Değerli Okuyucular,
Diller yalnızca iletişim aracı değil, aynı zamanda tarihlerin ve karşılaşmaların aynasıdır. İnsan toplulukları farklı coğrafyalarda bir araya geldiklerinde, çoğu kez yeni bir dil ve kültür doğar. İşte “kreol” kavramı da bu karşılaşmaların ürünü olarak tarih sahnesine çıkmıştır.
Kreol, özellikle sömürgecilik çağında doğan bir olgudur. 16. yüzyıldan itibaren Avrupalı sömürgeciler Afrika, Karayipler, Latin Amerika ve Uzak Doğu’ya yerleştiklerinde, yerli halklarla yan yana yaşamaya başladılar. İlk kuşak sömürgeciler Avrupa’dan getirdikleri dilleri konuştu, yerli halk ise kendi dilini sürdürdü. Ancak zamanla bu iki dünya arasında yeni nesiller doğdu: sömürgecilerin çocukları. Onlar ne tam anlamıyla Avrupalı ne de bütünüyle yerliydi. İki kültür arasında büyüyen bu kuşak, kendi kimliğini ve ifadesini ararken yeni bir dilsel melezlik ortaya çıktı.
Başlangıçta bu melezlik, farklı dillerden ödünç sözcüklerle kurulan basit bir “pidgin” diliydi. Ancak nesiller ilerledikçe bu pidgin çocukların ana dili haline geldi ve tam teşekküllü bir dile dönüştü. İşte bu aşamada “kreol” doğdu. Bugün Haiti Kreolü, Jamaika Patois’i, Mauritius Kreolü, Seyşeller Kreolü gibi diller, sömürgecilik sürecinde farklı dillerin kaynaşmasından doğmuş en bilinen örneklerdir.
Kreol dilleri yalnızca kelimelerin değil, kimliklerin de karışımıdır. Onlar, zorunlu göçlerin, mecburi birlikte yaşamanın ve kültürel direncin ürünüdür. Bu nedenle kreol kavramı, dilbilimin ötesinde sosyolojik ve kültürel bir anlam taşır: farklı köklerden gelen insanların, birlikte yaşarken ürettikleri yeni bir ortak kimliktir.
Kreol’un Iğdır’daki Yankısı
İşte bu bağlamda, Iğdır da kendi “kreol”una sahiptir. Elbette klasik anlamda bir sömürge coğrafyası değildir, ama farklı halkların göçlerle ve sınırların yeniden çizilmesiyle bir araya geldiği, aynı sofrayı paylaştığı, aynı pazarda alışveriş yaptığı bir laboratuvardır. Azeriler, Kürtler, Terekemeler, Lazlar, Ahıska ve Bulgar göçmenleri uzun yıllar boyunca yan yana yaşamış, bu süreçte dilleri, deyimleri, şarkıları ve hatıraları birbirine karışmıştır.
Bugün Iğdır sokaklarında duyulan ifadeler, tıpkı Karayipler’deki kreol dilleri gibi, bir melezleşmenin ürünüdür. Bu nedenle “Iğdır Kreolu” ifadesi, yalnızca bir dil tanımı değil, aynı zamanda bir kültürel mirasın ve ortak kimliğin sembolüdür.
Iğdır’da Kreol Kültürünün Doğuşu
1920’li yıllardan itibaren Iğdır, Rus İmparatorluğu’nun sınır bölgesi olarak göçlerin kavşağı oldu. 1920’de Büyük Millet Meclisi sınırlarına katılan bu küçük şehir, farklı toplulukların yeniden şekillendiği bir yer haline geldi. Karapapaklar (Terekemeler), Azeri Türkleri, Kürtler gönüllü veya zoraki göçlerle Iğdır’a yerleşti. Sonraki yıllar bu göç serüvenine 1938’de Bulgar Göçmenleri ve 1990’lı yıllarda da Ahıska Türkleri eklendi. Lazlar da Karadeniz kıyılarından gelerek bu ovada yeni bir hayatın umutlarına sarıldılar.
Her göç, beraberinde kelimeler taşıdı. Azerice’nin “qızım” hitabı pazarda bir müşteriyle konuşurken sıcak bir tebessüme dönüştü. Kürtçe’nin “silav”ı (selam) kahvehanelerde dostça bir giriş sözü haline geldi. Karapapak argosu düğünlerde, mahalle sohbetlerinde kendisine yer tuttu. Lazcadan birkaç kelime, uzak bir deniz kokusunu Aras Nehri kıyısına taşıdı.
Bugün Iğdır sokaklarında duyulan dil, standart Türkçe ile sınırlı değildir. Bir cümlenin ortasında Azerice bir kelime, sonunda Kürtçe bir ek belirebilir. Bu dilsel melezlik, aslında kültürel melezliğin göstergesidir.
Edebiyatta Iğdır Kreolu: Yeni Bir Yansıma
Son yıllarda Iğdırlı yazarların eserlerinde bu kültürel melezliğin izleri daha açık biçimde görünmeye başladı. Azeri kökenli Dr. Mehmet Kum ve Kürt kökenli Asım Keser, farklı topluluklardan gelseler de eserlerinde aynı damarı besliyorlar: Iğdır’ın ortak belleğini, halkların kesişiminden doğan yeni bir dili.
Mehmet Kum ve Danabaş Gamber
1964 Iğdır doğumlu olan Dr. Mehmet Kum, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunudur ve halen hekim olarak çalışmaktadır. Ancak hekimliğinin yanı sıra edebiyatla da güçlü bir bağ kurmuş, Iğdır’ın hafızasını hikâyelerinde canlı tutmuştur. Son kitabı Danabaş Gamber, yalnızca bir hikâye kitabı değil, aynı zamanda Iğdır’ın sözlü kültürünün bir arşividir.
Kitapta geçen isimler ve ifadeler tek başına bile Iğdır Kreolu’nun izlerini ortaya koyar: Anahanım, Meşedi, Cafer Emmi, Nazlı Bacı, Guldur (serseri), Kerim Kirve, Kiro kerê, Yetim Sefer, Nöker, Gur Gotuk, Ağca Hala, Rıtto, Suto, Koturlu İbo, Kilamekî Bêjim, Korhan Yaylası, Molla Kasım, Söğütlü Kahveleri, Bağşo Bey, Danabaş Gamber, Gurumsak, Ölenin Dördü de Kürt’tü Bizden Ölen Yoktu, Tavuklarımıza Kıran Girdi, Berivan, Lotu İdris, Kürt Mehê…
Bu kelime ve isimler, Iğdır’ın çok etnili yapısının bir haritası gibidir. Azerice, Kürtçe, Türkçe ve yerel ağız bir arada yaşar. Mehmet Kum’un hikâyeleri, farklı halkların bir arada yaşarken ürettikleri melez kültürün edebî yansımasıdır.
Asım Keser ve Anadolu Güzellemeleri
1968 yılında Iğdır’da bir Kürt ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Asım Keser, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunudur. Bu yıl yayımladığı Anadolu Güzellemeleri kitabında o da aynı şekilde Iğdır Kreolu’nun izlerini edebiyata taşır.
Eserinde kullandığı ifadeler bunu açıkça gösterir: Meşşedi, Sürmeli Çukuru, Ağrı Dağı, “Iğdır’ın henüz vilayet olmadığı şu nevzuhur çok katlı beton yığını ucubelerin henüz pıtırak gibi mümbit ovayı işgal etmediği”, Ewdo, Psikfiroş, Melle Abdo, Way malaminêê, Yuhha Dede, Molla Kasım, Gödeh Hesen, Çopur Cabbar, Molla Meyti, Hüseyni Kıyam babında.
Bu ifadelerde hem Kürtçe hem Azerice hem de yerel Iğdır ağzı iç içe geçmiştir. Bir yandan geçmişin Iğdır’ını hatırlatan nostaljik bir atmosfer kurar, öte yandan bugünkü kültürel melezliğin ipuçlarını verir.
Sonuç: Kreol’un Direnci ve İki Dinamik Güç
Iğdır, uzun yıllar boyunca etnik ve mezhepsel gerilimlerin gölgesinde yaşadı. Azeri ve Kürt milliyetçiliğinin zaman zaman şovenizme kaydığı, toplumu keskin hatlarla böldüğü dönemler oldu. Bu kutuplaştırıcı dinamik hâlâ varlığını sürdürüyor ve bugün de toplumun huzurunu tehdit ediyor.
Fakat aynı anda başka bir dinamik daha işbaşında: Kalemin gücüyle sınırları aşan, halkları ortak bir dil ve kültürde buluşturan bir dinamik… Dr. Mehmet Kum ve Asım Keser gibi yazarlar, eserlerinde kullandıkları ifadelerle Iğdır’ın çok etnili yapısını edebiyata taşırken aslında yeni bir ortak kimlik yaratıyorlar. Onların satırlarında, Azericenin sıcaklığı, Kürtçenin direnci, yerel Iğdır ağzının kendine özgü incelikleri birleşerek “Iğdır Kreolu”nu kuruyor.
Bu kreol, yalnızca bir dilsel melezlik değil; aynı zamanda toplumları bütünleştiren bir kültürel proje, yazılı bir barış inşasıdır. Şovenist anlayışlar toplumu kutuplaştırmak isterken, Asım Keser ve Mehmet Kum gibi yazarlar kalem gücüyle halkların arasındaki görünmez köprüleri onarıyor. Onlar, Iğdır Kreolu aracılığıyla farklılıkların ayrılık değil zenginlik olduğunu gösteriyor.
Iğdır’ın geleceği, bu iki dinamik arasındaki mücadelede şekillenecek. Bir yanda kutuplaştırıcı ideolojiler, diğer yanda bütünleştirici kalemler. Eğer Iğdır Kreolu yaşatılır ve sahiplenilirse, bu küçük şehir yalnızca sınırların köşesinde kalmış bir yer değil, halkların ortak dil ve kültür üretebildiği bir örnek model olacaktır.
Bu nedenle Iğdır Kreolu, yalnızca geçmişin bir hatırası değil, geleceğin de habercisidir. Dillerin, deyimlerin, hikâyelerin harmanlandığı bu kültür, artık ne yalnızca Azeri’nin ne yalnızca Kürt’ün ne Terekeme’nin ne de Laz’ın tekelindedir. Bu melez dil ve kültür, farklı köklerden beslenerek kendi kökünü yaratıyor.
Ve o kökün adı açıktır: IĞDIRLI.
Bu kreol kültür, kaçınılmaz olarak kendi kimliğini “Iğdırlı” adıyla tarih sahnesine çıkarmaya hazırlanıyor. Çünkü bütün bu çeşitlilik içinde en güçlü ortak payda, halkların birlikte yarattığı bu yeni kimliktir. Aras’ın sularında, Ağrı Dağı’nın gölgesinde, kayısı bahçelerinin bereketinde büyüyen bu kimlik, Iğdır’ı yalnızca bir şehir değil, farklılıkların birleştiği bir yurt haline getiriyor.
Nasıl ki Haiti Kreolü Karayipler’de bir kimliğin adı olduysa, Iğdır Kreolu da bu coğrafyada benzer bir kimlik kurma yolundadır.