Değerli Okuyucular:
Hayatımın bir döneminde yağlı boya resme merak sardım. Tuvalin önünde saatlerce oturup renkleri ve hayalleri buluşturmanın zevkini tattım. Bu nedenle olsa gerek ne zaman yağlı boya bir resim görsem kendimi renklerin cazibesine kaptırır, ruhumu başka bir dünyaya teslim ederim.
Birkaç gün öncesiydi. Belçikalı sürrealist (gerçeküstücü) ressam ünlü René Magritte’in 1954 tarihli “L’Empire des lumières” (Işıklar imparatoru) isimli tablosunun New York’ta, dünyanın en eski ve prestijli müzayede evlerinden Christie’s’de açık artırma rekoru kırarak 121,16 milyon dolara satılması doğrusu beni çok şaşırtmadı.
Savaşlar, içinden çıkılmaz sorunlar, ekonomik bunalımlar, yaşamın kıyısına tutunmaya çalışanlar ya da acılar içinde kıvranan hayatlar kaçınılmaz olarak insanoğlunun zihnini sürrealizme doğru meylediyor. Sürrealist dünyada; rüya, bilinçaltı, mantık dışı durumlar ile gerçeklik arasındaki sınırlar bulanıklaşıyor, neyin gerçek neyin hayal olduğu sorusu anlamını yitiriyor.
Belçikalı ünlü sürrealist ressam René Magritte (ğöne magrit)
Herhalde bu nedenle olsa sürrealist ressamlara karşı özel bir ilgi duyar, onların vermek istediği mesajı anlamaya çalışır, bununla kalmaz Salvador Dalí, René Magritte ve Max Ernst gibi ünlü sürrealist ressamların eserlerini bazen en ince detayına kadar gözden geçirerek zihnimde yarattıkları imgelemi sorgularım.
Hiç şüphe yok ki gerçek sandığımız dünya sürrealist bir çizgide ilerliyor. Mantık dışı ve çelişkili unsurlar iç içe gelişiyor. Sürrealizm sayesinde yaşamın bu gizemli boyutunu sanat eserleri üzerinden anlamaya çalışıyoruz.
René Magritte’in “L’Empire des lumières” (Işıklar imparatoru) isimli tablosunu gözden geçirirken kullanılan sürrealist imgeler hayal gücümü derinden etkiledi. Ressamın tabloda yarattığı ışık paradoksu tuhaf ve şaşırtıcı bir şekilde beni başka bir dünyaya davet etti, çocukluğumdan beri zihnimin vazgeçilmezi olan Kürt Sorunu’nu farklı bir bağlamda değerlendirmeme neden oldu.
René Magritte’in ünlü tablosu
Sürrealist resimler genellikle gerçeküstü, absürt, bazen de şok edici sahneler içerirler. Genellikle gündelik nesneleri mantıksız ya da çelişkili şekillerde bir araya getirir, görsel ve zihinsel algı arasındaki ilişkiyi sorgulamamıza neden olurlar.
René Magritte’in yukarıdaki tablosu güneşli bir gökyüzünün altında bir gece manzarasını tasvir eder. Gece lambasının varlığı “geceyi”, aydınlık gökyüzü de “gündüzü” çağrıştırır. Paradoksal olarak gece ve gündüz birlikte varlar. Ancak gece lambasının ışığının ve gökyüzünün aydınlığının birlikte var olmalarına rağmen evler ve ağaçlar hâlâ karanlıktadırlar. Tablo, “Güneş var, ışık saçan lamba var o halde bütün gerçekliği biliyoruz,” yönündeki zihinsel çıkarımı yerle bir ediyor. Doğal ve yapay ışığa rağmen manzaranın önemli kısmı karanlıktadır. İşte Kürt Sorunu da böylesi bir tabloya benziyor.
Kürt Sorunu, bütün yazılıp çizilenlere, iddialı önermelere, görkemli (!) siyasi analizlere rağmen büyük ölçüde karanlıktadır. Sürrealist bir sis perdesinin arkasından bize gülümsemektedir. Yüzyıllardır içinde barındırdığı sırları üzerine tutulan tüm ışıklara rağmen gözlerden saklı tutuyor.
Soruyorum, acaba Kürt Sorunu, gizemini ve paradoksunu devam ettirdiği için mi ilgimizi çekiyor?
***
İKİNCİ BÖLÜM: IĞDIR TARİHİNDEN BİR SAYFA
DİL gazetesi Mecit Hun’un ilk, Iğdır’ın da üçüncü gazetesidir (Cengiz Ekinci’nin IĞDIR ve Ramiz Özler’in ARAS isimli dergisinden sonra). 9 Temmuz 1952 yılında yayın hayatına giren DİL gazetesi teksirde tek sayfa olarak basılır.
Mecit Hun
Ramiz Özler DİL gazetesinin 2 Aralık 1952 tarihli nüshasında TANIDIĞIM HALK ŞAİRLERİ başlığı altında bir yazı yayımlar. Bu yazısının bir yerinde Çıldırlı ünlü Halk Şairi Âşık Şenlik’in oğluyla karşılaşmasını anlatır.
Ramiz Özler, DİL gazetesinde şöyle yazar:
Âşık Kasım Şenlik (Ramiz Özler’in kaleminden)
Doğuda meşhur Çıldırlı Şenlik’in adını duymayan, birkaç şiirini ezbere bilmeyen var mı? Şenlik’in oğlu Âşık Kasım’ın methini duymuş fakat kendisini görmek nasip olmamıştı.
3 Şubat 1952 günü Kars’tan posta arabasıyla Iğdır’a geliyordum. Kötek’te elinde sazı yaşlıca bir halk şairi şoför mahallinde yanıma oturdu. Bir halk şairi ile yolculuk yapmak, sohbet etmek ne zevkli şeydir. Şairi selamladıktan sonra:
“Nerelisin üstad?”
“Çıldırlıyım”
“Aşık Şenlik’in oğlu musunuz?”
“Beli”
“Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum. Üstad, adınızı ve şöhretinizi çok duydum. Bu ne iyi isabet!”
“İnşallah yolculuğunuz Iğdır’a mı?”
“Pernavut’a (Gaziler) gedirem. Birkaç gün sonra Idir’e gelecem. Şenlik’in oğlu olduğumu nereden bildin?”
“Sevdakâr isimli kitapta resminizi görmüştüm.”
Makine hareket etti. Tozlu ve bozuk düzen yollarda ilerliyoruz. Yolculardan biri şairden türkü söylemesini rica etti. Şair babasının, “Pireler” ve “Ölürken söylediği şiiri” ile başladı.
Kasım Şenlik 1893 yılında Çıldır’ın Suhara köyünde doğdu. Küçük yaşta babasından şairlik dersi aldı. İlk şiirini 13 yaşında söyledi. Okur yazarlığı yoktu. Babasının adını soyadı olarak almıştır. Geçimini söz ve sazıyla temin eder. Kars, Iğdır Tuzluca köylerinde bilhassa çok dolaşır. Evli ve 4 çocuk babasıdır. Büyük oğlu Nuri değerli bir halk şairidir. Küçük oğlu İsmet’i Taşburun’da Yeksani ile birlikte gördüm. O da yeni yetişiyor.
Aşık Kasım 26 yaşında iken babası Şenlik vefat ediyor. Halk şairlerinden Hasta Kasım ve Şair Abbas’ı taktir eder.
İrabat köyünde İsmail ağanın düğününde Şenlik mecliste saz çalıp türkü söylerken köyün ileri gelenleri Şenlik’e oğlu Kasım’la deyişmesini (yarışmasını) rica ediyorlar. Şenlik bu teklifi önce reddederek:
“O getsin taylarıyla deyişsin. Onun bu mecliste yeri yoktur,” diyorsa da ağaların ısrarı ile o zaman 12 yaşında bulunan Aşık Kasım’ı ortaya alarak baba ile oğlu karşılaştırmaya muvaffak oluyorlar.
***
ÂŞIK ŞENLİK KİMDİR?
Âşık Şenlik, 1850 yılında Çıldır’ın Yakınsu köyünde Terekeme bir ailede dünyaya gelir. Asıl adı Hasan’dır. 19 yaşındayken Ahılkelekli Aşık Nuri’den saz çalmayı öğrenir. Kars, Erzurum, Tiflis ve Revan’ı gezerek çağının diğer saz şairiyle karşılaşmalar yapar. 1913’teki Revan yolculuğu sonrasında oradaki rakip saz şairlerinin kıskançlığının kurbanı olur, yemeğine zehir katılır, memleketi Çıldır’a ulaşamadan Arpaçay’da vefat eder (1913)
1877-78 (93 Harbi) Osmanlı Rus Savaşı sırasında “93 Koçaklaması”nda söylediği bir söz ağızdan ağıza dolaşır:
“Can sağ iken yurt vermeniz düşmana”
***
ÂŞIK KASIM ŞENLİK KİMDİR?
Âşık Kasım (solda) oğlu Âşık Nuri ile
Âşık Kasım Şenlik 1872 yılında Çıldır ilçesinin Suhara beldesinde dünyaya gelir. Babası Âşık Şenlik, annesi Huri Hanım’dır. Nuri, Yılmaz ve Salih adlı üç oğlu vardır. Âşık Kasım, âşıklık sanatını babası Şenlik’ten alır ve üç oğluna da en doğru şekilde intikal ettirir. Âşık Kasım, 1959’da vefat eder. Mezarı, babasının mezarıyla yan yanadır.
***
RAMİZ ÖZLER HAKKINDA
Merhum Ramiz Özler hakkında 2002’de yayımladığım Iğdır Sevdası kitabında şöyle bir not düşmüşüm:
“27 Mayıs 1950 seçimleriyle Türkiye yeni bir döneme girer. Demokrasi hareketinin ve söylemelerinin hız kazandığı bu ortamda, geçmişteki haksız uygulamalar sorgulanır, olaylar ve şahıslar aklanır. Bunlardan biri de “Turancılık” mefkuresine gönül bağlamış aydınların, 1944 yılı ve sonrasında maruz kaldıkları haksız uygulamaların kamuoyuna birincil elden anlatılma çabasıdır. Bu amaçla dernekler kurulur, kitap ve gazeteler yayınlanır. Iğdır, Türkiye’deki bu değişime seyirci kalmaz, bir kısım aydınlarının öncülüğünde Aras dergisini çıkartarak bu siyasal atılımı ve düşünce zenginliğini Iğdır’a taşır. 30 Ekim 1950 tarihinde Ramiz Özler, Turgut Sungar, Ahmet Karaca, Cafer Eroğlu gibi yetenekli gençler, Turancılık ve Türkçülük mefkuresini ilke edinmiş ARAS dergisini çıkartırlar. Teksir makinesinde basılan iki haftalık dergi, okuyucu nezdinde ilgi görü; özellikle şiir köşesi ve fikir yoğunluklu makaleleriyle edebi bir zenginliği Iğdır’a kazandırmasını bilir.”
***
Ramiz Özler’i, Âşık Şenlik ve oğlu Âşık Kasım Şenlik’i rahmetle anıyorum.
Mücahit Özden Hun 20 Kasım 2024