TOPLAM GÖRÜNTÜLENME: 2,128
Bugün (8 Ağustos 2021) Kazakistan Kürt Birliği Başkanı Prof. Dr. Kinyas İbrahim Mizoyev’in Kovid belasına yakalanarak vefat ettiği haberini aldım. Çok üzüldüm. Daha birkaç hafta önce telefon sohbetimiz olmuş, en kısa sürede Iğdır’da aramızda olması dileğiyle vedalaşmıştık. Dünya Kürtleri ve insanlık büyük bir değerini kaybetti. Merhum Prof. Dr. Kinyas İbrahim’in yaşamı ve özellikle Kürt kimlik mücadelesinde üstlendiği tarihsel rol hepimiz için unutulmaz ve ibret dolu manevi bir miras olarak kalacaktır. Aile kökleri Iğdır’a kadar uzanan bu büyük şahsiyetin beklenmedik vefatı bizleri derin bir üzüntüye boğmuştur. Ailesinin, dostlarının, Kafkasya halklarının, Kazakistan halkının ve dünya Kürtlerinin başı sağ olsun! (Prof. Dr. Kinyas İbrahim Mirzoyev’in aziz hatırasına, 10 Temmuz 2021 tarihinde Iğdır’a Bakış gazetesinde yayımlanan KAZAKİSTAN’DA BİR KÜRT: KİNYAS İBRAHİM MİRZOYEV başlıklı yazımı yeniden okuyucularımın dikkatine sunuyorum. Saygılarımla)
Mücahit Özden-Şeval Hun
KAZAKİSTAN’DA BİR KÜRT: KİNYAS İBRAHİM MİRZOYEV
Değerli okuyucular!
Sizlere bu yazımda kısaca Kazakistan’daki Kürtleri ve orada yaşayan önemli iki Kürt şahsiyetini tanıtmak istiyorum. Yaklaşık iki hafta önce Kazakistan Kürtlerinin lideri Prof. Dr. Kinyas İbrahim Mirzoyev (Kinyazê Îbrahîmê Mîrzoyev / Mirzo’nun sülalesinden İbrahim oğlu Kinyas) Avrupa’daki dostlarının daveti üzerine Almanya’da misafir edildi. Kendisini karşılayan ve onurlandıranlardan birisi de çok değerli amca oğlum, abim Yılmaz Tırpan idi. Yılmaz Abi’nin referansıyla çok değerli bilim insanı Prof. Dr. Kinyas İbrahim ile sosyal medya ortamında yazışma ve haberleşme şansım oldu.
KAZAKİSTAN YILLARIM
1997-99 yılları arasında ABD’li bir petrol şirketinin yatırımları nedeniyle Kazakistan’da defalarca bulunmuştum. O yıllar, 1991 yılında dağılmış Sovyetler Birliğinden geride kalan cumhuriyetler büyük bir enkaz altında inliyor, insanlar günlük yaşam mücadelesi veriyordu. Yoksulluk iç burkan bir düzeydeydi.
Merkezi Kaliforniya’da bulunan çok uluslu Amerikan enerji şirketi Chevron özellikle Rusça bilen elemanlarını eski Sovyetler Birliği ülkelerine gönderiyordu. Bunlardan birisi de Kazakistan idi. Ben de bu fırsatla defalarca Rusya, Kazakistan ve diğer ülkeleri dolaşma şansı bulmuştum.
Kazakistan Hükümeti ve Chevron şirketi arasında 1993 yılında yapılan %50-50 oranında paylaşım ile Tengizchevroil isimli bir şirket kurulmuştu. Bizim görevimiz ülkenin batısında yer alan Tengiz yatağını verimli bir şekilde tekrar hizmete sokmaktı.
O yıllar Kazakistan’ın başkenti Alma Ata idi. (Bugün Nur-Sultan başkenttir) Ülke nüfusunun yarısı Rus kökenliydi. Her yerde Rusça konuşuluyordu. İşlerim yoğun olduğundan küçük birkaç gezi dışında şehri dolaşmaya zamanım olmadı. Teleferik ile çıktığımız kayak tesisleri içimdeki dağ hasretini gidermişti. Rusya ve özellikle Almanya’ya göçler nedeniyle bugün Rus nüfusun toplam nüfusa oranı % 20 civarındadır. Özellikle Kazakistan’da yaşayan Alman Kazakistanlılar (Kasachstandeutsche), Sovyetler Birliğinin çökmesinden sonra Kazakistan’ı terk edip Rusya veya Almanya’ya yerleşmeyi tercih ettiler.
Şehir merkezinde dikkatimi çeken yoğun bir Koreli nüfusun olmasıydı. Kore pazarına gidip çok sevdiğim mayalanmış kırmızı biber ve Çin lahanasından yapılan, geleneksel bir Kore yemeği (veya turşusu) olan Kimçi (Kimchi) aldığımı hatırlıyorum. Bana anlattıklarına göre ülkede 100 bini aşkın Koreli vardı. Bunların büyük çoğunluğu 19’ncu yüzyılın ortasında Kore yarımadasında baş gösteren kıtlıktan kaçıp gelmişlerdi. Doğrusunu isterseniz o yıllar Kazakistan’da güçlü bir Kürt diasporasının olduğunu bilmiyordum. Sonraki yıllar bu gerçeği öğrenecek sadece Kazakistan’da değil Kırgızistan, Özbekistan gibi Türki Cumhuriyetlerde de güçlü bir Kürt diasporasının varlığından haberdar olacaktım. Kürtler ve Türklerin Orta-Asya’dan Avrupa’ya kadar uzanan bir coğrafyada iç içe yaşadıkları gerçeğinden hareketle bu birlikteliğin Türkiye Cumhuriyeti liderliğinde siyasi ve ekonomik bir güce dönüştürülmesini ele alan bir makale kaleme almıştım. İstekli okuyucularım bu makaleye aşağıdaki linki tıklayarak veya yazarak ulaşabilirler. (https://hunacademy.com/turk-kurt-sentezi-ve-kuresel-guc-turkiye/)
KAZAKİSTAN KÜRTLERİ
Belki merak etmişsinizdir, Kürtler ne zaman, nereden ve niçin Kazakistan’a gidip yerleştiler? Bugün Kazakistan’daki Kürt nüfusu 100 bin civarında tahmin edilmektedir. Kürtlerin büyük kısmı Ermenistan ve Azerbaycan’dan geldikleri için bu ülkelerin pasaportunu taşıdıklarından “Kürt” olarak değil, “Azeri” veya “Ermeni” olarak nüfusa kaydedilmişlerdir. Bu durum Kürt nüfusunun daha az olarak hesaplanmasına neden olmuştur. Bu nedenle gerçek Kürt nüfusun 150 binin üzerinde olduğunu söylemek mümkündür.
Kürtler, Güney Kafkasya bölgesinden üç dalga halinde Kazakistan’a göç ettirilmişlerdir. Bu zoraki göçlerin tarihleri aşağıdaki gibidir:
- 1937
- 1944
- 1989
Burada not olarak belirtmem gereken bir durum da bazen yukarıdaki gibi toplu sürgünler ve bazen de aile temelinde sürgünler söz konusu olmuştur. Örneğin ünlü Prof. Nadir Nadirov’un ailesi 1933’de küçük bir grup olarak sürgüne gönderilmiştir.
1937 KÜRT SÜRGÜNÜ
Stalin’in katı ve acımasız yönetiminin devam ettiği yıllardı. Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında acımasız bir Casusluk-Karşı Casusluk mücadelesi devam etmekteydi. Türkiye tarafında MAH (MİT) Bölge Başkanı Hüsnü Bingöl, sınır bölgesinde kontrolü ele geçirmiş durumdaydı. Celali, Redkan ve Brukan aşiretleri Türkiye ve Sovyet sınırın iki yanında yer aldıklarından Hüsnü Bingöl, Kürtlere dayanarak geniş bir karşı-casusluk ağı örer. Stalin, bu durumdan rahatsızlık duyar. Hüsnü Bingöl ile baş edemeyeceğini anlayan Stalin, bir gün Aras nehri boyuna yerleşik olan Kürt aşiretlerini trene doldurup Kazakistan’a gönderir. Ayrıca Laçin merkezli olarak kurulan ve 1923-29 yılları arasında hüküm süren Kızıl Kürdistan’ın (Kürdistan Uyezdi) varlığına son verildiğinden bu bölgeden küçük bir Kürt nüfus da bu zoraki göçe dâhil edilir.(Hüsnü Bingöl’ün karşı casusluk çalışmalarını anlatan “Siyah, Beyaz ve Gri: Hüsnü Bingöl” isimli kitabımı konuyla ilgili okuyucularıma öneririm.)
1944 KÜRT SÜRGÜNÜ
İkinci Dünya Savaşının en kritik anı Stalingrad savaşıdır. Almanların amacı Stalingrad şehrini ele geçirmek, hızla Güney Kafkasya’ya inip Bakü petrollerini ele geçirmektir. Almanlar, kendilerine esir düşen Azeri, Ermeni, Gürcü, Özbek vb. kökenli Sovyet askerlerinden Nazi taburları oluşturur, bu uluslara Sovyetler Birliğinin yenilmesi durumunda bağımsızlık vaat eder. Stalin, Nazilerle işbirliği yapan bu taburlara ve mensubu oldukları halklara karşı derin bir nefretle doludur. Stalin, 1944 yılında düşmanla daha fazla işbirliği yapmalarına engel olmak veya onları cezalandırmak amacıyla hatırı sayılır bir nüfusu Güney Kafkasya’dan Orta-Asya’ya sürer. Belli bir Kürt nüfus da bu sürgünden payını alır. Sürgüne gidenler Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan gibi ülkelere dağıtılırlar.
1988-90 KÜRT SÜRGÜNÜ VEYA GÖNÜLLÜ GÖÇ
Kızıl Kürdistan bölgesinde oturan Kürtlerin büyük kısmı Şii mezhebine bağlıydılar. Ermenistan ile Azerbaycan arasında Karabağ savaşı baş gösterince bir zamanlar “Kızıl Kürdistan” olarak adlandırılan Laçin bölgesindeki Kürtler, Ermenilerin saldırısına uğrarlar. Şii kökenli Kürt nüfus Azerbaycan’a göç eder. Azeri kimliğini alarak zamanla asimilasyona uğrarlar. Sünni Kürtler ise ne Ermenistan ne de Azerbaycan tarafından istenmediğinden savaş bölgesini kendi istekleriyle terk ederek çoğunlukla Kazakistan’a göç edip yeni bir yaşama orada başlamak isterler.
Böylece Kazakistan’da, üç farklı dönemde gelmiş Kürtlerin iç içe geçmesiyle güçlü bir Kürt diasporası oluşur. Kazakistan Devletinin göstermiş olduğu hoşgörü ortamında kendi kimliklerine ve ana dillerine sahip çıkma fırsatı bulurlar. Tahmin edebileceğiniz gibi zor günlerinde her toplumu lokomotif gibi arkasına takıp götüren şahsiyetler ve önemli insanlar ortaya çıkar. Kazakistan Kürtlerine yeni bir ruh kazandıran ve onlara kimliklerini geliştirmeleri için her türlü imkânı sunan en önemli şahsiyetin ismi Prof. Dr. Kinyas İbrahim Mirzeyov’dur. Bir zamanlar Kazakistan Devlet Başkanı yardımcılığı görevini de üstlenen Prof. Dr. Kinyas İbrahim, bugün Kazakistan Kürtlerinin tartışmasız lideri olarak ön plandadır.
PROF. DR. KİNYAS İBRAHİM
(Kafkasya Kürtlerinin yaşam mücadelesi pek bilinmedi. Her şey kapalı kapılar arkasında olup bitti. 20’nci yüzyılı paramparça ve birbirinden habersiz geçiren dünya Kürtleri arasında özellikle Kafkasya Kürtleri yürek burkan ayrılıklar yaşadı, ülkeden ülkeye sürgün edildiler. Mezarları bile ayrı düştü. Çocukluğu Kafkasya’da geçen Kinyas İbrahim, her Kürt çocuğu gibi yaylaları adımladı, kuzuların ardından koşturdu, baba evinde bir köşeye oturup dengbêjleri (Kürt şarkıcıları) dikkatle ve zevkle dinledi. Ruhunda Kürt kimliğinin gelişmesine hizmet etmek duygusu çok erken yaşta gelişti. Doktora çalışmasından itibaren bütün kitap ve bilimsel çalışmalarını Kürt kimliğine adadı. Sürgün olarak gittiği Kazakistan’da, Kürt kimliğiyle Devlet Başkanı yardımcılığı görevini üstlendi. Kazakistan’ın en köklü üniversitesinde dünya dilleri bölüm başkanlığı yaptı. Bununla yetinmedi, BERBANG (Şafak) Kürt derneğini kurarak Kürt çocuklarının ana dilde eğitimini gündeme getirdi. Bir sınıfta 5-6 Kürt çocuğu olunca Kürtçeyi seçmeli ders olarak alma hakkını, ayrıca Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı köylerde de Kürtçeyi 12’inci sınıfa kadar ana dilde eğitim hakkı olarak devlete kabul ettirdi. Çıkardığı Kürtçe dergi ve gazetelerle Kürt dilinin gelişmesine katkı sundu. Yekbûn isimli televizyon kanalıyla Kürt folklor ve diline değişen dünya koşullarında yeni bir canlılık kazandırmak için ciddi bir uğraş içinde oldu. Bütün dünya Kürtleri Prof. Dr. Kinyas İbrahim’in şahsı ve çalışmaları önünde saygıyla eğilmeyi kendilerine bir görev olarak kabul ederler. Bize de, Her bijî Mamoste Kinyas İbrahim, demek kalıyor.)
Kinyas İbrahim anne tarafından Brukan (Brukî) baba tarafından da Celali Konfederasyonunun bir kolu olan Geloylu (Gêloî) aşiretindendir. Kinyas İbrahim, Almanya’da yaptığı konuşmalarda kendisini ve ailesini bu şekilde tanımlamıştır. Bizim için Prof. Dr. Kinyas İbrahim, aşiretler ve devletler üstü, tüm dünya Kürtlerinin övgüyle sahiplendiği bir şahsiyettir.
İlginç bir anekdotu araya sıkıştırmak istiyorum. Merhum Kinyas Kartal, Brukan aşiretinin tartışmasız lideri ve önemli bir şahsiyetti. Amcam Hamit Hun’un üvey annesi Zeynep Hanım, Kinyas Kartal’ın yakını Derbaz Ağa’nın kızıydı. Böyle olunca Hamit Hun, ilk doğan erkek çocuğuna ‘Kinyas’ adını verir (1945 /mezar taşına yanlışlıkla 1949 yazılmıştır). Aradan iki yıl geçer. Bu kez annesi Brukan aşiretinden olan Kinyas İbrahim dünyaya gelir (1947). Ona da Kinyas Kartal’a atfen ‘Kinyas’ ismi verilir. İşin ilginç yanı üç “Kinyas” arasındaki inanılmaz benzerliktir.
Aile büyükleri 1926 yılında Türkiye’den Aras Nehrini geçerek Nahcivan’a yerleşirler. Bir zaman Nahcivan’da yaşadıktan sonra ailesi ve diğer Kürtler,Stalin tarafından 1937 yılında Aras Nehri kıyısından Kazakistan’a bir kısmı da Sibirya’ya sürgün edilirler. Kinyas İbrahim’in ailesi Kazakistan’a yerleşir. İkinci Dünya Savaşı baş gösterince babası, amcası ve ailesinin bir kısmı Ermenistan’a geri dönerler. Dayısı, Güney Kafkasya’da Sovyet askeri istihbaratı bölüm başkanı olarak görev yaptığından Kürtleri etrafında toplar. Hatta Sovyet Ordusu Ağustos 1941 tarihinde Kuzey İran’a girince, Kürtlerden oluşturulan bu istihbarat örgütü oldukça etkili olur. Bu sayede Kinyas İbrahim’in ailesi 1944 yılında yapılan sürgünden kurtulur, Ermenistan’da yaşamaya devam eder.
Kinyas İbrahim, 1 Mayıs 1947 tarihinde Uluhanlı (Zengibasar / Masis) köyünde dünyaya gelir.Sekizinci sınıfa kadar köy ilkokuluna devam eder. Daha sonra Erivan’a gider. 1963-66 yılları arasında ünlü Azeri devlet adamı Ahundov’un adına ithafen kurulmuş olan liseden mezun olur. Dil ve Edebiyat Fakültesine kaydını yaptırır. Yüksek lisansı bitirdikten sonra Doktora çalışmasına devam eder. Kürt ve Azeri Edebiyatı üzerine Doktora tezini tamamlar. Kendi ifadesiyle Kürt ve Azeri edebiyatı iç içe geçmiş ve tarihsel bir etkileşim yaşamışlardır. Örneğin Nizami Gence yazılarında annesinin Şeddadi Kürtlerinden olduğunu ifade eder.
Kinyas İbrahim, öğretim görevlisi olarak da Kürt Dili ve Edebiyatı konusundaki çalışmalarını devam ettirir. 25’e yakın özgün kitap çalışması ve yüzlerce bilimsel bildiri yayımlar. Talihsizlikler ailenin peşini bırakmaz. 1988 yılında Azerbaycan ve Ermenistan arasında Karabağ savaşı baş gösterir. Azeriler Ermenileri, Ermenileri de Azerileri ülkelerinden kovarlar. 20-30 bin kadar Kürt arada kalırlar. Bölgeyi terk etmekten başka çareleri kalmaz.
Yuvası olmayan kuşlar gibi ve tarihin yetimleri olarak göç eden bu Kürtlerin bir kısmı Kazakistan, bir kısmı da Rusya ve diğer cumhuriyetlere dağılırlar. Dede-baba mezarları üç-dört farklı ülkede kalır. Kinyas İbrahim, 1974 yılında Gögercin Hanımla evlenir. Prof. Dr. Kinyas İbrahim ikisi kız beş çocuk sahibidir.
Saint Petersburg’da Filoloji alanında profesör unvanını alan Kinyas İbrahim, 90’dan sonra Kazakistan’a döndü ve Devlet Üniversitesi’nde rektör yardımcılığı görevinde bulundu.
Prof. Dr. Kinyas İbrahim yaptığı çalışmalarla dikkati çekmiş, bugün başta Kürtler arasında olmak üzere dünyada kendisine karşı derin bir saygı ve ilginin doğmasına neden olmuştur. Kinyas İbrahim ana dili Kürtçenin yanı sıra, Azerice, Ermenice, Farsça, Türkçe, Rusça, Kazakça ve İngilizce olmak üzere sekiz dil bilmektedir.
Prof. Dr. NADİR NADİROV
Kazakistan Kürtleri arasında öne çıkan diğer bir şahsiyet Prof. Dr. Nadir Nadirov’dur. Ailesi aslen Nahcivan’a yerleşikti. Nadir Nadirov, 1932 yılında Nahcivan’ın Sederek şehrinde dünyaya gelir. Babası 1933 yılında Stalin’in aileyi sürgün etmesinden önce vefat eder. Nadir Nadirov dokuz kardeşli bir ailede büyür. Casusluk şüphesiyle ailesi 1933 yılında Kazakistan’a sürgüne gönderilir. O günlere dair hatırasını şöyle anlatır:
“Bilinmeyen bir yere gönderildik. Elimize kürek tutuşturup, kendinize bir ev yapın, dediler. Bomboş bir araziydi. Muhtemelen bir ismi falan da yoktu. Ne araba, ne yol, ne uçak, ne haberleşme imkanı… Sadece uçsuz bucaksız bir step… Bir yıl sonra bizi ziyarete geldiler. Evleri tek tek dolaşıp aile reisinin kim olduğunu sordular. Kardeşlerimin en büyüğü 22 yaşındaki Abdullah idi. Yeni evlenmişti. Ben de 5 yaşında falan vardım. Abdullah’ı alıp götürdüler. Ablam evliydi, yanımızdaki bir evde oturuyordu. Onun da kocasını aldılar. Her ikisi de asla bir daha geri dönmediler
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra kız kardeşimin oğlu babasının izini kovalamaya başladı. Arşivlere yazılar yazdı. Nihayet bir gün cevap geldi. Babası 1938 yılında cezaevine atılmış, ‘İran casusu’ iddiasıyla yargılanarak idam edilmişti. Zavallı adam! Okuma yazması yoktu. İran’ın nerede olduğunu bile bilmiyordu. Aynı gece kaybolan abim Abdullah ile ilgili maalesef bütün çabalarıma rağmen hiçbir bilgiye ulaşamadım.”
(Değerli okuyucular! Burada bir not düşmek istiyorum. İster 1930’lu yıllarda Türkiye Cumhuriyetinde veya Sovyetler Birliğinde olsun, her iki ülke de söz birliği etmişçesine Kürt nüfusu zorunlu iskana tabi tutmuştur. Iğdır bölgesinden bir örnek vermek gerekirse, Helikan aşireti mensupları Trabzon üzerinden gemilerle Trakya ve Batı Anadolu’ya götürülmüş, her köye 2-3’ten fazla olmayacak şekilde Kürt aileleri parçalanarak dağıtılmış, köylerden çıkmaları da özel izne tabi kılınmıştır. Benzer durum Sovyetler Birliğinde de uygulanmıştır.)
Prof. Dr. Nadir Nadirov, Kazakistan’da Kürt Derneği (Berbang) başkanlığı ve Kazakistan Mühendislik Akademisi’nin ilk başkan yardımcılığı görevini üslendi. Aynı zamanda Petrol Bilim Merkezi direktörü görevini yürüttü. 1992 yılında, 1930’lu ve 1940’lı yıllarda eski Sovyetler Birliği’nde Kürtlerin toplu olarak sınır dışı edilmesinin tarihiyle ilgilendi, bulgularını halka açtı.Profesör unvanına sahip olan Nadir Nadirov Kazakistan’da ‘BİLİMİN MAREŞALI” veya ‘LOMONOSOV’ unvanıyla bilinir oldu.
(Not: Lomonosov, 18’nci yüzyılda yaşamış Rusya’nın yetiştirdiği en büyük bilim insanlarından biridir. Ansiklopedist, doğa bilimci, fizikçi ve kimyacı olmanın yanı sıra dilbilim ve tarih konusunda da önemli çalışmaları vardır.)
Prof. Dr. Nadir Nadirov ayrıca 2010’lu yıllarda Kazakistan Cumhurbaşkanı danışmanlığı görevinde de bulunur. Kendisiyle yapılan bir söyleşide Kürtlerin yaşadığı bütün kentlerdeki okullarda Kürtçe eğitim verildiğini belirten Nadirov, sözlerine şunları ekler:
“Kürtçe öğretmenler yetiştiriliyor. Sadece dil değil Kürt dilinin unutulmaması için geliştirilmesi ve çocukların ana dilde eğitilmesi için bu gereklidir. Meclis’te de kültürümüz ve dilimizle Kürt olduğumuzu dile getiriyoruz. Asimile edilmiyoruz. Sovyet eski kültürünün etkisi ve baskısı altında 80 yıl vatanımızdan uzak yaşamamıza rağmen kültürümüzü ve dilimizi unutmadık. Kazakistan Meclisi değerlerimizi korumamıza imkan sağlıyor.
Meclis’te elbette ülke genelini ilgilendiren siyasi sorumluluklar da üstleniyoruz ama asıl önemli olanın kültür, sanat ve dil meselesi olduğu gerçeğini hep ön planda tuttuk. Asıl önemli olan dildir. Bir ulus dilini kaybettiğinde kendisi de kaybolur. Bizim için de en önemli şey dilimizi koruyabilmek ve bu isteğimizi Meclis’te dile getirebilmektir. Kazakistan’da 70 farklı millet yaşıyor ve her millet kendi dilini serbestçe konuşabiliyor, kültürünü geliştirebiliyor. Kazakistan’da JiyanaKurd (Kürtlerin Yaşamı) gazetesi de çıkıyor. Kürtçe dergiler de var. Mamosta Kinyas İbrahim liderliğinde önemli işler yapılıyor.”
KÜRTLERİN GURURU NARİN NADİROVA
Kazakistan Cumhurbaşkanının başkanlığını yaptığı Kazakistan Halklar Meclisi’nde her yıl Kazakistan’da yaşayan halklardan bir üye başkan yardımcılığı görevini üstleniyor. Halklar Meclisi’nin kurulduğundan bu güne her yıl Kürt üyeler de Meclis’te görev alıyor. Bu arada Narin Nadirova ismine de kısaca değinmekte yarar vardır. Narin Nadirova, 2017 yılında Kazakistan Cumhuriyeti’nin en büyük devlet ödülü olan Kazakistan Halk Birliği ödülünü hak kazanan ve gelecek vaat eden bir Kürt kadın siyasetçisidir.
Narin Nadirova aynı zamanda ünlü bir iş kadını. Kazakistan ve dünya çapında ofis ve şubeleri bulunan Home Credit Bank’ın CEO’su görevini de yürüten Narin Nadirova, Kürt kadınlarına şöyle tavsiyede bulunuyor: “Kürt kızlarının eğitimlerine verilen önem daha da artırılmalıdır. Unutmayalım ki anne çocuğa anadili ilk öğretendir. Kadın ailenin temeli ve her şeyidir. Ayrıca çocuğa vatan sevgisini veren de annedir.”
KÜRTÇE ANA DİLDE EĞİTİM
Kazakistan’da ilk kez 1968’de Kerim Nadirov’un girişimi ile Drejne köyünde Kürtçe eğitim verildi. Sonraki yıllar halkın talepleri doğrultusunda çalışmalar hız kazandı, Kazakistan’da 2000 yılında temelleri atılan Kürtçe seçmeli ders eğitimi sonraki yıllar 12’inci sınıfa kadar ana dilde eğitim olacak şekilde yeniden düzenlendi. Bugün 20 köyde açılan okullarda ana dilde Kürtçe eğitim verilmektedir. Kürtçe dil dersi veren öğretmenler, Kazakistan Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde müfredata ilişkin olarak eğitimden geçirilmektedirler. Kazakistan’ın neresinde olursa olsun eğer bir sınıfta 5-6 Kürt öğrenci bulunuyorsa müfredata göre bu öğrenciler haftada 4-8 saat arası seçmeli Kürtçe dil dersi görmeyi hak kazanıyorlar.
Buradan Türkiye Cumhuriyeti’ne bir çağrıda bulunmak istiyorum: Kazakistan 150 bin nüfuslu üstelik sürgün gelmiş Kürtlere ana dilde eğitim veya en azından seçmeli Kürtçe hakkı tanırken, Türkiye Cumhuriyeti bu konuyu gündeme getirmemek için olağanüstü bir çaba içindedir. Acaba ne zamana kadar?
KÜRT DİLİ ÇALIŞMALARININ YENİ MERKEZİ: ALMA ATA
Bir zamanlar Ermenistan Kürt çalışmalarının merkeziydi. Latin harfleriyle ilk Kürtçe gazete olan Riya Teze (Yeni Yol) 1930 yılında yayın hayatına başlar, bazı duraklamalarla 2003 yılına kadar okuyucusuyla buluşmaya devam eder.
Bu arada Erivan Kürtçe radyosunun önemini de belirtmek gerekir. 1955 yılında Kürtçe test yayınına başlayan radyoda başlangıçta haftada üç gün 15 dakika haber yayını yapılıyordu. Sonraki yıllar her gün iki saat olacak şekilde radyo yayını geniş kitlelere ulaşacak şekilde yeniden düzenlendi.
Radyo, Kürt dili ve folkloru için bulunmaz bir fırsat yarattı. Kürt yazar, şair, çevirmen, eğitimci ve derlemeci Casimê Celîl’in radyo yayınlarına Kürt müziği ile birlikte, Kürt sözlü kültürü ve edebiyatını ve dengbêjleri (halk ozanlarını) dâhil etmiştir. Radyonun arşivinde iki bin civarında Kürtçe şarkı ve ezgi kaydının olduğu bilinmektedir. Ayrıca Kürt folklor derlemeleri kapsamında on binden fazla şarkı ve ezginin de kayıt altına alınıp arşivlendiği bilinmektedir.Ünlü isimler arasında Aram Tigran, Fatma İsa, Egîde Cimo, Feyzoyê Rizoyî, Ayşe Şan, Meryem Xan, Karapetê Xaço gibi dengbejleri saymak mümkündür.
Bugün Alma Ata, Kürt çalışmaları için dünyadaki önemli merkezlerden birisi olarak kabul edilmektedir. Görüldüğü kadarıyla Kürt Birlikleri Federasyonu önemli işler yapıyor ,çalışmalarını hız kesmeden devam ettireceğe benziyor. Üzüntü veren taraf, Türkiye Cumhuriyeti hükumetinin Kazakistan Cumhuriyetine baskı yaparak kurulan Kürt derneklerinin güya PKK’ye hizmet verdiği gerekçesiyle kapatılmasını istemesi ve Kürtçe eğitim derslerine son verilmesi için ha bire baskı yapıyor olmasıdır. Kazakistan’da yaşayan ve kimliğine sahip çıkan 150 bin onurlu Kürd’ü PKK ile özdeşleştirmek bariz bir hakarettir. Kürtler, Mars’a çıkıp orada ana dilde eğitim alsalar Türkiye Cumhuriyeti bunu kendisine dert edinecek gibi gereksiz bir korku sendromuna boğulmuş haldedir. Üzüntü verici bir durum!