Değerli Okuyucular:
Dünyamız, büyük bir kriz ve sınavdan geçiyor. İnsanlık, bir yandan gıda, enerji, finans kriziyle boğuşurken bir yandan da Sri Lanka’da, Özbekistan’da olduğu gibi ülke çapında karışıklıklarla yüzleşiyor. Japonya’da eski Başbakan suikastla öldürüldü ve muhtemelen diğer ülkelerde de devlet adamlarına suikast planları devreye sokulacak. En güvenli (!) ülkeler bile yarınına korkuyla bakar hale geldi.
Rusya-Ukrayna savaşı nerdeyse unutulup gitti. Bir dünya savaşı beklentisi varken ve bu ihtimal her geçen gün hız kazanırken kimin umurunda Ukrayna! Hepimiz biliyoruz, Çin (Kuzey Kore)-Tayvan (ABD, Japonya, Güney Kore) savaşı kapıda… Kısacası, her ülke can derdinde…
İnsanlık böylesi bir durumu elbette ilk kez yaşamıyor. Tarih bunun örnekleriyle dolu… Elimizde olmadan, “Ben bu senaryoyu daha önce izlemiştim (okumuştum),” diyesi geliyor insanın.
Senaryo şu:
Ekonomik bir kriz dünyayı sarsar, paralar değersizleşir, enflasyon, stagflasyon, deflasyon iç içe geçer, alım gücü düşer, gıda ve enerji krizi bir canavar gibi ülkeleri yutar, suikastlar hız kazanır, kızgın insanlık gülünç bir şekilde suçluyu “etnik” veya “dini” nedenlerde arar, ırkçılık ve faşizm sloganları rağbet görür, yeni Hitlerler ortalıkta boy gösterir, ruhu körleşmiş halkın yorgun zihnini cezbederler. Böylece insanlık çözümü savaşta arar. Katliamlar, soykırımlar birbirini izler. Yıkımların üzerinde cinnet geçiren insanlık nihayet kendisine gelir, üstün (!) insani değerleri yeniden üretir, yoluna devam eder.
Ülkemizde seçimlerin ne zaman yapılıp yapılmayacağını lütfen sorun yapmayalım. Kimin Cumhurbaşkanı olacağını veya hangi ittifakın Mecliste çoğunluğu ele geçireceğini de sorun yapmayalım. Korkmamız gereken ırkçılığın yükselmesi ve faşizmin ayak seslerinin tempo kazanmasıdır. Faşizme ümit bağlayan Ümit’ler var… Suçlu bugün Suriyeli, Afrikalı yarın Kürt, Alevi ve daha sonra hepimiz olacağız. Ümit’leri ümitlendirmeyelim. Bu bir insanlık suçudur!
Yarını belli olmayan, tedirginlik dolu bugünlerde güzel şeyler de oluyor. İstanbul’da bir metroda, yolculuk sırasında, kendini bilmez bir ırkçı, Senegal asıllı Siyahi bir aileye küfür ediyor, saldırıyor. İki çocuk korkuyla, anne-babasına sarılıyor. Haberi duyan İçişleri Bakanımız Sayın Soylu, aileyi ziyaret edip özür diliyor, çocuklara hediye dağıtıyor. Bu “Soylu” davranış, çölde bir çiçek gibi yüreğimi okşadı. Bir devlet görevlisinin eksikleri, hataları olabilir hatta beğenmeyebilirsiniz ama en zor anda gösterdiği centilmenliğe de gözlerimizi kapayamayız.
Unutmayalım, koskocaman İkinci Dünya Savaşı’ndan bugüne insanlık adına birkaç güzel isim kaldı: Alman Oskar Schindler, Yahudi kökenli Alman-Hollandalı Anne Frank ve birkaç isim… Biz de onları sevgi ve saygıyla anıyoruz.