Değerli okuyucularım!
Bugün güncel yaşantımıza girmiş ama çoğu zaman derinliğine düşünmekten kaçındığımız bir konuyu ele almak istiyorum: Ölüm ve yaşam. Bu nedenle bugünkü makalem felsefi bir öz taşıyacaktır. Biliyorum “felsefe” kelimesi tek başına telaffuz edildiğinde bile insan ruhunda can sıkıntısına neden olmaktadır. Bu kadar sıkıntının içinde gel de felsefi argümanlarla uğraş!!! Ancak düşüncelerimi sizlere daha etkin ve anlaşılabilir kılmak için felsefi terminolojiden yardım almak zorundayım. Anlayışınız için şimdiden teşekkür ediyorum.
LATİNCE KELİMELERİN AÇIKLAMASI
Makalenin başlığında iki Latince kökenli kelime var: Homo Sapiens ve Paradoks. Biliyorum çoğunuz bu iki kelimeyi muhtemelen daha önce duydunuz hatta günlük konuşmalarınızda kullandınız. Ancak olur ya, eğer birinin veya her ikisinin anlamını bilmiyorsanız bunda doğrusu ayıp bir durum yok! İnsanoğlunun bilgi ve kelime hazinesi o kadar hızla gelişiyor ki her şeyi bilmemiz mümkün değil.
İzin verirseniz önce Homo Sapiens kelimesini açıklayayım. Homo Sapiens bugünkü modern insanın (sarı-siyah-beyaz ırk) Latince (bilimsel) adıdır. Homo, “insan” ve sapiens ise “akıl” olduğuna göre homo sapiens’in tam karşılığı “akıllı insan”dır.
Milyonlarca yıl önce hominid yani insansı veya insana benzeyen türler ortaya çıktı ve dünyaya yayıldılar. Örneğin Homo Erectus (dik yürüyen insan), Homo Neanderthal türleri verebileceğim birkaç örnektir. Yıllar geçtikçe insansı türlerin birçoğu yok oldu. Bugün hayatta kalan hominid (insansı) sınıfına ait türler arasında modern insanlar, goriller, şempanzeler ve maymunları sayabiliriz. Yani, binlerce insansı türünden sadece dört tanesi bugüne kadar var olabilmeyi başarabildiler. Elbette burada bir parantez açıp dini ve teolojik düşüncenin öngördüğü, “insanı Tanrı yarattı” önermesine de saygıyla yer veriyoruz. Ama asıl konumuz bilimsel bir açıklama üzerinden düşüncelerimi sizinle paylaşmak olduğundan teolojik (dini) açıklamaları bir kenara bırakıyorum.
Homo sapiens (modern insan) bazılarının iddia ettiği gibi maymundan türemedi. İnsan, maymun, goril ve binlerce diğer insansı türler milyonlarca yıl eş zamanlı veya farklı zaman dilimlerinde var oldular. Geçen zamanla çoğu insansı türlerin soyu kurudu, dünyaya veda ettiler. Geriye modern insan ve birkaç tür kaldı. Bu türlerden goril, şempanze ve maymunlar artık doğal gelişimlerini kaybetmiş bir anlamda modern insanın elinde bir oyuncağa dönüşmüş durumdadırlar. Artık biz insanların rakibi konumunda değillerdir. Hayvanat bahçelerinde çocukların eğlencesi olmuş veya bazı bilim insanlarının doktora çalışmaları için ilgi odağına dönüşmüşlerdir. Niçin bazı hominid türleri yok olurken diğerleri varlıklarını devam ettirebildi diye sorarsanız cevabım kısa ve öz olacaktır: Türlerin evrimi ve teknoloji. Bu iki faktör birbirlerine sıkıya bağlıdırlar. Şimdiye kadar bilim insanları türlerin evrimi teorisiyle bu değişimi açıklamaya çalıştılar. Teknolojik boyutu ihmal ettiler.
Denizdeki balıklar, ormandaki hayvanlar sadece türlerin evrimine tabi oldu. Ancak homo sapiens yani biz insanlar hem türlerin evrimi hem de teknolojiyle birlikte değişime uğramaya başladık. Teknoloji, insan yaşamında paradoksal bir çizgide gelişti.
Şimdi de “paradoks” kelimesinin gerçek anlamını vermek isterim. Paradoks, beklentilerimizin aksine bir durumun oluşmasıdır. Örneğin, bir insan hızlı gitmek yerine yavaş gidince daha çok yoruluyorsa bu bir paradokstur. Çünkü beklentimizin aksine (hızlı koşan yorulur) bir durum oluşmuştur. Yine aynı şekilde bir insan soğukta terliyor sıcakta üşüyorsa bu da bir paradoks durumudur.
TÜRLERİN EVRİMİ
Konumuz insansı (hominid) türler olduğu için sadece bununla ilgili örnek vermek isterim. Diğer tüm insansı türler gibi modern insan da zamanla evrim göstermiş örneğin bir zamanlar kuyruğu olan homo sapiensler ihtiyaç ortadan kalkınca kuyruğu da kaybolmuştur çünkü türlerin evrimini tetikleyen tek faktör “ihtiyaç” ilkesidir. Bir organa olan ihtiyaç azaldıkça organ da kaybolmaya yüz tutar, aksine bir durumda yani ihtiyaç çoğaldıkça organ da gelişir.
Bazı bilim insanları dinozorların yok oluşunu bir meteorun dünyaya çarpması nedeniyle iklim yani çevre koşullarında ortaya çıkan değişikliklerin neden olduğu faktörlere bağlamaktadırlar. Evrim teorisine göre yeni türler ortaya çıkmakta, varlıklarını devam ettirebilmek için ya rakip türleri yok etmekte ya da diğer türleri besin olarak tüketmektedirler.
TEKNOLOJİ
Bu kadar can sıkıcı açıklamadan sonra nihayet asıl konuya gelmiş bulunuyorum. Homo sapiensler (insanlar) yaşamlarının belli bir aşamasında çok basit bir alet keşfettiler: Yontulmuş taş. Sizlere şu an gülünç gelebilir ama sadece taş yontmayı öğrenmekle atalarımız hem avcılık yeteneklerini geliştirmişler hem de rakip türleri yok etmişlerdir. Böylece dünyaya hızla yayılarak baskın tür olmayı başarmışlardır. Bu teknolojik alet yani yontulmuş taş sayesinde homo sapiensler bir yandan güç kazanırken bir yandan da güç kaybetmişlerdir. Yani paradoksal bir durum ortaya çıkmıştır. Taşları daha iyi yontan hatta daha da ileri giderek örneğin bir sap takarak bu aleti baltaya dönüştüren homo sapiensler hem diğer hominid türlerini hem de diğer homo sapiensleri öldürerek onların yaşam alanlarına el koymuşlardır. Yontulmuş taş sayesinde homo sapiensler yaşamlarında kalitenin artacağını düşünürken bu alet aynı zamandan kendilerine karşı ölümcül bir alete dönüşmüştür. Yani yeni bir icat (yontulmuş taş) insanlığı hem güçlendirmiş hem de kendi sonunu daha da hızlandırmıştır. Maalesef bu paradoks insanlığın içinden çıkamayacağı ve kontrol edemeyeceği bir durumdur. Homo sapienslerin tarih sahnesinde var oluşunun, gelişiminin ve en sonunda kendi sonunu getirme ihtimalinin var oluşu bu paradoksal yasa nedeniyle olacaktır.
IBN-İ HALDUN, HEGEL VE KARL MARX
Ünlü 14. yüzyıl Tunuslu düşünür, devlet adamı ve tarihçi İbn-i Haldun, insanlığın ve medeniyetin gelişimini çok basit bir dille ifade edersek göçer-yerleşik toplumlar arasında yaşanan çelişkiye bağlar. Bu açıklama binlerce yıllık bir süreci açıklamaya yeterliydi ancak modern insanın bugünkü durumunu açıklamakta yetersiz kalmaktadır çünkü Cengiz Han’ın
“göçer” güçleri gibi durumlar artık ortadan kalkmıştır. Yerleşik toplum düzeni genel bir kural olarak tüm dünyada genel kabul görmüştür. Yani İbn-i Haldun’un tezi bugünkü insanlığın içinde bulunduğu durumu açıklamakta yetersiz kalmaktadır.
Alman düşünür Hegel tez-antitez-sentez üçlüsüyle insanlığın gelişimini açıklamaya çalışmıştır. Kısaca açıklamak gerekirse örneğin ateş (tez) ve bunun antitezi olan buz bir araya gelirse su (sentez) ortaya çıkar. Bu kez su artık tez olmuştur. Su (tez) ve antitezi ateş birleşirse buhar (sentez) ortaya çıkar. Ancak buharın antitezi olmadığı için bu gelişim durur ve buhar “mutlak” bir değer olur. Bu akıl yürütmeyle Hegel içinde yaşadığı Prusya devletini “mutlak bilinç” yani insanlığın ulaşabileceği en mükemmel sistem olarak ilan etmiştir. Yanıldığını bugün hepimiz biliyoruz.
Alman düşünür Karl Marx, insanlığın gelişimini sınıf mücadelesi veya sınıfsal savaşla açıklamaya çalışmıştır. Bu teori sınıfların olduğu köleci toplum, feodal toplum ve kapitalist toplumu açıklamaya yeterli olmuş ancak sınıfların olmadığı ve olmayacağı ilkel komünal toplum ve komünist toplumun değişim motorunun ne olduğunu ve ne olacağını açıklamakta yetersiz kalmıştır. Komünist toplum ne zaman ortaya çıkacaktır? Bilmem, Amerikalıların “Bağımsızlık Günü” isimli filmini izlediniz mi? Dünyaya yaklaşan dev bir meteor eğer müdahale edilmese dünyayı ve insanlığı yok edecektir. Ortak tehdide karşı insanlık birleşir, aralarındaki sınıf, etnik ve dinsel savaşı bir kenara bırakır, dış tehdidi yok etmek için elbirliği yaparlar. Meteorun yönünü atom bombasıyla değiştirdikten sonra kısa süreli varlığını devam ettiren komünist toplum da son bulur, homo sapienslerin birbirini yok etme savaşı tekrar kaldığı yerden devam eder.
İzninizle mütevazı bir felsefe meraklısı olarak yeni bir konsepti sizlere tanıtmak isterim: Paradoksal Gelişim Teorisi
PARADOKSAL GELİŞİM TEORİSİ
Karl Marx ilkel komünal toplumda sınıf savaşı olmadığını, herkesin yeteneğine göre çalıştığını, ihtiyacına göre beslendiğini ifade eder. Komünist toplumda da bunun böyle olacağını öngörür. Homo Sapienslerin bu “barış ve huzur” dönemi binlerce yıl sürmüştür. Karl Marx, nasıl oluyor da ilkel komünal toplumların birdenbire biçim değiştirerek köleci topluma dönüşmesini açıklamakta yetersiz kalmıştır.
Paradoksal gelişim teorisi bunu anlaşılabilir kılmaktadır. Homo sapiensler yaşarken hominid yani başka insansı bir tür olan Neandertaller de aynı yaşam alanını paylaşıyorlardı. O yıllar buzul dönemi nedeniyle sadece ekvator kuşağı ve ona yakın yerlerde yaşam alanı söz konusuydu. Yani dünya küçüktü. Neandertaller daha iri yapılı ve güçlü olduklarından, homo sapiensler gruplar halinde yaşamaya, yabani hayvanlara ve Neandertallere karşı kendilerini korumak için birbirlerine destek olmak zorunda kalmışlar, bu tehdit nedeniyle “barışçıl ve kendi içinde sınıfların olmadığı” bir dönem yaşanmıştır. Neandertaller alet yapmasını bilmiyorlardı. Bir gün homo sapiensler taşı yontmayı öğrendiler. Bu icada çok sevindiler çünkü bir yandan avcılık yetenekleri gelişirken bir yandan da Neandertalleri dünya yüzünden sildiler. Ancak çok geçmeden tehdit ortadan kalkınca daha gelişmiş yontma taşları elinde
bulunduran homo sapiensler, bu güçlerini diğer homo sapiensleri egemenlikleri altına almak için kullandılar, bu şekilde köleci toplum ortaya çıkmıştır
Kısacası homo sapiensler bir icat yaptıklarında önce hayatları daha kolay olacak diye sevinmişler ancak çok geçmeden bu icat kendilerine karşı ölümcül bir silah olarak geri dönmüştür. Bu paradoksal durum halen devam etmektedir.
Tarihten birkaç örnek verelim:
TEKER: Homo sapiensler tekeri ilk icat ettiklerinde çok sevinmişlerdir. Ağır yükleri ve taşları taşımaları mümkün olmuştur ancak çok geçmeden atlı arabalar bir savaş aletine dönüşünce onlarca medeniyet yerle bir olmuştur.
PUSULA: Homo sapiensler pusulanın icadına çok sevindiler. Hayatlarının daha da iyi olacağını düşündüler. Çok geçmeden pusulayı kullanarak Amerika’ya ulaştılar. Nice medeniyet yerle bir oldu.
RADYO: Mucizevi bir alet! Homo sapienler bu icada çok sevindiler. İçinde konuşan insan olan bu alet sayesinde çok uzaklarda olup bitenleri öğrendiler. Ancak bir gün Hitler isimli birinin de bu cihazın içine gireceğini tabi düşünmediler. Radyo birden ölümcül bir cihaza dönüştü.
ATOM ENERJİSİ: 1944 yılında Kimya Nobel ödülünü alan Otto Hahn atomun parçalanmasını başardığında ortaya çıkan enerjinin homo sapienslerin yaşamını daha da kolaylaştıracağını düşündü. Çok geçmeden atom bombası icat edildi, Hiroşima ve Nagazaki şehirleri yerle bir edildi.
İNTERNET: İnternet ilk uygulamaya konduğunda dünyayı bir sevinç sardı. İnsanlığı nihayet güzel günler bekliyordu. Bu akıma küreselleşme adı verildi. İnsanoğlunun hayatı artık daha huzurlu olacaktı. Ancak paradoksal olarak tersi oldu: Bugün homo sapienslerin % 70’den fazlası interneti porno, kumar, oyun ve diğer kötü amaçlar için kullanmaktadırlar. Dünyayı titreten DAEŞ, militanlarını interneti kullanarak cezp etmiş ve onları Orta-Doğu’ya getirmiştir. Bir anlamda DAEŞ bir Internet devletidir.
SONUÇ
Yeni bir icat duyduğunuzda sevinmeyin. Çok geçmeden aynı cihaz insanlığı yok etmek amacıyla geri dönecektir. Her seferinde bu tehdit daha da büyümekte, insanlığı tamamen yok edecek boyutlara ulaşmaktadır. Yani insanlığın sonu yine kendi elinden olacaktır. Matematiksel paradoks teorisi de ilginç bir şekilde böyle bir son öngörmektedir.
Sizlere karamsar bir tablo çizdim. Bir fıkrayla sonuçlandıralım:
1950’li yıllarda bir kaymakamın tayini medeniyetten uzak, dağların arasında saklı bir ilçeye çıkmış. Yardımcısıyla birlikte ata binerek yola koyulmuşlar. Yolda bir eşeğe binmiş bir köylü ve karısını görürüler. Köylünün kucağında yeni doğmuş sıpa vardır. Kaymakam kendisini tanıtmak ister. Yardımcısı uyarır:
“Dikkat et Kaymakam Bey! Bu köylülerin ne söyleyeceği belli olmaz.”
Kaymakam aldırmaz. Köylüye yaklaşır:
“Allah bağışlasın! Yavru da çok güzel! İleride ne yapmayı düşünüyorsun?”
“Şu anda bir şey söyleyemem! Eğer okursa kaymakam okumasa da çavuş yapacağım.”
157 Toplam Görüntülenme