Değerli Okuyucular:
Bugün (14 Kasım 2024), Iğdır’ın Büyük Millet Meclisi (BMM) sınırlarına katılışının 104. yıl dönümüdür. Böyle özel bir günde, yaklaşık bir asır önce yaşananları tekrar gözler önüne sermekte yarar görüyorum.
Iğdır’ımız talihsiz bir yerdir. Iğdır İç Savaşının gerçek kahramanları hep göz ardı edilmiş, adı sanı belli olmayan isimler ön plana çıkarılıp kahraman ilan edilmiş, madalyalar verilmiştir. Maalesef bu alışkanlığın “inadına inat” bir tarzda halen devam ettirildiğini görmek üzücüdür. İsterseniz, kısaca 105 yıl önce Iğdır’da olup bitenlere bir göz atalım:
IĞDIR (Surmalu Uyezdi) BÖLGESİNİN SİYASİ KRONOLOJİSİ
- Yarı Bağımsız Revan (Revan) Hanlığı (1747-1828)
- 1751-1794 yıllarında Zend Şii Kürt Devletine vergi verdi.
- 1794-1828 yıllarında Kaçar Şii Türk Devletine vergi verdi.
- Rus Çarlığı Yönetimi (1828-1917) / Revan Guberniyası’na bağlı Surmalu Uyezdi (İlçesi)
- Trans-Kafkasya Demokratik Federatif Cumhuriyeti (22 Nisan 1918-28 Mayıs 1918)
- Ermenistan Cumhuriyeti (28 Mayıs 1918- 21 Haziran/23 Temmuz 1919 Genel Seçimlerine kadar)
- İÇ SAVAŞ (Kaça-Kaç): 1 Ağustos 1919-14 Kasım 1920
- Büyük Millet Meclisi (14 Kasım 1920-29 Ekim 1923)
- Türkiye Cumhuriyeti (29 Ekim 1923)
TRANS-KAFKASYA DEMOKRATİK FEDERATİF CUMHURİYETİ
Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) devam ederken Ekim 1917 tarihinde Rus Bolşevik Devrimi olur. Lenin’in emri kesindir: “Bu bir emperyalist paylaşım savaşıdır. Cephelerdeki askerleri koşulsuz bir şekilde geri çekiyoruz.”
Çarlık Rus ordusu, Osmanlı ordusunu mağlup etmiş Sivas’a kadar ilerlemiştir. 1915 yılında Osmanlı Hükûmeti, sınırları içerisindeki Ermenileri, düşmanla (Ruslarla) iş birliği yaptığı veya yapacağı iddiasıyla tehcire zorlamış, Anadolu coğrafyası Ermeni nüfustan temizlenmiştir. (Bu tehcir sırasında yaşanan acılar ayrı bir yazı konusudur.)
Rus ordusu, geri çekilirken, silah ve cephanesini kendileriyle birlikte savaşan Ermeni milislere bırakır. Bir anda, Doğu Anadolu’da Osmanlı ordusuyla Ermeni milis güçleri karşı karşıya kalırlar.
Güney Kafkasya’daki üç önemli halk; Gürcüler, Ermeniler ve Azeriler birlikte hareket ederek 22 Nisan 1918’de Trans-Kafkasya Demokratik Federatif Cumhuriyeti’ni kurarlar. Bu Cumhuriyet kısa ömürlü olur. Federatif devlet yapısında bir araya gelen üç halk, hızla sınırlar konusunda kendi aralarında anlaşma sağlarlar.
Sınırlar güvence altına alınınca, Gürcistan, 26 Mayıs 1918’de Federal Cumhuriyet’ten çekilir, bağımsızlığını ilan eder. Bunun ardından, Azerbaycan ve Ermenistan da iki gün sonra, 28 Mayıs 1918’de, bağımsızlıklarını ilan ederler.
ERMENİSTAN CUMHURİYETİ VE SÜRMELİ BÖLGESİ
(28 Mayıs 1918-14 Kasım 1920)
Sürmeli Bölgesinde (bugünkü Iğdır ili sınırları) yeni bir dönem başlar. Okuyucularıma, 28 Mayıs 1918’de Sürmeli Bölgesinde yaşayan halklar konusunda bilgi vermek isterim:
Rus ordusu ve Rus siviller, 1917 Bolşevik Devrimiyle Sürmeli bölgesinden çekilince geride dört farklı etnik ve dini yapıdan oluşan ahali kalır.
- Müslüman Sünni Kürtler
- Ezidi Kürtler
- Azeriler
- Ermeniler
28 Mayıs 1918 tarihinde; Iğdır, Tuzluca, Karakoyunlu ve Aralık’taki etnik grupların köyleri ve yerleşim yerleri şöyledir (Mecit Hun’un anılarından):
ERMENİLER: Iğdır merkez (Iğdırmava’nın bir kısmı ve Sultanabat hariç), Alkamerli, Halfeli, Hoşhaber, Hakveyis, Özdemir, Pulur, Yüzbaşılar, Kadıkışlak, Tecirli, Evci köyleri; Karakoyun ilçesinin Mürşitali, Alican, Taşburun köyleri ile Aralık ilçesinin Yukarı Topraklı köyünde;
AZERİLER: Iğdır merkezindeki Iğdırmava’nın bir kesimi ve Sultanabat mahalleleri ile Küllük, Çalpala, Bayraktutan, Aşağı ve Yukarı Çarıkçılar, Yaycı, Çavuşbahçe, Kasımcan, Kazancı, Kuzugüden, Erhacılar, Melekli,Taşlıca, Sıçanlı, Kundo, Alıköçek, Oba, Sarıçoban; Karakoyunlu’da, Karakoyun ilçe merkezi, Bayatdoğanşalı, Zülfikar, Cennetabat, Gökçeli, Kacardoğanşalı, Koçkıran ve Şireci köylerinde; Aralık’ta, Aralık ilçe merkezi, Aşağı Çiftlik, Emince, Ortaköy, Tazeköy, Yukarı Çiftlik ve Hasanhan köylerinde;
SÜNNİ KÜRT AŞİRETLERİ: Iğdır’da; Asma, Çilli, Gülpınar, Mezra, Örüşmüş, Suveren köylerinde; Karakoyun ilçesi Bulakbaşı köyünde; Aralık ilçesinin Adetli, Aratan, Babacan, Gödekli, Hacıağa, Karahacılı, Kıraçbağı, Kulukent, Ramazankent, Tarlabaşı, Yenidoğan, Çamurlular, Aşağı Topraklı köylerinde;
EZİDİ KÜRTLER: Karakuyu, Bendemurat, Karaçomak, Güngörmez, Harmandöven, Nişankaya köylerinde oturmakta idiler.
Tuzluca’da Ermeni yok gibidir. Aslanlı, Sinek köylerinde Ezidiler, diğer köylerde Kürt aşiretleri ile Azeriler oturmaktadırlar.
**
Mecit Hun’un anılarından açıkça görüleceği gibi o dönem dört halk, iç içe yaşamaktadırlar.
Bu tarihe kadar Sürmeli bölgesinde Müslüman ahali, herhangi bir baskı veya katliamla henüz karşı karşıya gelmemiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti’nde yaşanan 1915 Ermeni Tehcirinden ve olaylarından Iğdır’daki Ermeniler Çarlık Rusya’sı yönetiminde olduklarından etkilenmemişlerdir.
Her şey, Ermenistan Cumhuriyeti’nde 21 Haziran-23 Temmuz 1919 tarihleri arasında yapılan seçimle değişir. Müslüman ahali (Sünni Kürtler ve Azeriler) büyük ölçüde Kazım Karabekir Paşa’nın etkisi ve telkiniyle seçimi protesto eder, oy kullanmazlar. Ermeni Hükûmeti, bu durumu Ermenistan Cumhuriyeti’nin meşruluğuna vurulmuş bir darbe olarak algılar. Sürmeli bölgesinin, Müslüman ahaliden temizlenmesine karar verir.
Sürmeli Bölgesinin dört kadim halkı, ikiye ayrılır: Bir yanda Ermeniler ve Ezidi Kürtler, diğer yandan Sünni Kürtler ve Azeriler. İki taraf arasında acımasız bir iç savaş başlar.
Bu tarihe kadar birilerinin iddia ettiği gibi Iğdır’da ne bir milis gücü ne komite ne de buna benzer askeri / sivil bir örgütlenme vardır. Sürmeli bölgesi; Kars ve Nahcivan merkezli kurulan Cenubi Garbi Kafkas Hükûmeti ve Aras-Türk Cumhuriyetlerinin etki alanındadır. Sürmeli bölgesi, her iki Cumhuriyete de temsilci veya delege göndermiştir ancak bunların bir önemi yoktur.
Ağustos 1919 tarihinden itibaren Ermeni güçleri, Müslüman ahaliye karşı genel bir saldırıya geçerler. Köyleri ovada kurulu olan Müslüman Kürt ve Azeri ahali hedef durumundadır.
İlk hedef, Osmanlı Devleti ve Çarlık Rusya’sı sınırında kurulu ama Çarlık Rusya’sına bağlı, Kürtlerin meskûn olduğu Kucak köyüdür (bugün Ağrı İli sınırları içindedir). Köyün tüm ahalisi (250’den fazla) boğazları kesilerek soykırıma uğratılır. Ermeni güçleri, vakit kaybetmeden, Oba, Küllük, Hakmehmet ve diğer Azeri köylerine yönelirler, soykırıma devam ederler.
Bağır Aras ve ailesi Kaça-Kaç nedeniyle İran Azerbaycan’ına sığınmak zorunda kalınca geride bıraktıkları ev, Ermeni Komitacıların yönetim merkezi olur (1919). Yukarıdaki resimdeki Bağır Aras’a ait bu ev, 2000’li yıllara kadar ayakta kalabildi. Ben de bu evde 1950’li yıllarda kiracı olarak kalan Mecit Hun’un beşinci çocuğu olarak 1958’de dünyaya geldim.
***
Ermeni güçlerinin saldırısına dayanamayan ve köyleri ovada kurulu olan Redkan (Redkî) aşiretinin bazı kolları (Karasu Çayı kıyısında, ova tarafında kurulu olan eski Çamurlu köyü ve Alıkızıl/Aşağı Topraklı) ve bugünkü Kazım Karabekir Tarım İşletmesinin olduğu yerde kurulu olan 14 pare Brukan (Brukî) köyleri, kendilerini savunamazlar, çareyi Osmanlı Devleti sınırları içerisindeki Muş, Eleşkirt ve Van’a sığınmakta bulurlar.
Azeri ahalinin büyük bir kısmı İran Azerbaycan’ına sığınmak için perperişan yollara düşer. Bu sırada yaşanan acılar “Kaça-Kaç / Kırxın” olarak bilinir. Azerilerin bir kısmı da ovadaki en büyük Azeri köyü olan Melekli’ye sığınır. Kısa sürede Melekli köyündeki nüfus 3000’nin üzerine çıkar. Ermeni güçleri Melekli’yi kuşatmaya alırlar.
Bütün bunlar olurken, köyleri Karasu Çayının kıre’ye (Ağrı Dağı’nın taşlı yamacına) tarafında kurulu olan aşiretler kendi imkanlarıyla milis gücü oluştururlar. Karasu Çayı, Ermeni milislerin saldırısına karşı doğal bir engel durumundadır.
Ahmed Şemo (Hun) komutasındaki Geloylu (Gêloî) milis gücü; Hacı Tahir (Muçu) komutasındaki Redkan (Redkî) milis gücü; Emere Besê (Ömer Bülbül) ve Emere Nevo oğlu İsa (Turan) komutasındaki Gelturan (Gelturî) milis gücü; ve Gıskan (Giskî) aşireti milis güçleri hep birlikte Gıskan Aşireti lideri Ali Mirze Bey’in komutasında birleşirler.
(Soldan sağa) Ali Mirze Bey (Yiğit) ve Ahmed Şemo (Hun)
(Solda) Gelturan Aşireti lideri İsa (Turan) Bey ve Redkan Aşireti ileri geleni Hacı Tahir (Muçu) Bey (sağda ayakta) (Not: İsa Bey, merhum Hacı Cihangir Turan’ın babasıdır. Hacı Tahir Bey’in torunları bugün Kırçiçeği /Kıraçbağı köyünde oturmaktadırlar.)
Ermeni güçlerinin en önemli merkezi Taşburun’dur. Bu yüzden en zor görev Ali Mirze Bey’in üzerindedir.
Orta Iğdır’da, Orgof (Suveren) merkezli olarak Kerem ve Fettah Beylerin (Güneş) yönetimindeki Zilan milis gücü vardır. Batı Iğdır’da, Pernavut merkezli Şamil Bey (Ayrım) yönetiminde, Kürt (Şemkan Aşireti ve Yüceler) ve Azeri milis gücü bulunmaktadır.
Soldan sağa: Şamil Bey (Ayrım) ve Kerem Bey (Güneş)
Ağustos 1919’da yukarıdaki milis güçleri dışında başka da silahlı bir güç yoktur. İç Savaş tüm hızıyla devam eder. Ermeni güçlerinin kesin bir üstünlüğü vardır.
Kuşatma altındaki Melekli’yi kurtarmak için Hacı Ali Ekber Bey (Tufan), yardım almak için harekete geçer.
Hacı Ali Ekber Bey (Tufan)
Mecit Hun’un yayımladığı Pamukova Gazetesi’nin 17 Kasım 1954 tarihli nüshasında Hacı Ali Ekber Tufan anılarını kendi kaleminden yayımlar:
Mecit Hun ve çıkardığı PAMUKOVA gazetesi (1954/55)
“1905 yılında Türklerle Ermeniler arasındaki gerginlik ve mücadeleden sonra Millî hissiyatın uyanması ve İslâm-Türk aleminin ittihada karşı temayül göstermesi mevzuunda sarf ettiğimiz gayretler ve yapmış bulunduğum naçizâne hizmetlerden bahsetmeyeceğim. Ancak kurtuluşun bazı hatıralarından bahsetmeyi faydalı addetmekteyim.
1334 (1918) yılında Ordumuz Kafkasya ve İran’dan çekilmiş ve Fırka kumandanı Ali Kemal Bey, Binbaşı Mehmet Bey’den halkı teşkilâtlandırmak üzere 4 kişi istemişti.
Mehmet Bey’in de tensibiyle Hamit Bey oğlu Fettah Güneş, Ali Bey oğlu Tayfur (Burukan Aşiretinden Eli Ağa’nın oğlu Tayfur Kederli. Mücahit), Melekli köylü Ağabey ve ben vazifelendirildik. Cephane ve tüfek ile halkı intizamlı bir şekilde teşkilatlandırmak için subay getirmek üzere Kars’ta Yakup Şefki Paşa nezdinde bir heyet gönderilmesi kararlaştırıldı.
Giden heyet, merhum Alieşref Bey (Güneş) ve Revanlı Rıza Bey’lerdi. Yakup Şefki Paşa o günkü vaziyet icabı yardımda bulunamadığından heyet eli boş dönmüş ve maneviyatları kırılan halk da Iğdır’ı terk ederek İran’a gitmek zorunda kalmıştır. Çobankereli ve Revanlılar Xoy’da; Saraşlılar, Gödekliler ve Ahuralılar da Karaköse ve Erzurum’da yerleştiler. Tabii zayıf kalan bizler de teşkilatı kurmağa muvaffak olamadık.
Ali Eşref (Güneş) Bey (Eleşref Beg) (Not: Ali Eşref Bey, Guli Cafer Ağa’nın oğludur)
Bu arada ben ailemle birlikte Şeril’e, akrabalarım Esat, Kurban, Medet ve Celil de D.Bayazıt’a gittiler. Bir müddet sonra gelip bizi de İran tarikiyle (yoluyla) Doğubayazıt’a getirdiler.
Bu arada Ermeniler, Iğdır ve civarında Müslümanları tazyike ve katliam hazırlılarına başladılar ve Türklerin en çok barınağı olan Melekli’yi Kire tarafından (Ağrı Dağı tarafından) muhasara etmişlerdi. O zaman Beyazıt’ta muhacir olarak bulunan Söğütlü Mahallesinden Tüccar Abbas’la birlikte Fırka kumandanı Cavit Bey’e giderek vaziyeti anlattık. Birkaç günlük intizardan (beklemeden) sonra bize bir şey yapamayacağını ancak aşiret reisleriyle görüşmemizin faydalı olacağını resmen bildirdiler. Derhal, bilahare Bayezid Mebusu Şevket Bey’e baş vurduk. Şevket Bey, Şeyh İbrahim Bey, Abdülvahap Bey ve Zorzade İzzet Efendi’yi çağırarak kısa bir müşavereden (danışmadan) sonra bizzat kendisi de iştirak etmek suretiyle Melekli’yi kurtarmağa karar verdiler. Fakat Şevket Bey’in istifasını icap ettirdiğinden yerine, Bro Hesso Telli namıyla maruf (bilinen) İbrahim Ağa gönderildi.
Beyazıd Mebusu Şevket Bey (Not: 1934’de aile soyadı BAYAZIT olur)
Giden bu aşiret kuvveti Ermenilere büyük telefat (can kaybı) vererek 3000’e yakın Türk’ü kurtarıp Erhacı’ya getirdiler. O zaman Ermeniler de katliama başlamıştı. Kılıçtan ve zulümden kurtulanlar Erhacı’ya sığınıyordu.
Kerimbeyli’de Cengiz Bey adında bir subayımız teşkilât kuruyor ve bir taraftan da Bulakbaşı mevkiine asker gönderiliyordu. Bu yeni teşkilatlanma Erhacı’ya da sirayet etti ve buradaki dağınık kuvvetler talimli bir şekilde bir araya gelmek üzere asker gönderildi. Erhacı’daki teşkilâtta Hacı Xanlar Bey, Şefi Öcal, Melekli Mirza Memet oğlu Hasan ve Ali Hüseyin oğlu Hanife’nin büyük emekleri var. Bunlar bir taraftan da erzak topluyorlardı. Birkaç gün sonra Erhacı’daki yığınak Iğdır’a taarruz etti. Evvelâ bu cemaati asker zanneden Ermeniler kaçmışlarsa da bilahare vaziyete muttali (durumdan bilgi sahibi) olarak tekrar Iğdır’a döndüler. Bunun üzerine Erhacı’daki halk Orgof‟a çekilmek zorunda kaldı. Buradan Bayazıd’a gelinerek İran’a geçildi. İşte bu suretle gerek Ermeni mezalimi ve gerekse erzak noksanlığı yüzünden bütün Iğdır halkı İran’a çekilmişti. Bizler ekseriyetle Hoy civarında olan Senger, Tazeköy ve Kişmiş Tepe’de yerleştik. Kışı burada geçirdikten sonra tekrar Bayezid’e geldik. Bu sırada Ordu Iğdır’ın işgali hazırlığına başlamış ve Gündeli Süleyman birkaç neferle birlikte yanlarında Melekli Cevat Han, Abdullah oğlu Yusuf ve Salman oğlu Feyzullah oldukları halde Beyazıd’a geldiler.
Iğdır üzerine yürüyen askeri kıtada kardeşim Eset, Bahçeli oğlu Hüseyin, Abbas oğlu Haşim de gönüllü bulunuyordu. Birinci defasında Iğdır’ı alamadık. İkinci seferde Aşiret Alaylarının (Hamidiye Alayları) iştirakiyle Iğdır 12 Kasım 1920 tarihinde işgal edildi.”
***
Hacı Ali Ekber Tufan’ın anılarında da belirttiği gibi Melekli ahalisinin yardımına Bayazıt’taki İbrahim Bey’in komutasındaki Hamidiye Alayına bağlı olarak görev yapan Bıro Heski Telli (İbrahim Ağa) gider, kuşatmayı yarar ve 3000 civarındaki Azeri ahaliyi Erhacı düzlüğüne getirir, daha sonra İran Azerbaycan’ına geçmesine yardımcı olur.
Bıro Heski Telli (İbrahim Ağa) (Not: 1934’de aile soyadı ÇOKTİN olur)
Ermeni güçleri Kars ve Ardahan bölgesinden püskürtülünce, BMM’ne bağlı askeri güçler, Hamidiye Alayları ve Iğdır’ın yerel milis güçleri iş birliği içinde Iğdır’ı kuşatmaya alırlar.
KÜRT AŞİRET LİDERLERİNİN KALEME ALDIĞI MEKTUP
28 Mayıs 1918 yılında Ermenistan Cumhuriyeti kurulur. Haziran 1919’da Ermenistan Cumhuriyeti’nde seçimler yapılır. Müslüman ahali (Azeri ve Kürt) seçimleri boykot eder. Bunun üzerine Ermeni devlet adamları ve ileri gelenleri bölgede yaşayan Kürt ileri gelenlerine mektup göndererek Ermenistan Cumhuriyetine destek vermelerini isterler. Çünkü karşılarındaki gerçek muhatap ve örgütlü güç Ali Mirze Bey, Hamit Bey ve bu yerel milis güçlerine destek veren Bayazıt’taki Hamidiye Alayları liderleridir.
Ermeni Baron Haçador Ağa da 1919 yılı ağustos ayında Kürt liderlerine bir mektup gönderir.
Ermenistan Cumhuriyeti Ekonomi Bakanı Khachatur Karchikian (Baron Haçador Ağa)
Kürt ileri gelenleri Baron Haçador Ağa’ya aşağıdaki mektupla cevap verirler:
“Baron Haçador Ağa, Mektubunuzu aldım. Ermenilerin ağuş-ı İslâmiyette (İslamiyetin kucağında) pek mes’udane idame-i hayat ( mutlu bir hayat devam) ettikleri sırada bile yine makasıd-ı asliyyeleri (asıl niyetleri) uğrunda hafi (gizli) ve celi ( açık) her türlü fenalığı ikâdan (yerine getirmekten) geri durmamışlar ve ezcümle bu harpte cepheden müsellâhan (silahlı olarak) firarla Rus ordularına iltihak etmişlerdir. Bunu inkâr edemezsiniz. Binaenaleyh (Bununla birlikte) ihanetleri tamamen ve gaye-i maksadları (niyetleri) zahire (açıkça) anlaşılan Ermenilerle, İslâm-Kürt milleti meyanelerinde (konularında) uzlaşmak imkânı kalmamıştır.
Ve beş seneden beri (1914-1919) İslâmiyeti mahvetmeye fırsat buldukça nüfus-ı İslâmiyeyi (Müslümanları) şiar-ı insaniyete ( insanlık şiarına) aykırı bir tarzda balta ve süngülerle katil ve muhadderat-ı Osmaniyye’ye (Osmanlı kadınlarına) tecavüz etmeyi mubah gören Ermenilerle Kürt milleti bir araya gelemez. Ermenilerin on misline faik (üstün) olan Kürt milleti, Ermeni himayesine giremez ve girmesi imkânsızdır. Evet; biz de kan dökülmesine taraftar değiliz. Fakat cümle-i âmaliniz ( ümidiniz) olan nüfus-ı İslâmiyenin (Müslümanların) tensiki (düzenlenmesi) yolundaki azim ve harekâtınızı var kuvvetimizle mennedeceğiz. Ermeniler böyle vahşiyane İslâm nüfusunu katletmekle ihraz-ı ekseriyet (çoğunluğu elde) edemezsiniz. Böylelikle icra-yı hükümet (yönetmek işini) de hiç edemezsiniz. Bizim sizinle hal-i sükünetle (barışçıl) yaşamamız şerait-i âtiyeye (gelecekteki şartlara) bağlıdır.
- Sulhün takarrününe (barışa) değin Ermeniler, Aras nehrinin arkasına yani obür tarafa geçmelidir.
- Iğdır havalisini tahliye etmeli ve Kürt milletine terk eylemelidir.
- Netice-i sulha (barış sonuna) kadar hiçbir Ermeni sudan geçmeyecektir. Arzularıyla bu havalide kalacak yerli Ermeniler bizim teşkilât ve emrimize itaat edecektir.
- Ermeniler içimizde kat’iyyen (asla) silah taşımaya selahiyetli (yetkili) olmayacaktır. Ve Ermeni askeri sulhün neticesine kadar bu havaliye gönderilmeyecektir.
- Aras nehrinin arka cihetinde yani Ermeniler içinde kalan İslâm kardeşlerimizin hukuku, canı, malı mahfuz kalacaktır
- Bu şerait (şartlar) kabul ve icra kılındığı takdirde tarafeyn (taraflar) taarruz ve tecavüz etmeyecek ve sulhe intizar (barışa saygılı olacaktır) eyleyecektir. İşte Haçador Ağa! Nokta-i nazarımız (görüşlerimiz) ve şeraitimiz (şartlarımız) altı maddeden ibarettir. Kabul olunduğu takdirde naire-i harp (savaş ateşi) itfa (söndürülecek) olunacak, aksi halde tevessü (yayılarak) ederek İslâm milleti ribka-i esaretinizden (boyunduruğunuzdan) kurtulmak çarelerine tevessül (başvuracak) ve Cenab-ı Hakk’tan nusreti tazarru (yardım dileyecektir) eyleyecektir. Bu vesileyle mukabeleten ellerinizi sıkarım Hoçador Ağa cenapları.
4 Eylül 1335 (1919) Mektubu imzalayanlar:
Aşiret Rüesasından (Aşiret başkanlarından)
Bu dahi: Hamit Bey
Bu dahi: Ali Merze Bey
Bu dahi: Ahmet Haso Ağa
Bu dahi: Yusuf Ağa
(Kaynak: Kâzım Karabekir Paşa, İstiklâl Harbimiz, birinci cilt, sayfa 378)
***
Şimdi okuyucularıma mektubun altında imzası bulunan aşiret reislerini tanıtmak istiyorum:
Hamit (Güneş) Bey: Fettah, Kerem, Abdurrezak ve Naci Bey kardeşlerin babasıdır.
Kerem Bey’in babası Hamit Bey (Güneş)
Ahmet Haso (Konyar) Ağa: Doğubayazıt bölgesinden Merhum İsa Konyar’ın babası ve Merhum Hüsrev (Xosrov) Bey’in dedesidir.
Yusuf (Çekim) Ağa: Mala Resê Çelê aşireti lideri ve Gur Hesso’nun kardeşidir.
Ali Mirze (Yiğit) Bey: Rus yönetimi altındaki Celali aşireti lideridir. Geloylu Ahmed Şemo, Gelturanlı Emere Bese (Ömer Bülbül) / Emere Nevo oğlu İsa ve Redkanlı Hacı Tahir (Muçu), Ali Mirze Bey’in liderliğinde iç savaşı yürütmüşlerdir.
Bu mektubun da gösterdiği gibi Ali Mirze Bey ve arkadaşları, 5.maddede belirttikleri gibi, Aras nehrinin öte yanındaki Azeri ve Kürtlerin can güvenliğinden kendilerini sorumlu tutmuşlardır. Sürmeli Bölgesinden Ali Mirze Bey ve Hamit Bey, Ağustos 1919’da başlayan Ermeni katliam ve soykırımlarına karşı tepkili olduklarını beyan ederler.
Doğu Anadolu’da Ermeni Komitacılara ve Ruslara karşı en büyük mücadeleyi veren iki önemli Hamidiye Alay Komutanı: (Soldan sağa) Haydaran Aşireti Hamidiye Alay Komutanı Kör Hüseyin Paşa (oturan) ve Sipkan Aşireti Hamidiye Alay Komutanı Abdulmecit Bey (Not: 1934 yılında Kör Hüseyin Paşa’nın aile soyadı SÜPHANDAĞ ve Abdulmecit Bey’in aile soyadı ÖZTÜRK olur)
EKİM 1920
Bundan sonrasını Mecit Hun’un sahibi olduğu PAMUKOVA gazetesinin 12 Kasım 1954 tarihli nüshasındaki kendi köşe yazısından aktarmak istiyorum:
“Ermeniler eski huduttan (Kars ve Ardahan) tamamen püskürtülüp Iğdır ovasına ve kısmen Aras nehrinin ötesine atıldıktan sonra teşkilatçı ruh bütün Aras boyuna hâkim oldu. Karaköse’deki (Bayezid Vilayeti) Hamidiye Alayları da Iğdır üzerine yürümeğe başladı.
Kürt Hamidiye Alayları
***
Ekim 1920’de vaziyet şöyle idi:
Karakale-Küllük hattı Hasanali Bey oğlu Şamil Bey (Ayrım) idaresindeki fahri Ayrım birlikleri;
Karakale-Tuzluca hattında Eyüp Paşa oğlu Resul Bey idaresindeki Hamidiye alayı;
Hamidiye Alay Komutanı Eyüp Paşa oğlu Resul Bey (Not: Eyüp Paşa, Guli Cafer Ağa’nın oğludur)
Küllük-Iğdır hattında Liva kumandanı Abdulkerim Bey idaresindeki bir süvari Bölüğü ve 4 top;
Orgof-Erhacı-Halfeli hattında Hamit Bey oğlu Kerem Bey (Güneş) idaresindeki fahri Zilan birliği;
Kültepe-Yarmalar hattında Şeyh Abdükadir (Kotan) idaresindeki Celâli Hamidiye Alayı;
Hamidiye Alay Komutanı Şeyh Abdülkadir Kotan (sağda oturan)
Karakoyun-Taşburun hattında Ahmet Bey oğlu İsa Bey (Konyar) yönetiminde Celâli Hamidiye Alayı;
Hamidiye Alay Komutanı İsa Bey (Konyar)
Karakoyun-Taşburun hattında İbrahim Ağa (Bıro Heski Telli) idaresinde Celâli Hamidiye Alayı;
Taşburun-Hasanhan hattında Ali Mirza Bey (Yiğit) idaresindeki fahri Celâli (Geloylu, Gıskanlı, Gelturanlı, Redkanlı ve diğerleri) birlikleri;
Iğdır-Taşburun hattındaki mahalli kuvvetler Karakoyun tepelerine yerleştirilen 17. Alay komutanı Firuz Bey idaresindeki askeri birliklerle Gilesorlu Veli Bey,
Gergerli İsrafil Bey (Emekli Baştabip İsrafil Gökçe) ve Hüseyin Bey idaresindeki Saraçlı Hamidiye Alayı ile takviye edilmişti.
Fırka kumandanı Cavit Paşa’nın karargâhı Orgof’ta (Suveren) idi. Yerlerini muntazam bir şekilde alan askeri ve mahalli kuvvetler bir müddet Kars’ın kurtulmasını beklediler. Fakat ufak tefek çarpışmalar oluyordu. Ermeniler ise Milli Mücadele kuvvetleri karşısında mukavemet edemeyeceklerini anlayınca Aras’ı geçerek ufak bir kuvvetle Iğdır’ı savunuyorlardı. Nihayet 5 Kasım’da akdedilen 7 günlük bir mütarekeden (ateşkes) sonra üç istikametten Iğdır üzerine yürüyen Kurtuluş kuvvetleri Anavatanın bu köşesini işgal ettiler. Kasabada Ermenilerin askeri kuvvetleri olmadığı için çarpışma olmadı ve bu suretle Iğdır 34 yıl evvel bugün Anavatana ilhak edildi.”
Mecit Hun, 1952 yılında çıkardığı DİL gazetesinde (Yıl: 1 Sayı: 39) ayrıca şu detaya da yer verir:
12 Kasım 1952 tarihli tek sayfalık DİL Gazetesinin ön ve arka yüzü ve gazete sahibi Mecit Hun (Not: O yıllarda Iğdır’ın Kurtuluşu Bayramı 12 Kasım günü kutlanıyordu.
***
1000 kişilik Ali Mirze Bey fahri (gönüllü) birlikleri ile Mehmet Beyazıt ve Şeyh Abdülkadir kuvvetleri de Hasanhan ile Yarmalar arasından taarruza geçtiler. Bütün cephe boyunca Ermenilerle kati ve nihai mücadele başlamıştı. Hamidiye Alaylarının bir kısmı da Kars ve Tuzluca cephesindeki milli
kuvvetlere iltihak etmişti (katılmıştı). Kör Hüseyin Paşa Hamidiye Alayı, Karaköseli Mustafa
Bey kuvvetleriyle birleşerek Kars istikametinde ve Abdülmecit Bey’le oğlu Halis Bey (şimdiki Ağrı Milletvekili Halis Öztürk) idaresindeki Hamidiye Alayı Pernavut (Gaziler) istikametinde taarruza geçmişlerdi.
Sıpkan (Sipkî) Aşireti Hamidiye Alay Komutanı Abdulmecit Bey
(Soldan sağa) Abdulmecit Bey oğlu Halis Bey (Öztürk) ve Şeyh İbrahim Bey oğlu Mehmet Bayazıt
BİR TANIK: DOKTOR MEHMET DERVİŞ KUNTMAN’IN IĞDIR YILLARI
Askeri doktor Mehmet Derviş Bey (Kuntman)
Değerli okuyucularım! Şimdi sizlere Iğdır’ın en kritik dönemlerine şahitlik etmiş, Iğdır’da İhsan Nuri Paşa ile arkadaşlığı olmuş önemli bir şahsiyeti tanıtmak istiyorum: Doktor Mehmet Derviş Kuntman.
Dr. Mehmet Derviş Bey, Aslen Kilislidir. Askeri bir doktordur. 1909’da Askerî Tıbbiyeden mezun olduktan sonra önce Gülhane’de stajını yapar, sonra tabur tabipliğine atanır. Bundan sonra kendisini harplerin içinde bulur, önce Balkan Harbi’ne, sonra da Sarıkamış Cephesine katılır. Allahuekber dağlarında asker ve subayların tedavisini yapar.
Kurtuluş Savaşı’na katılır. Ağrı Dağı eteklerinde (Iğdır’da) kurduğu, 500 yataklı malzeme ve teçhizatı olan askeri bir hastaneyi beraberindeki iki doktor, bir eczacı, bir inzibat subayı, bir hesap memuru ve 50 askerden oluşan personeli ile dört aylık bir yolculuktan sonra Batı Cephesi’ne taşır.
O yıllar halkın her konudaki cehaleti sağlık alanında da kendini göstermektedir. Derviş Kuntman, anılarında ilginç bir olaya değinir. Ensesinde egzama (deri hastalığı) olan bir adam bir gün Doktor Kuntman’a başvurur. Doktor reçete yazar, adama uzatır, açıklamada bulunur: “Bunu al ensene sür ve üzerini bezle bağla!” Adam eve gidince reçete kâğıdını ensesindeki yaranın üstüne koyar, bir bezle sıkıca bağlayarak çarşıya çıkar.
Doktor Kuntman görevli olduğu askeri birlikle beraber cepheden cepheye dolaşır, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu kez Mustafa Kemal’in önderliğindeki Kurtuluş Savaşına katılır, o yıllara ait görüş ve hissiyatını samimi bir duyguyla kaleme alır.
Dr. Kuntman’ın anıları ilk kez 1 Eylül 1965’de Silahlı Kuvvetler Dergisinde yayımlanır. Bu anıların bir kısmında 1920’li yılların Iğdır’ına dair bir kesit vardır. Her Iğdırlının okuması gerektiğini düşündüğüm bu bölümü sizlerle paylaşmak istedim. (Kaynak: Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları/ Genelkurmay Basımevi 2009)
ERMENİLERLE SAVAŞ (7 Ekim 1920) (Dr. Kuntman’ın anılarıdan)
Ermenistan hükûmeti; Erivan civarındaki Türklere katliam yaparak oralara yerleşirken Brest-Litovsk Anlaşmasıyla bize terk edilmiş olan ve mütareke dolayısıyla geçici olarak boşalttığımız Kars-Ardahan havalisini kendi ülkesine katmak için Bardiz’den bize taarruza geçmişti. Bu sıralarda Kâzım KARABEKİR Paşa, Şark Cephesi Kumandanı unvanını almış ve kısmi seferberlik de yapılmış olduğundan, hemen karşı taarruza geçerek 12 Ekim1920’de Sarıkamış’ı zapt etmiş ve Ermenileri durdurmuştu. Bayezid’de 18, 33, 34’üncü Alaylardan teşekkül edilen tümenimiz; vaziyet icabı bir yerden yedek askeri alamamış, taburların mevcudunun kişiyi geçememiş olmasından dolayı Karaköse’deki Karapapak ve Bayezid’deki Celali aşiretlerini (Her ikisi de Hamidiye Alaylarıdır. Mücahit) yardıma çağırmıştı. Tümen, bunların hazırlanmasıyla meşgul oluyordu. Ben de seferde sıhhi hizmetlerin yapılması için pratik, teorik dersler veriyor, noksan ilaç ve malzemenin tedarikiyle meşgul oluyordum.
25 EKİM 1920
Bizim 34’üncü Alay, Celali Aşireti ile Iğdır Cephesine hareket etti. Bize ayrılan siperleri tuttuk: Burası Ağrı Dağı’nın eteğinden Sinekli Yaylasına kadar uzanan tümenimizin cephesinin sol kanadı idi. Önümüzde Iğdır Ovası; ileride Aras Nehri, daha uzaklarda Erivan, onun sol ilerisinde Alagöz Dağı, sağımızda da Ağrı Dağı görünüyor. Siperlerimiz, her tarafa hâkim ve çok emin yerler. Cephede düşmanla henüz temas yok. Çok uzaklarda ağaçlar arasında gelen geçen görünüyorsa da bunların bize karşı düşmanca bir hareketleri sezilmiyor. Anlaşılan, Ermenilerin bütün kuvvet ve faaliyetleri Kars tarafında… Bu sebepten biz de siperlerimizin kuytu yerlerinde çadırlarımızı kurduk; elimizde dürbün, etrafı gözetleyip duruyoruz.
Brest Litovsk Barış Anlaşması, 3 Mart 1918 tarihinde Rusya ile Almanya, Avusturya – Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan arasında imzalanmış bir barış anlaşmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nu temsil eden Talat Paşa’nın ısrarları neticesinde, Rusya’nın 1878’de 93 Harbi sırasında işgal ederek aldığı tüm topraklar, yani Ardahan, Kars, Artvin ve Batum derhâl Türkiye’ye iade edilecekti. Anlaşmanın imzalanmasından sonra Osmanlı orduları bu bölgelere derhâl girdi.
Buraya geleli on beş gün olduğu hâlde; ne top ne de tüfek sesi duyduk. Daimî bir sessizlik içinde yaşıyoruz. Yalnız, aşiret askerlerinin gürültüleri bu sessizliği bozuyor. Bunlar beyaz külahları, pos bıyıkları ve garip kıyafetleriyle devamlı olarak konuşuyorlar.
12 KASIM 1920
Kars zapt edilmiş, Ermeniler Gümrü’ye doğru kaçmışlardı. Aynı zamanda Iğdır’ı boşaltmışlarsa da tümen ile cephemizin çok geniş ve kuvvetimizin çoğunun başıbozuk olmasından dolayı Iğdır’ın boşalmasından haberdar olamadık.
26 KASIM 1920
Ancak bugün bütün tümen, aşiret alaylarıyla Iğdır Ovası’na aktı. Her alay, kendisine verilen yönde ilerlemeye başladı. Ermenilerden, kimseye rastlamadık. Bunlar çekileli hayli zaman olmuş, Iğdır sokaklarında aç kalmış kedi, köpek sürülerinden başka kimse kalmamıştı. Böyle olmakla beraber aşiretlerin hâli görülmeye değerdi: Bunlar boş Iğdır Ovası’na Donkişotvari doludizgin, dalkılıç saldırıyor, kahramanlık taslıyorlardı. Bu suretle Aras sahiline kadar gittik, orada durduk. Hâlbuki bu sırada Kars’taki ordumuz Gümrü’yü zapt etmiş harp sona ermişti. Bu suretle Ermeni megalo ideası altüst olmuş; onlar, Aras ile Arpaçay ötesindeki dar sahaya sıkışarak bizden aman dilemişlerdi. Lakin Ermenilerden öç almak için günlerce dağlarda bekleyen askerlerimiz, bunların habersizce kaçıp gitmelerinden çok üzülmüşler, yüreklerindeki ateşi Bingöl dağlarından süzülüp gelen Aras sularıyla teskin ederek teselli buluyor ve rahatlıyorlardı. Ben de Ermenilerin mağlubiyetinden, Ararat hükûmetinin yerin dibine girmesinden büyük bir sevinç duyuyor, bunu diğer cephelerdeki zaferlerimizin bir işareti sayarak Allah’a şükrediyordum.
(Doktor Mehmet Derviş Kuntman’ın anılarının sonu)
SONUÇ
Değerli okuyucular!
Yukarıda aktardığım bilgiden de anlaşılacağı üzere Hamidiye Alaylarının Iğdır’daki İç Savaşta rolü belirleyici olmuştur.
Ermeniler, Iğdır’ı boşaltmak için bir haftalık süre isterler. Bu istekleri kabul görür. Ermeniler, sivilleri ve askeri güçlerini Alican köprüsünden Erivan tarafına geçirirler. Köprüyü de yakarlar. Bir hafta sonra Iğdır’ı kuşatmaya alan güçler koordineli olarak saldırıya geçerler. Tek bir kurşun atmadan Iğdır, BMM sınırlarına dahil edilir. (Mehmet Çavuş isimli birisinin şehit edilmesi, uydurma bilgidir.)
28 Mayıs 1918-14 Kasım 1920 tarihleri arasında Sürmeli bölgesinde sadece yukarıda bahsi geçen dört etnik ve dini grup vardır. Örneğin, İngilizlerin ayağı Kars’a değmiş ama İngilizler Sürmeli ovasına gelmemişlerdir. Rus ordusu zaten çekip gitmiştir. Osmanlı ordusu ve daha sonra onun yerine geçen BMM ordusu da Sürmeli bölgesinde mevcut değildi. İç savaş bütün şiddetiyle devam etmiş ve Iğdır’ın kaderini belirlemiştir.
Maalesef Iğdır’ın yakın tarihiyle ilgili dezenfermasyon ve çarpıtma yıllarca devam ede gelmiştir. Kars merkezli kurulan Cenub-i Garbi (Güney Batı) Kafkas Cumhuriyetinin ve Nahcivan merkezli kurulan Aras Türk Cumhuriyetinin, ne Iğdır’da Ağustos 1919 tarihinde yaşanan soykırımları engellemeye ne de Iğdır’ın kuşatılmasında (Ekim 1920) yer almaları mümkün değildi, çünkü bu cumhuriyetler o tarihlerde yıkılmıştı.
Cenub-i Garbi Kafkas Hükûmeti : Kuruluş: 1 Aralık 1918 Yıkılış:19 Nisan 1919
Aras Türk Cumhuriyeti: Kuruluş: 22 Kasım 1918 Yıkılış: 26 Haziran 1919
Yukarıda görüldüğü gibi iki Cumhuriyet, Iğdır’ın en zor anında yani Ağustos 1919 tarihinde varlıklarını sürdürmüyorlardı.
Diğer bir hata da Kazım Karabekir Paşa’nın bizzat ordularının başında Sürmeli toprağına girdiği yönündedir. Bu da doğru bir bilgi değildir. Öncelikle Kazım Karabekir Paşa’nın Iğdır’a ilk gelişine bir göz atalım: Yapı Kredi Yayınlarında çıkmış İstiklal Harbi kitabının İkinci Cilt sayfa 1236’da Kazım Karabekir Paşa, Iğdır’a ilk gelişini anlatır. Bu aynı zamanda Kazım Karabekir Paşa’nın Sürmeli toprağına ayağının ilk değdiği andır. Tarih 17 Mayıs 1338 Rumi yani Miladi 17 Mayıs 1922’dir. Iğdır İç Savaşı 14 Kasım 1920’de son ermiştir. Yani Iğdır’ın, BMM sınırlarına katılmasından 1.5 yıl sonra Kazım Karabekir Paşa, Iğdır’a gelmiştir.
Osmanlı Devleti’nin yıkılıp yerini BMM Hükûmetine terk ettiği yıllarda, ülkenin başka hiçbir yerinde iç savaş yaşanmamıştır. Ayrıca, Iğdır, Misak-i Milli (Ulusal Yemin) sınırları içinde gösterilmediğinden, BMM güçlerince en az önemsenen bölge olmuştur.
Bugün, 104 yıl öncesine baktığımızda karşımıza çıkan tablo özetle yukarıdaki gibidir. Iğdır’ın BMM Hükûmeti sınırlarına katılmasında şehit olanları ve emeği geçenleri rahmetle anıyoruz.
Iğdır, 104 yıl geriye baktığı gibi 100 yıl ileri de bakmasını öğrenmelidir. Geçmişte yaşananlar önemlidir, hatırlanmalıdır, ders çıkarılmalıdır. Ama asıl önemlisi bugünkü Iğdır’ımızı bir barış kenti yapmak ve geleceği kucaklamaktır.
Saygılarımla,
Mücahit Özden Hun