MAFYA,İNSAN VE DEVLET
GİRİŞ
Değerli okuyucular!
İstanbul’a kısa bir yolculuk yapmam gerekiyordu. First Class Varan otobüsünün geniş ve rahat koltuklarına oturmuştum ki şoför, düğmeye basıp ses kaydını aktive etti. Fevkalade güzel bir Türkçeyle konuşan bir bayan sesi kulaklarımı doldurdu: “Değerli müşterilerimiz! Bu andan itibaren Varan Turizm şirketinin GÜVENCESİNDESİNİZ.” Konuşma bu yönde devam etti. Ancak bu cümle zihnimi başka yerlere götürdü. Mafya kültürünün temel prensibi olan ve yeni üyelerin Mafyaya katılışı sırasında yemin altında söylenen şu sözler aklıma geldi: “Bundan sonra benim güvencemde ve korumamdasın.” Böyle olunca Mafya ile ilgili bir yazıyı kaleme almam kaçınılmaz oldu.
MAFYA YAPILANMASININ YAYGINLAŞMASI
Bugünlerde insanlık, Çin’de başlayıp tüm dünyaya yayılan Kovid-19 virüsüyle boğuşmaktadır. Geçmişte buna benzer bir durum organize örgütler yani Mafya için de yaşandı. Temel kuralları ve bir anlamda ‘anayasası’ Sicilya’da ortaya çıkan Mafya yapısı, tıpkı bulaşıcı bir hastalık gibi Sicilya’dan tüm dünyaya yayılmıştır. Bugün yoksul veya zengin tüm ülkelerde Mafya yapılanmaları bulunmaktadır. Hepsinin kuruluş prensipleri bir şekilde Sicilya Mafyasının belirlediği OMERTA isimli kurallara dayanmaktadır.
Bugün Türkiye’de her sektörde hatta dini tarikatlarda da Mafya yapılanmaları vardır. Bu gerçeği kimse inkâr edemez. Ülkemizin kaderi bir anlamda irili ufaklı Mafyaların belirlediği rotada ilerlemekte ve Mafyanın çıkarlarına göre şekillenmektedir. Hiçbir zaman Türkiye’de Mafya yapılanmaları bu kadar yaygın ve etkin olmamıştı. Daha önce sadece uyuşturucu ve fuhuş sektöründe faaliyet gösteren Mafya bugün artık devlet yönetimine sızmış, her sektörde at koşturmaktadır. Şunu unutmayalım ki bir ülkede ne kadar çok Mafya varsa o kadar az devlet var anlamına gelir.
Şimdi isterseniz Mafyanın genel yapısını ve nasıl ortaya çıktığını birlikte ele alalım.
MAFYANIN DOĞUŞU
Her şey Sicİlya adasında başladı… İtalya’nın güneyinde, Akdeniz’in en büyük adası olan Sicilya bugün 5 milyonluk bir nüfusa sahiptir. Adada, Sicilyaca (Sicilya dili) ve İtalyanca konuşulur. Sicilya, İtalya’nın 20 özerk bölgesinden birisidir. Sicilyaca, Latin dil grubunda bağımsız bir dildir. Özerk Sicilya Parlamentosu, Sicilyacayı eğitim dili olarak kullanmaya başlamıştır ancak henüz resmi dil statüsünde değildir.
Mafya kelimesinin etimolojisi yani kökeni Sicilya dilinde bir sıfat olan mafiusu (kasıla kasıla yürümek) kelimesine dayanmaktadır. Bu kelimeye sonraki yıllar ‘korkusuz, gururlu’ gibi anlamlarda yüklenmiştir. Bazı araştırmacılar mafiusu sıfatının Arapçadan geçmiş olma olasılığını da öne sürmektedirler.(Araplar,adayı 200 yıl kadar yönetmişlerdir. Arapçada mu’afa (معافى) yani güvenlik, koruma anlamına gelen kelimden türediği de iddialar arasındadır. Türkçede kullanılan muhafaza yani koruma kelimesi Arapça bu kökten türetilmiştir.)
Bildiğimiz anlamda Mafya yapısı ilk kez Sicilya’da ortaya çıkmıştır. Basit bir örnekle bu yapının nasıl ortaya çıktığını açıklamak isterim:
Sicilya’da bir kasap ve bir bakkal dükkânı hayal etmenizi istiyorum. Bakkal dükkânı, kasaptan et satın alıp kendi reyonunda satmak istemektedir fakat devlete satış vergisi ödemeye niyeti yoktur. Bu bir karaborsa işlemi olacağından taraflardan birisi hile yaparsa diğerinin mahkemeye gitme şansı olmayacaktır. Bakkal, kasabın kendisine bayat et satmasından korkmaktadır. Kasap da bakkalın kendisine ödeme yapmayacağı endişesini taşımaktadır. Birbirine güvenmeyen iki tarafı uzlaştırmak için çözüm nedir? Yoksa iki taraf da büyük bir fırsatı kaçırmış olacaklardır.
Mecbur kalıp yerel mafya liderinden yardım isterler. Mafya lideri iki tarafın korkusunu anladığını, satış vergisinden daha az bir meblağ karşılığında bu işlemin kendi güvencesinde yapılabileceğinin garantisini verir.Hile yapan taraf acımasızca cezalandırılacaktır. Bu şekilde üç tarafında kar sağladığı bir yapı ortaya çıkar. İşte Mafya ilk olarak bu şekilde ortaya çıkmış ve bir virüs gibi tüm dünyaya yayılmıştır.
MAFYANIN ‘OMERTA’ KURALI
“Omerta” kelimesinin gerçek etimolojik anlamı, “mütevazı ve alçakgönüllü” demektir. Mafyanın kendi üyeleri arasında uygulamaya koyduğu Omerta, Mafyanın temel yasasıdır. Kısaca ifade etmek gerekirse “Bir şey görmedim, duymadım, bilmiyorum, konuşmam” ifadelerinin bir araya gelmesidir. Bu yasaya uymayan Mafya üyeleri bedelini ağır öder.Bütün Mafya liderleri kendi elemanları arasında “REİS” , “BABA”, “HACI”, “AĞA” vb gibi lakaplarla bilinir ve çağrılırlar.
Omerta Yasasının iki temel bileşeni vardır:
- Mafya elemanları sessiz kalmalı, susmalı ve ispiyonculuk yapmamalıdırlar
- Reis’in emrinden çıkmamalı, Reis’e vefalı ve sadık kalmalıdırlar
Kısacası Omerta yasası, aşırı sadakat ve devlet yetkililerine karşı dayanışma ve sessizliğini korumayı zorunlu kılar. Omerta, kendiliğinden oluşan bir “sosyal sözleşmedir”. Hatta Sicilya dilinde bu anlama gelecek şekilde bir atasözü bile vardır: “Sağır, kör ve dilsiz olan yüz yıl huzur içinde yaşar.”
Omerta yasasına göre kim devletin kanunlarına sığınıp, kendi meslektaşlarını zor durumda bırakırsa, o şahıs korkak ve aptaldır. Cezayı haketmiştir. “İntikam” ve “ders verme” kelimeleri Mafyanın dayandığı temel ilkelerdir.İntikam duygusunun kararlığını ifade etmek için yaralı bir Mafya üyesinin kendisini silahla yaralayan saldırganına karşı söylediği söz, Mafya çevrelerinde hep konuşulur: “Eğer yaşarsam seni öldüreceğim, eğer ölürsem seni affedeceğim ama arkadaşlarım seni öldürecek.”
Mafyanın Sicilya’da ortaya çıkmasının nedeni İtalyan devletinin baskısı ve geçmişte diğer yabancı devletlerin sömürgesi olması gerçeğinde yatar. Mafya bir anlamda “de facto” yani fiilen gizli bir devlet görevini üstlenmiştir. İçinde Sicilya milliyetçiliği saklıdır.
MAFYANIN YAYGINLAŞMASI
Omerta Susma Yasası, bir virüs gibi göçmenler aracılığıyla Sicilya’dan Amerika’ya taşınmıştır. Amerika’da yaşayan Sicilyalılar, devlete ve yasalara karşı Omerta kuralına dayalı suç örgütleri kurmuş, bütün aktivitelere el atmış, spordan sinemaya, şirketlerden siyasi partilere kadar geniş bir yelpazede faaliyetlerini devam ettirmişlerdir.
Mafyanın birincil görevi şantaj ve haraç kesme işlerine el atmaktı. Suç örgütleri arasında hakemlik ve aracılık yapmak diğer göreviydi. Yasadışı işlemler ve anlaşmaların pazarlığını yapmak ve alınan kararların zorla uygulanmasını sağlamakta da mafyanın görevleri arasındaydı. Bunun dışında tefecilik, uyuşturucu kaçakçılığı, fuhuş ve sahtekârlık da mafyanın çalışma alanına girmekteydi.Bütün bu olumsuz aktivitelerine rağmen Mafya mensupları kendilerini şöyle tanımlarlar: Mağduriyete uğramış insanların haklarını koruyorum. İyi bir insanım. Bana sığınan herkesin korunmasından kendimi sorumlu hissederim.
Burada önemli bir konuya da değinmek istiyorum. Mafya üyeleri kendilerini “Mafya” olarak görmez veya bu isimle çağırmazlar. Bizler yani sıradan vatandaşlar, onları “Mafya” olarak çağırırız, biliriz ama onlar kendilerini “Cosa Nostra” yani “Davamız veya dava adamı” olarak isimlendirirler. Devlet yani yasalar da bu grupları “Organize suç örgütleri” olarak tanımlar.
Bugün her ülkede mafya grupları vardır. Bunların en önemlileri, Sicilya Mafyası yani Cosa Nostra, Japon Mafyası yani Yakuza ve Rus Mafyası yani Bratva (Kardeşlik)’dır.
1990 yılında Sovyetler Birliğinin çökmesiyle ortaya bir otorite boşluğu çıkar. Mafyalar bu boşluğu hızla doldurur ve çoğalırlar. Bütün sektörlere el atarlar. Kendilerini “Bratva” yani “Kardeşlik örgütü” olarak görürler. Davalarını takip sırasında fedakârca ölen üyeleri için granitten görkemli mezarlar yaparlar. Bu mezarlardan bir tanesinin maliyeti 250 bin dolar kadardır.
Moskova’daki Mafya mezarını ziyaret edince şaşırıp kalmıştım. Bilsem ki ben öldükten sonra mafya REİSİM beni onurlandırmak için böyle bir mezar yaptırtacak hemen bu örgüte dâhil olmak gibi ilginç bir duygu gelişiyor insanın içinde… Reis, mezarda yani öbür dünyada da seni yalnız bırakmayacak, seni koruyacak gibi bir izlenim veriliyor.Unutmayalım ki mafyalar Rusya’daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini bile derinden etkilemişlerdir. Putin de ilk yıllarında KGB üyeliğinden hareketle kendi mafyasını kurmuştu. Özellikle Afganistan savaşına katılmış, silah tecrübesi ve komando yetenekleri üst düzeyde olanlar kendi mafyalarını ya kurmuşlar ya da var olan mafyaların üyesi olmuşlardır. Rusya’ya bir mafya cenneti ülke dersek hiç de yanlış olmayacak.
MAFYA LİDERLERİNİN PROTOTİPLERİ (İLK ÖRNEKLERİ)
Türkiye ve dünyada Mafya tiplemesini zirveye çıkaran ve bu sektörün prototipi (ilk örneği) kabul edilen iki isim vardır: Türkiye’de Kürt İdris ve dünyada Al Capone. İsterseniz önemli gördüğüm bu iki ismi biraz tanımaya çalışalım.
DÜNYA MAFYA YAPILANMASININ KURUCU BABASI AL CAPONE (el kepon)
Al Capone, 1899 yılında New York şehrinde dünyaya geldi. Ailesi İtalyan göçmeniydi. Genç yaştayken mahalle arası ve fuhuş çetelerinde görev aldı. Bir kadına hakaret ettiği için, kadının erkek kardeşi, Al Capone’nun sol yanağına usturayla üç darbe indirir. Her ne kadar Al Capone nefret etse de o günden sonra “Scarface (skerfeys)” yani “Yaralı Yüz” lakabı ile bilinir. Ne zaman resim çektirse sol yanağını göstermemeye çalışır. Modaya uygun olarak sık sık elbise değiştirdiği için yakın arkadaşları ona “Snorky (snorki)” yani “Şık adam” lakabını uygun görürler. O da bu lakapla çağrılmayı tercih ediyordu.
20’li yaşların başında Chicago (Şikago) şehrine yerleşir. O yıllar Amerika’da içki yasağı vardır. Sizlere şu an ilginç gelebilir ama ABD, bir dönem bütün ülkede içki satışını yasaklamıştı (1920-1933). Şikago, Kanada sınırına yakın olduğundan Al Capone Kanada’dan sınır kaçakçılığı yoluyla getirdiği içkileri el altından satışa sunar. Şanslıdır. Unione Siciliana (Sicilya Birliği) isimli siyasi örgüt tarafından korumaya alınır. Kaçak getirdiği içkileri kendisinden satın almak istemeyen barlara bomba yerleştirtir. Bu furyada 100 sivil ölür. O yıllar Şikago, çete kaynamaktadır. Al Capone onları tek tek temizler. Artık rakipsizdir. Belediye Başkanını avucuna aldığı için polisin eli kolu bağlıdır.
Al Capone neden önemlidir? Tarihte ilk kez basit çete örgütlerini, devlet gibi güçlü Mafya yapılanmasına dönüştüren ilk isimdir. OMERTA diye isimlendirilen Mafya Anayasasının kurucusu ve uygulayıcısıdır. Devletin ANAYASA’sı varsa bizim de OMERTA’mız var, diyerek devlete kafa tutmuştur. Eğer cezaevine atılmasaydı kendisini Amerikan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini hazırlamayı planlıyordu. Bana kalırsa Donald Trump’tan daha iyi iş becerebilirdi.
Al Capone yoksullara ve işsizlere yardım elini uzatır. Kendisine bağlılık yemin eden üyeleri ve ailelerini ne pahasına olursa olsun korur ve gözetiminde tutar. Al Capone’nun örgütü, 1929 dünya krizinde işini kaybeden ve yoksullaşan kitleler için cazibe merkezi olur. Öyle ki beysbol maçlarını seyretmeye gittiğinde izdiham oluşuyor, herkes onu “Kurtarıcı” olarak görüyor, ayakta alkışlıyordu. Yoksullara yardım ettiği için “Robin Hood” benzetmesi bile yapılıyordu.
Al Capone için her şey yolunda gitmekteydi. Para su gibi akıyor, kasası doluyordu. Bir gün halkın gözünden düşmesine neden olan bir hata yapar. Şikago’da faaliyet gösteren yedi çete reisini toplantıya çağırır. Sevgililer gününde (Valentine’s Day) yedi çete reisini güpegündüz herkesin gözü önünde kurşuna dizer. Bu davranışı yüzünden devlet tarafından “Bir numaralı halk düşmanı” olarak ilan edilir. Halk da gittikçe Al Capone’dan uzaklaşmaya başlar.
Devlet, önce Al Capon’un üç yakın korumasına el atar. Onları, Al Capon’u öldürmekle görevlendirir. Bu haber, bir şekilde Al Capon’a ulaştırılır. Al Capon üç yakın korumasını aynı anda görüşmeye çağırır. Yanyana üç iskemlede oturan yakın arkadaşlarının arkasına geçer, beysbol sopasıyla o kadar ani ve sert darbeler vurur ki üçünün de kafatasını çökerterek öldürür. Devlet, Al Capon’dan bu şekilde kurtulamayacağını anlar, bunun üzerine başka planlar devreye sokmaya karar verir.
Polis, Al Capon’u yakalayıp hapse atmak için bir hatasını belgelemek zorundadır. Bula bula en sonunda Al Capon hakkında vergi kaçakçılığından dolayı soruşturma başlatılır (1931). Kendisini başarılı bir şekilde savunur. Mahkemede jüriye şöyle seslenir: “Ben, halkın istediğini onlara veren bir iş adamıyım. Yaptığım tek şey halkın ihtiyaçlarını karşılamak ve temin etmektir”
Bu savunması sadece Şikago gazetelerinde değil tüm ABD’deki popüler basında çarşaf çarşaf yayımlanır. Popülaritesi olağanüstü artar ama 11 yıl ceza alır. Cezaevinde her gün 8 saat ayakkabı tabanlarını dikerek cezasını tamamlar.
Yakalandığı frengi hastalığı da bünyesini zayıflatmıştır. Amerika’daki en tehlikeli mahkûmlarının konulduğu Alcatraz adasındaki cezaevine atılır (San Fransisco şehrinin açıklarında bir ada. Bugün müzeye dönüştürülmüştür). 1947 yılında kalp krizinden 48 yaşında hayata veda eder. Öldüğü zaman kendi adına kayıtlı ne bir gayrimenkulü ne de bir banka hesabı vardı. Mezarı, Illinois eyaletindeki Hillside şehrindedir.
TÜRKİYE’DE MAFYA YAPILANMASI
Türkiye’de basın ve medya uzun yıllar “Mafya” kelimesi yerine “Yeraltı dünyası” ifadesini kullanılmıştır.Türkiye’deki Mafya yapılanmasının el attığı ilk sektörler, uyuşturucu, fuhuş, ünlüleri koruma, kumar, gazino ve sinemadır. 1960’lı ve 70’li yıllarda çevrilen Türk filmlerinin büyük kısmı yeraltı dünyasında yaşananları izleyiciye aktarır. ‘Kabadaylık’ kültüyle başlayan bu anlayış Anadolu insanın kalbinde kendisine yer bulmuş, örneğin Yılmaz Güney’in mafya filmlerindeki davranışları, bakışları, yüz ifadesi ve etik değerleri izleyicinin bilinçaltına empoze edilmiştir. “Mafyada kötü adamlar da vardır, başkasının namusuna göz dikmeyen kabadayı insanlar da vardır.” Filmin sonunda hep iyi olan taraf kazanır. Burada bir not düşmem gerekir: Kürt İdris ve Yılmaz Güney yakın arkadaştırlar. Hatta Yılmaz Güney’in şerefine kumarhane açılışı yaptığını ve o gün kazanılan paraları “Koltuk çıkmak” adına Yılmaz Güney’e verdiğini biliyoruz. Yine aynı Yılmaz Güney’in THKP-C isimli sol örgüt lideri Mahir Çayan’ı kendi evinde sakladığını da söylersem ortaya çıkan çelişkiyi sizin takdirinize bırakıyorum.
Filmlerde betimlenen Mafya tiplemesinin yarattığı cazibe nedeniyle Anadolu’nun her kasaba ve şehrinde ruhları Mafya değerleriyle yıkanmış bir gençlik ortaya çıkar. Sonraki yıllar gençliğin yüreğindeki Mafya değerlerinin üzerine legal veya illegal gençlik örgütlerinin propagandası eklenir. Mafya değerlerinin üzerine oturtulan sağ ve sol siyasi görüşler ilginç bir karma yapının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Örneğin sağ ve sol örgütlerde “kız arkadaşına” kötü gözle bakmamak veya “arkadaşını satmamak” kültü Mafya anlayışından devşirilmiştir. Kısacası bu siyasi örgütlerin “sağ veya sol siyasi propaganda” kısmını kazıdığınızda karşınıza Yeşilçam’ın kendi eliyle empoze ettiği mafya değerleri çıkar.
1980 Askeri Darbesi bir anlamda sağ veya sol eğilimli tüm örgütlerin “siyasi propaganda” diyebileceğimiz kısmını kazıdığı için birden bire ortada kalan ülkücü ve devrimci kadrolar, yüreklerinde taşıdıkları Mafya değerleriyle başbaşa kalırlar böylece mafya yapılanması Türkiye’de olağanüstü bir hız kazanır. Yeni nesil mafya örgütleriyle karşılaştırıldığında, Kürt İdris sütten çıkmış bir kaşık gibidir. Çok geçmeden PKK, silahlı mücadele başlatınca işler daha da karışır. Bir yandan devlet destekli ülkücü mafya, diğer yandan PKK korumasında Kürt mafyası çoğaldıkça çoğalır, uğraş alanlarını hem çeşitlendirir hem de genişletirler.
Örneğin geleneksel yeraltı dünyası ilk yıllarında uyuşturucu trafiği, fuhuş, gazino sektörü gibi alanları kontrol ederken, yeni dönemde Mafya yeni bir öz kazanmıştır. PKK ile yapılan savaş bu süreci oldukça etkilemiştir. Tıpkı nasıl ki Rusya’da Afganistan savaşında tecrübe kazanmış askerler ve istihbaratçılar 1990’lı yıllarda Rusya’da kurulan mafyaların temelini oluşturmuşsa benzer şekilde PKK’ya karşı verilen savaşta tecrübe kazanmış komandolar, istihbaratçılar veya askerler daha sonra ya kendi mafyalarını kurmuşlar ya da para gücü olanları korumak için onların emrine girmişlerdir. Aynı şekilde özellikle uyuşturucu ve silah kaçakçılığı sektöründe önemli sayıda Kürt kökenli mafya liderleri de PKK’nın korumasında faaliyet göstermektedirler.
TÜRKİYE’DE İLK MAFYA PROTOTİPİ: KÜRT İDRİS
Kürt İdris’in gerçek adı İdris Özbir’dir. 1937 yılında Kars’ta dünyaya gelir. İstanbul’a geldiğinde bir kelime dahi Türkçe bilmediğinden “Kürt İdris” lakabı ile anılır. 1970’li yılların başında İstanbul şehrine gelir, küçük mafya örgütleriyle tanışır. Ufak tefek suçlar işleyerek adını duyurur. 1980 yıllara bodyguard’lık yani kulüplerde ve barlarda fedailik yaparak çeşitli mafya babalarıyla da tanışma şansı bulur. Ünlü mafya babalarından Dündar Kılıç ile sıkı bir dost oldukları bilinir.
Bir süre sonra kendi mafya grubunu kurmaya karar verir.1990 yılından sonra işlediği suçlarla adını mafya dünyasına iyice duyuran “Kürt İdris” güvenlik güçleri tarafından da takip edilmeye başlanır. Kürt İdris, hazine arazilerini parselleyip satmaktan, çek-senet tahsilatı yapmaktan, kasten adam yaralamadan, adam kaçırma ve tehditten, ayrıca uluslararası kaçakçılık gibi cezası yüksek tehlikeli işlerle uğraşır. İdris Özbir, İstanbul DGM’de görülen davada diğer sanıklarla birlikte yıldırma ve korkutma gücünü kullanarak çek-senet tahsilatı ile arazi ihtilaflarında aracılık yapmakla suçlanır. 8 ay kadar cezaevinde yatar.Suçsuz olduğu kesinleşince 2001 yılında serbest bırakılır. Kendisi mafya babalığını faal olarak devam ettirirken işlediği suçlardan dolayı tam 10 kez idam cezasıyla karşı karşıya gelir. Kürt İdris yargılanmaya devam ederken 2002 yılında akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetti. Özbir’in cenazesi ünlü mafya babalarına yakışır cinstendi. Türkiye’nin önde gelen mafya liderleri, sanatçılar, politikacılar yani ülkenin en önde gelen şahısları cenazesindeydi.
GENÇLİK VE KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME
Değerli okuyucular!
Mafya yapılanmasıyla ilgili olarak genel bir tanıtım yaptıktan sonra şimdi sıra geldi bu yazıyı niçin kaleme aldığıma. Biliyorsunuz bazı bilim insanları, “İnsan konuşan bir hayvandır,” demiştir. Bazı bilim insanları, “İnsan düşünen bir hayvandır,” demiştir. Ancak son gelinen aşamada genel kabul gören tanım şöyledir:“İnsan kendini gerçekleştirmek isteyen bir hayvandır.”
İngilizcede “Self-fulfillment /self-realization” tabirleri Türkçeye, “kendini gerçekleştirme” olarak çevirebiliriz. “Kendini gerçekleştirme” tabiri daha çok her bireyin kendi yeteneklerinin farkına varması, bu yeteneği tam anlamıyla kullandığına kendisinin tanıklık etmesi anlamındadır. Kendi yeteneklerini ortaya koymak, toplumda bir değerinin olduğunu algılamak insan mutluluğunun temel faktörüdür. Amerika’da bu daha çok iş veya eğitim hayatında kendini kanıtlamak anlamına gelmektedir. Amerika’yı dünyadaki diğer ülkelerden farklı en önemli özelliği, her bireye, “kendi yeteneğine gerçekleştirme” şansını sunmasıdır. ABD’de yaşayan bir birey okul veya iş hayatında “kendini gerçekleştirmeyi” aileden gelen yani doğuştan bir yetenek olarak kazanmıştır. Başkasına zarar vermeden bunu başarmakla kendisini yükümlü hisseder.
Maalesef Türkiye’deki gençlik “kendini gerçekleştirme” görevini bireysel bir sorumluluk olarak algılamaz. Bunu, başkalarına zarar vererek yani başka insanların aleyhine olacak şekilde başarmaya çalışır. Bu anlayış mafya kültünün temelini oluşturur. Bu yüzden Türkiye’de gençlik mafyaya açık bir kültürü içinde barındır. İnsanların niçin mafya gruplarına dâhil olmak veya kendi suç örgütünü kurmaya istekli olduklarını sorguladığımızda aklımıza ilk gelen bunu para gücü ve zengin olmak için yaptıklarını düşünürüz. Ancak bu doğru değildir. En önemli neden gençliğin “kendini gerçekleştirme” yani kendisinin bir işe yaradığını etrafına kanıtlamak için en kısa yol olan mafya yapılanmalarına meyletmesidir. Türkiye koşullarında bir insanın başkasına zarar vermeden “kendini gerçekleştirmesi” oldukça zordur ama başkasının aleyhine olacak şekilde kendini gerçekleştirmek basittir. Türkiye’de gençlik kolay olan yolu tercih etmektedir. Örneğin size bağlılık yemin etmiş üyelerin emrinizde olması, her istediğinizi yapabiliyor olduğunuza inanmak, kendinizi yarı-Tanrı gibi hissetmek ve toplumda bu anlamda saygı görmek bir “kendini gerçekleştirme” hastalığını tatmindir. Bu durum illegal örgütler için de geçerlidir. Köyde önemsiz bir çoban iken, illegal örgütün kendisine silah vermesi, falanca bölgenin sorumlusun diyerek bu çobana “kendini gerçekleştirme ve kanıtlama”fırsatı vermesi sıradan insanları illegal örgütlere katılmaya iten en önemli faktördür.
Herkes ölmeden önce önemli bir insan olduğu duygusunu tatmak ister. Bu insan doğasının vazgeçilemez bir öğesidir. Türkiye’de bunun en kolayı yolu silah, şiddet, para ile kendi varlığına saygınlık kazandırmaktır. Devletin gücünün zayıfladığı anlarda mafya tipi örgütlenmeler subaşlarını tutar. Herkes kendi bağlantılarıyla övünür, yeri geldiğinde “kendini gerçekleştirme” anlamında bunu ifade eder, belli bir mafya grubuyla anılmaktan zevk duyar. Ağızlarından şu ifadeler eksik olmaz: “Ben MİT Başkanının yeğeniyim, Ben Bakanın kuzeniyim, Ben Cumhurbaşkanı ailesine çok yakınım, Beni herkes tanır, Ben istersem o adamı yok ederim,Ben istersem neler olmaz ki, Ben bir telefonla her işi halledebilirim, herkes Ben’i tanır, herkes Ben’den korkar…”
DÜNYANIN EN TEHLİKELİ MAFYA LİDERİ: MOGİLEVİÇ
ABD ve Avrupa Birliği, dünyanın en büyük mafya liderinin Mogileviç olduğu konusunda hem fikirdirler. Kimdir bu Mogileviç?
Musevi kökenli olan Mogileviç 1946 yılında Kiev’de dünyaya geldi. 1980’li yıllarda (daha Sovyetler Birliği hüküm sürerken) Musevi kökenli Rusların ABD ve İsrail’e göç etmesinde oynadığı rol ile ismini duyurur. Göçmenlere şu sözü verir: “Mal varlığınızı (gayrimenkuller) bana devredin, ben de sizi ABD veya İsrail’e gönderteceğim ve arkanızdan sattığım malların karşılığı olan parayı size ulaştıracağım. Bu şekilde topladığı paraları cebine atar ve kendi mafyasını kurar. 1980’li yıllarda kara para aklamaktan ceza alır. 1991 yılında Macaristan’a gider. Macar bir bayanla evlenir. Macar vatandaşlığını alır. Uçak savar silahları üreten bir fabrikayı satın alır. 1994 yılında Rusya’nın en büyük özel bankası olan Inkombank’ı satın alır. Kara para aklama işine devam eder. Macaristan, Mogileviç’i istenmeyen adam ilan eder. İngiltere, Mogileviç’i “dünyadaki en tehlikeli adam” olarak görür. Mogileviç, yaptığı banka işlemleri ve hisse senedi tuzaklarıyla finans dünyasını alt-üst eder. Mogileviç, 2008 yılında tıpkı örnek aldığı Al Capone gibi vergi kaçakçılığı suçundan Rusya’da tutuklanır. 2009 yılında serbest bırakılır. Mogileviç bugün Moskova’da serbestçe yaşamaktadır. Dünyanın en büyük mafya organizasyonun başında olan Mogileviç, Putin’in yakın dostu ve koruması altındadır.Putin, Mogileviç’in mafya gücünü kullanarak kendi rakiplerini bertaraf etmiştir. Kısacası, Rusya şu anda Mafya kültürüyle kurulmuş bir devlettir.
Türkiye’de mafya artık siyasi partilerin tamamını ele geçirmiştir. Bir sonraki seçimlerde Sedat Peker veya Alaattin Çakıcı’yı Bakan hatta Cumhurbaşkanı olarak görürsek hiç şaşmayalım. Halkımız şu an psikolojik olarak böyle bir deneyime hazırdır. Alaattin Çakıcı cezaevinden çıkınca binlerce arabanın oluşturduğu bir konvoyla karşılanmıştır. Bunca insanın kalbini kazanmak elbette kolay değildir. Halkımız artık, “Korumayı, Adaleti” devletten değil Mafyadan beklemektedir. Bu koşullar altında, “Hukuk Devleti” ve “Sosyal Adalet” kavramları belirsiz bir tarihe kadar mezara gömülmüştür. Bize de, Hukuk Devletinin ruhuna El Fatiha, demekten başka bir şey kalmıyor!