Son Yazılarımız

YENİ ÇAĞIN EŞİĞİNDE İNSANOĞLU

Loading

Değerli Okuyucular:

Son 3-4 yıldır, dünya genelinde sorunlar (pandemi, savaşlar vb) eş zamanlı olarak kendisini hissettirmekte, küresel bir çöküş korkusu ve karamsarlığı her bireyin ruhunu ve zihnini olumsuz yönde etkilemektedir.

İnsanoğlunun kendisini daha kötü bir senaryoya yani açıkça ifade edersek “nükleer kıyamete” hazırladığı böylesi bir süreçte, umut ışıklarıyla dolu yeni bir dönemin başladığını söylersem her halde gülüp geçeceksiniz. Daha önceki yüzyıllarda da insanlar benzeri söylemlere gülüp geçtiler, ama çok geçmeden yanıldıklarını anladılar.

TAŞ DEVRİ

İnsanoğlu, doğayı fethetme savaşına girişince ilk olarak taşa el atar. Taşları yontup hem saldırı hem savunma amaçlı silahlar geliştirir. Keskin taşları sopanın ucuna bağlayıp ilk mızrak prototipini yaratınca artık aslan, kaplan gibi en vahşi hayvanlara karşı bile mücadele etmesini öğrenir, mağaralardan çıkıp özgürlük alanını genişletir.

Yontma Taş Devrinde mağara yaşamı

Yontma Taş Devrinde insanoğlu taş yontarken

Yontma Taş Devrinde insanoğlu mızrak imal ederken

İşte bu süreçte ilk yerleşim yerlerini yani küçük ev topluluklarını ve köyleri yaratır.

Yontma Taş Devrindeki ilk köyler

Nüfus arttıkça gıda kaynakları yetersiz kalmaya ve gıda kıtlığı başlar. İşte böyle bir zamanda insanoğlu mızrakları acımasızca kendisine yöneltir, böylece düzenli savaşların ilk tohumu da atılmış olur.

Yontma Taş Devrinde insanoğlu mamutla mücadele ederken

Soru şu: İnsanoğlu niçin ilk aşamada metalleri değil de taşı kullandı?

Sanırım bu sorunun cevabını kolayca tahmin edebilirsiniz. Taş, her yerde vardı. “Yonta Taş Devri” adını verdiğimiz bu dönemdeki en önemli arayış, en keskin, en dayanıklı, en sivri, en öldürücü taşları icat etmekti. Binlerce yıl insanoğlu zekasını bu işe yordu. Böylece taşların yapısını tanıdı, onları en iyi şekilde yontmasını öğrendi.

Yontma Taş Devrinde çeşitli  taşlardan imal edilen keskin taşlar

Nüfus çoğaldıkça taş ustalığı da önem kazandı. Çok geçmeden gıda sıkıntısı nedeniyle insanoğlu daha önce vahşi hayvanlara karşı kendisini korumak için geliştirdiği silahları bu kez rakip gördüğü insanları öldürmek için kullandı. Böylece düşman gruplar birbiriyle çatışmaya başladılar.

Ve bir gün insanların zihninde şöyle bir korku oluştu: “Taş işçiliği ve silah yapımı eğer bu hızda devam ederse bu bela insanlığın sonunu getirecektir.”

 

                    Yontma Taş Devrinde savaşlar

Savaşların nedeni açıktı: İnsanoğlu güvenlik nedeniyle mağaralardan uzak yerlerde yaşayamadığı için yeterli gıda üretemiyor ve depolayamıyordu. Nüfus çoğalıyor ama gıda miktarı aynı kalıyordu. Birbirine düşman insan grupları, her geçen gün, yeni ve daha öldürücü bir taş keşfediyor, diğer insan grupları sonlarının geldiğini düşünüp paniğe ve karamsarlığa kapılıyorlardı.

İşte böyle bir süreçte, sürekli silah üretimi nedeniyle taş yontmasını mükemmel öğrenen insanlar, bu yeteneklerini silah yapmak yerine mağaralardan uzakta yani ovalarda, nehir başlarında taştan evler yaparak, mağaralardan uzaklaşmaya, böylece içine girmiş oldukları kısır döngüden kurtulmayı başardılar, özgürlük alanlarını genişlettiler.

Daha sonra yaşadıkları evlerin etrafını taştan surlarla çevirerek coğrafyanın tamamını ele geçirdiler. Tahıl ekimi ve hayvanların evcilleştirilmesi işte böyle bir süreçte yaşandı. Taş ustalığı nesilden nesle devretti, sonraki yüzyıllar bugün bile bizde şaşkınlık ve hayranlık uyandıran piramit ve benzeri yapıları diktiler.

Kısacası, binlerce yıl silah yapmak için taşları yontan insanoğlu, “taş yontma yeteneğini” kendi lehine olacak şekilde kullandı. Unutmayalım, bugün taştan yapılmış binalar, köprüler, surlar ve diğer yapılar, yontma taş devri insanının yüzbinlerce yıl edindiği tecrübenin mirası olarak bizlere aktarımıyla inşa edilmişlerdir.

 ÜÇ METAL DEVRİ

Taş binalarda yaşayan, köylerinin etrafını taş surlarla güvenceye alan insanoğlunun nüfusu, yeniden artmaya başlar. Yine aynı sorun baş gösterir: Gıda yetersizliği daha büyük insan gruplarını, kavimleri, halkları karşı karşıya getirir. Böyle bir savaş için insanoğlu yeni savaş araç ve gereçlerine ihtiyaç duyar. İşte böyle bir arayışta insanoğlu taştan daha dayanıklı olan metali keşfeder.

İnsanoğlu, geçmişten bugüne sırasıyla üç önemli metal devri yaşamıştır: Bakır Devri, Bronz Devri ve Demir Devri

BAKIR DEVRİ

İnsanoğlu, taş devri devam ederken niçin bakır kullanmaya başladı? Niçin demir veya başka metal değil de bakır?

Doğrusunu istersiniz bu soruyu Kabataş Erkek Lisesi yıllarımda hocamla tartıştığımı ama doyurucu cevap alamadığımı hatırlıyorum. Tarih Hocamız, metallerin erime noktasını (derecesini) bilmediği için cevap vermesi elbette zordu. Ayrıca metallerin doğada hangi biçimde var oldukları konusunda da bilgi sahibi değildi.

İnsanoğlu, taş devri devam ederken bir yandan da ateşi kontrol altına alıp, yüksek dereceli taş fırınlar inşa etmesini başardılar. İşte böyle bir zamanda doğada buldukları taşları, mineralleri gelişigüzel fırında eritirler.

Bakır, doğada genellikle saf parçalar halinde bulunurken, demir; hematit, magnetit, limonit, siderit ve pirit benzeri minerallerin içinde yani diğer metallerle karışık haldedir. Bakırın erime noktası 1085 °C iken demirin erime noktası 1.538 °C dir.

Bu iki nedenden dolayı insanoğlu önce bakırla tanışır, eritip istediği formu verir. Böylece taştan daha kullanışlı aletler elde eder. Çok geçmeden bakır kullanımı tüm “kültürlere” (o çağlarda henüz kavim, kabile, millet kavramı yoktur) yayılır.

İnsanoğlu, bronzu keşfedince, saf bakırı ziynet eşyası, dekorasyon ve mutfak aletleri yapmak yani günlük yaşamını güzelleştirmek ve kolaylaştırmak için kullanır. Rakiplerini öldürmek için binlerce yıl edinmiş olduğu bakırı eritme ve kullanma tecrübesi, bu kez lehine dönüşür.

 BRONZ DEVRİ

Deneme yanılma yoluyla bir gün insanoğlu erime noktası 231,9 °C olan kalayı bakırla karıştırır, bronzu elde eder. Bronz, bakırdan daha sert ve dayanıklıdır. Savaş araç ve gereçlerini bu kez bronzdan imal etmeye başlar.

Ancak bir sorun vardır: Kalay, doğada çok fazla bulunan bir element değildir. Her ne kadar bronz, demirden daha güçlü olsa da kalay eksiliği insanoğlunu yeni bir metal arayışına iter.

Paslanmadığı ve ısıyı kolay ilettiği için bronz, müzik aletlerinin yapımında, kap-kaçak imalatında ayrıca etkileyici görünüşü nedeniyle mobilya ve dekorasyonda kendisine kullanım alanı bulur. İnsanoğlu, savaş araç-gereçlerini yapmak için ürettiği bronzu, bu kez günlük yaşamını daha kolaylaştırmak ve güzelleştirmek amacıyla uygulamaya sokar.

 DEMİR DEVRİ

İnsanoğlu zamanla daha yüksek ısıda fırınlar inşa etmesini başarır. İşte böyle bir süreçte, içinde demir bulunan mineral filizlerini eritirken, erime noktası 1538 °C olan demiri keşfeder. Demir filizleri, bakır ve kalaya oranla çok daha yaygın olduğundan insanoğlu artık tamamen demire yönelir. Bu kez, savaş araç ve gereçlerini demirden imal eder. (Kısacası, insanoğlunun demiri en son keşfetmesinin nedenini yüksek sıcaklıktaki fırınları daha geç inşa etmesinde aranmalıdır.)

Demir Çağı silahları

TOPUN (SİLAH) İCADI

Topun ilk kez 12’nci yüzyılda Çin’de icat edildiği genel kabul görmektedir. 13’nci yüzyılın sonlarında Yuan Eyaletindeki bir savaşta kullanıldığında insanoğlu için yeni bir dönem başlar. Bugün nasıl nükleer bomba üretimi ülkeler için büyük bir avantaj anlamına geliyorsa 13’nci yüzyıldan itibaren top üretmek de nükleer silah üretmekle aynı anlama geliyordu.

İnsanoğlu, demirin içine krom gibi metaller katarak daha dayanıklı olan çeliği elde edince, bu kez durmadan demir ve çelik üretir, bununla top ve silah yapar. 18’inci yüzyıla kadar insanoğlu, demir ve çeliği ev veya köprü inşaatlarında kullanmasını bilmez. Durmadan silah üretir.

Savaşlar gittikçe korkutucu boyut alır. Birçok tarihçi, top ve ateşli silahlar yüzünden “kıyamet” senaryoları yapmaya başlarlar. Savaş gemileri de toplarla donatılır. Artık hiçbir kıyı şehri veya etrafı surlarla çevrili hiçbir şehir, güvence altında değildir.

İnsanoğlu, kendi kendine sorar: “Ne olacak bu silah yarışının sonu? Böyle giderse insanlığın sonu gelecek! En iyisi ülkeler olarak bir araya gelip demir ve çelik üretimine son verelim.”

Burada bir parantez açarak yazıma devam etmek istiyorum: Fatih Sultan Mehmet, Macar Urban ustanın döktüğü “Şahi” topu olmadan muhtemelen İstanbul’u alamayacaktı. Bizans’ın sağlam ve yıkılmaz varsayılan surları, 500 kg’lık gülle atabilen “Şahi” toplarıyla döverek parçalanmış, İstanbul fethedilmiştir. O günden sonra, Osmanlı Devleti, topları hem gemide (Barbaros Hayrettin Paşa, Piri Reis vb) hem saldırıda (özellikle bir dönüm noktası olan Çaldıran Savaşı’nda) hem de savunmada ustaca kullanarak imparatorluk sınırlarını hızla genişletmiştir.

Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethinde kullandığı Şahi toplar

İnsanoğlu, top ve silah üretimine yoğunlaşırken farkında olmadan demir ve çelik konusunda ustalık ve uzmanlık kazanır. Karamsarlığın üst düzeyde olduğu böyle bir zamanda bir dönüşüm yaşanır: İnsanoğlu, demir ve çelikten köprü ve evler yapmasını öğrenir. Demiryolları yaparak ulaşımda devrim yaratır.

Otomobilin yapımıyla demir ve çelik sektörü birdenbire insanoğlunun lehine bir güce dönüşür. Demir ve çeliği kullanarak gökdelenleri sıra sıra inşa eder. Nüfusun yoğunlaşmasına katkı sunar. Eğer “metropol” dediğimiz yapılanmalar olmasaydı insanoğlu fikir alışverişini üst düzeye çıkaramayacaktı. Kısacası, demir ve çelik sayesinde insanoğlu yaşam standardını yükseltmeyi başarır.

NÜKLEER SİLAH

1940’lı yıllarda insanoğlu atomu parçalamayı ve çıkan enerjiyi kontrol altına almayı öğrenir. Her zaman olduğu gibi insanoğlu, her yeni buluşu önce “silah” olarak düşünür, bunun için kafa yorar.

Nitekim ABD, İkinci Dünya Savaşı’nda direnmeye devam eden ve yenilmesi imkânsız gibi görülen Japonya’yı attığı iki atom bombasıyla teslim alır. Artık yeni bir dönem başlamıştır.

Çok geçmeden Sovyetler Birliği de atom bombasını silah olarak envanterine dahil eder. Tıpkı top ve tüfekte olduğu gibi, diğer ülkeler de kendilerini güvenceye almak için atom bombası üretmeye başlarlar. Ve böylece atom bombası yarışı günümüze kadar hız kesmeden devam eder.

İnsanoğlu tekrar korkuyla sorar: “Ne olacak bu nükleer silah yarışının sonu? Böyle giderse insanlığın sonu gelecek! En iyisi ülkeler olarak bir araya gelip nükleer silah üretimine son verelim.”

Bu yönde bazı çabalar olur. SALT (Stratejik Silahların Sınırlandırılması Görüşmeleri) antlaşması yapılır. Ancak uygarlığı birkaç kez yok edecek sayıda nükleer bomba, depolarda ve envanterde saklı kalır. Tehlike henüz bitmiş değildir.

UKRAYNA-RUSYA SAVAŞI

Rusya, 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’ya saldırdı. On binlerce kişinin öldüğü, 8 milyonu aşkın insanın yer değiştirdiği savaş hâlâ tüm gücüyle devam etmektedir.

Kırım’dan sonra Ukrayna’nın dört bölgesini ilhak eden Rusya, ABD ve Avrupa ile sürekli restleşmekte, karşılıklı olarak birbirlerini “Nükleer kıyametle” tehdit etmektedirler. Öyle görünüyor ki dünya, gıda kıtlığı ve enerji sorunuyla boğuşacağı bir kışa girmektedir.

2021 itibariyle nükleer silahların ülkelere göre dağılımı

Her an bir nükleer savaşın patlak vereceği korkusu da her geçen gün insanoğlunu derin bir karamsarlığa itmektedir. Ancak tarih, yukarıda açıkladığım gibi, bize şunu öğretiyor: İnsanoğlu, en korktuğu silahı lehine olacak şekilde kullanarak dönüşüm yaşar. Karamsarlık yerini iyimserliğe bırakır.

Evet, şu anda insanoğlu nükleer gücü lehine kullanabileceği yeni bir döneme geçiş yapmak üzeredir. Elbette şu ana kadar nükleer güç, enerji üretimi anlamında insanoğluna hizmet vermişti ve vermeye devam etmektedir. Ancak yeni dönemde nükleer güç, insanoğlunu tahminlerimizin çok ötesinde yeni bir aşamaya götürecektir.

 YERALTI/DENİZALTI VE UZAY EKONOMİSİ

Yeni dönemin adı “uzay ve yeraltı/denizaltı” hamlesidir. Şu ana kadar insanoğlu çok büyük ölçüde dünya yüzeyiyle (yani kıtaların ve okyanusların yüzeyiyle) sınırlı kaldı. Şimdi artık eş zamanlı olarak bir yandan yeraltı ve denizaltına diğer yandan uzaya farklı bir anlayışla yönelmektedir.

Şu ana kadar elbette yeraltı/denizaltı ve uzayla ilgili çalışmalar oldu ancak bunların ekonomik bir değeri yoktu. Hobiden veya bilimsel meraktan öteye gitmedi. İnsanoğlu, yeraltı/denizaltı ve uzaya, “ekonomik” anlamda yani yaşam alanını genişletmek ve refah düzeyini yükseltmek amacıyla bakmaya başlamıştır.

Böylesine devasa bir girişimde başarılı olması için insanoğlunun nükleer güce ihtiyacı vardır. Çok yakında, insanoğlunun aleyhine olan nükleer bomba ve nükleer güç artık bu yeni hamlesinde en büyük dostu olacaktır. Bu dönemin habercisi de Elon Musk isimli dahi girişimcidir.

ELON MUSK (ilan mask) KİMDİR?

Elon Musk

Elon Musk 1971 yılında Güney Afrika’nın Pretoria şehrinde Kanadalı bir anne ve Güney Afrikalı bir beyaz babanın çocuğu olarak dünyaya gelir. 20 yaşında ABD’ye göç eder. Annesi Kanadalı olduğundan üç ülkenin vatandaşı olur.

Pennsylvania Üniversitesi’nde Ekonomi ve Fizik lisans eğitimi alır. 1995’de Kaliforniya’ya taşınır, Stanford Üniversitesi’nde uygulamalı Fizik ve Malzeme Bilimleri alanında yüksek lisansını tamamlar. Aynı zamanda iş hayatına atılır. Zip2 şirketini kurar. 340 milyon dolara satar. Çevrim içi banka olan X.com kurar.

Ünlü Forbes dergisinin yayımladığı “Dünyanın En Yenilikçi İnsanları” listesinde ilk sırada yer alır. Ocak 2021’de Elon Musk, dünyanın en zengin kişisi olur. Elon Musk, SpaceX uzay şirketi ile The Boring (Sondaj/Delme) şirketinin kurucusudur. Elektrikli otomobil Tesla ve güneş enerjisi SolarCity şirketlerinin sahibidir. Yapay zekâ üzerinde çalışma yapan OpenAI ve Neuralink şirketlerinin de CEO’sudur.

İnanın, Elon Musk’ın ne özel hayatını ne de iş hayatının karmaşasını betimlemek mümkün değildir. Bu satırları yazdığım an kim bilir ya kendisine yeni bir eş bulmuş ya da yeni bir şirket kurmuştur.

SPACEX VE THE BORING (SONDAJ) ŞİRKETLERİ

Elon Musk, yeryüzüyle sınırlı (deniz ve kıta yüzü) günümüz ekonomisini bir yandan uzaya taşırken bir yandan da denizaltı ve yeraltına yönelmektedir. İnsanlık tarihinin en büyük sondaj makinelerini Elon Musk imal etmiştir.

İlk amacı büyük şehirlerin (Los Angeles, Chicago vb) altında tüneller açarak binek arabaları konveyör sistemiyle hızlı bir şekilde bir noktadan başka bir noktaya nakletme planı üzerinde çalışmalar yürütür.

Asıl hedefinin denizaltında yerleşim ve üretim merkezleri kurmak olduğunu ifade eden Elon Musk, kurduğu uydu ağıyla, uzayı ilk kez “ekonomik” anlamda kullanan kişi olmuştur.

Elon Musk, hem yeraltı/denizaltı hem de uzaya yönelmek için nükleer güce ihtiyaç duymaktadır. Bir söyleşisinde dünyadaki bütün atom silahlarını satın almayı, bunları uzay yolculukları ve yeraltı/denizaltı çalışmalarında kullanmak istediğini, çok yakında artık zararlı radyasyonu “nötr” hale getirecek icatların uygulamaya konulabileceğini ifade etmiştir.

Balistik füzeleri ve nükleer silahları satın almak için birçok kez Moskova’nın kapısını çalan Elon Musk, yaptığı çalışmalarla insanoğlu için yeni bir dönemin başladığını haber vermektedir.

4425 Startlink uyduyla dünyayı çepeçevre saran küresel İnternet hizmeti

Pek yakında balistik füzeler ve nükleer silahlar, tıpkı geçmişte yaşandığı gibi insanoğluna karşı bir tehdit olmaktan çıkacak, insanoğlunun refah düzeyini yükseltmek amacıyla el değiştirecektir. Bu tarihin kaçınılmaz bir yasası olarak önümüzde durmaktadır.

SONUÇ

Şunu anlıyoruz ki ünlü filozof Thomas Hobbes’in “İnsan insanın kurdudur” ifadesi kendi içinde paradoksal (çelişkili) bir öze sahiptir. İnsanoğlu, birbirini yok etmek için silahlar icat ederken farkında olmadan insanlığın refah seviyesinde dönüşüm yapan adımların atılmasına da vesile olmaktadır. Bu yüzden insanoğlu kendisine karşı hem “Şeytan” hem de “Melek”tir. Tarihsel diyalektik işte bu çelişki esasında yoluna devam etmektedir.