milletvekili çıkaracaklardı?
1. DP 281
2. CHP 211
3. CMP 32
4. Türkiye Köylü Partisi 18
Umarım bu şekilde Çoğunluk ve Nispi Temsil arasındaki farkı da görmeniz mümkün olmuştur.
EKİNCİ GAZETESİ 25 Mart 1954
SAHİBİ: CENGİZ EKİNCİ
CUMHURİYETÇİ MİLLET PARTİSİ (CMP) IĞDIR TEŞKİLATI
Başkan: Hasan Öztürk (Müteahit),
Başkan Vekili: Osman Ataman (fabrikatör)
Kâtip: Avukat Kâzım Kuyucak
Üyeler: Salih Çöllü (tüccar), Hüseyin Erdem (tüccar)
1954 KARS GENEL SEÇİM SONUÇLARI
Türkiye geneli ile ilgili olarak sizleri bilgilendirdikten sonra sıra geldi Kars’daki duruma.. Unutmayalım o yıllar Iğdır, Kars’ın bir ilçesidir. Türkiye Köylü Partisi Kars’ta örgütlenmediği için üç parti seçime girer: DP, CHP ve CMP
İL TEMELİNDE SEÇİM SONUÇLARI
Oy yüzdesi Çıkardığı Milletvekili
CHP %49.1 10
DP % 38.1
CMP %11.4
Bağımsız %1.4
Gördüğünüz gibi CMP % 25’in altında oy aldığı için devre dışı bırakılmış, geriye kalan iki parti içinde CHP daha yüksek oy aldığı için tüm milletvekilliklerini de CHP kazanmıştır.
ABBAS ÇETİN, LATİF AKÜZÜM VE VEYİS KOÇULU
1950 Genel Seçimlerinde CHP listesinden milletvekili seçilen Abbas Çetin, Latif Aküzüm ve Veyis Koçulu, çok geçmeden CHP’den istifa edip DP’ye geçerler. DP 1954 seçimlerinde DP’nin Kars listesinde yer alırlar ve kazanacaklarına kesin gözüyle bakarlar. Ancak DP, Kars’tan milletvekili çıkaramayınca iktidar partisi daha doğrusu Samet Ağaoğlu üç arkadaşı üst düzey bürokratik görevlere getirerek ödüllendirir:
Abbas Çetin: Emekli Sandığı Reisi ve Türk Hava Kurumu Genel İdare Kurulu üyesi
Latif Aküzüm: Toprak Mahsulleri Ofisi İdare Meclisi Başkanı
Veyis Koçulu: Önce bazı üst düzey görevler üstlenir ancak kendi isteğiyle ticaretle uğraşmayı tercih eder
ABDÜRREZAK GÜNEŞ’İN SEÇİM SONRASI HAYAL KIRIKLIĞI
Merhum Mahmut Yılmazoğlu (Uzun Mahmut) anlatıyor:
“1954 milletvekili genel seçimleri yaklaşıyordu. Abdürrezak Bey DP’den adaylığını koymuş ve yapılan ön seçimlerde listeye girmeyi başarmıştı. Ancak Adnan Menderes, Abdürrezak Güneş’i veto etti. Bu haber kasabada derin bir infial yaratmıştı.
Seçimlerin üzerinden hayli zaman geçmişti. Bir gün Abdürrezak Bey’i çok düşünceli bulmuştum.
“Abdürrezak Bey, sizi çok dalgın ve düşünceli buldum”
Abdürrezak Beykafasını kaldırdı, birşeyler itiraf etmek ister gibi bana baktı, sonra da,
“Mahmut, eskiden canım sıkıldığı zaman, KeremBey beyaz atını gönderir, biner Zor yaylasına giderdim. 40 gün yaylada kalınca tüm dertlerimi unutur, 35 yaşında bir delikanlı gibi olurdum.Ancak bu veto olayından sonra sanki Ağrı Dağı omuzlarımın üstündeymiş gibi üzerimde bir ağırlık ve uyuşukluk var. Artık bu yükü taşıyamıyorum,”dedi.
Abdürrezak Bey, DP tarafından veto edilmesini ciddi bir gurur meselesi yapmıştı. Belki de bu üzüntünün neden olduğu ani bir ölümle 1955 yılında aramızdan ayrıldı.
BİRLİK GAZETESİ 29 Eylül 1955
(Not:1955 yılında Mahalli Seçimler yapılır. Mücahit)
IĞDIR UMUMİ MECLİS AZALARI (İL GENEL MECLİSİ ÜYELERİ)
25 Eylül 1955 Pazar günü yapılan Umumi Meclis (Genel Meclis) seçiminde asıl azalığı kazanan DP adayları:
Iğdır: Hacı Nağdali Parlar, Hacı Ekber Çöllü, Musa Doğan
Tuzluca: Tevfik Ayrım
Toplam 33 Meclis Genel Azalığının 27’sini DP adayları, 6’sını da bağımsızlar kazanmıştır. (NOT: Bu yazıda CHP Iğdır İl Genel Meclisi üyelerinin ismi verilmemiştir. Ayrıca Aralık henüz ilçe olmamıştır. Mücahit)
KARS GAZETESİ 28 Aralık 1955
SAHİBİ FUAT ARASLI
YAZAN: KARS MİLLETVEKİLİ SIRRI ATALAY
ABDÜRREZAK GÜNEŞ’İN VEFAT HABERİ
Aralık ayının on altısı Cuma günü akşama doğru Erzurum mahreçli(kaynaklı) bir telgraf yaşaran gözlerimden uyuşan duygularımın üzerine kelime kelime, satır satır, “Nasıl olur? Mümkün mü? İnanılır mı?”diyebilmenin ihtimallerini siliyor, acı çok ağır bir hakikati sanki zorla kabule çalışıyordu.
Demek artık o olgun, güvenilir, hürmeti derhal telkin eden insan artık ebediyete intikâl etmiş… Ondan mahrum kalacağız…Şu dünyada fakir yahut zengin; şöhret sahibi yahut bir kenarda kendi halinde kalmış; mesut yahut bedbaht; hayırlı yahut hayırsız geçen ömürler,er yahut geç behemehal (mutlaka) bir sonuca mahkumdurlar. Zira her şey geçicidir. Ebedi olan, şerefle süslenen, kötülüğün gölgelendiremediği bir ad,haysiyetin bekçilik edebileceği bir mazidir. Böyle bir ad ve maziyi miras bırakamayanların ömürleri şu veya bu vesile ile debdebe içinde, günlük imkânların fırat himayeleri arasında geçebilir… Asıl bahtiyar ve büyük insan odur ki peşinden kalan “Hoş bir seda ola, bir hürmet ve hatıra vesilesi ola!”Ötesi, maddi dünyanın talih, heves ve fırsatıdır, o kadar…
Büyük ve köklü bir ailenin büyük rüknü (en önemli ismi) Abdürrezak Bey peşinden sadece hürmet dolu, olgunluk yüklü bir ad bırakmadı. Sadece biz vefakâr ve müşfik (şefkatli) bir büyük kaybetmedik.Yeri güç doldurulur, acısı zor unutulur, kâmil ve fazıl bir hami(koruyucu) bir mürşit (yol gösterici) kaybettik.
Kayıp yalnız Güneş Ailesinin değildir. Acı yalnız dost ve akrabasının değildir. Acı ve kayıp O’nu tanıyan seven, “insanlığının” şahidi olan herkesindir.Hastalığını öğrendiğimiz zaman üzülmüş, iyileştiğini haber alınca sevinmiştik. Meğer bu sevinmenin arkasında kara bir haber varmış…
Ağırbaşlı, basiretli, uzak görüşlü tam manası ile mümtaz (seçkin) bir insandan, vefakâr bir büyükten, kadirşinas bir mürşitten mahrum kaldığımız şu anda üzgünüm, muzdarip ve acılıyım… Fakat tesellilerimiz vardır.Yıllarca efsaneler gibi meziyetlerini sayacak, örnek alabileceğiz. Temiz huylarını unutmayacağız, onları edinmeye çalışacağız. Dün bir yol gösteren büyük, bugün yarın hatırası tazimle yad edilecek “rehber” olarak hafızamızda hayat hikâyesini taze ve uyanık tutacağız.
Huzur ve gönül rahatlığı içinde hizmet ve vazifelerini ifaya uğraşmıştı. Ömrünün daha verimli ve olgun çağında kader ansızın O’nu elimizden aldı götürdü…
Temiz ve asil adı, aziz hatırası içinde şeref ve şan alevi olarak bir meşale gibi yanarak gönüllerde yaşayacaktır. Ona hürmet ve sevgi besleyenler büyük adını bir vedia (emanet) olarak hafıza ve vicdanlarında daima saklayacaklardır.
“Abdürrezak Güneş” ismi “Hürmetin” “İtimadın” “Olgunluğun”“Basiretin” “Vefanın”bir remzi (simgesi) olarak kalacak ve yaşayacaktır.
İKİNCİ ETNİK KIRILMA: SIRRI ATALAY’IN IĞDIR’DA YARGILANMASI
Değerli okuyucular!
1950 yılında iki olay arka arkaya gelişince Kürtler ve Diaspora Azerileri arasındaki çatışmada geriye dönüşü olmayacak şekilde kök salar. Birinci olayda Iğdır’ın en ileri gelen Kürt lideri Abdürrezak Güneş’e darbe vurulur. İkinci olayda da CHP’nin Kars’taki en önemli lideri Kürt kökenli Sırrı Atalay hedef alınır. Eğer Sırrı Atalay hapse atılırsa bir sonraki seçimleri DP’nin kazanması ümit edilir.
21 Temmuz 1955 tarihinde Iğdır CHP Kongresi olur. Sırrı Atalay da Kars Milletvekili olarak Kongreye katılır ve bir konuşma yapar. DP’li Enver Sever ve bazı arkadaşları da Kongre’de yer almışlardır. Onların iddiasına göre Sırrı Atalay konuşmasında Adnan Menderes’e ‘Kumarbaz’ diyerek hakaret ettiğini ayrıca Başvekil Adnan Menderes’in“Kiti Jandarma Karakolu Komutanı kadar ehliyetli değildir”, demek suretiyle Hükümete hakaret ettiğini iddia ederek tutanak hazırlar ve imzaya açarlar. Sırrı Atalay hakkında dava açılır. Dava süresince Sırrı Atalay’ın dokunulmazlığı kaldırılır. Dava iki yıl sürer. Hacı Nağdali Parlar, Sadık Tezel ve Enver Sever’in birlikte hazırladığı tezgah Iğdır’daki Kürt ileri gelenleri arasında büyük bir rahatsızlık yaratır. Çünkü amaç Samet Ağaoğlu-Abbas Çetin çiftinden gelen emirle Sırrı Atalay’ı Iğdır’da hapse attırmaktır. Bu gelişme zaten Abdürrezak Güneş’le başlayan gerginliğe yeni bir boyut kazandırır. Artık kesinleşen bir gerçeklik vardır: Kürtler ve Diaspora Azerileri uzlaşmaz bir şekilde karşı karşıyadırlar. Bu husumet bugüne kadar halen tüm gücüyle devam etmektedir.
EKİNCİ GAZETESİ 4 Mart 1957
SIRRI ATALAY’IN MAHKEMESİ BUGÜN BAŞLAYACAK
YAZAN: CENGİZ EKİNCİ
Temmuz 1955 tarihinde yaptığı bir konuşmasında “Hükümetin manevi şahsiyetini tahkir ettiği” iddiasıyla dokunulmazlığı kaldırılıp hakkında cezai takibata başlanan milletvekillerimizden Sırrı Atalay’ın Iğdır’daki mahkemesi bugün başlayacaktır.Bu sebeple dün sabah Iğdır’a giden Atalay ile diğer mebus arkadaşlarına (Kemal Güven ve Rıza Yalçın) gazetemizin sahibi Cengiz Ekinci de refakat etmektedir.
Ağır Ceza Mahkemesinde rüyet (görülecek) edilecek davanın GİZLİ yürütülmesine karar verilmediği takdirde duruşma safhalarını okuyucularımıza bildireceğiz. Öğrendiğimize göre Atalay’ı, Kemal Güven ile birlikte Kars avukatlarından Turgut Artaç ve Osman Yeltekin savunacak.
EKİNCİ GAZETESİ 7 Mart 1957
SIRRI ATALAY’IN IĞDIR’DAKİ DURUŞMASI
(…) Ağır Ceza Heyeti, Aladdin Tuzcu’nun riyasetinde (başkanlığında) Celal Nuri Koç ve Mustafa Özer’den müteşekkildi. İddia makamında Cumhuriyet Müddeiumumisi (Savcı) Cemalettin Oktay bulunuyordu.
İddianamenin okunmasını müteakip ilk söz kendisine verilen Sırrı Atalay dedi ki:
“Muhterem Hakimlerim! 21 Temmuz 1955’de Iğdır CHP kongresinde konuştum. Bu konuşmalarımda neleri söylediğimi, neleri söylemediğimi arz ve izah etmeden önce müsaadenizle bu konuşmayı hangi şartlar içerisinde ve niçin yaptığımı kısaca izaha çalışacağım. Kimimiz mücadele ederek, kimimiz gayret sarf ederek kimimiz temenni ederek hukuka bağlı bir devlet nizamı yani demokratik bir idarenin teessüsünü (yerleşmesini) ümit etmekteyiz. Bu bizim bir asırlık ümidimizdir. Ümit ediyoruz ki korkusuzca memleket meselelerini tartışalım, ümit ediyoruz ki bir eziyete katlanmadan idare edenlerin beğenmediğimiz hususlarını tenkit ve murakabe edelim (denetleyelim).
Beğenmemek insan tabiatının bir icabıdır. On hanelik bir köy muhtarının bile icraatının beğenilmediği bunun ifade edildiği bir vakıadır. İnsanı yücelten ve medeniyeti bu seviyeye çıkaran da insanda ki bu duygudur.
Demokrasi bu duyguyu devlet idaresinin bir unsuru haline getirmiştir. Demokrasiye aşık olup yolunda ıstırap çekmemizin sebebi budur. İktidar partisinin beğenilmeyen hareketlerini tenkit ve murakabe etmek (denetlemek) herkesin hakkıdır. Bir muhalefet mensubu sıfatımla herkesin hakkı olan bu husus benim vazifemi teşkil eder. Bu vazife şuuru ile eğer ben iktidarın hatalı gidişini tenkit etmezsem Allah ve vicdan karşısında vazifemi yapmamış, nihayet huzurunuza da çıkmamış olacaktım. Muhalefet elbette ki beğenmediklerini söyleyecek fakat küfür etmeyecektir.
Ben 21 Temmuz 1955 günü Iğdır CHP kongresinde konuştum ama iddia ve isnat edilen şekilde sözler sarf etmedim. O zaman demiştim ki,
“Mirasyedi bir evlât yahut kumar oynayan bir şahıs, kendi imkanları üzerinde nasıl titizlikle durmazsa, DP’yi sevk ve idare edenler de memleketin iktisadi imkanları üzerinde hassasiyet göstermemiş, programsız ve günlük politikalarla iktisadi imkânlarımızı kurutmuşlardır.”
Fakat bana iddia ve isnat edilen hususlar tamamen başkadır.
(…) Mesela bu dâvanın zabıt mümzilerinden(imzalayanlardan) Enver Sever bir ifadesinde: “Sırrı Atalay, Başvekil Adnan Menderes Kiti Jandarma Karakolu Komutanı kadar ehliyetli değildir, demek suretiyle Hükümete hakaret etti” Görülüyor ki zabıt mümzilerinden (imzalayanlardan) Enver Sever, Başvekilin şahsına ait bir sözü,“Hükümete hakaret” diye kabul ve ifade ediyor. Halbuki Adnan Menderes Hükümet değildir.”
EKİNCİ GAZETESİ 16 Nisan 1957
GAZETE SAHİBİ CENGİZ EKİNCİ
SIRRI ATALAY’IN MAHKEMESİ
21 Temmuz 1955 tarihinde Iğdır CHP İlçe kongresinde yaptığı bir konuşma esnasında Hükümetin şahsiyeti maneviyesini tahkir (onur kırma) iddiasıyla aleyhinde amme dâvası açılıp Iğdır Ağır Ceza Mahkemesinde mahkeme edilmekte olan Kars milletvekili Sırrı Atalay’ın ikinci duruşması dün icra edildi.
(…) Şimdi sıra ile şahitleri dinleyelim:
FEYZULLAH İNAN: “O sırada ben DP İlçe İdare Kurulu Reisi idim. 21.7.1955 tarihli kongrede şahsen bulunmadım, kongreyi takip eden arkadaşlar bir zabıt tanzim etmişlerdi. Bu zaptı savcılığa verdi.
HAKİM: Bu şahıslar hazırlıktaki ifadelerinde zaptın sizin yazıhanede tutulduğunu söylemişlerdir. Ne dersiniz?
FEYZULLAH İNAN: Zabıt yazıhanemde tutulmamıştır. Sadık Tezel, Enver Sever,Cihangir Aras CHP kongresi için vazifelendirilmişlerdi. Onlar tanzim etmişlerdir.
HAKİM: Zaptı imza etmek üzere yazıhanenize kim getirmişti?
FEYZULLAH İNAN: Enver Sever ile Nurettin Kirman
HAKİM: El ile mi makine ile mi yazılı idi?
FEYZULLAN İNAN: Makine ile
HAKİM: Sizin yazı makinenizin markası nedir?
FEYZULLAH İNAN: Erika
HAKİM: Aynı makinede mi yazıldı?
FEYZULLAH İNAN: Aradan uzun zaman geçti, iyice tayin edemiyorum.
ALİ IŞIK: Bahis mevzuu kongrede ben de bulundum. Filhakika (gerçekten) Sırrı Atalay bu kongrede bir konuşma yaptı ama, “Nasıl ki zar atan bir kumarbaz gözünü kapar şansına zar atarsa, DP Hükümeti de..” mealinde sözler sarf ettiğini duymadım. Ben kongrede iken Sırrı Atalay Adnan Menderes’in şahsi kabiliyetinden, Mükerrem Sarol’un 10 liradan fazla param yoktur demesine rağmen bu gün çok zengin olduğundan bahsediyordu. Kongrenin sonuna doğru dükkana gittim. Enver Sever bana bir zabıt getirerek, Sırrı Atalay’ın kongre konuşmasına dair olduğunu söyleyip imza etmemi istedi. Okudum, zabıt duymadığım sözleri ihtiva ediyordu. Enver Sever’e, “Eğer duyduklarım yazılırsa imzalarım” dedim. Bunun üzerine Enver Sever gitti ve biraz sonra yeni bir zabıt getirdi. Dükkanın kalabalık olduğu bir zamandı,yeni zaptın üst kısmından birkaç satır okuduktan sonra evvelkinin değiştirildiğini anlayarak imzaladım.
HAKİM: Zabıt nerede tanzim edildi?
ALİ IŞIK: Görmedim. Enver Sever’den sorduğumda bana, “Feyzullah İnan’ın orada tuttuk” demişti. Kimin tuttuğunu söylemedi.
ENVER SEVER: 21.7.1955 tarihinde yapılan CHP İlçe kongresine o sırada DP İlçe reisi olan Feyzullah İnan beni ve Nurettin Kirman’ı hususi surette göndermişti. Sâmiîn (dinleyici) olarak dinleyecek hatiplerin sözlerini zapt edecek bilahare kendi kongrelerimizde cevaplandıracaktık. Ali Işık bizden evvel gitmişti. Evvelâ Rıza Yalçın ve Mehmet Hazer konuştular. Bunların konuşmalarında hakaretamiz (hakaret dolu) sözler yoktu. Müteakiben Sırrı Atalay söz aldı, evvelâ kendi partisinin geçmiş iktidarından ve nihayet yeni iktidardan bahis açtı. Mecliste ekseriyeti elde eden Adnan Menderes’in muhalefetin serbestisine mani olduğunu ve hatta bunun demir perde gerisinde olandan daha üzücü bulunduğunu, matbuatın (basının) çok hudutlandırıldığını (sınırlandırıldığını) söyledikten sonra isimlerini yazamayacağımız iki DP’li mebusun servetlerinden bahsederek böylece iktidarın gayri meşru servetler yapılmasına göz yumduğunu ifade etti. (…) Maznunun (sanığın) bu sözlerini ben ve Nurettin Kirman not etmiştik. Yanımızda Sadık Tezel, Cihangir Aras ve Ali Işık vardılar. Kongreyi müteakip Ali Işık, kendi dükkanına gitti, ayrılırken“Not edilen şeyleri zapta yazın imzalayalım” demişti. Biz de Feyzullah İnan’ın dükkânındaki yazı makinesi ile yazdık. Ben bu zaptı imzalaması için Ali Işık’a götürdüm. Ali Işık bazı noktalama hatası olduğunu söyleyerek düzeltilmesini istedi.
HAKİM: Kongrede notu kim tuttu?
ENVER SEVER: Ben tuttum
HAKİM: Tahsiliniz nedir?
ENVER SEVER: Orta 2’de bir sene okuduktan sonra ayrıldım
HAKİM: Zaptı kim dikte kim daktilo etti?
ENVER SEVER: Nurettin Kirman ile ben dikte etmiştik, Feyzullah İnan makinede yazdı.
SADIK TEZEL: Bu şahit de DP İlçe reisi Feyzullah İnan’ın arzusu ile CHP kongresine gittiğini, Sırrı Atalay’ın konuşmasını not eden Enver Sever’in bilahare bunları Feyzullah İnan’a dikte ettiğini, böylece yazılan zaptı imzaladıkların söyledikten sonra maznunun (Sırrı Atalay) konuşmaları hakkındaki suali, “Hatırlamıyorum, zabıt münderecatını (içindekileri) aynen kabul etmekteyim şeklinde cevaplandırmış ve müteakip bir suale de şu cevabı vermiştir.
HAKİM: Zabıt dükkânda nasıl yazıldı? Evvelâ bir müsvedde (taslak) yapıldı mı?
SADIK TEZEL Enver Sever’in notları bütün konuşmayı mufassalan (ayrıntılı) tespit etmemişti. Feyzullah İnan’ın dükkânında bu notlar birleştirilerek evvelâ el yazısı bir müsvedde vücuda getirildi, bilâhare daktilo edildi. Biz de imzaladık.
MECİT HUN: O tarihte ben Pamukova gazetesini çıkarıyordum. Kongrede bulundum ve Sırrı Atalay’ın konuşmasını not ettim. Bu konuşmasının suç teşkil eden kısımlarını neşretmeyeceğim tabii idi. Bu mülâhaza ile Mükerrem Sarol hakkındaki sözlerini gazeteme almadım. Bunu hadise sırasında verdiğim ifademde de belirtmiştim. Sırrı Atalay hükümet hakkında, “Kumarbaz” tabirini kullanmadı. Yalnız aşağı yukarı, “DP iktisadi bir programa sahip değildir. Bu partinin iktisadi gidişi şeş-beş atmaya benziyor” dedi.
HAKİM: Kongrede kimlerle beraber not aldınız?
MECİT HUN: Mehmet Gülten, Aziz Güney, İsmail Özgür ile
HAKİM: Zabıt mümzileri (imza edenler) sizden bu notları istediler mi?
MECİT HUN: Enver Sever ile Nurettin Kirman istedi ama gazetemde neşir içindir diyerek vermedim. Kendileri bir zabıt yapacaklarmış. Üç gün sonra emniyetin talebi üzerine bir suretini emniyete verdim.
(…) Arkasından bütün şahitler huzura alınıp “Kumarbaz” sözünün Sırrı Atalay tarafından sarf edilip edilmediği soruldu. Mecit Hun ile Ali Işık maznunun (sanığın) böyle bir söz söylemediğini bildirdiler. Enver Sever, Sadık Tezel,Cihangir Aras, Sırrı Atalay’ın bu sözü sarf ettiğini belirttiler. Bu mübayeneti (zıtlık) gidermek de mümkün olmadı
EKİNCİ GAZETESİ 19 Temmuz 1957
SAHİBİ: CENGİZ EKİNCİ
SIRRI ATALAY IĞDIR’DA BERAAT ETTİ
Sırrı Atalay’ın Iğdır Ağır Ceza Mahkemesinde aleyhinde açılan dava dün neticelenmiş, bildirildiğine göre Atalay bu mahkemede beraat etmiştir.
NOT: Değerli okuyucular! İki yıl boyunca Samet Ağaoğlu ve Abbas Çetin’in kışkırtmasıyla Iğdır’daki Azerbaycan Diasporasına mensup Azeri kesim tarafından şahsına iftira atılan CHP Kürt kökenli Milletvekili Sırrı Atalay Iğdır’da berat edildiğinde, yüzlerce Kürt ileri geleni, aydını ve aşiret reisleri mahkeme salonundan çıkan Sırrı Atalay’ı omuzlarına almış, CHP İlçe Binasına kadar omuzlarında taşımışlardır. Bu bir anlamda Kürt kamuoyunun Diaspora Azerilerine ve onların destekçisi Samet Ağaoğlu’na karşı kazandıkları bir zaferdi. Bugünden sonra Kürt aydınları yavaş yavaş CHP’ye kaymaya başlamışlardır.
SONUÇ:
Değerli okuyucular! Gördüğünüz gibi arka arkaya yaşanan iki vahim olay Iğdır’da Kürtler ve Diaspora Azeri ayrımcılığının kök salmasına neden olmuştur. Delege seçimini kazandığı halde Samet Ağaoğlu ve Abbas Çetin’in istekleri üzerine Abdürrezak Güneş DP aday listesinden silinmiştir. Aradan bir yıl geçmeden bu kez hem CHP’nin hem de Kars Kürtlerinin bir anlamda siyasi lideri durumundaki Sırrı Atalay, Enver Sever ve arkadaşlarının yine Diaspora Azeri liderlerinden aldıkları talimat doğrultusunda iftira atılarak Iğdır’da mahkeme edilmesi ve bu mahkemenin iki yıl devam etmesi, var olan husumeti daha da derinleştirmiştir. Sırrı Atalay 1957 tarihinde beraat eder ama geride onarılması zor derin bir iz bırakır. “Bu taylı” (Rıza Yalçın, Hacı Ali Ekber Tufan, Şamil Ayrım) Azerilerle barış ve kirvelik ruhu içinde birlikte yaşamaya alışmış Kürtler birdenbire kendilerini küçümseyen, yok sayan Diaspora Azerileriyle tanışınca kafaları karışır. Bazı dostluklar olur ama ne zaman ki PTSK-Birlik veya seçimler söz konusu olunca Diaspora Azerileri, bir yandan maddi durumları iyi olduğundan bir yandan Samet Ağaoğlu gibi iktidarda söz sahibi siyasetçiler tarafından korunduğundan Iğdır’da etnik düşmanlığı ve husumeti yaratan taraf olurlar. Bir sonraki yazımda da göreceğiniz gibi “Bu Taylı” Azerilerin sembol ismi Nurettin Kirman’ın “O Taylı” yani Diaspora Azerileri tarafından şehit edilmesiyle artık“Bu Taylı” yani Iğdır toprağının kadim Azerileri korkar, siner, siyaset sahnesini bir anlamda Diaspora Azerilerine bırakırlar. Diaspora Azerileri, 1970 yılında gençlik içinde de örgütlenerek liderliği ele geçirirler ve bu durum sonraki yıllarda da devam ede gelir. Sonuçta Iğdır’ımızda geriye dönülmez şekilde Azeri-Kürt ayrışması kök salar ve bugüne kadar devam eder.
Diaspora Azerilerinin, özellikle Mehmet Emin Resulzade ve Ahmet Ağaoğlu’nun yayımladıkları kitap ve dergilerle derinlik kazanan siyasi felsefenin temeli, Anadolu Türkleri-Türkmenleri ve Azerileri (Kuzey ve Güney) birleştirerek bir Oğuz Türk Cumhuriyeti kurmaktır. Bu görüşün gerçek sahibi Ziya Gökalp’dir. Üçüncü aşama Turan Devletini kurmak olacaktır. Merhum Ziya Gökalp’ın dikkate almadığı çok önemli bir husus vardır: Şiiler ve Sünniler aynı devlet yapısı içinde asla birlikte var olamazlar. Tarihte bir benzeri yoktur. Eğer varsa biri ezen diğeri ezilendir. Öyle olsaydı ikisi de Türk olan Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail anlaşır Büyük Oğuz Devletini kurarlardı. Zaten bunu bilen Mustafa Kemal Atatürk, bu görüşe asla rağbet etmediği gibi bir yandan Mehmet Emin Resulzade’yi Türkiye’den kovar diğer yandan 1930 yılında yapılan seçimlere katılan Serbest Fırka’yı(Parti) kapatır, partinin teorisyeni Ahmet Ağaoğlu’nu etrafından uzaklaştırır, onunla bir daha yüz yüze gelmek istemez. Ağaoğlu da istifa eder, köşesine çekilir.
Başka bir konu da Azerbaycan Devlet Başkanı, Eliyen Aşiretinden Kürt kökenli İlham Aliyev, iki de bir Iğdır veya Kars’tan seçilen Azeri kökenli milletvekillerini Bakü’ye davet edip onları madalyayla onurlandırmasıdır. Bu davranış Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde gizli, sinsi bir Azerbaycan Diasporasını canlı tutmak, siyasi kulis amacıyla kullanmak amacıyla yapılmaktadır. Bu yakışık almayan bir durumdur. Hepimiz TC Vatandaşıyız ve bu ülkenin çıkarlarını başka devletlerin lehine kullanma hakkımız yoktur. İyisiyle kötüsüyle yüzümüz Bakü veya Tebriz’e değil Ankara’ya dönük olmalıdır. Bu durum Kürtler için de geçerlidir. Yüzlerini Erbil’e Süleymanya’ya değil Ankara’ya çevirmek zorundadırlar. Azeriler ve Kürtlerin kendilerini Diaspora statüsünde değil bu devletin asli vatandaşı olarak görmek zorunluluğu vardır. Iğdır’ın kişilik bulamamasının nedenlerinden biriside Diaspora Azerilerinin Iğdır toprağında kendilerini diasporada hissetmeleri, bir gün geldikleri topraklara geri dönecekleri düşüncesini bilinçaltında taşımalarıdır.
Şahsi görüşüm odur ki dışarıdan üçüncü bir gücün müdahalesi olmadan Iğdır’da Azeri-Kürt bütünleşmesi asla olmayacaktır. Bunu en son Kayyum atamasında gördük. Siyasi görüşlerine bakmaksızın neredeyse bütün Azeriler sevindi ve neredeyse bütün Kürtler üzüldü. Bu durum ciddi bir tehlikeye işarettir. Evet, Iğdır’ı değiştirecek üçüncü güç ne olabilir, diye bir soru soralım, cevabı üzerinde düşünelim, ne dersiniz?
Cevabı aranan sorulardan birisi de “Niçin yerli veya yabancı yatırımcılar Iğdır’da büyük yatırımlar yapmıyorlar?” şeklindedir. Ekonomi eğitimi alan okuyucularımın takdir edeceği gibi bir yatırımcı parasını riske etmeden önce “Siyasi Risk Analizi” yaptırır. Bu bir ülke, bir bölge veya bir şehir olabilir. Iğdır’da ölümüne kemikleşmiş Azeri-Kürt yapısı olduğu sürece hiçbir yatırımcı parasını riske edip Iğdır’da yatırım yapmaz. Iğdır orta ölçekli sanayinin düşe kalka yol alacağı veya olur ya kapı falan açılırsa RANT’la ayakta duracak bir il durumundan asla kurtulamayacaktır.
Bu içten, sinsi, her zaman patlamaya hazır olan gerginlik Iğdır’ın tüm enerjisini, güzelliğini aç bir aslanın avını yemesi gibi tüketip bitirmiştir. Var olan siyasetçilerin bu “gizli düşmanlığı” aşmaya ne güçleri yeter ne de bu gerginliğin yok olmasını isterler çünkü kendileri bizzat bu siyasi kutuplaşmayı temsilen seçilmişlerdir.
DEVAM EDECEK
FIKRALAR.. FIKRALAR.. FIKRALAR
(Not: Bu fıkralar Cengiz Ekinci’nin sahip olduğu EKİNCİ gazetesinin 16 Ocak 1964 tarihli sayısında yayımlanmıştır.)
FELÂKET HABERİ
Meksikalı zengin bir çiftçi New York’a yaptığı bir yolculuktan geri dönmektedir. Hava alanında kendisini karşılamaya gelen kâhyasına sorar:
“Ne haber ben yokken çiftlikte neler oldu?”
Kâhya:
“Önemli bir şey yok patron” diye neşeli bir cevap verir. “Yalnız iki yanaşma (amele) yedikleri yanık etten zehirlenerek öldüler”
“Yanık eti de nereden buldular?”
“Ahırlar yandı da ondan patron”
“Ahırlar mı dedin?”
“Evet efendim büyük köşkten sıçrayan kıvılcımlarla ateş aldı”
“Bütün köşk mü yandı. Nereden çıktı yangın?”
“Tabutun etrafındaki mumlardan efendim. Bütün çiftlik halkıkurtarmaya çalışırken köşk yandı kül oldu”
“Aman Allah’ım! Nedir bu başıma gelenler. Peki tabut kimindi?”
“Annenizin. Sanırım geçirdiği şoktan öldü”
“Ne şoku?”
“Karınız uşakla kaçtı da ondan efendim”
İSKOÇYALI AKLI
Aberdeen şehrinde bir parkta dinlenen bir İskoçyalı sağ cebinden bir saat çıkarıp bakar ve yine yerine koyar. Sonra yeleğinin sol cebinden başka bir saat çıkardığını gören sıra komşusuna merak düşer ve sorar:
“Saatlerden birini ötekiyle ayar mı ediyorsunuz?”
İskoçyalı, “Ne münasebet!” diye mukabele eder. “Saatlerden birinin akrebi diğerininse yelkovanı eksik de…”
CHURCHİLL’İN ZEKÂSI
Bir sosyete toplantısında ukala bir kadın, devlet adamı Churchill’i bir köşeye sıkıştırmış, durmadan tenkit ediyormuş. Bir ara şöyle der:
“Biliyor musunuz Bay Churchill, kocam olsaydınız zehirli bir kahve vererek sizi derhal öldürürdüm”
Churchill sakin bir şekilde cevap verir:
“Karım olsaydınız, bu kahveyi memnuniyetle içerdim bayan.”
KARIMI GÖRSEN BANA ACIRSIN
Sultan Abdulhamit’in dostlarından Zülfikâr Paşa, son derece çirkin bir adamdı. Padişah bir gün kendisiyle konuşurken:
“Biliyor musun Zülfikâr, seni gördükçe karına acıyorum.”
Nüktedan bir adam olan Zülfikâr, lafın altında kalmaz:
“Ah Sultanım, karımı görseydiniz bana daha çok acırdınız”
ZAHMETSİZ PARA KAZANMAK
Sultan Mahmut, söz arasında “vazifesiz memurlar” diye bir tâbir geçince, muhasibi Sait Efendi’ye sorar:
“Vazifesiz memur olur mu?”
“Elbette olur efendimiz. Meselâ Sadrazamın imamı, Şeyhülislamın berberi ve bir de kulunuz bendeniz…”
“Anlamadım niçin vazifesiz olsunlar?”
“Efendimiz, Sadrazamın dairesinde namaz kılınmaz ama imam maaşını alır; Şeyhülislâmın başı keldir ama berber maaşını alır; kulunuz bendeniz de bir iş görmem. Laf söylerim ve maaşımı alırım”
SEBEBİ VAR
Eski gazetecilerden Vartan Efendi, Babıâli yokuşunu inerken uzun zamandan beri görmediği bir ahbabına tesadüf etti. Dost:
“Yahu Vartan Efendi,epeydir seni görmediğim halde bakıyorum hiç değişmemişsin. Hiç ihtiyarlamayacak mısın sen?”
“Yaşamıyoruz ki ihtiyarlayalım.”
AKILLI EŞEK
Eski paşalardan birinin bir gün bir bostana yolu düşer. Bostan dolabını çeviren eşeğin boynunda bir çıngırak görerek bostancıya ne işe yaradığını sorar. Bostancı anlatır:
“Eşek dönerken çıngırağın sesi duyulur. Sesi kesildi mi hayvanın durduğunu anlarım. Hemen koşup tekrar yürütürüm.”
Paşa düşünür:
“Ya eşek yerinde durur da başını iki yana sallayarak seni aldatırsa?”
Bostancı cevap verir:
“Aman Paşam, sizin gibi akıllı eşek nerede?”